13 Ocak 1935 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

13 Ocak 1935 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife a , Eşe şk Ve , ARSAN vey 13 Kânimüsüni 1935 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ Yazan: SULEYMAN KÂNI ERTEM — Terefime, iktibas hakkı mahfuzdur — Tetfrika No. 417 Rumlarla Bulgarlar arasında ilk ayrılık, Paisin bir eseri Bulgaristan Osmanlı idaresine müddet Bunlara bazan kadınların bile iltihak ettiği görülüy: Osmanlı devletine karşı ilk Bulk gar “areketi Macar prensi Batori- nin 1595 te Romen ve Sırblarla müştereken kıyamında vaki ok muştu. sonra Deni inde, herlitmln İrille fi yamlar eksik olmadı. Her defa şiddetli tedibat birçok Bulgarları oraya buraya hicrete mecbur a okuzuncu asrın da artık Bulgarlar Rusyanın vie dilerini Türk idaresinden kurtara- rici tahı olmıyan şiddetli idaresi halefleri tarafından takib edilememişti. Bulgarlar Fener patrihancek nin tazyiklerinden de son derece bıkmışlardı. Patrikhane nazarında Bulgar- lar ayrı bir millet olamazlardı. On- lar imparatorluğun payitahtında “ bulunan büyük ruhani reisin ida- resinde ortodoks camiasında en ül pil Ulah, Arnavud gibi elenizme yabancı unsurlara karşi Roma katolik kilisesinin barbarla- medenileştir- esaslara dayanan siyasi idaresi al- nda tutmak istiyen Osmanlı pa- dişahının meslekine de uymakta idi. Bunun için her vesile ile din na- ine İmei 1 kerdi. pasların menfaatleri Bulgarların cahil kalmasında idi. garları remlaştırmak kib mermi emelini ta- 1823 de polid Sofya ezmii bir köyde lde lığa aid bazı evrak bulunduğunu öğrenerek köylülere bunları bir arabaya koydurmuş ve kırda yak- tırmışta! Tırnova metrepolidi de eski Tır- nova patriklerinin bir duvar için- de saklanmış kütüphanesini bul muş, bütün Bulgar kitablarını ken- di bahçesinde yaktırmıştı! Bu Rum terbiyesi Bulgarlara Bulgarlar kendilerine Bulgar de- rd N Rum patrikhanesi 1767 de Ohri- deki müstakil Bulgar eksarhhane- sini de ilga ettirmişti. Bulgar azizlerinden Siril ve Me- todinin icad ettikleri Slav alfabe- sini terkederek Yunan alfabesini abul eden Bulgar münevver! tahsillerini ikmal etmek Atinaya gidiyor, orada eski Yu- nan klâsiklerine kadar Yunan eserlerini öğreniyorlardı. Bu ter- biye tarzı eğer Bulgar köylerine e intişar edebilmiş olsaydı Bulgarların rumlaşması emri haline gelmiş bulunacakti. Fakat olamadı: On sekizinci asrın ikinci nisfin- bir dar m si Bulgarların e# lide kurdukları dev- Jete aid bazı evrak bulur. Bunlari Diğer taraftan Rum papasları Bul- utanmamaları a geleceğini ça m Nİ garlara anlatır, Paisi eserine şöyle başlıyordu: (Ey sen ahmak esir! Neden ken- dine Bulgar demeğe utanıyorsun? Vaktile muzaffer ordularını Istan- bulun surları altına kadar getirme- ğe muvaffak olmuş kralların yok mu idi? Aman dilemeğe icbar ettiği im- parator Nikoforüsün kefarı altın- la kaplatılan kafa tası içinde kö- püklü şarab içen Çar (Krum) un olduğunu unuttun mu? (2) Huzurunda ma; lının diz çöküp salkim anahtarları- nı takdim ettiği büyük (Sime- on) un, Yunanistanı zapt ve Dracı işgal yes kudretli si immreşl in kim re Iduğunu artık Obilmiy. musul dl kendilerine greklerin cizye verdikleri Bulgar Çarları değil imi idi? Ey bedbaht esir! Kendine sahib S Bulgarlıkla iftihar et! Vatanını ve tan ! nan dilini öğ- renmeğe çalış!) (o (Arkası var) 12) Bulzar çarı Krum 26 haztı tarihinde Bizans ipitatıri ii dehşetli bir mağlübiyete uğratı kâsesi yaptırmıştı | olmuş olan hasta bir mezarın ta“ | YENİ KİTAPLAR İ FAZIL AHMET Güzide edibimizin senelerce ağızda m hicivleri, hezel. leri, şiirleri ve yeni & yanl 272 sahife — 80 kuruş sar Yeni çıktı AKŞAM KİTAPHANESİ peş 1 ( i hükümetine ir etmeği kendi rolüne ve otoritesine muvafık bu- Tuyordu. Patrik imtiyazları mucibince yalnız ruhani bir reis değil, bütün ortodoks hiristiya, ve vicdanlarının, talim ve terbiyele- rinin, hattâ biraz da hâkimi bulunuyordu. Osmanli me- murları da onun bu hâkimiyetini takviye izim - — Patrikhane bu ve ebeni tamim eylemek siyase'ini 4 ki ediyordu. Bu yolda kullanılan vasıtalarda hak ve meşruiyet te aranmiıyordu. | Bir pesk ğ den 500-1000 altına satın &i da zengin olmağı da düşünürdü. Ül Va güestion Macedönlenne: En ği ardi . an minlanln Ke çok Si kaş ve di Milli” sürüyor. taraflarına pek çok kar y ie memed esmİmiz 4 zaman içinde karla örtülen bir otomobili ve atla geren polisleri gösteriyor. DÜN ve Yazan: M. Uygaç ö iki erkeğin ihtiraşla sarılmış bir hâlde Ferdanın ha- yali Mai inmişti, Reşid c« vab — Miri Çünkü e. set kalıyorsum. Çünkü 6 senin! Şimdi aralarında ölüm kadar geniş bir uçurum açıldığım his- sediyorlardı, Sustular, iler. Sanki bu gecikmeden bir ümide ir gibiydi. Uzün bir süküttan sonra Reşid sordu. — Ey, ne diyorsun Faruk, kendi are tesirin- den kurtulmak arar gibi, durdu. m soracağım, Reşid, dedi pd etm istediğin se- yi ben istemiş olsaydım lis Ere — Eğer sana hayatımı feda et- mekten ise bünu yapmak daha iyi ii görseydim reddü ezdim. vii t ben böyle bir şeye lâ- yık değilim, Reşid! imdi nevmidane bir samimiyel ile kendi kendisini kabahatli bu- luyordu. — Sus, süs... Bazı sükütlar var dır ki ölümden sonra da devam etmeleri lâzımdır. Senin bana karşı yalnız bir borcun var: İtaat. Sonra da, kimse bilmesin diye, yaşamak. Bilimle; Faruk ölümle yüz- yüze gelmiş gibi, gözlerinde feci bir yayı ile haykırdı: Demek, rm istiyorsun? Ha atta kendisine bir karde: şıma dayar gibi elini omuzuna oydu: — Bütün kr bunu senden istiyorum, Fa Sv si kollarından tut- dedi. Sonra, arkasını döndü, Şişeler- - dolu dolab karanlıkta pırıldı- lu, Kalabalık masanın üstün- ie e eğri çelik iğeoler. den m bir aydınlık fışkırı- yord “Doktor, çabuk çabuk, iki kü- câm borunun uçlarını kırd Çukur bir tabakta hi bir darilayı biribirine karıştırdı. Biraz su koydu. Sonra yavaş ya- vaş bu mayii şırınganın içine al dı. Karışsın diye salladı, aydın- e kaldırarak baktı. İnce iğne- in burnunda parlak bir nokta be- biri ve Yapayalnız i imiş gibi, artık ça- resi bulun! ir şey yapmış gibi baktı. Reşid, ağır ağır, ko: kat ağır ağır yaklaştı. di — Mei bu mu? igin ister gibi par- mağını üstüne koyd Dudaklarınm enli bir tebes- süm ile, bir, makine gibi söz söy“ lüyordu. Doktor bir baş işaretile tasdik ekti. İlisi de bir miknatise tutul muş gibi berrak, renksiz bir ma- > dolu şırınga. ek adam , Fa- sol kolunu ağır e sıvadı, Ağzı biraz çarpıldı. Şırıngayi arının Aârasınâ a Faruk, bir sevki tabii ile haykır- ryorsun? Süreyyanın şarkiyi bitis rirken güldüğü gibi ia bir su rette, boğazından güldü, meye YARIN Edebi roman — Bak! Titreme, dedi. Kuru, sararmış kolunu aydınlı ğa karşı tutarak gösteriyordu. Ko Ju hafifçe titriyordu. O bunun far. kinda değildi. Fakat Faruk görür yordu. — Beni dinle Reşid... O gülerek soruyordu: — Nasıl yapilacak bu? — Dinle, Reşid... Reşid! — Nasıl yapılacak bu? le! Elinden şirıngayı kaptı. Gözle görülmiyen hâkimlere hitab eder gibi: — Ben! dedi. Seni öldürmeyi ben itmam etmeliyim, sen değil! Kendi elinle değil. Hastanın kolunu siki sıkı yaka- lamıştı, Ürperen deriye iğheyi ba- tırmağa hazırdı. Birdenbire iğne- yi sol zehiri akıttı. Of, ne kadar acıyor Reşid, baygın bir halde, oldu- ğu yı dondu, masaya çarptı. Lâmbayı söndürdü. Dünyâda kendisinin kardeşi ve üşmanı olan adam on u kollarına alarak yerden kaldırdı, koltuğa koydu, Sonra lâmbayı yaktı X lediği cürmü seyretmek için Pes yaktı. Başı bir tarafa düşmüş, çenesi omuzuna dayanı iki yanına sarkıyordu. es alıyordu. Kuvvetli suret- te gi a ie kini üyordu. arkan rinden biri rn inek bir ihti- lâç görülüyor, sonra bu titreme oldan yukarı doğru çıkıyor, omu- du. Ayakları da kı- kapalı göz kapaklarına çekpiysr Koluğun ve bu şekilsiz vücu- nesini Ki bir bez par. ruladı. Ücü: kırılmadığını anlamak ister si arada tırnağı: nın üstüne bastirar. ediyordu. siri “aydınlığa karşı lerini kırparak dah dikkatli muayene etti, ba: şka iğ- tekrar dolaba koydu. Her zaman» ki Kaş birini üş gibi, Büreketils saate baktı. ğe yarısını biraz geçmişti. Fakat ihtimalki Faruk saati gör medi. Odanın içinde, âdeta duvarlara sürünerek, dolaştı. Pencerenin yanında durdu. Dalgin gözlerini gm daldırdı. Sonra oda- Görme doğru geri geldi. Za- yalı e z kuklayı orada koltu- ğun işine Beyik; Şimdi ona Bakiydğ Nefes gi ordu. Nefes v gözle ya. gü kadar kuvvetli deği Bir kere daha saate il 1. Ölü mü geciktiren dakikaları sayıyor- du. Uzaktan, yakından bir uğultu dimağina çıkarak onu düşünmek ten menediyordu. Kulağını kul» lanin eri koydu. Hecaları ay etti

Bu sayıdan diğer sayfalar: