15 Haziran 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

15 Haziran 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYF İsrail'e hicret maskesi altında kaçakçılık ? (Başvarafı 1 incide) Tskenderun, 14 — (Hususi) Yüzden fazla Yahudi kafilesini Filistine götürecek olan Amasya motöründe bir altın - kaçakçılığı hâdisesine el konulmuştur. Altın kaçakçılığı yaptığı şüphe edilea motör, emniyet ve gümrük te; kilâtı tarafından sıkı bir arama- ya tâbi tutulmuş ve bu baskın halindeki arama neticesinde 390 Osmanlı altını, gerdanlık, bile- zik ve küpe gibi zinet eşyası ve bir yığın da gümüş çatal ve ka- şık elde edilmiştir. Osmanlı altın larından 383 ü kaptan köşkünde bulunan motör kaptanı Rizeli Ha san Öğretmen'in ayakkabısı için de, yedisi de yine kaptanın cüz- danında ve ayrıca kaptan köşkü- nün arkasındaki tesis kamarasın da bulunan motör sahibinin oğlu Zekinin üzerinde de seksen ya Osmanlı altını ve bir miktar d hulyat bulunmuştur. Bu kaçak- çılığın cezası 75 bin lira tutmak- tadır. Yakalanan hulyatın vezni bir hayli ağırdır. Öğrendiğimize gü- re Amasya motörü Yahudi kafi- lelerile işbirliği yaparak memle- ketimizden mükerreren altın ka- Ççırmaya âlet olmuştur. Bir müd- dettenberi bir altın kaçakçısı gru punun faaliyette bulunduğu öZ- renilmiş bulunuyordu. Bu hâdise diğer kaçakçıları yakalamak içia bir ip ucu telâkki ediliyor. Tah- kikata ehemmiyetle devam edil- mektedir. Amasya motörüne bu yüzden Filistine hareket müsaa- desi verilmemiştir. 'YAHUDİLERİN KAÇAKÇILIĞI 'NA BİR SON VERİLMELİDİR (YENİ SABAH — Filistine Yahudi muhaciri akını aylar ve hal. yıllardanberi devam — edi- yor, Şimdiye kadar 30 bin kadar Yahudi, yurdumuzdan - Filistiac göç etmiştir. Fakat, bir müddet- tenberi devam eden rivayetlerin maalesef tahakkuk etmekte bu- lunduğunu görmekle — müteessi- riz. Yahudiler, Türkiyeden gider yalnız, çoluk ve çocuklarını , memleketin milli servetini de beraber alıp götürüyorlar. Bu rada, yıllarca Türâ ekmeğile bes lenen Yahudi vatandaşların, Fi- Mistine giderken, Türk kanunları ni çiğniyerek Türk servetlerini dışarıya kaçırmak arzu ve teşeb büslerini, biz, hiçbir dürüst ha- reket ve iyi niyetle kabili telif görmüyoruz. Bu memleket, bü- tün vatandaşlara olduğu gibi, Ya hudilere karşı da daima âlicenap ve müşfik hareket etmiştir. İkinci Dünya Harbi sonrasın: da dövizin, bir memleketin milli servetin ne 'derece değer pyda ettiği meydandadır. Her gün ka- file kafile Filistin diyarına göç eden Yahudiler, geride gemileri yakan tarih kahramanları gihi, Türkiyenin mali ve iktısadi kök- lerine kibrit suyu mu dökmek istiyorlar?.. Eğer, Filistinde, bir yeni Yahudi yurdu kurulma: Türkiyeden altın ve döviz kaı mak ve Türkiyenin iktisadi te- mellerini sarsmak suretile taha kuk edecekse, hemen - söyliyeli ki, biz, böyle bir Yahudi yurdu- 'nun teessüsüne asla müsaade et- miyeceğiz. Hâdise, çok ehemmi- yetlidir. Hükümetimizin — derhal tedbir almasını istiyoruz. —Her gün, şu veya bu yolu ihtiyar edi rek Filistine göç eden Yahudil: rin, bu aziz topraklardan daha neler kaçırmakta olduklarını Al- lah bilir!) Canavar düdüğünün Ankarada uyandırdığı telâş Ankara: 14 (Hususi) — Bu- gün saat 16.30 da Ankara kale- sindeki canavar düdüğü tecrübe mahiyetinde bir müddet çalmış- tır. Bu hâdise muhitte telâş uyan dırmış ve halk, evlerinden dışa- yi fırlıyarak ne olduğunu öğren- mek istemiştir. Halk arasında, bir takım rivayetler çıkmışsa da, bütün bunların hayal hayal mah Bulü olduğu sonradan anlaşılmış- tır. İstanbul Edebiyat Fakültesindeki tâyınler Ankara: 14 (Hususi) — İs- tanbul edebiyat fakültesi tarih kürsüsü — profesörlü, kürsü doçenti Cemal Tükin, fel- sefe bölüm profesörlüklerine ay- ni bölüm doçentlerinden Macit Gökberk ile Halil Vehbi Eralp tâ yin edilmişlerdir. ( KISA HABERLER ge ——— * Denizyolları tarafından inşa & dilmekte olan60 tonluk yüzer Ma- Çuna yakında denize indirilecektir. * Güszel Sanatlar Akademisi son sanıf talebelerinden 50 kişilik bir ka- file $ temmuzdan 13 temmuza kadar devam etmek üzere Bursa ve civa- Tinda telkik gezisine çıkacaklardır. * Güzel Sanatlar Akademisi orta Tesim şubesi imtihanları sona ermiş, 21 talebeden 15 inin muvaffak oldu- &u ilân edilmiştir. *& İlk öğretim müfettişleri —dün yaptıkları bir toplantıda, bu yıl ba- şarıları görülen öğretmenlerin *taltifi üzerinde görüşmelerde bulunmuşlar- dır. * Bu yıl izci kamplarının Kartal- a açılması kararlaştırılmıştır. * Dün yapılan kontroller netice- sinde 321 esnaftan 29 u — hakkında ceza zaptı tanzim olunmuştur. Yazan ; Edgar Wallace — Güle güle Mrs. Triyn Hallann Tryn genç kızlık ismi- niz değil mi? Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, anneniz LAM- BETH deTENİSON sokağında oturur. Kocanıza yolladığım me Bajı da unutmayın. (YOLUM- DAN ÇEKİLSİN)! Kadın Elsa'nın odasına dö- nerken bütün artstlik marifet- lerini kullanması icap ediyor” du. Geniş bir tebessümle kapı- yı kapayıp: <— Ne tatlı, ne şeker adam! diye mırıldandı. Kızın elini eli- ne alarak yarın — unutma emi gşekerim?> — Vallahi gelmiye çalışırım, fakat söz vermiyorum, bir ak- #ilik çıkar! Kadın kullanarak: — Gelmelisin şekerim. bir mazeret kabul etmem. 'Yolda yürürken de «acaba bu kızla patronun arası - nasıl?> diye düşünüyordu. Mrs. Hallam kapıdan çıkar Ççıkmaz Amery derhal yerinden fırlamış ve küçük bir kapıyı aç- mıştı. Burası el yıkamak ve bir gesindeki sert tonu Hiç Oramiral Ülgenin seyahati Vaşington: 14 (A.A.) «Uni- ted Press) — Amerikadaki de- niz üslerini ziyaret etmekte olan 'Türk deniz kuvvetleri başkomuta ni oramiral Mehmet Ali Ülgen bugün öğleyin uçakla Batı kıyı- larından Vaşingtona gelecektir. Amerikaya 20 mayıs tarihinde gelen Oramiral Mehmet Ali Ül- gen son üç hafta zarfında Ameri kanın doğu, batı ve güney kıyı- larındaki deniz tesislerini ziyaret etmişti: Rusyada değiştirilen Bakan Londra: 14 (A.A,) «United Tass Ajansının bildir- İvan Tevoeyan Sovyetler Birliği Başbakan muavinliğine tâyin e- dilmiştir. Antoli Kuzmin, tevos- yan'ın yerine çelik sanayii Baka- ni olmuştur. Abidini yaralayan kurşun Evvelki gece saat 21 e doğru 'Tophanede Hamamcı Feyzi soka- ı köşesinde bir hâdise olmuş ansızın patlayan bir tabanca kur şunile Abidin Şatır adında bir kahveci ağır surette yaralanmış- tır. Yaralı Abidin, ifadesinde ken- disini yaralıyanın Ferhad adında Düzceli bir genç olduğunu, Fer- hadın kendi kızile nişanlı iken bilâhare ayrılmasından muğber olarak bu işi yaptığını söylemiş- tir. Fakat yapılan tahkikatta A- bidini vuranın Ferhat olmadığı Kadeş vapurunda kumanyacı Hal dun Kaya adında 21 yaşlarında bir gencin elindeki tabancanın kazara ateş alması üzerine çıkan kurşunun Abidine isabet ederek yaralandığı anlaşılmıştır. Havuzda boğuldu Şişlide oturan bir ailenin çocu: ğu 4 yaşlarında Orhan evlerinin bahçesindeki havuza düşerek bo ğulmuştur. Adalet doktoru İzzet İşcan cesedi muayene etmiş ve hâdisenin tahkikine — başlanmış- tır. ei ” de fuzuli şeyleri koymak i kullanılan bir yerdi. Kapı ax açılmaz, sandıkların Üüstünde BUDA heykeli gibi kıpırdama- dan oturan adam derhal ayağa kalkıp büyük odaya geçti. Ma- jor, Mrs Hallam'ın kartını iki parmağı arasında uzatarak: — Bu gece bir aralık şu ad- rese git ve apartmanı adam akıllı ara. «Çinliye fevkalâde güzel bir (KANTON) lehçesi ile hitap etmişti. Feng-HO ise sa- dece başını sallamakla cevap verdi. — Pek ihtiyacın olmadığı tak tirde kuvvet kullanma, Belki bir şey bulamazsın: ama belli olmaz, belki de pek kıymetli bir malümat almak kabil olur, Eğer lüzüm hasıl olursa SO- 'YOKA ismini kullanırsın. Hay- di git!..... Kısım: 8 FENG - HO'NUN MARİFETİ O gece Elsa pek sıkıntılı idi. 'Yazıhaneden eve önce otobüsle sonra da yayan geldi. İçi o de- rece sıkılıyordu ki bir arkada- gn refakat teklifini kabul et- meyip yalnız yürümeyi tercih Yeni Sabah' r Tarihin ilk devirlerinden bu- güne kadar bir millet ve bir dev let haline gelmiye muvaffak ola- miyan Yahudilik bugün artık müstakil İsrail devleti halinde kurulmuştur. Bu kuruluşun ilk dönüm yılına tesadüf eden 4 ma- yıs tarihinde İsrailin başkenti Telaviv'de bulunuyorum. . Gece sabaha kadar uyuyama- dım. Parlâmento meydanına ba- kan otelimin önünde sabaha ka- dar, daireler halinde hora tepen gençliğin, otomobillerin, hoparlör lerin gürültüsü âdeta — âsabımı bozmuştu. Dâvetli bulunduğum büyük geçit retminim yapılacağı “Ben Yahuda caddesine geçmek hiç te kolay olmadı.. Hayatında ilk defa olarak böyle bir bayram kutladıklarından — organizasyon sıfırdı.. Elimde basına mah: İbranice yazılı dâvetiyeleri, inti- | zamı temine memur polis ve as: kerlerden pek azı okuyabiliyor- dü, Bütün yabancı muharrirler he | pimiz yakıcı bir güneşin harar2- ti altında bize hiçbir yer tahsis edilmediğinden ayaktayız. Elimizdeki dâvetiyelerle her tu rafı serbestçe gezebilir, istedi; miz yerde durabilirmisiz. Fakat mütemadiyen gelip geçen askeri otomobiller ve yan sokaklardan taşan halk yüzünden bir yerde durabilmek imkânsızdı.. Diplo- matlar yerlerine geçemiyor, 20 | metre genişliğindeki küçücük tt bün çoktan dolmuştu. Maliye Ba kanı Kaplan bile polis tarafın- dan tartaklandı. Fena halde kız- di amma, hiddetini hiç belli et- medi. Sonradan inzibat âmiri ge- lerek özür diledi. Fransanın Le Combat gazete- sinin muharririni - dışarı atmak için yakasından tutan polislerin elinden zor kurtardık. Öyle bir memleketteyiz ki, ken dileri bile kensi lisanlarımı bil- miyorlar. Meram anlatmak pek zor. Saat 2.30 dan 5.30 a kadar a- yakta harap olmuştuk. Bu sıra- da İsrail orduları başkumandar: Polonyalı General Dori bir zırhlı otomobilden tribünün önünde indi, Emniyeti temin için çalışan su baylarla birşeyler konuştu. Bir az sonra oparlörlü otomobiller caddeleri dolaşmağa ve İbranice birşeyler söylemeğe başladılar. Çeviren : Semra Arslanlı etti. Eve geldiği zaman Mr. Tarn henüz dönmemişti. Hizmetçi tutmayı münasip görmüyorla sadece iki gündelikçi gelip gi- Mr. diyordu. Bunlardan - biri Tarn'ın telefonla geç gele ni ve Elsa'nın beki masını tembih ett Kızcağız bilhassa buna son de- rece sevindi, zira sabahki mu- haverenin yeniden başlamak ihtimalinden korkuyordu. Elgin Cresent'teki 409 numa- ra; iki kısından müteşekkil Birinci ve ikinci katı Mr. Tarn işgal ediyor, zemin katta da bir aile oturuyordu. Alt katta Mr. Tarn'ın — yazı odası ve yemek — odası — vardı. — Elsa Üst katta — yemek odasının üstüne tesadlif eden iki küçük odayı almıştı, ki bu odalar ar- ka taraftaki parka nazırdı. Bu iç içe odalardan birini ya- tak odası diğerini ise rahat bir oturma odası yapmıştı. Yeme- ğini yer yemez derhal yukarı çıktı. Burası çok sevimli bir oda idi. Güzel bir yarı masası, zevkle döşenmiş kitap rafları YENİ SABAH Z: Acayip bir memleket İsrail'in ordusu nasıl bir teşekkül 'm İsrail diyarma gön ; Pilistinde, Muhabirimiz Mehm et Dışişleri basın dairesinden gaze- tecilere rehb?rlik eden bir zat bunu bize tercüme etti: — Geçit resmi yapılamıyacak. Bütün yollar tıkanmış olduğun- dan, başkumandan, tankların, sü varilerin geçmesine imkân olma- dığını ve geçit resminin yapılma masını emretti Eski yeni muhtelif tipte avcı ve hafif bombardıman uçakları çok alçaktan âdeta damları ta- rarcasına uçuş yaparak çoktan geçit resmine başlamıştı. -Başta Dışişleri Bakanı Şavet olmak üze re bütün Bakanlar yerlerini mışlar. Yalnız Başbakan guryon ortalarda yoktu. Yapılmıyacak bir geçit resmi için sabahın erken saatlerinde beri caddelere, damlara, ra, varıncaya k: san seli bir türlü dağılmak ist miyor, yerinden kıpırdamıyo.'du. Ya bizler, bu merasimi görmek çin 3 saat itilip kakılmış âdeta işkenceye maruz kalmıştık. Bu memlekette herkes âmirdi. Bizi oradan oraya sürenlere sessizc boyun eğmiştik. Amerikan, İngi liz, Fransız her milletin gazete muhabirleri bu görülmemiş in- tizamsızlık yüzünden geldikleri- ne geleceklerine pişman oldular. 2000 senedir böyle bir bayramı ilk defa gören milletin heyecamı ve taşkınlığı mazur - görülebilir Fakat intizamı temine memur o- lanların yabancı basın muhar leri göyle dursun kendi Maliye Bakanlarına bile hakazet etmel>- ri mazur görülebilir mi? Sıcaktan ine yapışan da- maklarımızı islatacak bir yudura | suya saatlerdenberi hasrettik Eğer yanımızdaki hariciye me | muru da olmasaydı büsbütün pe rişan olmuştuk. Çünkü otorile, nizam, intizam namına bir şey yoktu. Süat altıya doğru bitap' bir halde otele döndük. 18.30 d Başbakanın Hakiryada verece; büyük kokteyl partiye dâvetliyiz. Onun için gitmek lâzımdı. ae İsrail Dışişleri Bakanlığındaki şu Türkiye şubesi müdü.ü Bay Dinardan Allah razı olsun, oto- mobille hızır gibi imdadımıza ye- tişti. Yoksa bu kalabalıkta dün yada yol bulup ta şehrin öbür u- cundaki Hakirya'ya gidemezdik. Bu ad hükümet dairelerinin top- lu olarak bulunduğu eski Almau kolonisine veriliyordu. Tam yol- Betiz rahat bir koltuk vardı. Hele bu koltuğu çıtır çıtır yanan şömi- nenin karşısına çekip de rad- yosunu açtı mı kendini son de- rece mesut hissederdi. -Böylece yalnız uzun kış geceleri ” geçir- mişti. Hele bu gece opera bi- nasından AYDA - operası veri- lecekti Radyoyu açıp soyunmı- ya başladı. Yatağını açarken merdivenlerden Tarn'in yorgun ayak seslerini işitti. Yazı odü- sına girdiğini ve kapıyı büyük bir gürültü ile çarptığını işitti. Aldırmayıp duasını etti ve ya- tağına girerek — gençliğin tath ve deliksiz uykusuna daldı. Fakat uykusu ağır değildi. Zaten ağır da olsa duydu; onu muhakkak ki uyandıracak- ti Gözlerini açtı, oda tam bir karanlık içinde idi. Ocaktaki Ateşler sönmüş, saatin munta- zam - tıkırtıları düyülüyord'. Evde büyük bir sükünet hüküm sürüyordu. Peki duyduğu ses ne idi? İşte bir daha tekrarlandı, fakat bu sefer öyle gürültülü değildi. Pencere tarafından ha- fif bir. tıkırtı. Yataktan kayarak pencereye koştu, perdeyi aralayıp dışarı baktı. Solgun mehtap henüz dünyayı aydınlatmaya devam ediyor,asıl müdimmi, pencere nin pervazında İnce uzun bir parıldatıyordu. Cam açtı ve eli- ni uzatıp parlayan geyi aldığı Her cinsten ve her devletin malı olan silâh var... Emsali az görülmüş bir geçit resmi kalabalıktan yapılamıyor derdiği Ataker askerler arasında da giderken bir polis memuru o- tomobilimizi durdurdu . ve arka caddelerde yapılan geçit resmini tesadüfen seyrettik. Bu geçit resminde, İngiliz, A- | merikan, Rus, Çekoslovak, İtal- | yan, Belçika velhasıl dünyada | Mevcut bütün silâh fabrikaları tarafından imâl edilmiş tankları, topları, zırhli otomobilleri, m»- dern muhabere cihazları, karada ve suda yürüyen vasıtalarile mo dern bir ordunun minyatürücü gördük. Araplar silâh bulama ken bütün hıristiyan âlemi Yahu dilere yardım etmiş; acaba Ehli | Salip harblerinin intikamını mu | almak istemişti? Malzemenin ço- ğu sandıklarından yeni çıkmış | harbe girmemişti. Cüvariler mün tesna'her kısmında Yahudi genç kızlarının bol miktarda yer al- | dığı birliklerin vaziyeti hakkın- | da komandosu teşkilâtı — olaz! dinç ve bakır yüzlü Malpah müstesna bir- operet ordusunu andırıyor. Bu genç kızların 18 lik topları pek kullanacaklarını aklım kes- miyor. Belli ki geçit resmi için >turtulmuş. Bu sırada - şayanı hayret birşey - gözdük. Arapça | iyeti kerimenin yanında Yahudi yıldızının yer aldığı yeşil - beyaz | yah sancaklarile Agel ve fiyeli müsellâh bir Arap bölüğü resmi geçide iştirâk ediyordu. Bunlar, Arapla-a karşı Yahudı | ordusunda harbeden Dü:zilerdi. | Kendilerine müstakil bir devlet | vüdedildiğinden harb etmir'rdi. | * Başbakan Bengüryonun geniş bir pa.kı andıran Başbakanlık bahçesinde vezdiği suvarede Ts- | railin bütün yükcek şahsiyetleri- ni kordiplomatik ve hükümet erkânını gördük. . Bir aralık Başbakana takdim edildim. Bana Türkçe olarak: <— Kusura bakmayınız.. İs- tanbuldan çıkalı çok oldu, lisa- amızı unuttum> dedikten sonra: — Çok kalacak mısınız? dedi. — Birkaç gün. — Ben Türkiyeyi Türkleri çok | severim. Ve samimi münasebet- ler kurmak - isterim. Gitmeden sizinle bir gün görüşelim. Şimdi | nle fazla meşgul olamadığını için mazur görün. Bengüryon'la fazla konuşama- | dık, Çünkü geç kalmıştık.. Ga- yet resmi olan partide oldukça zengin bir bufe vard yakit korkudan ve - hayretten bir çığlık kopardı. Sonra kor- kudan kısılan sesini kendisi bi- le güç işitti. Bu bir kama idi. Sa pında çince yazılar bulunan ince sivri bir Alu MAYIS PANAYIRI 10016 (Kısım: 9) Bir kama! Bunu kim atmış o- labilirdi? Pençereyi kaparken dışarı baktı, kısa bir müddet her şey karanlıktı fakat sonr Büyük bir yapı merdiveninin, pençeresine dayanmış olduğunu gördü. Demek ki adam bunun! yukarı çıkmıştı. Bir az daha İhda merdivenin sonuna şan bir gölge vardı. Aya re değince, gölge bir an kızı pençeresine bakıp büyük ağacı o tanımak için kâfi gelmişti. Bu PENG-HO idi, Şimdi ne yapmalı idi? arkasından kayboldu. Fakat bir an Elsaya adamı Her halde bağırmalıyım! diye düşündü, fakat içinden çok korkmuş olmasına rağmen ba- Zırmak gelmiyordu. Işığı yakıp saate baktı; 3.30 du. Mr. Tarn kirabilir kaçıncı uykusunda idi. Hem onu en son kaldırmalıydı. Sabahlığını, terliklerini giyip ya- vaş yavaş yemek odasına indi ve elektrik ibriği ile kendisine çay yapıp ne yapması lâzım gel diğini düşünmeye başladı. Tam © sırada aklına parlak bir fi- kir geldi, ona bu fikri İlham e- den telefon rehberi - olmuştu, Major Amtry amcasının Bruk Mehmedi ATAKER'den : İye 8 | tan gö.dük. Bizi dâvet eden Bay Dinar te reddüdümüzü görünce. — Meiak etmoyiniz, bu sefer parasızdır. Dedi. Otele döndüm. Gecesine 12 Türk lirası verdiğim odamda, o- telin önündeki meydanda saba.ı- lara kadar hora tepen gençliğin ve otomobillerin lüzumlu lüzum- suz patırdıları yüzünden iki ge cedir uyuyamıyordum. YAHUDİ DEVLETİNDE ÇİFT- LİK TEŞKİLÂTI Sovyet Rusyadaki devlet çift- liklerinden yâni Kolhozlardan pek te farklı olmyan Yahudi Kebbuts'lerini ““orhalde hepiniz itmişsinizdir. İsrail ülkesinin hemen hemen her tarafına dağıl mış olan bu geniş çiftliklerde ça hşanlar bütün ömürlerini buraya vakfetmekte hiçbir ücret alma- dıkları gibi ayrıldıkları takdir- de de ellerine birşey verilmemck tedir. İşte bugün İsrali hükümetinin Telavivdeki yabancı basın daire Si ta.afından emrimize tahsis e- dilen bir otomobille şehirden 60 kilometre uzaktaki Gevat Bren- ner Kebbutsunu gezdik. Portakal bahçeleri arasından geçen, asfalt ş---Zen bir zaman- lar Kunayüraya oradan Kahire- tte gitmek kabildi. Kişan köyünden geçerken vak tile Baron Roçild tarafından te- sis edilmiş olan büyük şazap fab rikalarını, biraz daha sonra d1 Cumhurbaşkamı Weizman'ın adı- ni taşıyan fen enstitüsünü uzak- Rehberimiz. — Burada atom araştırması bile yapıyoruz. - Fakat gazeteye yazmayınız! diyor. Zayıf ve bodur servi ağaçları- 'nın arasından dar bir top-ak yo- la saparak bayırı tırmanıyoruz: — İşte meşhur Gevat Brer- ner burası! Bu Kebbuts'u — kuran Gevat Brenner 8 lisan bilen bir felse- fe doktoru imiş. Kendini günü'n birinde toprağa vakfederek bura sım arkadaşile beraber kurmuş- lar. İkinci Dünya Harbinde İngiliz ordusuna bağlı Yahudi birl'de- rinde Almanlara karşı savaşa i: tirâk eden doktoru gayet güzel İtalyanca bildiği için müttefikler paraşiitle İtalyaya — indirmişler. Harbde ölmüş. Bir kardeşi İtal- Yazan: Eski bir pehliyan Kara İbo Padi — Emredersiniz sultanım! — Aliço rahat mı? Ne iste varsa yerine getirin! yenizde çok rahattır sul- tanım! Yalnız bir az kaba dam.. Saray âdetlerine vâkıf de- Bil.. bazan ileri geri söyleniyor. Düzelir. Sen onunla meş- Kavasoğlu iki pehlivana da hemen bildirdi. on beş gün sonra tekrar kargı- laşacaklarını tebliğ etti. hünkârın emrini 'nacı Hüseyin buna pek memnun olmadı. Birinci güreş- te nesi var, nesi yoksa hepsini İkinci sefer ne ya- pacaktı? Aliçonun ne belâlı bir pehlivan olduğunu herkesten iyi biliyordu. Fakat tabi — ses çıkaramazdı. İtina ile hazırlan- mağa başladı. Aliço bu habere pek sevinmiş- ti. Bu sefer yarıda kalan güre gin intikamını alabilecekti. Yal- nız neden hemen o hafta, hat- tâ yarın karşılaşmıyorlar da bu $ gün sonraya bırakılı- yordu? Bunu Kavasoğlu ordu On beş gün beklemeğe ne lüzum var be? Hemen tutuşa- Kavasoğlu kaşlarını çattı. Çok oluyordu bu adam Pehlivan! dedi. Sarayda ol duğunu unutma! Burada — yal- nız padişahın emri geçer, Pa- dişah ne emrederse o olur. Sen ileri geri fazla konuşuyorsun bir az dilini tut! Aliço ses çıkarmadı. Fakat i- çinden kimbilir neler - geçiyor- du. Aliçoya sarayda en fazla kı- zan bir adam da Kara İbo idi. Aliçoya selâm bile vermiyordu. Yüzüne hain hain bakıyordu. Kavasoğluna bir kaç defa mü- Tacaat etmiş: — Bu kel pehlivanla ben kar- gılaşmak isterdim. Kuzum usta a açık açık padişahımızdan bir irade — çı- kar da şuna dersini vereyim. Makarnacı bir şey yapamadı Ondan güreş geçmiş.. sarayımı- zın pehlivanlık namusunu - bir paralık etti. Göstereyim şu A- liçoya dünyanın kaç bucak ol- duğunu! — Kavasoğlu kara Tİboya şu cevabu verdi: —Hele Makarnacı ile bir de- fa kozlarını pay etsinler, on- dan sonra efendimizden belki senin için de bir irade çıkarırız. Fakat kara İbo dayanamadı. Bir gün Sultan Azizin “yanında iken; — Kulunuzun bir ricası var sultanım! İzin verirseniz söyli- yeyim! dedi. Kara İbo Sultan Azizin şam- dancı başısı idi. Sultan Aziz bu iri ve kuvvetli pehlivanı pek severdi — Söyle bakalım! — Şu Aliço kulunuzla benim de güreşmeme müsaade ediriz! Sultan Aziz güldü: — Demek Aliçoyu yenebile- ceğini umuyorsun? — Evvel Allah yenerim sul- tanım! - Acele etme! Eğer Makar cı yenemezse sen tutarsın! Allah efendimize ömürler versin! Makarnacı kulunuzdan artık güreş geçmiş! Aliçonun bu şekilde ortada dolaşması, ken disini hepimizden üstün görmesi namusumuza dokunuyor. Şunu bir elde yen&rek pehlivan oca- ğimızin namusunu — temizlemek isterim. Makarnacı yenemiyecek onu! — Ben öyle görüyorum. Fa- kat bir daha tutuşsunlar! Kara İbo padişahın yanından sevinç içinde ayrıldı. Ve - doğ- ruca Kavasoğlunun yanıma ko- şarak hünkârla — konuşmalarını nakletti. Kavasoğlu bu inatcı pehliva- na tuhaf tuhaf baktı ve sade- ni (Devamı Sa. 5 Sü. 2 de) sokağındaki evinde oturuyordu. Yavaşçacık yazı gire- | Jefonun başına geçti. İşte katalogta patronunun adresi ve | 1 Major Amery P, 97 B, Strit, Mayıs — panayrı 10016. Şimdi kimbilir. o ne de- rin bir uykuda idi. Elsa onu tat- h uykusundan uyandırcağını dü- şününce âdeta sevindi. Bu yazı odası da ne kadar konyak ko- kuyordu, nerde ise gasyan ede- i. Numarayı çevirince karşı taraftan sert bir ses: — Kimi istiyorsunuz? - diye sordu. Elsa tatli bir sesle Ma- jor Amery mi konuşuyor? de- di. — Evet, bir şey mi istiyorsu- nuz Mis Marlov? Sesini tanımış olması kızı se- vindirdi. — Şi... şimdi bir ahbabınız beni ziyarete kalkıştı! Allahtan lütfedip içeri kadar — giremedi- ler! — Bir arkadaşım mı? Feng - Ho'yu mu kastediyorsunuz? Adamın - soğukkanlılığı gileden çıkarıyordu. — Tabif Feng-Ho'yu kastedi- yorum, — Pençeremden — odama girmek istedi. — Yanılıyorsunuz Mis — Mar- lov, Feng-Ho - olamaz, o gimdi benim yanımda. . Çinliler birbir lerine çok benzerler, malüm ya © çekik gözler adam aldatır. odasına numar Bruk kızı S DİYOR Belediyenin dıkkat nazarına Kadıköy Ruttam zadacsi Nem- lizade sokak 48 No. ı arsaya ruh satname ve Yapı ve Y.har kanu nu hilâfına olarux inşant yapıldı. ğt ve bu inşaat iç te dışında gay Ti kanuni ve ruasat ilâveler oldu gu haklanda Viliyet Şikâyet Bü- Tosuna 13/35/ 949 Ta, 155 sayt, Be lediye Başkanlığına verdiğimiz ve Kadıköy — kaymuksınlığı kurulu varide deftarınde TT5 N ). da kayıtlı 9/5/949 tarihi ve $ üncü olarak Vali ve Belediye rte- isliği makamına hitcben verdiğ miz 1/6/949 tarih, 1850 No. ha ve havale olunduğu İmar Md. dı 11870 No. yu alan dilekçelerle müracaat ettiğimiz halde inşaat sadece kaymakamın alâkasile an- cak durdurulmuşsa da diğer fen adamları tarafından nizamsız ya pılan kısımlar yıktırılmıyarak şi oyalamaktadırlar. Bundan fay dalanan inşaat sahibi, mevkün- den istifade ederek işi idare et- tirmiş ve bir yandan evi birden Korktuğunuza üzüldüm doğru- Bu vah! vahl! — (Devamı var) bire tamamlamak ve çatıyı kapa mak için dzami surette ev hari- TOKUYUCU 15 HAZİRAN 1948 Tefrika No. 26 hın yanından sevinç içinde ayrıldı Haydi hayırlısı! dedi. Baş« ka bir şey söylemedi. Çünkü Kavasoğlu Makarnacı Hüseyin Aliçoya nasıl bir şey yapamadı ise, Kara İbonun da bir şey yapabileceğine inanmı- yordu. Fakat bunu önceden de söylemek istemiyordu. Kavasoğ- lu neticeyi beklemeğe karar vermişti. Aliço bunları nasıl ol Sa yenecek ve Sultan Aziz de kendisini sarayda alıkoyacaktı. ©, bunu istiyordu. İki hafta Makarnacı Hüseyin için çok çabuk geçti. Makarnacı son kozunu oynayacağını bildi. ği için pek büyük bir itina ile hazırlanıyordu. Bu sefer kendi sine Kara İbo idman veriyordu. Kara İba ile Makarnacının da bir gok güreşleri vardır. Bu iki pehlivan umumiyetle güreşlerini kat'i olarak ayırmış değillerdi. Ekseriyetle berabere kalmışlar, bir iki defa Makarnacı kara İboyu açık düşürdüyse, Kara İ- bo da Makarnacıyı bir iki defa açık düşürmürtü. — Birbirlerini pek sevmezlerdi. Fakat ortaya şimdi Aliço çıkınca aralarındaki ufak tefek geçimsizlikler — he- men silinmiş, iki pehlivan —can ciğer, kuzu sarığası ahbap ol- muşlar ve bir cephe teşkil et- mişlerdi. Çünkü her şeyden eve vel şu Aliçoyu meydandan — çı- karmak ve saraya yerleşmesine imkân bırakmamak lâzımdı. On lar' nasıl olsa aralarında - koz- larımı pay ederlerdi. Kara İba güreş günü Ma- karnacıyı pek iyi buldu. Makar: nacı Hüseyin büsbütün başza bir şey olmuştu. Kilise direği: ne dönen ensesini bir yandan bir yana çeviremiyordu. Halbuki ayni sabah Kavasoğ. lu Aliçoyu hiç de iyi bulmadı. Aliço bir kaç gündenberi has- ta idi. Midesi bozulmuştu. Her halde sarayda abur cubur ye- diği yemekler. midesini bozmuş olacaktı. Kavasoğlu o sabah Aliçonun yüzünü fazla sarı görünce: — Böyle ne oldun pehlivan? Yüzün çok sarı. — Bir şeyim yok be! neyim olacak? —Hasta filân değilsin a! — Neden hasta olayım? İyi- yim çok şükür... — Eğer bir rahatsızlık hisse diyorsan haber ver de padişaha arzedelim. — Abe benim hastalığımdan padişaha ne? — Bugün güreş günüdür. Öğ leden sonra Makarnacı ile tuta- caksın. Eğer hasta isen padişa- ha arzedelim. Güreşi bir hafta sonraya bırakalım. — Yok be ucta! Bir parça midem bozuk ama, güreşirsem belki açılırım. — Sen bilirsin! Aliço o gün öğle yemeğini de yemedi. Yatağında yattı. Tabii nun bu hali Makarnacının da gözünden kaçmamıştı. Hizmet- çilerden biri olan biteni ona er- kenden bildirmişti. Aliçonun bir kaç gündenberi hasta olduğu- 'nu, yemek yemediğini söylersiş- ti Bu haber Makarnacı Hüseyin pehlivanı memnun etti, hem de düşündürdü. Memnun olması bu tehlikeli, rakibin hasta oluşu yü zündendi. Pakat diğer taraftan bu yüzden güreşin tehir etilme- ihtimali de vardı ki bu onu üşündürüyordu. İkindiye doğru Yıldız sarayı- na çıkarlarken Kavasoğlunu bul du: Bugün güreşeceğiz — değil mi — Evet! Neden sordun? — Ne bileyim ben? Yok Ali- ço hasta imiş, yok güreşi baş- ka bir güne bırakılacakmış di- ye sözler dönüyor da onun için Sordum. Fakat Aliçoyu daha dün gördüm, bir şeyi yoktu. — Aliço güreşecek. Bana bit şey demedi... (Devamı var) , NL Savunma Bakanlığının dikkaf v azarına 941/35 Harb okulu mezunların dan oğlum havacı Aziz Çiçekçl İngütereye uçuculuk - tahsilina gönderilmişti. Bilâhare 942 senes sinde yurda dönerken Musırda vefat etmişti. Savunma Bakanlığına müraca- atımız üzerine cenazesinin yurda getirilmesine muvafakat edilmiş ti. 948 senesindenberi İskenderis" ye baş konsolosluduna bütün m4 sarifat ödendiği halde altı aydıt cenazeyi İstandsılda beklemektör yim. Alâkadar makamların nar zarı diktatini celbeder ve adrar sime intacı hususunda bilgi ve- rilmesini dilerim. Üsküdarda İhsaniye mahallesi Harem iskele sokak No. 2 Sami Çiçekçi Zinde harç vesaire işlerile uğraş> maktadır. İstanbulun dört buca- gında aymı konuda yapılan sayı- z inşaata bir misal ve gikâyeti. mizdir. Kadıköy Rıhtım Cad. Nemliza de Sok. 50 No, evde Samiye Asal

Bu sayıdan diğer sayfalar: