25 Nisan 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

25 Nisan 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Mussolininin metresi Petacci'- nin aşk hâtıraları on günlerde — İspanyada, halkı büyük bir meraka Güşüren bir. kitap neşredilmiş- tir: Mussolininin metresi — Kla- Fetta Petacci'nin aşk hâtırala- yı.. Düçe'nin son sevgilisi olan Elaretta'nın annesi Madam - Gi- Wseppina'nın imzasını taşıyan bu eser, kalmış birçok — haki- katleri ifşa etmektedir. Filhakika Mussolini 1932 de Klaretta'ya — rastladığı — zaman, profesör Francesco Petacci'nin Büzelliği dillere destan olan bu harikulâde güzel kızı, Ricardo adında sevimli bir delikanlı ile nişanlı bulunuyordu. O tarihte Petacel ailesi ise, Ostie civarın- 'da geniş bir villada ikamet edi- yordu. Günlün birinde Matmazel Klaretta — Petacci, — villalarının bahçe kapısı önünde siyah bir otomobilin durduğunu görmüş ve Gerhal annesine haber vermiş- Hi. Anne, kız, otomobilden biz- Pat Müssolini'nin indiğini - gö- Yünce — şaşırmışlardı. - Halbuki Duçe, güzelliği dillere destan olan Klaretta Petacci'yi alma- a gelmişti. İşte bu andan it baren, genç kızın " mukadderatı tamamile değişecekti. Müştero- ken varılan bir karara göre, Ricardo, nişanlısı Klaretta' ile İderhal evlenecek fakat sonradan karısını Mussoliniye terkeyliye- kekti. Buna mükâfaten de Duçe, Onu, Tokyo Büyük Elçiliğine tâ yin ettirecekti. sir Bir ilkbahar havası gibi Bir arslan postu içinde yufka $e içli bir gönül taşıyan Musso- lini, Klaretta'nın Ricardo ile ev- lenmesine mâni olmak şöyle dur Bün onları, bir an evvel birleş- Meğe teşvik ediyordu. O, deli- kanlıyı bu hususta kandırmağa çalışırken şöyle diyordu: — Uzun zaman, böyle nişan- h kalmanın ne mânası var, Ace- İe et dostum, acele et! Şuna i- n ki, nişanlılıkta geçirdiği ay lar, insanı bir cehennem azabı İçinde yaşatan aylardır! | Duçe'nin sonraları üstüne faz Jasile titrediği güzel metresi Klaretta Petacci, onun karanlık dakikalarda en büyük — tesellisi olmuştu. O kadar ki Mussolini, İtalyanın müthiş bir hezimetle Bona eren feci durumuna tekad- Güm eden aylarda, Petacci'nin ânnesi Madam Giuseppina'ya şu Atirafta bulunuyordı — Kızınız, Madam, — bedbaht hayatıma bir ilkbahar havası gi- bi girdi! O sıralarda bir nevi büyüklük manisine tutulan Madam Giusep pina, kızının ve Duçe'nin aşk- ları etrafında büyük akisler ya- Tatmağa çalışırken zavallı Kla- retta herkesten uzak münzevi bir ömür sürüyor, ve garip bır kaderin kendisini, İtalyayı idare 'eden bu adama sıkı sıkıya bağ- ladığına inanıyordu. * Güzel Luclano kimdir? Acaba Klaretta, — gerçekten Mussoliniye sadık ka'mayı —dü- günüyor muydu? Yoksa o, far- kında olmadan, annesinin haris Aletlerinin bir oyunçağı mı ol- muştu? Yine acaba Muesolini bu vaziyetten haberdar olduğu için midir ki Klarettaya kargı haşin davranmak, ve duyduğu — derin aşka rağmen, onu hırpalamak- tan geri kalmamıştı? Bu, çözülmesi gereken meraklı Doktalardır. Fakat şu muhak- kak ki Madam Giuseppina'nın kı ZI ile Duçe arasındaki münase- betleri üzerinde büyük bir tesiri olmuştur. Zira 0, Ricardo'yu Tokyoya gönderip uzaklaştırdık fan sonra, zavallı Mussolini- Yi — müşkül — bir — duruma #okmak için, Klaretta'yı başka IKTIBASLAR | frkeklerin koynuna atmayı bile İhmal etmemiştir. Ö A li c | Çeviren Filhakika Klaretta, an teşvikile, Plâzze Loreto'ya çekil- meden önce Luclane Antonetti adında güzel yüzlü bir delikanlı- ya Aşık olacaktı. O, mahkümiye- Hi olan bu delikanlıyı Muasolini- ye yalvararak, ilk önce hürriye- tino kavuşturacak, sonra da bu kâfi gelmemiş gibi, onunla tatlı aşk dakikaları geçirecekti. Za- vallı Mussolini, metresinin — bü- tün bu çılgınlıklarını hoş görüp yine onu affedecekti. Şimdi, sonunda Mussolini ile birlikte hazin bir surette öldü- rülen bu güzel kadının, sırf an- nesinin tesiri altında — kalarak, yakışıklı bir delikanlı olan Luci ano'nun İdamı ıirasında — niçin elini ümitsiz bir tavırla Duçeye doğru uzatıp: <Onu değil amma isterseniz benim vücudumu orta- dan kaldırınız!» diye - bağırdığı pek iyi anlaşılıyor. Acaba Klaretta sonradan ne- i: damet getirip nihayet Mus: ni'yi hakikaten sevmeğe başlı mış miydi? Yoksa tıpkı bir ku la gibi ezberlediği rolünü daima muvaffakiyetle başarmaktan b ka birşey düşünmemiş miydi İşte Klaretta Petacci'nin annesi Madam Giuseppina tarafından kaleme alınan — <Museolini'nin Metresi Klaretta'nın aşk hâti- raları» isimli eser, bu gizli kal- miş meraklı tarafları aydınlat- maktadır. İnter> den dün yapılan | paskalya t-reni Fenerdeki Rum Ortodoks patrik hanesinde dün sabah Patrik Athe nagoras'ın - riyasetinde Sen Sinod Azaları ve kalabalık bir — dâvetli kütlesinin iştirakiyle bir paskalya teöreni yapılmıştır. 'Törene saat 10.15 de İncilin on lisan Üzerinden okunmasile başlan miş ve bir buçuk saat devam et miktir, Bundan sonra — Athenago- ras, —kırmızı ve beyaz tülbentlere sarılmış paskalya — yumurtalarını oradaki dâvetlilere kendi eliyle da Bıtmıştır. Basın Teknisiyenleri kongresi İstanbul — Basın — Teknisyenleri Bendikasının senelik kongresi dün aaat 10 de Eminönü — Halkevinde yapılmıştır. İdare kurulu faaliyet ve hesab raporları okunarak kabul edildik ten sonra dilekler bahsine geçilmiş tir, Söz alan delegeler idare kuru lunun daha fazla fanliyet göster Mesini mesleki bir cnecmua çıkı Tılmasını ve sendikanın bir koope. Tatif açmak için teşebbüste bulun basını istemişlerdir. Yeni idare ku Tulu seçimi yapılarak kongreye son | verilmiştir. , Yapılan seçim neticesinde İdare heyetine rey sırasile Şeref Hivel, İb rahim Bilge, Tevfik İlem, Cevdet Erdini, Nazmi Ulusakul, Receb A- kakçe, Niyazi Günaçık, Feyzi Gür neşkuter, Yaşar Gürler, Ali Gerali, Ethem Gürdal seçilmişlerdir Otobüslerin zam teklifi reddedilecek Halk otobüsü işletenlerin beledi yeye yaptıkları zam teklifinin ka | bul edilmiyeceği söylenmektedir., Alçkalılar, yedek - parça fiatları nan düştüğünü, bu suretle benzine yapılan zammın otobüs işletenlere yeni külfetler tahmil etmediğini ile Ti sürmektedirler. Terkos ana borusu patladı Şehrin İstanbul cihetine su — ve- ren, — Silâhtarağadaki iki — yüz| milimetrelik büyük —ana borular dan biri evvelki gece — patlamış- tır, Bu yüzden bütün İstanbul ci heti susuz kalmıştır, Bunu fırsat bilen bazı açıkgözler, bir — teneke, kuyu ve çeşme suyunu 30—40 kul ö Cenazelere gönderilen çeleı_ıkler Kızılayın Beşiktaş kongresinde mühim ir karar alindı etmektedir. Dün de Sariyer, — Has köy ve Küçükpazar kongreleri ya pilmiştir Diğer taraftan evvelki gün Be giktaş Halkevinde toplanan Kızı- lay kongresinde Dr, Ali Riza is. minde bir Üye Kızılaya gelir te min edecek bir teklifte bulunmuş- tur. Buna nazaran, cenazelere çe. lenk gönderilmemesi, çelenk gön dermek — istiyenlerin Kızılay ve Verem — Mücadele — Cemiyetlerinin iştirakile — kurulacak — müşterek | kuruma — müracaatla çelenk — için ayırdıkları parayı buraya bağışla enaları — istenecektir. Kurum — bu| suretle çelenk göndermeyip Kızı. lay ve Veremle mücadele Cemiye tine teberruda — bulunacakların 1. simlerini — gazetelerde — neşrettire cek ve cenazeye sembolik mahiyet- te muazzam bir çelenk gönderecek tir, Bittabi bu tasavvurların kuv- veden fi'le çıkması bir kanun me selesi olduğundan — hükümet nez. dinde — teşebbüslerde — bulunmağa da köngrede karar verilmiştir. Avukat Süreyya — Ağaoğlu — da, kongrede, — seyyar — hastabakıcı kursları açıknası teklif etmiş, tek Tf Kkabul. edilmiştir. Ekrem Amaç ve Dr, Ali. Riza, umumt koöngre için deleğe seçilmiş lerdir. . Toprak hkaym yüzünden bir amele öldü Dün Nişantaşında Hastahane av lusundaki kanalizasyon inşaatında çalışan Dursün Polat adında — bir genç, eski künk borularını çıkarır ken toprak kayması sonunda, taş- lar altında kalmış ve başının âni. den yarıkmasiyle - ölmüştür. Dursu nun yanında çalışan Riza Koçak a) dında bir amele de vücudunun muh telif yerlerinden ağır surette yara lanarak tedavi altına alınmıştır, Hâdisede kast olup olmadığı hak kında savcılık tarafından tahkika 'ta başlanmıştır. Dün kadın ve para yüzünden iki kavga oldu göbiaedn aön'A6 ani zaztnlan. küdin ve alacak metelçaltiden İKi SK YaPak S oear. Kadıl4öy, Kurbağalıdere semtin eiplürkü eaf Tüncef sdihdn bir #eyyar Satıcı ile ayni mabailede © turan Kamarot İsmail Pişkin dün sabah bir kadin meselesinder? kav. ga etmişler neticede İsmail bıçak İ Punük Üç yerinden — Yaralağışı ğ Diğer taraftan Bakırköyde otu. ran BSall Subağı İle arkadaşı Ör Hünl Büğkleymal gee Tir'siecek meselesinden - kevga etişler na ticede Orhan bıçakla — Balihi iki yerinden ağır mirette yaralımış Be Saceklk: Tahay allir “alhraiği far, " öefüklâr hakkinde de gere < Ken takibata başlanmıştır. Hasekide de Doğumevi inşa edilecek Şehrin ihtiyacını gözönünde tu. tan belediyo Süleymaniye — Doğum| evinden #onra Hasekide de bir Do Bum evi inşa etmek Üzere faali- Yete geçmiştir Hasekide yapılacak olan Doğum evinin 200 yataklı olacağı söylen mektedir. Ham kauçuk mevcudu azaldı Öğrendiğimize göre son gün- lerde piyasada ham kauçuk mev- cudu azalmıya — başlamıçtır. Daha evvel bu işin halliyle uğraşan sa nayi birlikleri de * henlz — ithatât yapamamış durumdadırllar, Ticaret ve Ekonomi Bakanlığı tarafından en son 1,200.000 — ster| Tuşa satmağa başlamışlardır. Yazan: Esat Mahmut KARAKURT x O kadar... Gülserene doğru yürüyor: — Telgrafınızı alır almaz, de- li gibi derhal otomobile atlayıp geldim. Köşke gittim. Bahçıva- Di almak üzere uğradığını, ve tekrar buraya geldiğini söyledi- ler, Hâdisenin bir kaza eseri ol- madığını ancak demin aşağıda öğrendim! Masanın önünde duruyor. — Hiç gimdiye kadar işitil- memiş bir gey diyor; ilk defa o- luyor bu!... Kerim, jandarma- Jarın İzmir hapishanesinden ka- gan iki haydudu aradıklarını |föyledi. Hiç şüphe yok ki, kö- İtt bir tesadüf eseri, bu adam- Jarla / karşılaşmış - olacaksınız oldat... Gözlerini, heyecanla kızın göz lerinde tutuyor: — Korktun mu çok diyor Gül seren, söyle!... Bir yerine bir sey olmadı ya?... Kız, sırtı ve iki eli arkada du- vara dayalı olarak, bir santim dahi yerinden kımıldamaksızın, cevap veriyor: — Beni bırak da gimdi diyor; benim için hayatını - tehlikey koyan, kudurmuş iki vahşi in- Sanla tek başına, iasız bir dağın eteğinde erkekçe dövüşerek, ba- cağından kurgun — yarası alan Ekrem beyin hatırını sor Riza!., Genç adamın, kızın bu ani ve sert muamelesi karşısında bi Baniye, derin bir gaşkınlığa v; radığını görüyoruz. Şöyle bir garipleşiyor!... Fakat topluyor birdenbire kendisini yinel,. | Kızılay bucak kongreleri devam | | *Toşzsimattan evval lonoa halinde teşkilâtlanmış o- lan küçük endüstri (zanaatlar) bütün gehirlerde içtimal hayatın en kuvvetli temellerinden birini vücuda getiriyordu. Her zanaat ayrı bir sokakta, bir mahallede, bir çarşıda veya çargının - muay yen bir tarafında, bir handa ve- ya kapanda toplandığı için bu su- retle aynı işle uğraşanlar arasın- da yer bakımından da büyük bir yakınlık ve bağdaşma oluyordu. Bu bem gediklerin lonca relsleri arafından — kontrol — edilmesini, n de bütün loncaları devletin köntrol etmesini temin ediyordu. Bununla beraber devletin lonca- lar üzerindeki nüfuzu mutlak de- ldi. Onlar birer tarikat gibi ken- di dini - iktisadi nizamlarını ku: dukları ve kendi geleneklerine gö- re yaşadıkları, her loncanın piri —sonunda— nihayet sultana bağ h olduğu halde, devlet bu kuv- vetli gelenekçi iktisadi tegekkül- lere mutlak bir surette karışmı- yordu. Hattâ böyle bir karışma onların geleneklerinin, dini - ik- tisadi temellerinin sarsılması de- mek olduğu için, bundan bilhas- sa kaçınılırdı. Loncalar önceleri yalnız Müslü- manlara, Türklere mahsus oldu- ğu halde, sonradan içlerine ikti- | sadi ihtiyaçlarla Türk olmıyan- lardan, yabancılardan da pek çok kimse karışmıştı. Bu suretle gü- |müş ve altın dökücüler, hakkâk- lar, ok ve kemancılar, topçular, tüfekçiler, hekimler, ilâh,. ara- sında Anadolulu ve Rumelili Türk lerden başka İranlılar, Gürcüler, Çerkesler, Arnavutlar, Boşnak- lar, Hırvatlar, — Horasanlılar, Frenkler, Bulgarlar, bir kısım da yerli Hıristiyanlar da bulunuyor- du, Sırf bazı sanatları kuvvetlen- dirmek için dışardan Şehre yeni nüfus getiriliyordu. Topkapı sarayında çalışan sa- natkârlar arasında her biri birer küçük zümre teşkil eden nakkaş- lar, mücellitler, altın ve gümüş, dökücüler, hakkâklar, palancılar, okçular, yaycılar, çilingirler, ka- zancılar, topçular, tüfekçiler, du varcılar, gömlekçiler, cerrahlar, ilâh.. vardı. Bu sanat erbabının yetiştiril- mesi için bazı sanat mektepleri de açılmıştı. Ok meydanında ok- çular mektebi Fatihin vezirlerin- ÜÇ yaralama hadisesi Son yirmi dört saat — zarfından şehrin muhtelif semtlerinde üç ya- ralama vak'ası olm'ştur. Kısıklıda oturan Fehimi ile kom- gusu Kehribar ismindeki — kadın, dün henüz mahiyeti anlaşılamıyan bir sebepten kavgaya — tutuşmuş - lar, Fehmi taş ve sopa ile Kehriba m başından ağır sürette yaralamış tır, Dolapderede — oturan — Muzaffer Sertbulut da ayni semtto — oturan köfteci Alk Yermiş ile bir mesele . den aralarında kavga çıkmış — bu esnada Muzaffer, Aliyi bıçakla ba. cağından yaralamıştır. Bundan başka hâlde sebzecl Ab. dullah Hle arkadaşı Remzi Toprak, dün sabah bir alacak meselesinden kavga etmişler; Remzi eline geçir diği sopa ile Abdullahı omuzundan yaralamıştır, Her üç hâdisede yaralananlar te davi altına alınmışlar, mütecaviz. ler hakkında takibata başlanmış - tır. Uçuğa ayrılmışsa da bunlar an. cak şubat ayı - taleblerine aittir. Bu #ebeble ham — kauçuk fiatları piyasada 270 kuruşa kadar — yük- Jin tahsisinden bir miktar ham ka Sİ Tefrika No. 65 O da Ekrem gibi, öyle mağ- rur, öyle haşin bir adam ki!..; — Hatırını sordum ya Ekrem beyin, Gülseren diyor; ne yap- mamı arzu ediyorsun daha — Bir geçmiş olsun demekle vazifenin bittiğini mi tahmin e- diyorsun? — Anlamıyorum Gülseren! Mânâlı konuşma benimle!... Ts- tediğin ne ise onu açıkça söy- le! O sırada Ekrem, hemen söze karığıyor. — Riza bey, hanımefendi çok korktu - diyor; — heyecanlandı. Haksız da değil galiba!... G diğimiz hâdise, pek öyle hafif- çe atlatılmadı doğrusu!... Bü- tün bir boğuşmayı, dövüşmeyi gördü. Tabanca soslerini duydu. selmiş bulunmaktadır, Vakanın içinde bulunmaktan gelen geçici bir sinir buhranına tutulduğuna şüphe yok!... Hem uykusuz da kaldı, Üstelik ağla- dı di . — Ağladığını ve uykusuz kal- dığını, görüyorum Ekrem bey! — Bütün ısrarlarıma rağmen, belki gece bir buhran, bir nöbet geçiririm diye, lütfen Gülgonca İle beni burada beklemek iste- diler, Halbuki hiç lüzum yoktu. Uyumuş olsaydı biraz dinlenir, Binirleri de sükün bulurdu. — Saat kaçta oldu vak'a Ek- rem bey? — Zannederim, sekiz, dokuz vardı akşam! — Fakat otomobili nasıl dur- durdular? Otomobili durdurmadılar. Lâstik patlamıştı. Tekerleği de- Biştirirken oldu hâdise! — Sonra ne yaptınız? Hiç! Sonra, yaramı sardık, doğru buraya döndük. Hanime- fendi otomobille gidip, Gedizden bir doktor getirdi, ve... Ekrem, sözüne devam edemi- yor, Gülseren - hiddetle - sırtini SOS I SARAH yoloğ Osmanlılarda Küçük Endüstri ve Devlet Yazan: Göziy | Prof. Hilmi Ziya ÜLKEN den İskender paşa tarafından &- çılmıştı."-Fatih Venedikten Belil ni'yi ve Semerkant'tan All Kuş- çu'yu getirterek günde yüz akçe ile tedrisata memur etmişti. Ok meydanında ok . atıciların Atıcılar Tekkesi adlı bir de mer- kezleri vardı. Yine Fatih zama- nında kurulmuş bir de Pehlivan-| lar mektebi görülüyor. | Güzel sanatların birçok dalla- ı sarayda kendi ustaları tarafın- dan öğretiliyordu. Simkeşhaneler yalnız birer imalâthane değil ni zamanda çıraklık ve - kalfalık yollariyle sanatkâr yetiştiren mekteplerdi. İstanbulda tanzi - mata kadar devam eden ve git - tikçe artan bu küçük — endüstri dallarının listesini — bile vermek büyük bir yer alacağı için, bura- da yalnızca M. Cevdet'in Zeyl-i- İbni Batutâ adlı arapça, türkçe e serini zikretmek kâfi gelecektir. İstanbul şer'iye mahkemeleri - nin 972 - 1000 (Hicri) seneleri a- rasında, yâni Kanuni, İkinci Se- lim ve Üçüncü Murat zamanla- rında hirfet ve sanat — ehli için verdikleri hükümleri gözden geçi- recek olursak, bu devirde endüst- ri üzerinde devletin ne kadar nü- fuzu olduğunu, bunları ne derece- ye kadar tanzim ve kontrol etti- Bi görülür. Bunlar arasında do- kuma kumaş için lâzım gelen kıl- ların rençberden alınmasına, üs-| küf için keçi, üstüvane için ahü| derisinin miriye lüzumu kadar be- deliyle alınmasına (976), artanı-| nin yabancı memleketlere satıl- | mamasına, bakırcılara ham mad-| de bulmak için İrana bakır ihraç edilmemesi hususunda İskele ve gümrük eminlerine tenbihatta bu- lunulmasına, altın varakçıların ihtiyaçtan fazla varakı harice sat malarına (980), debbağlar için getirilen palamudun İstanbuldan başka yere satılmamasına, İstan- bulun balmunlu Jhtiyacını temin eden İzmirden bu malın başka ye- re gönderilmemesine (981), ku- maş tezgâhlarının tahdidine (985) hasırcıların -kontrolüme (973), 318 1 bulan kumaş tezgâhları i ginde hilekârlık yapanların ka - patılarak yalnız 100 tezgâhm ser- best bırakılmasına, bazı kireççi dükkânlarında kirece taş koy dukları için bunların kapatılma- sına, yabancı memleketlere deri satılmasının men'i ve saklanmış deri varsa bunların müsaderesine (988), kefilsiz iğneci dükkânı a- çılmamasına, v.s, hakkındaki ka- rarlar devletin küçük endüstriler üzerinde müdahalelerini - göster- mektedir. Zanaat işlerini kötüye kullanan lar hakkında da giddetli tedbirle-| re girişilmiştir: İstanbulda bostan daki dükkâncıların toptan ihtikâr yapmaları üzerine bunlar ticaret- ten menedilmiş ve dellâlları küre- ğe konmuştu (981). Galata ve Üs küdarda gümrük mültezimlerinin kanun aşırı resim alarak tüccarı tazyik ettikleri öğrenilince, — bu gibiler şiddetle cezalandırıldılar. Oduncuların ihtikâr yapması ü-| zerine bir kısmı ticaretten mene- dildi, hapse kondu ve odunun| narh Üzerinden sattırılması için emir verildi (988). İstanbula ge- len Hiristiyan — rençberlerinden (Yave) haracı alındığından dola- yı gikâyet edildiği için bunlardan | altı ay geçmedikçe haraç alınma- Masına, varakçıların zanaatlarını kötüye kullanmaları üzerine, baş- sino (999), ilâh., karar verildi. Yeniçerilerin esnaf arasına kari rışarak sulh zamanlarında birer| zanaatla uğraşmak bahanesiylel bu zanaatları sarsmaları, lonca- ların teşkilâtını idare eden «ket- hüda> lara ve eyiğitbaşır lara| karşı zorbalık göstermeleri — kü- Çük endüstrilerin disiplinini bozu- | yordu, Hassa ordusunun isyan- ları, başkendin asayişini bozma- ları, hattâ hükümdar ailesini teh- dit etmeleri imparatorlukların u- mumi derdidir. Bu hâdiseye Ro- mada, Abbasilerde, Bizansta, bü- tün eski imparatorluklarda rast- ladığımız gibi Osmanlıların ka- nuniden sonraki devrinde de te- sadüf edilmektedir. İmparatorluk bünyesinin doğurduğu bu zarurf hâdiseye karşı cemiyetin iktisadi nizamını korumak için de bir çok tedbirler alınmıştır. Bu münase- betle yeniçeriler, sekbanlar — ve diğerlerinin zorbalıkla ucuza mal alıp pahalıya Battıkları, buna kargı gelmek üzere kethüdalara mutlak kontrol salâhiyeti verildi- ği ve bu gibilerin cezalandırılma- sı için tedbirler — alındığına dair kararlar görülüyor. Başka - bir karar da, zanaatla uğraşan — ve mensup oldukları loncanın yiğit- başılarının emirlerini dinlemi; hattâ onlara karşı sopa ve bıçak- la mukabeleye kalkan yeniçerile- rin şiddetle — cezalandırılmaları,| kendilerinden diğer esnaf gibi res mi vergilerin alınması ve esnaf nizamlarına tâbi olmaları lüzumu şiddetle istenmekte (997) idi. Fa- kat bu sıralarda bile bu emirlerin sık sık tekerrürü devletin yeniçe- ri zorbalarına karşı sözünü geçi- remez bir hale yaklaştığını gös- termektedir. Bu devrede gümrük işlerinin kontrolüne ait de esaslı kararlar alınmaya başlamıştı. İlk zaman- larda bu işler oldukça serbest bı- rakılmış, hattâ gümrük işleri ya- hudilere verilmişti. Gümrük e- minleri ve mültezimleri Yahudi olup maiyetlerinde yalnız Yahu- di memurlar - kullandıklarından, dışardan gelenlerden fazla resim istiyerek herkesi rahatsız ettik- lerinden şikâyet olunması üzeri- ne, bundan sonra beratlarda adı geçenlerden başka Yahudi kulla- nılmamasına karar verildi (990), Bir şer'iye hükmünde bakır ih- raç edilmemesi için iskele ve güm rük eminlerine sıkı tenbihler pilması, bir başkasın'da iskeleler- den girip çıkanların yoklanması, Geliboluda Venedik, Fransız ve diğer yabancı gemilerinin yoklan- ması, yasak eşyanın - birakılma- ması, Avrupadan gelen çuhaların esnafa dağıtılırken kullanılage- len usülün bırakılarak, kethüda ve yiğitbaşılara ve nöbet hangi bölüğün ise ona verilmesi yazılı- yordu. Venedik ve Fransız bal- yözlerinin bazı yabancı gemileri- ne yasak eşya koyup memlekete mMuayenesiz girdikleri duyulduğu için bu gibi gemilerin muayene e- dilmesi hususunda İstanbul ihti- Bap ağasına emir veriliyordu. İstanbulda küçük sanatların lerlemesini temin için ilk zaman- larda bu sanatlarda ilerlemiş un- surlar getirilip — yerleştirilmişti. 1461 de Fatihin Trabzondan Rum eşrafını Galataya yerleştirmesi, 1475 de Gedik Ahmet — paşanın Kırım ve Kefe'den Ermenileri Unkapanı, Balat ve Gedikpaşaya getirmesi, 1520 de — Kanuni'nin larına, bir kethüda tâyin edilme-, — ——— duvardan alıp nişanlısının dur- duğu masanın önüne hızla geli- yori — Ne oluyorsun Riza diye bağırıyor!... Niçin yoruyorsun Ekrem beyi?... Bu münasebetsiz konuğmanın, Bual sormanın sırası mı şimdi ? Şayanı hayret bir geyl... Bu ablak yüzlü, kısa boylu, mağrur delikanlı, kızın kendisine yaptı- ı bu ihtara ,sükünetle cevap ver miyor. Bilâkis, giddetle mukabele ediyor. Ve kızı, omuzundan tutup hızla yana doğru çekerek: — Sen sus rica ederim Gülse- ren, diyor!, Hâlâ büyük bir heye- can içinde olduğun, yüzünün ve gözlerinin aldığı manzaradan bel- U, — Fakat, Rıza. Göründüğünden daha sert, da- ha haşin bir adam bu!... Kızın kontişmasına müsaade etmiyor. — Rica ederim, sus diyorum sana Gülseren! Doğru yürüyor, Ekremin yanı« na geliyor. — Nişanlımı koruduğunuz için Bizo tekrar teşekkür ederim Ekç Belgraddan bazı Sırpları getirip rem bey, diyor. Arzu ederseniz eğer, doktoru göndereyim, bu ge- ce yanınızda kalsın!. Ekrem, gayet sâkindir. Hafif, kayıtsız bir sesle cevap veriyor: — Teşekkür ederim Rıza bey, diyor; buna lüzum görmiyorum hiç!... Siz hanımefendiyi de alıp, derhal teşrif edin! Gülseren ha- nımın derin bir istirahate, sü- künete ihtiyacı var. Uyuyabilir- se eğer bu gece biraz âsabı müm kün mertebe düzelir zannede- rim! Onun için... Kız, Ekremin sözünü kesmek istiyor. — Fakat Ekrem bey! Müsaade etmiyor, Ekrem!..: Rica ederim Gülseren ha- nım; israr etmeyin! Ben gayet i hissediyorum kendimi! Neza- ket ve alâkamıza minettarım. Fakat Üzülmenize, bu geceyi uy kusuz geçirmenize hiç Bebep 'yok, Zaten ben de o kadar yor- gunum ki, derhal uyuyacağımı tahmin ediyorum. Siz beyefendi ile hemen teşrif edin ,olmaz mı? ziy T e A l bir kısmını Yedikule ile Topkapı arasına, bir kısmını da — Mimar Sinanın tamir ve yeniden inşa ettiği bendler civarına yerleştir- mesi hâdiseleri hep bu maksatla olmuştur. Gırnata İspanyollarır eline geçince memleketimize sığı nan Yahudiler de aynı — suretle toplu olarak Balat, Hasköy ve Galata kulesi civarına yerleştiril mişti. Muhtelif sanatlarda bun- lardan istifade edilmiş, dini imti- yazları gibi iktisadi muhtarlıkla- rına da riayet edilmiştir. Bununla beraber devlet, gerek yerli gerek yabancı bütün zanaat sahipleri- nin iktisadi nizama aykırı hare- ketlerini kontrolden geri kalma- .. Bu kontrol hiç bir zaman aların manevi şahsiyetlerini bozacak, onların gelenek ve töre- lerini sarsacak bir mahiyet alma- mış, bilâkis onları korumuştur. Bursa sicilleri arasında da ay- nı suretle küçük sanatların hima- ye ve teşvikine, işlerini ü kullananlar — takip — edildiğine, Yerli veya yabancı bu gibiler için giddetli kararlar verildiğine dair de kayıtlara rastlayoruz: 999 da bütün şehirde eksik dirhemlerin yoklanması ve esnafın cezalandı- rılması kararı verildi (Sicil 178, S. 137) — 1006 da kuyumcu ve simkeşlerin kalıp tel işlemeleri simkeşhanelerin «hassa harç e- minleri» tarafından — mühürlenip açılmasına karar verildi (Sicil 195 - 8. 143). — 236 — numaralı sicilde Bursa kadifeciliğinin geri- lemesi sebeplerinden uzun uzadı- sikâyet edildikten sonra — bu yerli sanatı kurtarmak için alma- cak tedbirlerden bahsedilmekte- ir. Sicil 272 de Bursada gümüş ayarcılığının iltizamı hakkında ka rar verilmektedir. Sicil 280 de (S. 105 - 119) 1168 senesinde (H.) Bursa civarında bulunan gümüş madeninin tahlili yapıldığı ve yerli gümüş sanatı- 'nın gelişmesi için kâfi — derecede kuvvetli olan bu madenin işletil- mesi lüzumu anlatılmaktadır. Sicil 264 de (S. 108) gümüş a- yarcılığı hakkında bazı - esaslar| tesbit edilmektedir. Bu vesile ile —yukarıda zikrettiğimiz sicil 272 de— simkeşler, tilciler, kalcılar, dibâcılar, kuyumcular ve til dö- kücülerden bahsedilmektedir. Yal nız bu adlar bile o zamanlar Bur- sada gümüş işçiliğinin ne kadar yerleşmiş ve ilerlemiş olduğunu göstermeye yeter. Toplantılar, dâvetler, San'at hareketleri : Sah Esad Siyavusgil'in konferansı İstanbul Üniversitesi Lisan Mek- tebi Müdürü ve Edebiyat Fakültesi Psikoloji profesörü Dr. Sabri Esat Siyavuşgil, 29 Nisan cuma — günül 'Teknik Universite konferans salo- nunda saat: 17.30 da (İş Hayatında Psikoloji) mevzulu, bir - konferans verecektir, Bu konferansa giriş ser besttir. a rı( HABERLER | U ; * Mecidiyeköyünde, Taşocak ma hallesinde oturan İbrahim — Erdo. ğanın 3 yaşındaki oğlu Muzaffer, dün sabah annesi mutfakta yemek Pigirirken dışarı çıkmış ve komşu- ları Kömürcü Mustafanın bahçe - sindeki lâğım çukuruna — düşerek boğulm'iştur, * Berberler Cemiyeti 23 Ni san bayramı münasebetile dün kız ve erkek olmak Üzere 30 fa- kir ilkokul çocuğuna bir öğle ye meği vermiştir. | Saat 15 te bu 30 çocı âlideki Berberler Cemiyetinde elbise ve ayakkabı giydirilmiş şeker v.s. dağıtılmıştır. * İplik Dokuma müessesesi 1949 yılının ilk Üç ayında fab- rikaların imalâtını ve kaliteleri- ni gösteren malümatı ihtiva et- mek üzere bir rapor hazırlamış- tır. Raporda bilhassa flatların daha fazla yükseltilmemesi için a hnan tedbirlere işaret edilmiştir. * Toprak Mahsulleri Ofisi ge lecek sene et ve balık satışları- na müdahale edeceğinden Genel Müdürlükte bu işlere bakmak Ü- zere bir büro kurulmuştur. Ge- nel Müdürlük bu hususta teşki- lâtına icap eden malümatı bildir miş, hazırlıklara başlanmasını Is temiştir. Yeni şekilde çalışılma- ğa başlandıktan sonra Toprak Ofisin adı da değiştirilecektir. * Evvelki gün, Karade iiz Ereğ lstnin Bababurnu mevktinde bir ma yın görülmüştür. Liman idaresi ta rafırdan gerekli emniyet tafbiele Ti alınmıştır. * Şehrimizde bulunan — Adalet Yusuf 'Kâmil Paşa ve' Prenses Zeîynelı Şstanbullda Bayazıt'la Lâleli Karasırida, blok halinde muhe teşem feyi fakültesi binaları ya piliyor; /bir kasmı bitti, geri kax lanı da yapılmaktadır. Bu bina» ların bit köşesinde birkaç — sene önceye kadar Zeyneb Kâmil ko nağı vardı; vaktiyle bütün «Da- rülfünum» u barmdırıyordu. Elazığ'dan bir. okuyucumuz © sonağın sahibi Prenses Zeyneb'lm &0cası) Yusuf Kâmil paşanın şah: siyetini merak etmiş. 1805 de Arapkir'de bir oğlan doğdu, adını Yusuf koydular. Ço- cukllen İstanbula geldi, amcası güntrükçü Osman paşarın yanın- da ve onun gezdiği yerlerde hu- susi hocalardan arapça, far: fransızca öğrendi; ona günün mo- dasina uyularak ve kendisine yar kıştırılarak Yusuf Kâmil denil- meğe başladı. 18338 de henüz 28 yaşında iken Mısıra gitti; evvelâ azine kâtipliğinde, daha sonra meşhur Kavalalı Mehmet Ali pa. şanın maiyet kâtipliğinde bulun- du; gayet zeki ve olgun olduğun- dan kendisini az zamanda sevdir- di. Kaymakam, yâni yarbay rüt besiyle orduya girdi; beş senede mirliva yâni tümgeneral oldu. 1844 de İstanbula geldi; Osmanlı devleti de ona aynı rütbeyi lâyık gördü. Mısıra döndüğü zaman Mehmet Ali paşanın kızı Zeyneb hanımla evlendi; servet ve ihti- Sam içinde yaşamağa, aynı zamam da Mısırın İdare işlerinde yük- sek başarılar göstermeğe başlar di. Yusuf Kâmil paşa 1850 de tek- rar İstanbula geldi; hanımı da beraberdi ve burada yerleşti; ad- liye ve maarif meelisi âzalıkların- da, vezir rütbesiyle ticaret nazır- lığında, tanzimat meclisi başkan- lığında, daha bazı meclislerde bu- landu; mühim hizmetler etti. 1862 de sadrâzam olduysa da bu vazifesi ancak beş ay sürdü; azle- dildi; yeniden türlü meclislerde çalıştı. Adliya nazırlığında, «Şü- râyi Devlet» başkanlığında hayır- h işler başardı. Zeyneb Kâmil hanımın malı o- lan ve Bayazıt'da bulanan konak bin bir gece masallarını hatırla- 'tan bir ihtişam sahnesiydi. Çün- kü gerek Kâmil paşa, gerek karı» sı çok zengindiler; İstanbuldan başka Mısırda pek fazla gelir ge- tiren akarları vardı. İkisl de ga. yet İyi kalbli, cömert Insanlardı; fakirlere ve iyilik kurumlarına büyük yardımlarda bulunuyorlar. di. Kâmil paşa o devrin sayılı edib- lerindendi; konağının davetlileri arasında hemen hemen bütün meş hur şairler, yüksek muharrirler, İlim ve fen adamları görülüyordu. Sultan Abdülâziz bile bir rama- zan akşamı iftara gelmişti. Kâmil paşa meşhur — Fransız muharriri «Fön&lon» un eski Ya- 'nan efsanelerine ait «Telemaguer isimli eserini gayet süslü bir us- lüpla Osmanlıcaya çevirmi: Yusuf Kâmil paşa 1876 da öl- dü; gerek kendisi ve gerek hanı- mı Üsküdardaki «Zeynep Kâmil hastahanesi» nin bahçesinde gö- müldüler. Hastahane — bimaslele eski Darülfünun binalarını Bışlamışlardı. Bugün yapılmakta olan Fen Fakültesi binalarının bir. kısmı yanan «Zeyneb Hanım Konağı» 'nın arsası üzerindedir; gerek bu ibarla, gerek Üsküdarda onun adını taşıyan hastahane dolayısi- le bu muhterem eşlerin Isimleri Sükranla anılacaktır. Kadircan KAFLI var TAKVİM |) RUMİ | NİSAN 1949| Hiort 1365 1368 sısan | 25 c aar 12 | Pazartet | 28 Kasım 169 - Ay 4 - Gün 115 Vasati — Ezani Güneş 5 60 10 30 Öğle 12 123 5 14 İkindi 16 01 9 08 Akşam 18 59 12 00 Yatsı 20 40 1 41 İmsak S 20 ada Nöbetçi eczaneler & KDevamı var), Bakanı Fuad Sirmen dün akşam An karaya dönmüştür. 25 -4- 949 Aksaray — 3 Yenikapı Sarım Alemdar —1 Çemberlitaş Bakırköy 1 Bakırköy Ec. Beşiktaş —4 Vidin Beyazit —1 Yeni Lâleli z * Beyoğlu - Beyoğlu — Tetikiâl Eminönü —© Mehmet Kâzım Eyüp » — Eyüpsultan Fatih — * Ahmet Suat Galata — * Merkez Kadıköy — * Halk Küçükpasar' — Küçükpazar Ş 1 Nargileciyan - Sişli * Mecidiyeköyü Taksim — * Taksim Ec. Üsküdar —: İttihad

Bu sayıdan diğer sayfalar: