May 9, 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

May 9, 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MATA Hayatının ve ölümünün esrarı — Kanun sizden bir sual daha sormaklığımı — emrediyor. — gebe mmisiniz? — Hayır, kanunda gebelerin vazi hamilden sonra idam e yazılı bulunduğunu bende biliyorum. fakat gebe değilim. — O halde gidelim. Dışarı çıktık. Dansöz orada bekieşenleri arkasına kattı, sanki bu heyet oa değil, o bu heyeti sevkediyordu. Matanın / yanında — giden - baş gardiyan bir aralık dansözün yere yıkılacağını zannederek kolundan yakalamak istedi fakat Mata onu yan tarafa itti ve yüzüne bağıre — Birak kolumu, bana dokun- ma, buna tahammül edemem. Dikkat et, ben bir hırsız ve ya cani kadın değilim. Sen ne zan- mediyorsun? Baş gardiyan - sesini çıkarmadı ve dansözün kolunu bıraktı. — Hemşire Leoni / kolunuzu bana veriniz ve beni terketmeyiniz. Bilâhare hemşire Leoni bana: Kolümu ona verdimi ve bi tün kuvvetim!e ellerini- yakaladım çünkü son dakikada- bir delilik yapmasından korkuyordum.. Diye hikâye etti. Merdivenlerden aşağı indik ve büyük kapıyı yarı açık buldük. Bunun önünde bir miktar daha asker vardı ve bizi. bekliyorlardı Onlardan geridede bir sürü ka- klabalık göze çarpıyordu. Mata tebessüm etti: — Aaaal.. Bu ne kadar seyirci? Bir zavallıın ölümünü görmek bu kadar meraklı şey imiş ki bu efendilere sabah - uykularını terkettirebilmiş ? Mahpushane müdürlüğüne biti- şik kalem odasına girdik. Burada Matanın mahpushanece — kaydını terkin muamelesi ikmal edildi ve defterin dansöze ait sahifesinin altına şu satırlar yazıldı. “Aslen Margareta Gertrol tes- miye edilen dansöz Mata Hari Divanı barhin olbaptaki kararına tevfikan idam edilmek üzre ciheti askeriyeye teslim olundu, idam cezası kurşuna dizilmek - suretile yapılacaktır. 15 teşrini evel 1917. ivenini çıkardı ve ve selis yazısile üç mektup yazdı, zarflarına koydu, ye veki- — Sakın adresleri deyiştirme- yesin, sonra çok tuhaf hallere sebep olursun. Nakleden: M: Şevki Takriben on dakika kadar de- vam eden bu müddet esnasında dansözün bir metre kadar uza- ğında bulunuyordum. Aceba bir zaf eseri görebilir miyim, di uzun boylu — simasım tetkik ettim, fakat bunda —en ulak bir eser de görmedim, mektupları yazdıktan sonra ayağa kalktı ve: — Ben hazırım dedi. Etrafını nöbetçiler aldı ve oto- mobile kadar getirdi. Nöbetçi- lerden maada bir binbaşı, metrk Klünet ve Sör Leoni içeri otur- dülâr. — Demek artık avdet tanıma> yan büyük istasyona gidiyoruz ha? Arkasınıdan ilâve etti: — Ah bu fransızlar, ben onları daha afivkâr davranmasını ihtar — Allahın karşısına çıkılacak bir zamanda, kalbin hiç bir kim- seye karşı nefret ve *cin ile dolu olmamalıdır. — Herkesi affe hazırım fakat Fransızları asla! Onlar beni sü kutu hayale uğrattılar. — Buna rağmen kızım onları da affetmelisi Mata bir müddet düşündü — Madem ki sen öyle arzu ediyorsun onları da affediyorum. Ötomobil idam mahalii - olan | (Vinsen) e vasıl oldu. İdam zama- | n saat altıyı çeyrek geçe olarak tespit edimişti. Her tertibat tam vaktinde ikmal olmuştu. Sabahin ilk aşıkları ortalığa sihirli bir aydınlık — saçarken, Matayı taşıyan otomobil de bir mürabba şeklinde duran muhafız kıtaatının bir. köşesine — yanaştı uzun ve acı bir. boru sesi duyuldu, arkasından ortalığı derin bir sükünet kapladı. Mata Hari otomobilden indi, yaşlı sör Leo- niye elini uzattı ve otomobilden inmesi için yardım etti. Sonra kolundan yakaladı, etrafını saran nöbetçilerle birlikte idam oluna- cağı mahalle doğru yörümeğe başladı. Mahkümları bağlhamağa malhısus kazığın yanma gelince hızlı bir dönüş yaptı, rahibenin kolunu biraktı. — Hemşire artık opüşelim ve ayrılalım. Sarıldılar ve ayrıldılar. — Allah selâmet versin hemşire şu sağ taraftan beni daha güzel seyredebilirsin oraya git. Bir zabit Dansöze doğru — ileriledi, — ona hükmü okudu, bu sırada Mata bizzat kazığın yanına gitti ve orada durdu. (Mabadı var) ğ_ua Halk ;üiuî Bir kariimize - K Orban beye — Bir mektabunuz var, Jütfen aldırınız Bir daktile aranıyor Mücssosormle günde”iki saat daktiloda Ççalışmak- üzre birine ihtiyacım vardır. “Aran edenlerin adresime muracaatları, İstanbul - Ankam caddesi No, 48 Artin, Bir daktilo matımazel iş arayor Türkçe, Fransizca ve İtalyanca daktilo bilir bir matmazel bir iş arıyor. Boğazıçi Yenimahalle, Rağarbaşı No: 74 Antuvanı Ezok adresine müracaai, edilmesi. , Teşekkür Mühlik ve ümütsiz bir suretto hasta: danan yayram Xuammeri- fevkalide bir iltimam ve hazakatle tedavi edip bir mövti muhakkaktan kurtaran mühterem Maallim Döktor. Süreyya Hidayft Bey | yemuaviai Adil, asistan - Şeref Bey Rfendilerle / rüfekayı mesaileri beylere hissettiğin verin Şakcan - ve minnettar hu mühterom / gazeteniz vasıtasıyla iklağımı tica aylerim ufendin. — Valdesi < fatice Bir ihtiyat tedbiri - 1 mayis arifesinde Berlin sokaklarından bütün taşlar toplattırılmıştı 1 Mayısta Berlinde gayet kanlı ikalar olduğu malümdur. Bir ün evel Berlinden verilen malü- mata nazaran Alman zabıtası ga- yeb vasi mikyasta hazırlık yap- mıştır. Meselâ 30 nisan günü Berlin belediye ve zabıta memur- ları tamir olunan kaldırımlardan artmış olan taşları toplatmıştır. 1 Mayısta bir birlerile çarpışa- cak adamların yekdiğerine ata- cak taş bulamamaları için kaldı- rımların üzerinde tek bir taş bı- rakılmamıştır. | Caddelerden — taplanan - taşlar | kamyonlar ve çok uzaklara gö - türülmüştür. Umum / polislerin — mezuniye geri alınmış ve 15,000 müsellâh polis seferber hale konulmuştur. Zabıta tahtelarz demiryolların başlıca methallerini kapatmış ve buralara — barikatlar — hazırlamış- tır. 30 uncu — gecesi — polis kuvvetleri " kamyonlar ile şehrin muhtelif yerlerine tevzi olunmuş tur. Diger taraftan - Faşistler ile Komünistler buna alet bir surette harbe hazırlanmışlardır. İstanbul müddei umumiliğinden: Mezünen İstanbulda - bulunan Düzce müddeiumumisi Bahaettin beyin mezuniyeti bitam bulduğun- dan beman mahalli memuriyetine hareket etmesi lüzumu Adliye Vekâletinden bildirilmiştir. | vücuduna . . . Masanın üstünde, iki yavru v kedisini andıran iki beyaz el, do laşıyor takım mektupluk kâğıtları karıştırıyor. Sağ el, bun- lardan birini aldı. Üstünde şu natamam yazı yazılı idi: 6 nisan 1928 Anneciğim, anneciğim ! Sana müthiş bir şeğ söyliye im, müthiş bir şey... Şaşacak- sın, şaşacaksın, beyninden vurul- muşa döneceksin, hayatının en büyük inkisarı hayaline uğraya- caksın... Çünkü, onu, seviyorsun, | biliyorum... Biliyorum ki, üvey | babam, senin için her şeye. Fa- | kat, o, dünyanın en alçak adam- darından biridir... Beni, geçen gün, sen evde yökken. . . . . Bu mektup, burada, yarı kab mıştı. Altına bir gemi resmi ya- pılmiş; gayri muntazam bir hatla, ötesine - berisine: — “söyliyemem! Anneme bu factayı söyliyemem! . ibaresi yazılmıştı. Sağrel, bu Mük- tubu, masanın — üstünde yanan mumün alevine tuttu; - kül haline getirinceye kadar yaktı. Sonra, kâğıt tomarınm arasından başka bir mektup aldı. 30 misan 1928 Benim bir tanecik annec Hani sen bundan on beş gün evel, beni üvey babamla küşkte bırakarak Boğaziçine mi- gitmiştin ya ... O za- man, üvey babam, bana, dünya- gun en ayıp sözlerini söyledi ve en ayıp şeylerini yaptı. Dedi ki: “Ben, anneni niçin aldım; bili: yor musun, Leylâ?... Seni sevi- yorum da, anneni onun için al- dım.... Doğrudan doğruya — seni isteseydim — bana — vermezlerdi .. Halbuki, evinize girmek, senin Sağ elebu natamam mektubu da mümün alevinde kül / etti. Üçüncü bir mektup aldı: 9 mayis 1928 Sevgili anneciğim, Vallahi üvey babam, çok udi şeymiş. Sen onu nahak yere bu kadar seviyorsun. Bana yaptık- larını teker teker anlatayım da | onun mahiyetini anla. Evelden, | hareketlerile, sade seni tahkir ediyordu. Şimdi, beni de tahkire başladı. Sen, bu sabah, - berbere, saçlarını kıvırtınak için gitmiş- tin. Üvey babam, beni kapı ara- sında kıstırdı. Göğsümü sıkmıya başladı. Ben bağırdım. Bana dedi ki: “Bunlar bisiklet kornesi | alibal Sıktıkça vonkvanklıyor- | İenze Na GÜ ademii Balbaki | sen Buğaziçine misafirliğe gitti- gin zaman bana neler söylemişti Tefrika numerosu:84 CASUS MEKTEBİi Mis NORA DAVİS in sergüzeştleri KA T yak Zından kapısında Teci bir sahne.. — # Kaldır başını ey kahraman zabit! Açık . alnını göreyim.. Yüzü- me bak.. Utanmal Seni bu zındana atanlar u- nsin ea Kolonel “ Ştanke ,, nin ya- nında siyah mantolu bir kadın vardı. İki süngülü asker penceresiz| ve karanlık bir zindanın önünde gurmuşlardı. Askerin biri feneri tuttu, diğeri de bin müşkilâtla demir kapının anahtar deliğini buldu. Tarihi bir kışlanın zemin katında VELLER in yattığı hüc- reye girmişlerdi. Nöbetçi elindeki feneri uzattı ve fenerden dökülen sarı donuk bir ziya bu korkunç yeri aydın- Tattı. Fakat bu esnada Madam Hüz- bergin gördüğü feci bir manza- radan korkarak haykırmağa baş- dığı görüldü. Yerde ağzı köpükler içinde bir insan yatıyordu! KAN İLE YAZILMIŞ KISA BİR. MEKTUP... Dinbaşı VELLERin sol kolunun damarlarından mütemadi Alman zabitini bu halde gören Kolonel Ştânke korkusundan bir adım geriye çekilmiş ve gördüğü manzaranın — fecaatinden - büyük bir teessür duymuştu. Vellerin nişanlısı bu kanlı cese- din üzerine atıldı ve ilk bamlede kalbini dinliyerek : — Yaşıyor... Diye bağırdı. Kolonel hayretinden söyliyecek bir kelime bulamıyordu. Madam Hüzberg koynundan çıkardığı bir mendil ile Vellerin kolunu sıktı ve kan akan dama- rını bağladı. iralay askerlerden birine şu emri vermişti: — Çabuk, git, kışladan nöbetci| tabibini çağır! Asker koşarak gitti. Kolonel, Vellerin yanına sokul- akıyordu. du, vücudunu muayene etti: — Veller! Veller! 'iye seslendi. Vellerin çehresi sapsarı olmuş- tu; düdakları titriyordu, bellidi ki henüz ölmemişti. Madam - Hüzberğin ilk, defa olarak, kalbinde masum insanlar için büyük bir şefkat ve merha- met hissi uyanmıştı. Alman zabi- finin yarı ölmüş cesedi önünde hıçkırarak ağlıyordu. Zındanda — dünyanın — en acıklı facialarından bir sahneyi temaşa etmekte olan Kolonel kalbi de sızlamamış O da artık kanaat getir- misti ki, binbaşı Veller masum bir adamdı. Bu dakikada her ikisinin de gözüne ilişen yerdeki ufak bir kâğat parçası, hadisenin mahiyetini meydana çıkarmıştı. Bu kısa mektupta ufak cümle- derle şunlar yazılıydı.: Yarı kalmış mektuplar 'de beni aldatarak . Sağ el, bu mektubu da kül haline getirdikten sonra, başka bir mektup aldı: 14 haziran 1928 Canım, anneciğim, Sana kaç seferdir mektup yaz- miya - başlıyorum: fakat, onları eline vermek, yahut adresine yol- lamak şöyle dursun, hattâ, niha- yete erdirmeye cesaret etmeden çekmeme kilitliyorum. Halbuki, şimdi, her şeyi itirafa mecburum; zira, kendimde bazı fevkalâde- dikler hissediyoram... Tüylerim diken diken oluyor... Dinle, an- neciğim: Sen Buğaziçine gittiğin gün .. Sağ elin, bu mektubu da yak- tıktan sonra, aldığı mektup şöyle idi. —— T tammuz 1928 Kıyinetli anneciğim, Dün bana : “Niçin böyle - sık sık hastalanıyorsun? Bu son ay- dar zarfında sana ne oldu? - Ba- şın dönüyor, miden bulanıyor, iştihan kesildi, canın münasebet- siz şeyler istiyor!, diyorsun, Bun- anlatayım: - Sen, ların sebel | dört ay evel Boğaziçine gittiğin gün . > Bu mektup da - yakıldı. Başka bir. mektup: 31 ağustos 1928 Anneciğim, güzelim! Bana sordun: “Bu ağustos sı- | caklarında evin içinde bile sır- tından mantonu çıkarmıyorsun. Niçin?, Anlatayım: Beş buçuk ay evel, sen Buğaziçine gittiğin gün üvey babam ulacak alçak... Son mektup : 7 teşrinisani 1928 Anneciğim, anneciğim | En nihayet, gebeliğimin 7 inci ayında karnımın şişini farkettin. Kimden bu çocuk ? Kimden?... Aman yerebbi! - dedin. - Söyle ! Kimdense söyle! seni ona verelim! , Biliyorum bu haber seni sarsa- cak; senin seadetini mahvedecek; söylüyorum — işte: bu çocuk.. Sağ el, bu sonuncu mektubu da öteki mektuplar gibi mumun alevinde yaktı; kül etti. Derken, sol el, masanın çekmesini açtı; sağ el oradan, bir tabanca çıkardi — tabancanın ” namlusunu yukarı çevirerek tetiği oynattı. . Ve, masanın üze- rinde duran o iki vankedisi elceğizin yanına, sarı köpük saçlı şakağından kan sızan. bir genç kız başı düştü. (Vü ü ) 've büyüyen bir adam, o memle- kete fenalık yapamaz... Veller bir iftiranın kurbanı olduğunu ispat etmek için, kendi kanı ile bu hakikatı anlatmağa murvaffak olmuşsa ne mutlul. Vatanını çok seven bu kahra- man zabit , kendisine isnat edilen casusluk cürmünün vicdanı üze- inde tevlit ettiği ağırlığa taham- mül edemiyerek nihayet intihara mecbur olmuştu. Berlinin bu tarihi zındanlarına atılan maznun ve mahkümların intihara — teşebbüs — etmemeleri in, yattıkları yerde en ufak bir çivi bile bulundurmazlardı. Bin- başı Veller bidayette — kışlanın oldukca muntazam ve temiz bir odasında hapsedilmişken, bilâbara Fransız gazetelerinin kendisinden (Mabadı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: