7 Mayıs 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

7 Mayıs 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BAYFA : 2 IKTIBASLAR || Stalin, hasret mi Çeviren: Nazım Kemal Ütün siyaset dünyası- İ nın, ötedenberi, mera- —) kını tahrik eden bir ta- kım sualler var: «Stalin ne yor? Stalin, ne düşünüyor? Bu- gün Stalin nasıl yaşıyor?> İşte #on günlerde kızıl diktatörle bir konuşma yapmağa muvaffak o- lan İngiliz Parlâmentosunun sa- yın âzalarından — Zilliacus, ilk defa olmak Üzere, bu sorulara cevap veriyor. Zilliacus, kendisi le görüşen France - Dimanche müharririne, gariptir ki Stalini barışsever bir insaniyetçi — gibi göstermek hevesine düşmüştür. Bu siyaset adamının gerçi hiç de tavafuk etmeyen paradoks- larla dolu cevaplarını aynen gağıya dercediyoruz. * — Moskovayı son ziyaretiniz- de Stalinle neler konuştunuz? — Stalinle, sulhün bir an ev- vel tahakkuku meselesinden baş ka bir şey konuşmadık. Yalnız © bana, Amerikanın bir türlü Tâhı elden bırakmak istemedi ni; dünyaya hâkim olmak ga- yesile, bütün milletleri Rusy: düşman yapmağa çalıştığını ya na yakıla anlattı. — Kanaatinizce — Moskovada harb taraftarlarile barış taraf- tarları arasında bir çatışma mevcut mudur? — Hiç şüphe yok ki sulh ve harb meseleleri, dünyanın her tarafında olduğu gibi, Moskova Ga da hararetli bir münakaşa- 'nin mevzuudur. Bilhassa şu nok taya Inanmanızı isterim ki Po- Ntbüro, fikir alış verişinin ya- sak edildiği bir yer değildir. Bu irada, bir çok meseleler müna- kaşa edilir. Bununla beraber Politbüronun, bazan yanılıp betsiz kararlar verdiği vâkir Bizim Gdemokratik - rejimimizle Gdoğu demokrasisi arasında bü- Yük bir aykırılık yoktur. Ancak Bu var ki bir çok batılı siyaset adamlarının dillerine doladıkla- ı Sovyet <monolithisme> i ham bir hayalin mahsulüdür. Ben ikendi hesabıma, — Politbüronun 'ye Stalinin barışa hasret çektik Jerine inanıyorum. * — Ya Molotof? — Molotof, gün geçtikçe Rus halkı tarafından daha iyi sevi- liyor. Stalin artık arkadaşları- ha her işte, büyük bir salâhiyet wermeğe başlamış bulunuyor. O, Bon görüşmemiz esnasında ba- pa şöyle diyordu: <Sonbaharda Moskovanın havası gayet sert- tir. Bu sebepten dolayı kasım a- ına kadar, Sotehi'de kalmayı Tcih ediyorum.> şimdi Stalin, Yaman zaman inzivaya çekilip, Mmaiyetİnde bulunanlara nasihat “vermekle yetiniyor. — Acaba Stalinin takındığı bu tavır hastalığı yüzünde2 mi- Gür? — Hiç zannetmiyorum. Zira Oonun bende biraktığı son intiba Bihhatli, tuttuğunu koparır bir adam intibardır. Rusya sulh istiyor — Peki siz, Sovyet Rusyanın barışa hasret çektiğini nereden kestiriyorsunuz? — Kanaatime göre, Sovyet Rusya, daima sulhcü bir siyaset gütmüştür. Vaktile Cenevred> 8. D. N. teşkilini idare ettiğin 19 yıl zarfında, Rusya ile sıkı bir temas halinde bulundum. Bu gırada, Sovyetlerin dünya yüzür de umum! emniyeti sağlamak - tan başka bir şey düşünmedikle- rini gördüm. — İyi amma vaktile Lenin, Rusya ile kapitalist dünya ara- sında harbin er geç kopacağını haber vermişti. — Doğru. Fakat Lenin, bunu, Rusyanın 14 millet tarafından dstilâsı altında bulunduğu bir zamanda söylemişti. O tarihte komünist gefleri, şu iki kanaati paylaşıyorlardı: Ya Rus ihtilâli azi Esat Mahmut KARAKURT * Çünkü acıma kadar dünyada, aşkla ve şehvetle birleşemeye- cek başka bir his yoktur!... An cak unutmamalıdır ki, acıma hissi de nihayet ıztırap gibi, ne koruyucudur, ne de fenalık edi- ci. Gelip geçici bir histir sade- ce Maddelerinden evvel kalbleri İle, iradelerinin haricinde birle- genleri, acıma hissi de kurtara- Zaz!... Puhları, şuurları, arzu- Jarı ve nihayet vücutlarının bü- Jtün zerreleri ile, birbirlerinin ol |mak isteyenleri, hiç bir gey kur itaramaz dünyada!... Ay gimdi gökte, büsbütün bü yüdü ve berraklaştı. O kadar parladı ki, bütün yıldızlar gö- barışa çekiyor ? süratle inkişaf edecek yahut da komünizm ezilecektir. Halbuki hariçten gelen bütün tazyiklere | rağmen ihtilâlin akim kaldığım | gördüler. Bu, onların düşüncele- | rinin tamamile değişmesine se-| bep oldu. — Acaba size göre Sovyetler, bugün doğu Avrupayı - tahliye etmeği düşünüyorlar mı? — Ben şuna eminim ki Sovyet ler, doğu Avrupayı, sırf Alman- ya ve Avusturya meseleleri yü- zünden işgal altında bulunduru- yarlar. Buna rağmen onlar, ba- tılı devletlere, bu memleketle - rin umumi bir tahliyeye tabi tu tulmasını teklif etmişlerdi. Öyle zannediyorum ki eğer bu teklif kabul edilmiş olsaydı, Sovyetler :ıç bir zorluk çıkarmayacaklar- T — Ruslar, atam bombasını keşfetselerdi, bunu kullanmaya- caklar mı idi? — Hayır. Bununla beraber u- nutmayınız ki bizzat Amerikalı- lar, Rusların bu amansız silâha malik olduklarını itiraf etmiş bulunuyorlar, * Stalinin müstehzi tebessümü — Stalin hususi hayatında na sıl bir adamdır? — Çok basit ve çok dürüst. | Onun odasına ilk defa girdiğim zaman bana keskin bir nazar fırlatmıştı. İşte ben bu andan i- tibaren Staline niçin «Çelik dam» dediklerini gayet iyi anla- dım. Onunla münakaşa etmekten adeta çekindim. Bununla beraber ona bir çok sualler sordum. Sta- lin, dudaklarından eksik etmedi Zi müstehzi bir tebessümle bana tatmin edici cevaplar verdi. Fa kat bu konuşmadan - önce beni | en çok düşündüren nokta şu ol- muştu: Staline, kendimi Zillia- cus diye takdim ettiğim sırada 0, önümde eğilip Mütevaziane bir eda ile ismini mırıldanmış- tı: Stalin! «France Dimache: den Unesko Toplantısına giden Profesörler 'Yarın Ankarada toplanacak o - lan Ünesko Milit Komitesi toplan tısına iştirâk etmek Üzere seçilen Darkot, Prof, Ziyaeddin Pahri Fın dikoğlu, Prof, Hüseyin Nall Ku - Balı, Prof, Hamit Nafiz, Prof. A- saf Irmak dün hareket etmişler dir. Otomobil altında can verdi Şoför Bogos'un idaresindeki 6116 plâka numaralı hususi oto- mobil Etyemezden geçerken Ka- dem Tekke sokağında 10 numa- ralı evde oturan Mehmedin 8 yaşlarındaki kızı Semra Tunayı yerek öldürmüştür. Boğos yakalanmış hâdisenin tahkikatına başlanmıştır. İstanbulun su ihtiyacını karşılıyacak tesisler Bir müddet evvel inşaatına başlanan yeni Terkos isale hat- tının 9,5 kilometresi tamamlan- mıştır. Bu sene sonuna kadar 20 kilometrelik fersiyat daha ya- pılacak, 950 senesi " nihayetine doğru da inşaat ikmal edilmiş olacaktır. Bunun için topyekün sarfedilecek para 20 milyonu ge çecektir. Yeni isale hattı ikmal edilince şehre verilen su mikta- rı 40 bin metre küpe yükselecek- tir. Üniversitede lisan imtihanı Üniversitedeki lisan imtihan- Jarına 9 mayıs pazartesi günü başlanılacak 11 mayısa kadar devamlı talebeler, 11 mayıstan 15 mayısa kadar da devamsız talebeler imtihan edilecekler- S ekir— HÂBERLERİ Denizyolları | İişçi ücretini aritırıyor Bu artış miktarının yüzde elli kadar olacağı bildiriliyor Devlet Denizyolları genel mü- dürlüğünde işçilere iyi bir ücre: | verilmediğinden ötedenberi şikâ- | yet edilmekteydi. Şikâyetleri gözü nünde bulunduran idare, bu işle esaslı bir şekilde meşgul olma- ğa başlamıştır. İşçi ücretleri de değiştirile- cek, işin önemine, ehliyete, kıde- | me, verime göre yeni esaslar ha mrlanacaktır. Ücret artışı İşçi- nin kabiliyetine ve randrman de- recesine göre yade beşten elliye kadar olacaktır. Boşalmış kad- rolar tasfiye edilecektir. İşçiden fazla randıman almak için bazı esaslar kabul edilecektir. Genel müdürlük çalışmalarını " bugün- künden daha verimli hale koy- mağa calışacaktır. Yazlık eğlence yerleri ve halkın huzuru Yaz mevsiminin yaklaşması ü zerine, şehrimizin muhtelif semt lerindeki yazlık sinema ve eğlen ce yerleri sahipleri, belediyeye ruhsat almak için müracaata başlamışlardır. Belediye, bu yıl, geçen yıl ya- pılan şikâyetleri nazarı itibara alarak, hemen ruhsat verme - mektedir. Mahalle aralarında bulanan ve halkın istirahatini ihlâl eden yazlık sinema ve eğ- | lence yerlerine ruhsat verilme- mesi yolunda belediyece prensip kararı alınmı Sütlüce faciası tahkikatı Sütlüce faciası takibatı de- vam etmektedir. Birinci sorgu yargıçlığında ilk tahkikata baş lanmış ve hazırlık tahkikatında dinlenilmiş olan tanıklar, hafta nın muayyen günlerinde 4 veya 5 kişilik guruplar halinde celbe lerek ifadeleri alınmaktadır. Böylece ifadeleri alınacak ola ların sayısı fazla olduğu için ilk tahkikatın daha 2 ay kadar de- vam edeceği sanılmaktadır. Diğer taraftan hâdisenin na- sıl meydana geldiğini tahkik İ- çin teşkil edilen 7 kişilik umu- mi ehlivukuf heyeti , üyelerine 200 er lira ücret tahsls edilmiş ve ücretler dün tediye olunmuş- tur. Yaz uçak seferleri Pazartesi başlıyor Devlet hava yolları umum mü dürlüğünden aldığımız malüma- 'ta göre 1949 yılı yaz uçak sefer leri 9 mayıs tarihinden itibaren başlayacaktır. Bu yıl yürt içi hatlarına iki yeni hat aha ilâ- ve edilmiştir. Bunlardan biri İstanbul - Ada 'na hattı olup hat üzerinde pa- zartesi, çarşamba ve cuma leri İstanbuldan saat 8 de seri - Malatya - Gaziantep kenderuna uğrayarak saat 1 de Adanaya varacaktır. Dönüş gene ayni yoldan, salı, perşem- be ve cumartesi günleri yapıla- cak ve Adanadan saat 8,30 da kalkılarak, 16.20 de İstanbula varılacaktır. İkinci hatta gelince yalnız pa zar günleri işletilecek olan bu hatta Ankaradan saat 8 de kal- kacak olan bir uçak Ankara - Yeşilköy - Bursa - Yeşilköy - İzmir - Yeşilköy - Ankara arası geferini yaparak Baat 8.30 da tekrar Ankaraya dönecektir. Diğer taraftan Roma hattınin işletmeye açılabilmesi için hazır- lıklar tamamlanmakta olup bu hat üzerinde de seferlere yakın- da başlanacaktır. 4 Bu akşam saat 21,50 de Ü- niversite talebe müzik kolu Anka- Ta radyosunda bir konser vere- dir, rünmez oldu. Yalnız o sırada, nerden ve nasıl kopup geldiği meçhul, üstü penbe ışıklarla do- lu bir küçük bulut parçası, rüz- gürlarla sürüklenerek, bu koca- man aya yaklaştı ve Üstünü ka- padı. O zaman, topraktaki otlar, la, otların üzerinde kalan her Bey muvakkat bir karanlığın i- çine gömüldü ve dünya gözler- den silindi!. Bırakalım biz de, dünyayı gözlerden silmeğe muvaffak o- lan bahtiyarları, kendi rüyala- rı, hülyaları ile baş başa * Tarih gibi insan ömrü de bir cektir. Tefrika No. 77 tekerrürden ibarettir. İşte yine sabah oluyor. Menekşe renkli bir şafak, u- fukları saran sisler içinde ağır ağır yükselmektedir. Gökyüzü; gözlerin bakmaya doyamayaca- ği türlü renklerden mürekkep bir göle benziyor şimdi!... Bu gölün üzerine, bir çiçek tarlası zenginliği ile Üşüşmüş duran, bu bin türlü renkler, yavaş yavaş Boluyor, kayboluyor, birer çizgi haline geliyor. Sonra, yükselip genişleyen bu çizgilerin altın « dan, kızıl bir hale içinde muh- teşem bir seher yükseliyor. Suyun Üüstünde ve çayırda, çiçekler ayni zamanda parlama- Ba başladılar, Ağaçların dalga- | isimdem YENİ SABAR Edeblyat Baİııslerı MARAanAnA y Yeni bir hikâyeci eçen makalemde Türk hikâyeciliğinin — zengin ve olgun bir çağ yaşa- dığını söylemiş, bu arada edebi- yat dünyamıza yeni doğan bir Tarık Buğra'dan da bah- setmiştim. Okuyucularımız, belki, — geçen sene Cumhuriyet gazetesinin aç- tığı hikâye müsabakasında ikinel gelen bu ismi batırlarlar, Bir çokları gibi ben de, T. Buğra'nın Oğlumuz> hikâyesinin birincili- ği kazanacağını umuyordum. Jü- ri, nedense, adına matbuatta bir |daha tesadüf etmediğimiz her hangi bir zatın, «Oğlumuz> la mukayese edilemeyecek kadar za yıf bir hikâyesini tuttu ve birinci olarak ilân etti. Tarık Buğra, müsabakadan sonra «Çınaraltır ve sair dergi- lerde çıkan hikâyelerile bir atım hk barutu olmadığını gösterdi. Bu hikâyeleri zevkle okuduk ve Mevduat sahip- leri paralarını çekiyor mu? Gelir vergisi kanun tasarısı- nın müzakereleri bir müddetten- beri İstanbul piyasası tarafın- dan yakından takip edilmekte İ- di. Verginin Meclisten çıkarılma tarihi yaklaştıkça piyasada h: reket başlamıştır. Gelir vergisi daha kanunlaşmadan bazı mev- duat sahiplerinin paralarını çek mek istiyecekleri söylenmekte- dir. Bilindiği gibl bankalardaki mevduattan — vergi alınacaktır. Ayrıca bir maliye veya icra me- muru bankaya müracaat edecek kolayca defterleri gözden geçi- recektir Gelir vergisi hakkında ticaret odasında bir toplantı Dün Ticaret Odası konferans salonunda, İktisat Fakültesini Bitirenler Cemiyetl âzaları, ge- lir vergisl mevzuunda hararetli bir toplantı yapmışlardır. Toplantıda 28 Baro avukatı- nin neşretmiş olduğu, serbest uzman — muhasipliğinin - lüzum- suzluğunu belirten broşür, şid- şiddetle tenkid edilmiştir. Bilâhare Prof. İsmet Alkan konuşmuş ve Türkiyenin ekono- mik ve işletmecilik bünyesinin inkişafında gelir vergisinin ö- nemli bir rol oynayacağını be- lirtmiştir. Diğer hatipler mem- leketimizdeki vergi sisteminin bozukluğundan ve randımansız olduğundan bahsetmişler ve bun ların ancak serbest muhasip uz manların tanzim edebileceğini i- leri sürmüslerdir. Türkiye Bü- yük Millet Meclisinde bu mevzu konuşulmadan önce ilgililere ma lümat vermek üzere Ankaraya gönderilmek üzere bir heyet se- çilmiştir. Milli Piyango bugün çekiliyor Milil Piyangonun 7.Mayıs.949 çe kilişi buğün saat 14 de Ankara da yapılacaktır, İkramiye — kazanan Zumaralar Ânkara Radyosile ba gece 23 de yayınlanacaktır. Bu - gün saat 14 den sonra yurdumu - zun hiç bir tarafından bu çekilişe ait bilet satışı ydpılmıyacaktır. Eminönünde yapılcak iş hanı Vakıflar genel müdürlüğü ta- rafından Eminönü Çiçekpazarın da inşa edilecek olan Vakıf İş hanının projesi kabül edilmiştir. Yakında hanın temeli atılacak - tır. Filistine gidenler Filistine Musevi —muhacere'i devam etmektedir. |kahramanının herkesinkine ben- |zeyen hayatını, bütün teferrüatı Dile hikâye et (ti, yânl hayatı, ” Yaz an: l Doçent Dr.Mehmed Kaplan hayat görüşü, mevzuları ve us- Jübu ile kuvvetli — rakiplerinden ayrılan bir şahsiyetin belirdiğini ve inkişaf ettiğini gördük. Son günlerde, genç - hikâyeci, hikâyesini, Zahir Güvemli İle yeni ve başka bir Cemal Na> dir olması çok —muhtemel olan Hüseyin Mumcu'nun desenleri - le süsleyerek bastırdı. Bu yazıda bu kitaptan bahsetmek iatiyorum. Fakat evvelâ hikâyeciliğimiz ve dünya hikâyeciliği hakkında bir kaç söz söylemem lâzım. Zira Tarık Buğra bu cereyanlardan haberdar ve onlarla alâkalı gö- rünüyor. Bugün hikâyemizde başlıca iki büyük cereyan vardır: Bunlar - dan birincisi mevzu itibarile iç- timat mes'eleleri ele alan, teknik bakımından bir vak'a etrafında gelişen, düz ve klâsik hikâye tar zına hağlı cereyan. İkincisi, dış partlardan çok, psikolojik ferdi düğümleri inceleyen, yapı itiba- rile de muhtevasına uygun karı- gık, hercümere halinde bir inşa tarzını benimseyen cereyan. Ömer Seyfeddin ile Refik Ha- lidin Meşrutiyet devrinde temeli ni attıkları birinci cereyan Cum- huriyet devrinde en kuvvetli mü messilini Sabahaddin Alide bu- lur. Son harbe tekaddümi eden yıllarda Sait Faik tarafından açı- lan ve inkişaf ettirilen ikinci ce- reyan, modern garp romancıları- 'nın da tesiri ile yeni hikâyecile- rimiz arasında büyük bir rağbet görmüştür. Bu tarzda yazılmış hikâyelere halkımız henüz alışmış değildir. İçinde belirli bir vak'a olmayan, başı, ortası, sonu yokmuş hissini veren, karışık bir ruh hali etra- fında toplanmış insicamsız bir in tibalar silsilesi gibi görünen bu tarz hikâyeyi tadabilmek için, insanın hayatından her hangi bir «an> 1 durdurarak, basitleştirme den, bütün zenginliği ve teferrü- atı ile görmesi ve onu değerlen- dirmesi icabeder, Böyle bir an, gerçekte, modern hikâyelerde olduğu gibi, bize, ba- şı, şonu yok, karmakarışık, hayal intiba, ve hâtıradan mürekkep bir| yumak intibamı verir. Fakat dik katle bakılırsa bu an bizim bü- tün varlığımızı hulâsa eder. Bu tıpkı, mikroskop ile bir et sıyrığı veya bir kan damlasına bakmağa, benzer. Mikroskop bize zerrelerin ayrı bir âlem teşkil ettiğini gös- terdi. Birinci Cihan Harbinden sonra, Avrupa roman ve hikâye- cileri, mikroskop altında seyreder gibi insan oğlunun anları üzerin- de durdular. Anlarda yeni bir bir insan, yeni bir hayat tarzı keşfettiler. Bir İngiliz romancısı alelâde bir insanın yirmi dört sa atlik hayatını bin sayfada anlat- tı. Eserlerinden çoğu dilimize de çevrilmiş olan Fransız romancısı Duhamel, Saleven isimli başlıca Sait Faik, hikâyelerini bu ce- reyandan ilham alarak — vücude getirmiştir, Tarık Buğra da ayni cereyanı takip ediyor. Fakat yu- karıda da dediğim gibi hayat gö- Tüşü, mevzuları ve uslubü ile ken disine has bir hikâye yaratmağa muvaffak oluyor. Bu hususiyetler nelerdir? «Oğ- lumuz> u bitirip üzerinde düşü- nünce ilk göze çarpan şey, Tarık Buğranın hemen hemen bütün hi kâyelerini insanın hayatıma hâ- kim olan yıkıcı ve diriltici kuv- vetler arasında bir çarpışma ola- rak düşünmesi ve diriltici kuvve- iradesi, Ümidi Dün 270 kişilik bir Musevi ka- filesi Akdağ gilebi ile hareket etmiştir. lanışında adeta, sabah rüzgür- Irının rengi ve serinliği hissedi- lir gibi oluyor. Bütün tabiat canlandı işte!... Ağaçların dalları, güneşi bekle- yen kuşların kanat sesleri ile dolu!. Şimdi biz, meçhul bir bulut parçasının gölgesine sığınıp ge- ce, topraktaki otlarla beraber karanlıklara karışarak, dünya- yı gözlerden silenlerin bulundu: Zu yere avdet ediyoruz.. İşte Gülseren, yorgunluktan ve saadetten harap, başı Ekre- min dizleri üzerinde, sessiz se- dasız uyuyor. Dünyadan — bihaber zavallı kız!... Arzunun tatmini, heyeca nın sükünu, vücudünü kaplayan ve ayni zamanda karap eden leziz bir tahassüsün ra'geleri i- le, kendinden geçmiş bir halde- dir... -Fakat, üzerinde sislerin dolaştığı bir yaz sabahının renk leri ile parlayan yüzü, o kadar güzel, dudakları o kadar ka mavi gözleri o kadar derin ve ve kahramanlığı galip çıkarması dır. Bu tarafı ile Tarık Buğra, Cumhuriyet devri hikâyecilerinin siyah Hiç bir şey, sevdiği erkeğin kollarında kendini kaybetmiş bir kadının yüzü kadar güzel o- lamaz!... Gülseren şimdi, ufukları tu- tuşturan seherin aydınlığı için- de, hiç bir heykeltraşın bir hey kele veremiyeceği ilâht bir gü- zellik vücude getiriyor. Ekrem yorgun gözlerini kal- dırmış, sonsuz bir. hayranlıkla, dizlerinin üzerinde uyuyan kadı nı seyretmektedir. Ne müstesna şey Yarabbi bu kız!... İnsan baktıkça onun yü- züne, ruhunun coştuğunu, kal- binin ra'şelerle dolduğunu, şa- kaklarının üzerinde sanki serin bir sabah rüzgârının dolaştığını hissediyor. Bahar gibi, rüzgâr ve güneş gibi nüfuz ediyor insa- nın içine! Ekrem tahammül edemedi ar tıkl... İşte yavaşça uzanarak, Onu uyandırmadan gözlerinden öpmek istiyor, Eğiliyor. Dudak larını kızın, kapakları mor renk ekserisinden k Cumhuriyet hikâyecileri Servet-i Fünuncular gibi, hemen daima insan oğlunun içtimal şart lar veya içlerindeki karanlık kuv vetler, gayrişuur tarafından mağ | lüp edildiğini anlatmışlardır. Bu hal, geçen makalede de söyledi. ğim gibi, kısmen siyasi ve içtimat şartların, bilhassa Rus hikâyeci- lerinin tesirinin ve sathi, basit bir realizm anlayışının neticesi- dir. «Kırdan bayırdan toplama- lar» münasebetile (1) Cumhuri- yet devri hikâyecilerinde buldu- Zumuz boğucu atmosferin bizim bakiki hayat atmosferimizden gelmediğine işaret etmiştim. Ta- rık Buğra, Psikolojik plânda in- ayrılıyor devri sanın her şeye rağmen namağlüp olduğunu gösteriyor. eBitti, bitti. Niçin bitecekmiş? Nasıl biter- miş? Deli... Sen delirmişsin Hur- rem: Biter mi hiç? Ayvalar ol mak Üzere... Biterse ağaca kim tırmanacakmış? Biterse, seni kim üzecek, beni kim endişelendirecek, beni hangi endişe hayata bağlayacak? Biterse, Fenerbahçenin santra- forluğunu kim yapar sonra? Biterse, İngiliz Millt takımına, hem de son dakikada galibiyet go lünü kim atar sonra? Biterse, Türkiyeyi <lektrikle kim donatır sonra? Biterse... Biter mi hiç? Biz varken, bü- tün bunlar varken ve Allah var- ken biter mi hiç? Sen delirmişsin, Hurrem; biter| mi hiç? * Bitmedi tabil.> (2) Bir babanın hasta çocuğu kar- gısında ümitsizlenen karısına kar gı söylediği bu sözler «Oğlumuz> daki bütün kahramanların kendi kendileri — ve için, €n derin tarafları ile söyleyebile- cekleri sözlerdir. Bunların hepsi| de, hepimiz gibi, bir hastalık, ruhi veya ailevi bir ıztırap ile pen çeleşirler. Fakat benliklerinden gelen bir kuvvet, onları daima di- ri tutar. Şüphesiz, canlı, bâkir ve güzel hayatın karşısında, ölümün kor- kunç hakikati inkâr olunamaz. Karacaoğlanın acı bir nakarat Bibi tekrarladığı «Giden gelmez, giden gelmez> sözü her anın mâ- nasını ifade eder, Fakat bugünün insanı gibi mühim olan ölüm dü- şüncesi değil hayat sevgisidir ve biz mezarlıklara gitmediğimiz tak dirde, dünyada, yaşatıcı kuvvet- lerin daima muzaffer — olduğunu görürüz. En sefil, en ümitsiz, en muztarip insanda dahi! Trajik tavırlı dilenciler akşam evlerin- de gülerler. Bir hikâyede, idam mahkümuna son arzusunu sorar- lar, «Beni bu direkten alm da kar şı direğe asın> der. Böyle yapar- lar. Fakat cellâtlar işlerini bitir- meden hükümdardan af fermanı gelir ve mahküm kurtulur. İnsan da ümidin kaynağı yaşamak sev- Ki tabiisine.varır ve insan hiç bir zaman ölmez, daima öldürülür. Bu bir hakikat olduktan başka, romancı veya hikâyeci için içti- maf ve beşeri bir misyon da ka- bul olunursa, bunun ölüm ve fe- lâket vaizliği olmayacağı aşikâr dır. Hele iradeye pek az inanan şark âlemi ve biz bahis mevzuu olunca, Diriltici, erkek, yiğit bir hayat görüşünden hareket eden Tarık Buğra, insanlarını çeşitli tabaka- lardan ve zümrelerden seçiyor. İstanbula ait Sserseri ve sarhoş hikâyelerinin yanında acı, tehli- keli, fakat yine de ümit verici Anadolu insanları yer alıyor. Hi- kâyecinin en çok üzerinde durdu- ğu mevzular, diğer müelliflerimi- l1 bir hale ile çevrilmiş gözleri- nin üstüne koymak istiyor. Fa- kat daha dudakları, onun âteş 'nan dudaklarının derisine eder etmez, kız, birden- bire silkinerek gözlerini açıyor. Ve açması ile beraber, garip saşkınlığa — uğrayarak, he- men başını indirmesi bir olu- yor. Utanıyor, yanakları kızarı- yor, Bir dakika sessiz, hareket- siz, başt Ekremin dizlerinde öy- le duruyor, Sonra, tam bunun aksine olarak, beklenmedik bir cüretkârlıkla, dirseklerini hava ya doğru kaldırıp, birdenbire Ekremin boynuna doluyor kol- : Ve vücudünün belin- den yukarısını, kollarının yar- dımile, erkeğin dudaklarına doğ ru götürüyor: — Gözlerimden değil, dudak- larımdan öpünüz beni Ekrem bey diyor, gözlerden öpmek, ay rılık ifade eder! bir. larını! yra bu hikâyelerinde Yatamay: zin pek az ehemmiyet verdikleri | alle uzuvları arasındaki ruhi mü nasebetlerdir. Bilbassa bu mev- | zuu işleyen hikâyeler bana çok cazip ve kuvvetli geldi. Tarık Buğ | dokunulma-| 19 duygular keşfediyor. Uslüp... Bütün sıfatlarda muh teva kadar ehemmiyetli olan us- lüp, <Oğlumuz> da nefis bir dil zevki halini alıyor. Bazı hikâyele ri tekrar okumaktan kendinizi 'acaksınız ve her okuyuşta yeni bir teferrüat keşfedeceksi- niz. Tarık Buğranın cümlelerinde kelimelerin canlı bir usare ile do- lu bulunduğunu kuvvetle hisı diyoruz. Bazı sayfalar, hayal, fade, battâ ses bakımından ha- kiktf gilre yaklaşıyorlar. Bu hal ekseriya derin ruh hallerinin sem bolize edildiği yerlerde oluyor. €V Yeni Sabah, 16 Mart 1810 €) Oğlumuz, 8s. 45. 9 f M | KISA HABERLER K * Avrupa federasyonu cemiyeti dün Liman lokantasında bir toplan- ta yapmıştır. Toplantıda — muhtelif mevzulara temas edilmiş ve idare he yeti seçimine geçilmiştir. Ahmet E- min Yalman, Hamdullah Supbi Tan- möver, Cibat Baban, Refi' Şükrü Suv ha, Kemal Tosun, Mehmet Belik, A- zin Tabsin Balkanlı, Vakur Dersan, Zeliha Karadeniz 'seçilmişlerdir. & Sabik Kars belediye başkamı 've balen millet vekili olan Mehmet Bahadır şehrimizde bulunmaktadır. Kendisini Türkiye yüksek tahsil koruma derneği genel — başkanı Ali Rıza Gizdeşir ve tanınmış yakın ak- rabaları, dostları ziyaret etmişler- dir. 4 Yarın saat 16,30 da Ordinar- yüs Prof. Salih Murat Uzdilek, Ür- küdar Halkevinde kâinatın başı ve sonu mevzuu üzerinde bir konferans verecektir. Çevrede çok alâka uyan- dıran bu konferansa berkes gelebi. dir... 4 Bütün ömürlerini kültürüne harcamış bulunan emekli öğretmenler aralarındaki birliği kuv- vetlendirmek ve kazşılıklı yardımlaş malarını düzenlemek maksadiyle (Ge nel Emekli Öğretmenler Derneği) ni kurmuşlardır. Umumi merkesi İ tanbul vilâyet karşısında İzzettin ha- nında bulunan bu dernek çalışmala- rına başlamıştır. & Mülli Türk Talebe Birliği tara- fından uzun müddettir itina ile ha- zırlanmakta olatı Türk musikisi kon- seri 9 Mayıs 1949 — pazartesi günü saat 21 de Maksim salonlarında ve- rilecektir. * Vefa Lisesini Bitirenler Der-) neği 14 Mayıs cumartesi günü sa- at 15 - 20 ye kadar devam etmek üzere Taksim Belediye gazinosun- Ve memleket da bir toplantı tertip etmiştir. falılar bu toplantıya çağrılmak- tadır. * Sabıkalı oldukları söylenen Mehmet Ali ile Arnavut Ahmet dün saat 13,30 sularında Galata- da umumhane sokağında yaptık- ları tabancalı bıçaklı bir — kay; sonunda Mehmet Ali tabanca ile Ahmedi vurup yaralamıştır. Ya- ralı hastahaneye kaldırılmış, hâ- disenin tahkikatına başlanmıştır. * Büyükadada Madende Yu- suf adında birisinin inşaatında a- melelik eden Haydar ile Hüseyin beraber yattıkları odalarına al- dıkları yanmamış mangal kömü- ründen zehirlenerek ölmüşlerdir. Hâdisenin tahkikatına başlanmış tır. * İstanbul vapurunda kaçak- çılık yapmaktan sanık ve 9 uncu asliye ceza mahkemesinde yargı- lanmakta bulunan vapur kama- rotlarından Mehmet Savaşın mah kemesi beraetle neticelenmiştir. * Tıp Fakültesinin doktora sınıfı öğrencileri, aralarından bir heyet seçerek Ankaraya gönder- mişlerdir. Heyet Sömestr talimat namesinin değiştirilmesini istiye- cektir. * Atlas sinemasında verdiği temsil- lerde yalnız süvarelere — mahsus olmak üzere Üniversite talebesi için yüzde kırk, tenzilâtı - kabul etmiştir. & Kız teknik öğretmen okulla- rının ders programını tadil etmek üzere teşkil edilen komisyon ça- lışmalarını bitirmiş ve yeni prog-| ramı Milli Eğitim Bakanının tas-| vibine sunmuştur. * Vakıflar idaresi Üsküdar, Eyüp ve Haseki aş ocaklarında yemek yiyenlerin durumunu tet- kik ederek, muhtaç olmıyanları tasfiye edecektir. İdare bu semt- lerdeki fakir ilk okul öğrencile ne de yemek tevziine başlamış- tır. » Orman Fakültesi Profesör- lerinden Şeref Nuri Orman, dün saat 11 de İktisat Fakültesinin üç numaralı dershanesinde <Tür- iye ormanlarının durumu ve bu- Fransız — tiyatro — trupünün (Devamı var), nunla ilgili meseleler» mevzuun- da bir konferans vermiştir, 4 , Atlantik Paktı ve Nasreddin Hoca'nın Türhesi... üyük ümitlerle hazırlar np İmzalanan Atlar Paktından hâlâ bahsedi- liyor. Bu hâdisenin memleketimiz deki tesiri doğrudan doğruya İl- gili memleketlerden daha az olma di. Paktın - komünizmi bagünkü hududunda tutmak gayesile ya- pıldığına şüphe yok; halbuki dün yanın selâmeti isteniyorsa «Mut- lak müdafaa> maksada kâfi de- ğil; en müsait zamanda barış düş manlarını ezmeyi de düşünmek Tâzım, anlaşılıyor ki batı devlet- leri, karşı taraf taarruza geçme dikçe dövüşmek İstemiyor; ko- münistler hiç olmazsa yirmi sene için tecavüz edebilecek bale gele- miyeceklerinden bugünkü müta- reke hali epeyce sürecektir. Atlantik Paktının en garip gö- rünen tarafı Atlas Okyanusunda hiç bir kıyısı bulunmayan, diye kadar ittifak ettiği devletle- re faydalı olmaktan ziyade yük olan İtalyanın da girmiş bulun- masıdır. İtalya girdikten sonra Yunanistan ve Türkiye niçin gir memiş? Bu soruya tatmin edicl bir eevap bulmak imkânı yoktur. Doğrusu komi karsı bir Atlantik paktı «Hür — milletler paktır — ği Çünkü komünizm yalmız Atlas Okyanusu kıyılarına doğru geniş Jemek dâvasında değildir; Yuna- nistanda idareyi ele almağa ça- hşıyor, Türkiye ve İrana karşı sinir harbi yapıyor; Hindistana Bgöz dikmiştir; Birmanya ve Si- yama nüfuz çarelerini arıyor; Çinde büyük başarılar kazanıyor. Bundan yirmi yıl kadar evvel Akşehirde meşhur - Türk — halk filezofu Nasreddin hocanın tür- besini ziyaret etmiştim; sağlam bir kapısı ve kapıda kocaman bir kilidi vardı. Buna rağmen içeriye girmek gayet kolaydı, zira diğer tarafları tamamile açıktı. Bu bir mizah şaheseri idi ve Nasreddin Hocaya yaraşıyordu. Şimdi ne halde olduğunu bilmiyorum. Ben Atlantik paktını Nasred- din Hocanın türbesine benzetiyo- rum ve acı acı gülüyorüm; hal- buki Hocanın türbesi karşısında tatlı tatlı gülümsemiştim; ikisl arasındaki fark da bundan iba- rettir. Batı Avrupa hudutlarına de- mirden bir kapı yapan ve kocar man bir kilit asan batı demok- rasileri, doğu Akdenizi, yakın ve 'orta doğuyu, Hindistanı, Birman ya, Siyam ve Çin taraflarını a- çık bırakmakla Rusya'ya: — Bizim tarafa gelme de ne yaparsan yap! Demek mi istiyorlar? Dünya- mın selâmeti adına Moskova'nın çenber içine alınması şarttır. Bir «Hür milletler paktı» yapılıp buna Şili ve Peru bile alınmadık ça Atlantik paktı bir zümrenin hodgâmlık eseri sayılmağa mah- kümdar. Kadircan KAFLI Terbiyede hürriyet mı, inzibatmı? hakkında münakaşalı toplantı İstanbul Muallimler Birliği, mü nakaşalı bir toplantı tertip etmiş- tir. Bu toplantıda (Terbiyeda ser « bestilik mi —inzibat mı? mevzuu öğretmen Nurettin Topçuoğlu ta « rafından kısaca izah edildikten #sonra seçilen bir relsin idaresi al- tında münakaşaya başlanacaktır, Toplantı İstanbal Erkek Lisesi konferans salonunda bugün — saat 16 da yapılacaktır. Hızır: 2 - Ay: 5 - Gün: 127 Vasali — Ezani Güneş 4 50 9 40 Öğle 12 11 6 00 İkindi 16 4 8 S Akşam 19 12 12 00 Yatsı 20 58 147 İmsük 2 55 7 44 ( Nöbetçi eczaneler & 7-5-949 Aksaray — : Yenikapı Sarım Alemdar — : Çemberlitaş Bakırköy : Bakırköy Ec. Beşiktaş —© Vidin Beyaztt Kumkapı b Beyoğlu - Beyoğlu — - İstirâl Eminönü —: Mehmet Kâzım Eyüp t Eyüpsultan Fatik : Ahmet Suat Galata —— : Merkez Kadıköy — 1 Yeldeğirmeni Küçükpazar : Küçükpazar işli Nargileciyan b i Mecidiyeköyü Taksim Taksim Ec. Üsküdar —1 İttihad

Bu sayıdan diğer sayfalar: