22 Ağustos 1950 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

22 Ağustos 1950 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

*kupkuru, çıplak, sevimsiz bir a- Anadoluda Refik Halid Kırk yılevvel - Kırk yıl sonra eu GÜE Kömür havzamız hakkında Maden gezintisinin. devamı — Uzaktaki ışık—Bilmediklerimi öğrendim— İdare lehinde ve aleyhinde söylenenler — Amelenin yüzünde okudukla- rım — Daha hesaplı hareket edilebilirdi — Devlet ve İşletmeleri — İR kömür ocağı içinde kâh vagonelerle, kâh yayan, ba- zan sırtüstü kayarak, bazan su- ları aşarak — yaptığımız uzunca gezintiyi geçen defa bitireme- miştim. İşte hâlâ, fenerlerimizi ileriye geriye, tavanlara ve du- vârlara aksettire ettire oynâk i- şık sütunları altında yürümek- teyiz. Hava her yerde temiz ve çok defa esinliti ve nemli. Niha- yet kendimizi bir yokuşa verdik. ylesine dik ve kaygan ki ona tırmanmak için ancak idmanlı, kalbi sağlam, çevik, inatçı ol- mak lâzım. Yaşıtlarımdan hiç birinin böyle bir denemede “Ben şahımı bu kadar severim” deyip çökmiyeceğini garanti edemem. Yokuşun Üstünde tekrar va- göneleri buluyoruz. Hareket et- tik. Katar arâ sıra bir demir ka- pı önünde duruyor; kapı açılı- yor; arkamızdan kapanıyor. İyi anlamadım amma bu kapılar ga- liba madendeki temiz havanın kaçmaması, dışarıya - fırlayıp gitmemesi için yapılmıştır. Der- ken uzakta ufacık, bambaşka, olasıya beyaz ve sevimli bir ışık belirdi... Onu tanıyorum: Gü- neş. Yakınlaştıkça genişleyen bu ışık yeraltından kurtulduğumu- Zzun Müjdecisidir. Az sonra yer üstünde, —etrafı fundalıklarla yemyeşil kaplı bir kaç dağ âra- sındaki meydandayız. Yorgun argın gülümsüyoruz. Seyahati- miz hiç dinlenmemek şartiyle üç saatten fazla sürmüştür. Misafirhaneye varınca derhâl elbiselerimizi kirli, bumburuşuk, çamurlu ve kömür lekeleriyle simsiyah halde çıkarıp bir kö- şeye yığdık, sıcak suya daldık. Gelgin sabun ve fırça.. Şöyle böyle temizlendim. Daha doğ- rusu dinlendim. Zira kömürün yağlı kârası, sonraları bir kaç defa yıkanmadıkça tamamen çıkmadı. Burada ansiklopedik malüma- tımın bir noksan tarafını öğren- —mek imkânını bulmuştum. fı epeyce hazin amma ben, ev- lerimizde — yaktığımız kok kö: mürünün o hale gelmesi için pek uzun, çok güç bir ameliye geçirdiğini bilmezdim. Bu kış, sobaya kömür atılırken daima ocakları, ocak derinliğinde çalı- şanları ve üstünde işçi ve mü- hendislerin murdar kokulu du- manlara, gazlara gömülerek sar- fettikleri emeği düşünmekten kendimi alamıyacağım. Bereket, kömür havzamız razi altında değil. Dağlar yem- yeşil, kıyısı deniz; göz, dinlene- cek manzara buluyor. Sonra bir mâmuredesiniz. Evler, yollar, her taraf bakımlı; ışıklı, sulak. Şehirde aradığınızı temin edecek mağazalar ve dükkânlar var. Hattâ bir kunduracı vitrininde gördüğüm bir çift ayakkabı dik- katimi çekti, eşini ısmarladım, Amele dâvası ciddidir arkamdan İstanbula gönderdi- ler. Beğenmeyen olmadı. Zaten ötedenberi bizim kasa- bâlarımızda pek hünerli küçük sanat ustalarına rastlanır. Si- nopta da Rum cemaatinden bir kunduracı hatırlıyorum, elinden çıkan mal, İstanbulun en maruf ayakkabıcısından farksızdı. Bir çok şehirlerimizde doğramacı- hk işleri ileridedir. İyi terziler de bulunur amma azıcık meşgul olmanız lâzım gelir; elbiseye güustosunu, rahatlık ve genişliği içinde zarifliği veremezler; lâ- kin söz dinlerler. Ahalinin elbi- se hakkındaki görüşü hatalıdır; vücuda kalıp gibi geçmeyeni, dimdik durmayanı muvaffak ol- mamış sayâr. Kömür havzamızın idaresi le- hinde ev aleyhinde neler ya- zilmamıştır! Makaleler, cevap- lar, Oismarlama büroşürler, mektuplar, hücumlar, müda- faalar, hadsiz hesapsız mü- nakaşalar... Ağızdan dinledik- lerimiz de öyledir. Görüştü- ğüm zevat müesseseyi ya gök- lere çıkarmışlardır yahut —ma- den galerileri gibi— yerin di- bine sokmuşlardır. Küçük çapta dedikoduların ise sonu bir türlü gelmez. Böyle birbirine zıt yazılarla sözler havzada bitaraf bir tetkik yapmanın güç olduğunu anlat- maktadır. Hakikat şudur ki iş- letenlerle işleyenler arasındaki ezeli ihtilâf, burada iki tarafın da organize olmasından dolayı yatışmamağa mahkümdur. Ka- nunlar ve idare şekli ne dere- ce değişirse değişsin, dünyanın her yerindeki gibi amele ve pat- ron mevkiinde duran devlet te- şekkülü bir türlü bağdaşamıya- caktır. , Müessese mi kabahâtli, amele mi mağdur mevkiinde? Meseleyi Üç günlük bir ikamet müddetin- de kesip atacak kadar ham ol- madığım için benden sarih ce- vaplar beklenemez. Bilhassa dü- şünmeli ki ihtısas ehli de deği- lim. Benzeri dünya müesseseleri hakkında fazla bir biliğm yok. Amele dâvasına karışmış bir he- yet yahut dâvayı benimsemiş bir parti ile de çalışmamışım. Vukufsuzca sözler sarfetmekten gekinirim; ayıp olur. İşin derin taraflarını mütehassıslara bıra- kacağım. Sathi bakışla gördüklerimden birincisi amelede pek göze ba- tan memnuniyetsizliktir. Filva- ki yeraltında çalışan ve en güç işlerden birine sarılan ameleden coşkun bir neşe ve memnunluk beklenemez, Kaldı ki zaten e- sasta ahalimiz durgundur; his- lerini gösterişli surette meydana yurmağı sevmez; buna alışma- mıştır. Hele yüksek rakımlı dağlık arazidekilerin yüzleri da- ha çetin ifadelidir; sizi yaml- tır. Amma yalnız maden içinde ve dışında çalışırken değil, pek temiz tutulan yatakhanelerin- de, çârşi pazar yerinde, köyleri- ne ekipler hâlinde kamyonlarla dönerken, sofra başında, her ta- rafta sanıyorsunuz ki âmelenin fikirleri bir noktaya saplı... Ka- fayı işleten ve yoran bir huzur- suzluk, bir “dilediği kadarını bu- lamamak” haleti, belki de bir tesir altında kalış eseri, hulâsa sizi de düşündüren müphem bir vaziyet seziyorsunuz. Öyle bir vaziyet ki kendine yapılanı kifayetsiz, müessesenin öbür elemanlarına sarfedilenleri fazla buluyor gibi bir şey... Hakikatte acaba ameleye ya- pılan cidden az ve kıt, diğerleri- ne bezledilen çok ve aşırı mı? Yukarda söyledim: Bu mukaye- se ve tetkiki yapacak ehliyeti haiz değilim. Yine sathi görü- şümle —ücret meselesini karış- tırmıyorum— ameleye kalorili yemek veriliyor; yıkanması, yatıp kalkması, hastalanınca bakılması ve sairesi vasat dere- cede, belki de biraz üstünde te- |. min edilmiş, İş bunlarla bitiyor mu? Bitmediğini, maddi ve mâ- fevi mühim noksanlar mevcut olduğunu sezdiren alâmetler, hepsinin başında ise bahsetti- ğim acaip hava var. Yoksa — açık konuşalım — Zonguldakta mühendisler saray yavrusu köşklerde oturan, ba- lodan suvareye koşan, zevk ve safa içinde ömür süren insanlar değildir. Bir mühendisi - zaten bunlardan mahrum etmeğe hak- kımız yoktur. Böyle iddiaları an- cak görgüsüzler ortâya atar. Methini duymaktan — bıktığım Deniz Kulübü küçücük, âdeta derme çatma, kır kahvesinden kabaca bir baraka... Eskiden kalma misafirhane bizim harp zenginlerinden çoğunun kendi köşklerinden, . yalılarından, — a- partmanlarından çok daha sö- nük bulacakları, küçümseyecek- leri bir bina, İngiltere köylerin- den birinin oteli. Vaktiyle Fransanın uğrağı Chantiliy kasabasında orta derece bir pansiyonda turmuştum; çok temizdi, ses: di, rahâttı. İşte bana bu misa- firhane orasını hatırlattı. Am- ma bir misafirhaneye lüzum var mıdır? Ayrı mesele. Gâliba — emin olmamakla beraber şüp- heleniyorum— bütün o binala- rın, yolların, bahçelerin vesaire- nin daha hesaplı, dahâ bilgili ve zamanında kati lüzum duyul- dukça yapılması " hususuna al- dırılmamış, belki buyrukçasına, savrukçasına hareket edilmiş; belki şımarıklıklar - olmuş. Ve- lâkin bir mâmure vücut — bul- muş. Hangi devlet müessesemizde işler başka türlü görülmüştür ki! Bursada gezdiğim Merinos yahut İzmitte benim görmedi- İngiliz A'N BU Şehlr köşesi Mesele basit İki Numaralı Park, herhalde biliyorsunuzdur. İstanbul Ber- gisinin kurulduğu yerin adıdır. Dün birar hava almak için oraya — gittim. — Sümerbankın, Btibankın, Tekelin ve Beledi- yenin — paviyonları / yerlerinde dürüyor. Husust eğhasa ait o- danların hepsi sökülüp kaldı- rılmış. Benim gibi hava almağa gel- miş bir hayli gehirli vardı. Pa- kat dolaşıp durdük, dinlenecek bir sandalye, bir kahve, bir vu içecek yer bulamadık. Gözümüz, gönlümüz hep bü- yük işlerde! On küsur milyon Hraya tiyatro yapmağa kalkı- giriz, beceremeyiii — Baraybur- nunda, — Yıldızda, Emirgânda parklarımız vardır, resmi daire gibi, akşam olmadan kapatırız. şehirde doğru dürüst, sayfiye yerlerinde hiç otelimiz yokken turlat davet etmeğe kalkışırız. İki Numaralı Parkın verintle, eskiden — kahveler, — gazinolar vardı. İstimlâk ettik kapattık, Şimdi, ne park, ne sergi. Şu meseleleri hususl — teşeb- büslere — birakıp işe — veniden kahve açmakla başlasak ve on- lara müşkülât çıkarmasak, bir hayli noksanımız kendiliğinden tamamlanmış olacak. BİR İSTANBULLU Tıp Fakültesinin tahsll müddeti en az 12 sömestrdir. Yani 6 sene. Bu müddet üç kısım içerisinde mütalâa e- dilebilir. a) Tıp öncesi öğretimi, b) Klinik öncesi öğretimi, e) Klinik öğ- retimi, a) Tıp öncesi öğretimi: Talebeye tıp ve ilmi kültür için gerekli fizik, kim- ya ve biyoloji bilgisi verir. F.K.B. diy adlandırılan bu kısım en az İki sö- mestr sürer. Okutulan dersler gunlar- dır: Genel fizik, organik ve anorga- nik kimya, analitik kimya, botanik, zooloji. Talebelerin bu imtihanlara gi- rebilmeleri için her birine yazılmı devam etmiş olmaları lâzımdır. İmti hanların en; geç 4 sömestr. sonuflda tamamiyle yerilmiş olması lâzımdır. Aksi halde baştan yazılmak ve bütün derglerden yeniden imtihan olmak lâ- zamdır. b) Klinik öncesi öğretimi: Bundan maksat normal Insana ait olan mor- folojik ve biyolojik bilgileri vermek-, ğim Sellilöz fabrikalari ve ben- zerleri daha muvafık şartlarla mı işledi? Sesini ancak mem- leketin küçücük bir parcasına duyuran İstanbul Radyosu için yaptırdığımız kışla yavrusu çir- kin bina pek mi lüzumlu idi? Olanlar olmuştur. Hatahı u- sullerle vücuda geldi amma dev- let nihayet mâl, mülk elde etti. Şimdi —olmayacak duaya âmin Mi diyoruz, acaba?— elimizde- kileri iyi kullanalım, hesabımızı kitabımızı bilelim, mevcuttan âzami derecede istifade etmeğe çalışalım ve unutmayalım — ki kömür havzamızda ehemmiyetle gözönünde tutacağımız bir &a- mele dâvası vardır. Liman inşası yüzünden ve Marshall Plânı yardımiyle Zon- güldak daha ehemmiyetli, can damarı, kocaman bir şehrimiz olacak, Gözümüzü dört açmalı, ameledeki o mahiyetini - sezdi- ğim ağır havayı hafifletmeğe, her şeyden önce asıl sebebini zünden anlamağa çalışmalıyız. Üniversite ve yüksek okulları tanıtıyoruz (.H.P. Genel Bir kac günden beri şehrimizde bu- lunan C. H. P. Genel Sekreteri Kasım Gülek dün saat 16 da il merkezinde büyük bir basın toplantımı yapmıştır. Genel Sekreter dünkü toplantıda ez- cümle şunları söylemiştir. 'Bu defa ön günden fazla süren bir yurt gezisinden dönmüş bulunuyorum. Gittikim yerlerde teşkilâtımizi ve C. H. Partilileri saklam ve — metanetli Kördüm. Bu seyahatim esnasında, üzerimde kuvvetli tesirler bırakan hâdiselerden bir tanesi; gittikim her yerde memur- lar arasında gördüğüm bir istikrarsız- lik havasıdır. Pek çok memur değişti- rilmiş ve değiştirilmesi kuvvetle ba- his mevzuu edilmiş ve edilmektedir. Memleketin feragatli ve fedakâr me- Mmurları arasında yaratılan bu istikrar- gızlık havasını, millet işlerinin inti- zamla yürütülmesi bakımından zarar- h görüyorum. İşin bilhassa ehemmi- yetle durulması gereken ciheti şudur Memur değişiklikleri, iktidar partisi teşkilâtının talebi üzerine yapılmakta- dır. Demokrat Parti Teşkilâtı, meselâ bir kaymakam veya hâükimi istemeyin- ce, bunu Ankaraya acık telgrafla bil- diriyor ve arkasından da 0 memur derhal değiştiriliyor. Bir nevi Iktidar partisi tahakkümü havası sezilmekte- dir ki, bunu hem Âmme İşlerinin gö- rülmesi bakımından, hem de iktidar partisinin kendisi bakımından tehlike- H bir gidiş sayıyorum. Bir memleket- te iktidar değişince, kilit " yerlerdeki bazı memurların değiştirilmesi tabii. dir. Fakâat gördükümüz manzara bu- 'nün çok İlerisinde ve şümullüdür. Ve eee AAA AAA AAA AAA AAA AA AAA BAA AA BAA AAA AAA RAAAAAAA Tıp Fakültesi TI tir. Bu kısmın derslerine yazılabilmek için F.K.B. sertifikasını almış olmak lâzımdır. Klinik öncesi kısmı en az üç sömestr sürer. Okunacak dersler gunlardır: Anatomi, fizyoloji, histolo- Ji, embriyoloji, biyolojik kimya. Bu imtihanlar en geç altı sömestr zarfın- da verilmelidir. 6 sömestr sonunda ta- mamlayamıyanlar bu kısmın — bütün derslerine yeniden girerler. €) Klinik öğretimi: Bu yesl talebeye hekim olabilmek için 6& renilmesi gereken bilgileri vermektir. Buraya yazılabilmek için klinik önce- #i derslerinin hepsinden — muvaffakı- yetle İmtihan vermiş olmak şarttır. Klinik öğretimi en az 7 sömestr sü- rer, “Bu Yasmın 6 sömestrinde su dersler okutulur. Birinci grup dersler. Mikrobiyoloji - parazitoloji ve salgın- lar bilgisi, hijyen ve sosyal — hijyen, patalojik anatomi, fizyopatoloji, far- Makoloji, tedavi kilniği, adli tıp. İkin- €i grup dersler: İç hastalıkları klini- &i, cerrahi Hastalıklar kliniği, kadın hastalıkları ve kliniği. Üçüncü grup dersler: Çocuk hastalıkları ve klini- i, püerikültür, çocuk cerrahisi ve or- topedi, göz Hastalıkları ve kliniği, kulak-boğaz-burun kliniği, deri hasta- lıkları ve frengi kliniği, nüroloji kli niği, psihiyatri kliniği, Üroloji kliniğt Dördüncü grup dersler: Radyoloji, fi zikoterapati, tıp tarihi ve deontoloji, hldroloji ve kilmatoloji Geri kalan İki sömesir yalnız ikincl ve üçüncü grup derslerinin — stajına ayrılmıştır ve müddeti-10 aydır. Talebelerin bir dersin imtihanına gi- rebilmesi için o dersin teorik ve pra- tik çalışmalarına devam ettiğini elin- deki karnede beyan etmiş olması lâ- zumdır. Talebe devam etmiş bulunduğu smin ga- dersin imtihanına İstediği — imtihan devresinde girebilir. İmtihan devrele- ri: Şubat, haziran ve ekim aylarının tamamıdır. Bir dersin İmtihanında üç defa başarı gösteremiyen talebe mü- teakıp imtihanlar için Jüri huzurunda imtihan edilmesini dekandan isteyebi- İlr. Tıp Fakültesi öğretim ve imtihan yönetmeliğindeki bütün — imtihanları tamamlayanlar Tıp Fakültesi mezunu sayılırlar ve kendilerine diploma ve- rilir. Bu yazı serisine başladığımız zaman her fakültenin salâhiyetleri tarafından © tahsil branşını aydınlatan mütem- mim malümat da vereceğimizi vadet- miştik. Tıp Fakültesinin sayın Dekanı Prof. Kâzım İsmail Gürkan (Kimler Tıp Tahsili Yapmalıdır?) mevzuunda yakında gazetemize bir makale yara- caktır. Memnuniyetle haber veriyoruz. l BER Sekreterinin dünkü basın toplantısı K. GÜLEK, MuuıEuTMşvzÜiARDA KONUŞTU. İKTİDARI, MİLLETE VERDİĞİ SÖZÜ TUTMAMAKLA İTHAM ETTİ büyük bir Istikrarsızlık yaratmakta- dir, Muhtar seçimleri hakkında Üzerinde durmak istediğim — diğer mühim mesele de, bilhassa son muh- tar seçimleri dolayısiyle yapılan bas- kı ve tehditler ve meydana gelen yıl- dırma ve sindirme hâdiseleridir. Bir taraftan iktidar partisinin — teşkilâtı, dlğor taraftan iktidar partisine me! sup milletvekillerinden hava şu olmuştur: Seçilecek muh- tarlar iktidar partisine mensup — ol- mazlarsa, muhtarlıkları tasdik edilmi- yecektir. Eğer buna rağmen iktidar partisine mensup olmayanlar seçilir- se, bunların İş görmelerine imkân ve- rilmiyecektir. Bir çok vatandaşlar bu esnada muh- telif vesilelerle tehdit edilmişler, hü- kümete Cumhurbaşkanına — hakaret ettiği İddlasiyle mahkemeye verilmiş- lerdir. Memlekette demokrasinin yerleşme- sinde büyük bir iftihar payı olan C, H. P. demokrasinin ana şartı olarak kuvvetli bir muhalefetin mevcudiyeti- ni ifade etmek ister. Muhalefette bu- lunduğu zaman bunu en dürüst ve & 'endice yapmak kararında olan parti niz, basını memleket demokrasisinin gelişmesinde en mühim Amillerden bi- rl sayar. Yurdumuzda kendisine di gen vazifeyi gerefle yapmakta — olan Türk basınının bu bakımdan da, Parti- mizl destekliyeceğinden eminiz. Demokrasinin yerleşmesinde radyo- nun da büyük bir önemi olduğuna ka- niiz. Bu bakımdan devlet radyosunda muhalefetin sesini duyurmasına im- kân verilmesini istiyoruz. İktisadi meseleler 'Türkiyenin en mühim İş merkezi o- lan İstanbulda, biraz da iktisadi ve mall meselelerimizden bahsetmek İs- terim. İktidar değişmesinden sonra yapılan bazı fiyat indirmelerinin bütçede bı- raktığı açığın nasıl doldurulacağı hak- kında elimizde malümat yoktur. Bu- 'nu müteaddit defalar sorduğumuz hal- de cevap alamadık. Devlet tahsilâtının her ay neşri, cumhuriyetin İlk günle- rinden beri kurulmuş güzel bir gele- nekti. Devlet bütçesinde büyük mikyasta tasarrufların hemen yapılmasının ka- bil olduğunu ve bilhassa bütçe müza- kereleri esnasında dalma tekerrür e- den, gimdiki Iktidarın, bu büyük ta- sarrufları ne zaman yapacağını me- rakla beklemekteyiz. Şurasını bilhas- sa belirtmek İsterim ki; hizmeti azalt- ma, işi durdurmak suretiyle yapılan tasarruflar bizce tasarruf — değildir. Yol, su ve doğu kalkınması gibi mem- leketin hayati işlerinden para kısma- nın tasarruf için dahi olsa doğru o madığına kanliz. Devlet elindeki fabrikalardan — bir kısmının hüsüsi ellere - devredileceği ve hususi teşebbüslerin bu suretle hi- maye edilip arttırılacakı " hakkında yapılan valtlerin ne suretle tahakkuk edecekini beklemekteyiz. Ancak, mil- letin uzun yallar dişinden, tırnağından arttırarak meyd lerin, hakikl değeri nazarı itibara a- hınmadan herhangi bir devirin yapıl- mıyacağını kuvvetle umarız. Bizim çok partili bir hayatta hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar, va- tandaşlar arasında düşmanlık olmama- sı ve düşmanlığın tahrik edilmemesi I- nandığımız esaslardandır. Millet içinde husumet yerine, muhabbet duyguları- nın gelişmesi için her vesileden fayda- lanacağız.,, KISA HABERLER 4 SURİYEDEN yurdumuza 40 kişi- lik bir öğrenci kafilesi gelecektir. Ka- file Ankara ve İstanbulu ziyaret ede- cek ve pansiyonlu okullarda misafir edileceklerdir. * BEYRUT Müslüman Kız — Lisesi öğretmen ve öğrencilerinden 16 kişilik bir grup öğretim sistemimizi incele- mek üzere eylül ayı içinde yurdumuza gelecektir. Kafile Çamlıca Kız Lisesin- de misafir edilecektir. * İSTANBUL Ziraat Mektebi — 1950 yılı mezunlarından 6 kişi 175 er İira ücretle ilimiz emrine verilmiştir. Bun- ların çalışma yerleri tâyin edilecek ve Tarım Bakanlığına bildirilecektir. ** ARJANTİN Tıp Cemiyeti Reisin- den Vali ve Belediye Reisi Dr, Fah reddin Kerim Gökay'a gelen bir mek- tupta kendisinin, cemiyetin 19 mayıs toplantısında ilmi ve şahsi kabiliyeti nazarı itibara alınarak Arjantin Tn Cemiyeti Azalığına ittifakla kabul e- dildiği bildirilmektedir. Aynı mektup- ta Prof. Gökay'ın ilâve olarak asab ye komitesine de üye kabul edildi; bilditilmektedir. * DÜN sabah, Moskova Büyükelçisi Muzaffer Göker vilâyette Vali ve Be- lediye Reisini ziyaret etmiştir. virmedi. diyebileceğim bir ısrar ile bana bak- Bunu yapabilmek için öteki talihsizin ne Bu İnsa: 22 Ağustos 1050 Hac seferleri programı değişti gidecek hacılar, Hicaz'da 35 gün kalabilecekler Hacıların gösterdiği arzu üzerine Devlet Denizyolları hacı seferlerinin tarifelerinde - değişiklik — yapmıştır. Bayramdan 10 gün evvel birer gün ara İle hareket edecek olan İzmir ve Giremun vapurlarının İstanbuldan ayrılış tarihleri 8 gün önceye alın- miş ve dönüşte de Ciddeden 17 ekim- de ayrılmaları kararlaştırılmıştır. Bu süretle hacıların Hicazda 35 Kgün kadar kalmaları — sağlanmıştır. Bu tadilâtı yaptırmak Üzere şehri- mize gelmiş olan hacı mümeasilleri bu vaziyetten memnun olarak mem- leketlerine dönmüşlerdir. Hacca giden ilk milletvekili Maraş Milletvekili Abdullah Ayte- miz dün Hacca gitmek üzere Mek- keye hareket etmiştir. Abdullah Ay- temiz, Cumhuriyetin — Hlânından beri Hacca — giden ilk — milletvekilidir. Kendisi Kıral Tbni Suud'un misafiri olacaktır. Çekoslovak - Elçisi Prag'dan döndü Çekoslovak — Elçisi Karol Dufek, Prag'dan Ankaraya dönmüştür. Ken: disiyle temas etmek Üzere Ankaraya gitmiş olan İstanbul Başkonsolosu Dr. Ribar dün sabah şehrimize gelmiştir. Balkanlardaki Kominform merkezinin Prag'a nakledildiği sanıldığından çinin bu hüsusta bazı yeni talimatla geldiği tahmin edilmektedir. İstanbul Valiliği emrine verilen 152 liklerden Kadro fazlası oldukları için geçen ders yılı başında başka İllere verilmiş öğtetmenlerden bu defa İstanbul Va- Hlği emrine tAyin edilen öğretmen- lerin isimleri aşağıdadır. Şüküfe Soyçin, Nadire Andiç, Ze kiye Narman, Bedla Tanrıkulu, Tem fik Alkan, Yaşar Gürol. W.A,Y, delegeleri memleketlerine dönüyorlar WA.Y. Dünya Gençlik — Birliği ikinci konsey toplantısına iştirak et- mek Üzere şehrimize gelmiş olan de- legeler memleketlerine dönmeğe baş. lamışlardır. Pranmz delegeleri, pazar gecesi yapılan balodan sabaha kar- şı ayrılarak uçakla Parise gitmişler- dir. Dün de husus! uçaklarla 63 de. lege memleketlerine dönmüştür. VEYrAT Baylar Garabet. ve Kirkor Apel- yan; Bayanlar: Pırlanti ve Yeranu- hi Apelyan; Dul Bayan Mayreni Tor- komyan ve evlâtları; Bay ve Bayan Mığirdiç Apelyan ve evlâtları, Dul Bayan Nazen Akçesu ve evlâtları, Bay ve Bayan Dr. Pilibos Akçesu, Anneleri, kızkardeşi ve akrabaları o- lan Dül Bayan YEĞISAPET — APELYA: vefatını teessürle bildirirler. Cenaze merasimi bugün aalı ustos 1950 saat 15 te Gedikpa: Surp Ohannes Ermeni Kilisesinde e- ra olunacaktır. Cenaze levazımatı ARBİS CELİL — Tel: 4 22 YENİ İSTANBUL SİYASİ İKTİSADI MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE Sahibi : YENİ İSTANBUL NEŞRİYAT LİMİTED ŞİRKETİ Müdürü: Kemal H. SARLICA Bu sayıda yazı işlerini llen idare edi Salih Zeki Akdamar Neşredilmiyen yanlar tade edilmez. Basıldığı yer 1 YENİ İSTANBUL MATBAACI- LIK LİMİTED ŞİRKETİ MATBAASI 'nlarla birbirimizin dilini pek çabuk REŞAD NURİ. GÜNTEKİN Kavak Yelleri Bunları düşünerek kere daha yokladıktan sonra omuzlarımda paı dösümle koltuğuma yerleştim ve kitabımı a; tim, Hastahanede başladığım dinlenme ve sükü- net kürünün bu ilk gecesinde vakitler öyle bir- birine karışmıştı ki saatin kaç olduğunu merak dahi etmiyordum. Açık pencerelerin — dışındaki bahçenin ağaçlı ve çakıllı — yollarından mehtap evvelâ çekilmiş ve bir zaman sonra başka bir aydınlık başlamıştı. — Gariptir ki hiç bir sıkıntı ve yorgunluk duymamaktaydım. Ağır ağır üy- kudan koma haline geçmekte olan — yaralının duymaması lâzım geleceği gibi vücudum” sanki benim değildi ve aynı hafifliği içerimde de hisse. diyordum. Dizlerimin üstünde çevirdiğim sahife- lerdeki bağ, bahçe resimlerini pencerelerin dı- şinda gitgide ağaran hakiki bahçe İle karıştırı. yor, ara sıra gelen bir kuş sesinin bunların han. gisinden geldiğinde tereddüt eder gibi oluyor- düm, j Yandaki odalardan birinde dinlenmeğe gi- den hastabakıcı Uyuyup kalmış olacaktı. Fakat dişçi kız mmeliyat odasından aymılmamıştı. Sa- atlerden beri yaralının ayak ucundaki bir san. dalyeye bazan bir parça oturuyor fakat daha ziyade Aayakta düruyordu. Ne zaman başımı o tarafa çevirsem, bir dakika benden gözlerini çe- 401 makta olduğunu görüyordum. Yaralı ile alâkalanması için tu. Hattâ fazla acıyor gibi de görünmüyordu. Bu bakışların bazılarında — yerimden kal- kıyor, lüzümsuz bir ihtiyat ile ayaklarımın ucü. na basarak yavaş yavaş yaralının yanına gidiyor- düm. Kalb gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı. Kıza ara sira İşa- retle bir huile camphrde şırıngası — yapacağımı anlatıyordum. O hazırlık yaparken ben — yavaş yavaş kapıya yürüyor ve hattâ bahçede üç beş adım yürüyordum. Evet görünüş iyi değildi. Fakat adamcağı zın bu şimdiki halinden daha derin bir uykuya geçmesinden başka bir şey olmayatakmış gibi hiç bir teessür duymamaktaydım. Ve bu, ölüme kanıksamış bir adam olmamdan ileri gelmiyordu. Ölümün kendisi bu saatte bana ne onun için ne hiç birimiz için zihinlerimizde büyüttüğümüz ka- dar korkunç ve çirkin bir şey görünmlüyordu. El lerimde kırağı ile dolu yapraklarla oynarken kızı kapıda beni bekliyor görüyor ve şırıngayı unut. tuğuma hayret ediyordum. bir sebep yok- Bu şırıngaların birinden başımı çevirince A- l Osmanı sessiz sadasız arkamda dürüyor bül- dum. Vakadan ziyade benim uykusuz kalmiş ol- mama Üzülüyor, yaralıya hattâ bakmadan ko- luma girerek beni tekrar bahçeye doğru götü- rüyordu. — Fevkalâde bir şey olura Beyefendiye ha- ber verirsiniz, demiştim, fakat bu rastgele bir sözdü. Benim için büyük talihsizlik oldu, dedi. Sonra tekrar içeri girmeme mâni olmak İster gibi yolumu keserek ilâve etti 4 — Siz hemen Artık bana bi- rakınız. yatmalısınız 402 dürümda olduğunu anlatmam Jâzımdı. — Onün 1- çin bu gefer de ben onu kolundan tutarak yara. hinın a götürdüm. Ali Osman başıma gelen bu hale çok müte- essirdi. Fakat bunu mübalâAğalı sözler ve hare- ketlerle ifade etmiyordu. Beni dikkatle dinledik. ten sonra — Teşekklir ederim. Bundan daha iyi ne pılabilirdi? dedi. Ve benim hemen yatmağa git- mem hakkındaki ricasını ber kere daha tekrar etti. Ben yaralı hakkında izahat verirken — kiz bir iki adım uzaktan beni dikkatle dinlemişti: — Küçük Hanım bana çok mükemmel yar. dim etti, diye iltifat ettim. Ali Osman yüzüne bakmadan onun - sırtıni okşayarak — İyi kızdır benim Kizim, dedi. Sonra açık renk pardösüsünü çıkararak ona Verdi. Arkasında bir smokin vardı ve bu kıyafet ona gündüzkü babayani halinden başka bir hal, bir diplomat yahut kumarbaz hall veriyordu. Arkadaşım beni önüne katarak kapıya götü- rürken döndüm, koltuğun Üstünde — bıraktığım kitabımı aldım; sonra yanından geçerken yara- lya derin bir göğüs geçirişle — Haydi Allahaısmarladık, diye bir el selâ- mı verdim. XVI HASTAHANEDE İLK HAFTALAR Odama yerleşirken tek bir düşüncem vardı: — Ali Osman yalnızlıktan çok bunaldığını söylüyor, ya bunun acısını benden çıkarmağa, vakitli vakitsiz beni rahatsız etmeğe kalkarsa.. Ben ki buraya mutlak bir yalnızlık kürü yapma- Ba geldim. 403 Fakat hakikat bunun tam tersine oldu. O bizim tarafta pek seyrek görünüyor, ara sıra hatırımı yoklamağa uğradığı zaman da, gizli düşüncemi sezerek benimle — eğleniyormuş gibl: “Sizl rahatsız etmeyim” diye çabucak kaçıyor- di Bir kaç gün geçince ben onu aramağa baş. ladım. Fakat Ali Osmanı hastahanedeki odasın. da bülmak aslâ kolay değildi. - Her akşam amokinini sırtlayarak, kendi gibi yalnız oldu- gunu söylediği arkadaşlarına misafir gidiyor Ve sabahtan evvel dönmüyordu. Böyle olunca —da öğleye kadar uyumak kaide oluyordu. Yine hergün gibi öğleden sonra da şehirde işi çıkmaktaydı. Bu hale göre arkadaşımın hangi Saatlerde 1ş gördüğünü kestirmek güçtü. Bununla beraber hastahanede kendisine görülecek ne iş olduğu- nüu anlamak da ayrı bir mesele idi. Hasta sayısı azdı ve çoğu Ali Osmanın de- diği gibi, Anadolulardı. Bazıları büyük klinik- lerde ameliyat olmağa - götürülüyorlardı. Tanın- mıiş profesörlerden bazıları ara sıra muayeneye ve bizim taraftaki ameliyat salonunda — küçük ameliyatlar yapmağa gelmekle beraber bellibaş- h gündelik hekimi de yoktu. Yalnız sık sık bi. zim Hurreme benzeyen genç stajiyerlere tesadüf ediyordum. Hastahanede Ali Osmani aramağa - çıktığım zamanlarda hemen bütün hastalarla tanıştım ve ahbap oldum. Çoğu erkekti. Bahçede dolaşıyor. lar, ağaçların arasındaki kanape yahut salıncaklı iskemlelerde yatıyorlar, bazan hattâ bir kaçı bir araya toplanarak iskambil ve tavla oynuyorlardı. Anadolulu hafif hastalar arasında ihtiyar bahçevana yardım etmekle vakit geçirenler de vardı. 404 analdık. Kasabadaki hastalarım gibi hemen ilk konuşmamızda — tesirim altına düştüler ve bü- tün dertlerini - söylediler. Dediğim gibi hastahanede bellibaşlı doktor bulunmadığı için benim bahçe ve bina — için. deki bu dolaşmalarım âdeta resmi aabah ser. vislerine benzedi. Zaten ilk geceki vakadan son. ra dişlek hastabakıcı da ufak tefek vakalar ol- dükça dalma bana başvurmakta Idi. Ali Osman bünün için onu ara Sıra yanımda azarlıyordu. Fakat derken ötekiler de onu taklide başladılar. Konturatçı senetlerine — yapıştırılacak pulda te- reddüde düşen kâtipten hastahanenin kışlık odun kömürünü depoya sığdıramayan bahçevana ka- dar her başı sıkılan, Ali Osmanı bulamadıkça bana koşuyordu. Arkadaşım beni bazan hastalarının pansıma. nina yardım ediyor, damın su oluklarını tamir eden işçiye nasihatler veriyor gördükçe, tıpkı © geceki gibi, telâşlanıyor, bana bu yorgunluğu ve- renlere — çıkışmağa kalkıyordu. Ben gülerek: — Değil vallahi. Benim gibi yirmi beş yıl koşmuş adam birdenbire durursa ölür. Bırakın benim için kürlerin en iyisi budur; bunun için hastahaneye fazla Ücret versem haktır, / diyor fakat: — İşinize karışırken yanlış bir şeyler olu- yorsa o başka, diye bir parça da ağız yapıyor- düm, Nihayet sekiz on gün kadar 'az bir zaman içinde sabahları bir parça da resmice giyinerek Ali Osmanın makamında oturmağa ve ufak te. fek meselelerde yazıhanenin açıkgözlerini çeke- rek ona vekâlet etmeğe başladım. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: