13 Haziran 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

13 Haziran 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 e Diyarıbekirde yeni şehrin inşasına başlandı Yeni şehrin ortasından geçen geniş ana cadde yoyo, müfettiş B. Âbidin Özmen olmuş ve crâdâ korgeneral ve müfettişi umu milik daireleri olmak Üzere geçen şu- batla üç büyük binanın temel atma merasimi yapılmıştı, Bu binaların in- şaatı faaliyetle devam ediyor, Etraf istimlâk muameleleri bitti fında da inşaata başlanması şart Ko- şulacaktır, İstasyon binasile Urfa kapısı arasın- daki otuz yedi metre genişliğinde ve sekiz kilometre uzunluğunda ve yeni şehrin ortasından geçecek olan büyük caddenin parke taşlarile gayet güzel olarak yaplmasına devam edilmekte- dir, Eski şehri yeni şehie rapteden ve İzzetpaşa caddesinden Hindibaba kapı- sına doğru uzanan yolun da açılma- sma başlanmış ve genişletilmesi için de güzergüha tesadüf eden evler ta- mamile yıkılmıştır. Şimdi yolun ya- pılması ve toproğın kaldırılmasile iş- tiğal edilmektedir. Burası da ikmal edildiği takdirde eski şehir yeni şehire üçüncü bir yolla daha bağlanmş ola- caktır. Bu gidişle şehrimiz şarkın en modern şehirlerinden birisi olacaktır. Tire (Akşam) — 'Tire İdman Yurdunun tesisinin 11 inci yildönümü mü- nasebetile âzaya ve davetlilere 300 kişilik bir kır ziyafeti verilmiş, muhtelif zglenceler tertib edilmiş, oyunlar oynanmıştır. Resmimizde bu kır eğlence sinde bulunanlar görülüyor. Esad Mahmud Karakurd SON GECEL. — Pek o kadar zayıf değil!.. Yalnız bu son bir ay zarfında çok ıztırab ağlıyor ve dua ediyor!.. Genç Rumen zabiti, elinin tersile, yanaklarının üzerine düşen bir ter damlasını siliyor... Buğulu elâ gözleri Tarşıda bir noktaya dikili... — Zavallı kız!.. diye mırıldanıyor... Babasını da kaybettikten sonra!.. — Demek pederinizin öldüğünü bi- Wyorsunuz? — Evet, yeni öğrendimi., Kardeşi- min kucağında ölmüş!.. Yüzbaşı, heyecanla (gözlerini açı- — Nasıl öldüğünü ve kimin öldür- düğünü de biliyor musunuz?. — Bir Türk zabiti öldürmüş dedi- ler... Fakat kimdir bu zabit bilmiyo- rum, Hiç bir şeyden haberim yok... Onlar hakkında, o da esir oldukten sonra öğrendiğim şey, yalnız baba mın ölümile, evimizin bir Gi biz Türk zabitinin işgal etmiş elmandır. Hepsi bundan ibaret!., Ya; öyle mi? Tefrika No. 65 Yüzbaşı, geniş bir nefes alıyor... Sessiz geçen bir kaç dakika... — Bakın Mösyö Polivas, size karde- şinizden bir de mektup getirdimi., Adam başını kaldırıyor, Gözlerinin. içi kıpkırmızı... Mektubu yüzbaşının elinden alıyor... Heyecanından ttriyen parmaklarile zarfı açıyor. Okumağa başlıyor... Ne hazin, ne hasta bir renk var yüzünde... Okudukça gözlerinin yeniden buğulandığını, alnının yeni- den ince, karışık çizgilerle dolduğunu gilüyoruz. Mektubu yırtıyor... Sarı, ince çenesinin ortaları çukurlanmış- tır. Dudakları titriyor... Ağır ağır bar şını çevirerek yüzbaşıya bakıyor... — Kardeşim, kendisine karşı çok müşfik hareket ettiğinizi yazıyor. 'Te- şekkür ederim yüzbaşı! Gene gözleri karşıda bir noktaya dikiliyor... Bakıyor bakıyor... — Bu yıkılasıca kubbenin altında yalnız kala kala elimde bir o kaldı. İ Ondan başka dünyada beni teselli | edecek, arkamdan göz yaşı dökecek bir varlık yok, Biran susuyor ve sonra birdenbire) MEMLEKET. HABERLERİ Kili nihayet elektriğe kavuştu Kilisin çalışkan kayma- kamı bir çok ümran eserleri meydana getirdi Küis (Akşam) — Kasabamız, cum- huriyet idaresinin feyizli mesaisinin önemli semerelerinden birisini daha idrak etti: Elektriğe kavuştu. Kilis halkı sabahlara kadar grup grup cad- deleri dolaşarak elektrik santralının vâsi ve muntazam bahçesinde toplan- ymış ve karanlık gecelerini gündüze çe- viren faal ve müteşebbis kaymaka- mımız B. Necmeddin Ergunu takdir ve tebrik etmişlerdir. Kaymakam Nec- meddinin Kiliste bulunduğu iki sene gibi az bir zaman zarfında yapmış ol- duğu işler sayılamıyacak kadar çok ve büyüktür. Şehrin yüzü, tanımamıyacak dere cede değişmiştir. Gaziantep- -Kilis, ş0- , sesi üzerinde ve şehrin medhalinde yapdırtmış olduğu kübik elektrik san- İi İral binasile birçok su havuzları, şa- dırvanlar, müntehab çiçekler ve yüz- lerce ağaçlarla süslenmiş vâsi ve mun- tazam bahçeye ancak Avrupa şehir- lerinde tesadüt olunabilir, Bu santral bahçesinden başka şehrin en mutena bir mahallinde tesis eylediği çocuk ve &ile bahçeleri cidden görülmeğe değer. Bunlar şehrin çok büyük bir ihtiyacı- nı karşılamaktadır. Cumhuriyet meydahının parke taş- larla tefrişi ve yeni rekzolunan Cum- huriyet âbidesinin tanzimi şehre bü- yük bir güzellik vermiştir. Milli mücadelede aziz toprakları- mizi düşmanlarımızdan temizlemek için fedayi can eden ve asil kanlarını son dumlasına kadar akılmaklan çe- kiminyen büyük şehidlerimizin namı- na senelerdenberi yapılamıyan Şühe- da âbidesini de nsri bir şekilde yap- mak ve anıtın etrafını güzel bir çiçek bahçesile ve muntazam tarhlarla süs- lemek şerefi de B. Necmeddine nasib olmuştur. İzmirde sütçüler ke kooperatifi İzmir (Akşam) — lili esnaf ve İş- çi kurumları birliği, İzmirdeki sütçü- leri bir araya toplıyarak bir koopera- tif teşkili için faaliyete geçmiştir. BU suretle İzmir sütçülerinin hilesiz ve temiz süt satmaları temin edilecek- tir, Bucaya temiz içme suyu getirilecek İzmir (Akşam) —-İzmirin en güzel ve mühim sayfiylerinden biri olan Bu- ca nahiyesine yakında demir boru te- #isati yapılmak suretile temiz içme suyu isale edilecektir. Bunun için Be- lediyeler bankası, Buca belediyesine 25,000 lira ikraz edecektir. Su tesisa- tanın projeleri hazırlanarak Dahiliye vekâletine gönderilmiştir. — Yüzbaşı diyor, Rick ederim ora- ya döndüğünüz zaman kardeşime memleketini istilâ etmiş galib bir düşman zabiti gibi değil, bir kardeş şefakatile muamele edin!.. Dünyanın en temiz, en insani hareketini yap- muş olacaksınız!.. — Rica ederim Mösyö Polivas endi- şe etmeyin hiç!.. Esasen ortada ne gü- Mb var ne mağlüb!.. Biz asırlarca be- raber yaşamış iki eski dost milletiz!., Tesadüf ancak bizi biribirimize düş- man yapıyor... Neyi kazanacağız ki biz galib sayılalım, siz neyi kaybede- ceksiniz ki mağlüb olasınız!., Merak etmeyin!. Elimden geldiği kadar onun yaralı kalbini Üzmemeğe çalışi- yorum... Zaten kardeşiniz muhsta- bina zorla hürmet telkin eden bir insan!., — Teşekkür ederim yüzbaşı, siz bir askersiniz!.. Bu Rumen zabitinin her şeye da men öyle mağrur bir bakışı, öyle eğil- miyen bir izzeti nefsi var ki! Her ha- reketinde bunu hissetmek kabil... Ri- cası bile emir gibil.. Faruk hemen masanın üzerinden bir tabaka kâğıt alarak ona uzati- yor... — Rica ederim Mösyö Polivas; kar» deşinize acele bir mektup yazın!, Vaktimiz çok dar... El yazınızla bir mektup getireceğimi yaadetmiştim | Mahkeme salonlarında “Meğer benim değil, Pati larımın arkadaşı imiş! ,, Hüseyin bu iddiayı red ediyor “Bir dafa adımız çıktı... , diyor Şahidlerin hepsi yalancı, davacıla- rın hiçbiri doğru söylemiyor. Fakat adiiyenin pençesi bir defa Hüseyinin | yakasına yapışmış. Üçüncü ceza mah- kemesinde birçok suçlarının hesabını soruyorlar. Hüseyine bakılırsa hiçbi- rinden haberi yokmuş. Kendisi maruf bir.adam olduğu için İstanbulun bü- tün belâları döner dolaşır onun başı- na yığılırmış. Söz söylerken, kaşları çatılıyor. — Bayvreis, evrakta yazılı şeylerin hepsi yalandır. Hiçbirinden benim ha- berim yok... Evrakta Hüseyinin beş, altı suçu ya alı, Yankesicilik suretile birçok zavak ların canını yakmış. Bunlardan Yar- gi, altmış yaşlarında, iri vücutlu bir adam. Beyoğlunda bir mektepte kapı- ci imiş. Vakayı anlatıyor: — Bay reis, Bir gece Beyoğlunda arka caddelerden birinden geçiyor- dum. Önüme bu adam çıktı ve yanıma sokularak: — Merhaba dostum.. Dedi. Kendisini tanımadığım için hayretle yüzüne baktım, Ağzında ra- kı kokuyordu. Göğsüme doğru büsbü- tün sokularak elile çenemi okşadı ve: — Yahu, beni tanımadın mı? Ben senin askerlik arkadaşın değil miyim? Ne çabuk unuttun? Geçen gün rast- Jadım, selâm verdim de selâmımı al- madn. Yoksa bana darıldın mı? Haydi gel barışalım.. eski dost düşman ol- Diye bir sürü lâflardan sonra yine yanağımı okşıyarak ayrılıp gitti. Dü- şünüyordum. Ben altmış yaşında bir adamım. Bu ise henüz yirmi beş, otuz yaşında bir genç.. bu benimle nasl as- ker arkadaşlığı yapar? Her halde sar- hoşlukla beni birine benzetmiş olacak, Velâkin bay reis, meğer işin içyüzü başka imiş. Biraz ileride elimi cebime atınca bir dene göreyim, on altı lira param aşırılmamış mı? İşte o zaman aklım başıma geldi. Meğer önüme çi- kan adam benim değil, paralarımın arkadaşı imiş, Derhal polise koşarak vakayı anlattım, Sabıkalıların resim» lerini gösterdiler, içlerinden bu adamı tanıdım. Sonra polisler kendisini ya- kalamışlar. Karşıma getirdikleri za- man kendisini daha iyi tanıdım. Reis, Hüseyine sordu: — Hüseyin, bak bu adam seni ta- nımış. Ne dersin?.. Hüseyin iki elini yukarıya doğru kaldırarak yemini bastı: — Yalandır bay hâkim.. bunların hepsi uydurma masallardır. Katiyen Onal. — Demek hemen dönüyorsunuz yüzbaşı? — Evet, etraf kararmadan yola çi- kacağız!.. — Hava çok fenal,. — Biliyorum; fakat muhakkak git- mek lâzım!.. Bu gece İbrailde bulun» mağa mecburum. — Tehlikeli bir yolculuk bu yüzbas gi. — Ne yapalım kaderde ne varsa onu görürüz... Genç Rumen zabiti, hemen başını eğerek mektubu yazmağa başlıyor — Mösyö Polivas; siz mektubu biti. rene kadar ben öbür salonda yani tayyare zabitlerile görüşeceğim. Ufak bir işim var. Müsaade ederseniz on dakikaya kadar gelirim!.. — Hay hay... Faruk başile onu selâmlıyarak hö- men yanından ayrılıyor... ... Sant altı... Yağmur hâlâ sinsi sinsi yağmaktadır. Şiddetli bir rüzgür esi- yor... Bulanık, sisli, hırçın bir hava... Genç Rumen mülâzimi mektubu ya» mp bitirdi. Zarfa koyuyor işte... O sı- rada yüzbaşı da salonun kapısından içeri girmiştir. Mülâzim hemen ayağa kalkarak ona doğru yürüyor... Zarfı uzatıyor... — Buyrun yüzbaşı yazdım!., kabul etmem.. 3 — Peki amma, bu sdem durup dü- Türken niçin sana iftira etsin, masal uydursun? — Orasını bilmem bay reis, her hak de bu adamın gözleri bozuktur da pa“ rasını çalan adamı bana benzetmiştir. Hüseyin her nedense avlarını hep elliyi geçkin adamlarından seçmiş. Avram da altmışına yakın, ufak tefek zayıf, çelimsiz bir adamcağız.. bu da geceleyin Hüseyinin dostluğuna, ilti- fatına mazhar olmuş. Okadar cani yanmış ki, vakayı (arif ediyor: — Bay rei kırk lira aylığımı al- mıştım. Kaybetmiyeyim diye paraları gömleğimin altına, tâ koynuma soka» rak yeleğimi üzerinden ilikledim. Ak- şam geç vakit eve gidiyordum. Kazan» cı yokuşundan geçerken bu adam önü" me çıktı. Sarhoş gibi sendeliyerek yar nıma sokuldu. Huh diye yüzüme doğ- Tu nefesini üflediklen sonra selâm verdi ve birçok şeyler söyledi amma hiçbirini anlıyamadım... Konuşurken mütemadiyen göğsüme sokuluyor, ben yan tarafa çekildikçe o önüme geçi- yor, bir taraftan da huh.. huh.. huh.. diye keskin ispirto kokan nefesini ağ- zıms, burnuma üflüyordu. Gözlerini de gözlerimden ayırmıyordu. Bay re- is, işte bu huh, huhlar bana ne yaptı ise yaptı. Sersem gibi oldum. Nihayet bin zorlukla bu püsküllü belânın ö- nünden savuşup gittim. Tam eve yak- laşırken birdenbire aklıma gedi. Koy- numu yoklayınca bir de baktım ki, pa” racıklarımın yerinde yeller esmiyor mu? Beynimin içine çivi çakıldı zan- nettim. Can acısile polis karakoluna kendimi attım. Hırsızların defterini açınca bu adamın resmini tanıdım. Sonra kendisini da getirdiler. İşte bu adamdı bana huh, diyen bay reis... — Demek ki, o huh, huh derken sen kendini kaybettin, paralar da gitti, öyle mi? — Vallahi orasını siz bilirsiniz bay Hüseyin bu iddiayı da şiddetle red- detti: — Sadece iftiradır.. bay reis, ben maruf bir adamım. Polisler arasında bir defa tanınmışım. Nerede bir vaka olsa hep benim üzerime yükletiyorlar. Gel bakalım Hüseyin, ayıkla bu pirin- cin taşmı. Zavallı Hüseyin, hangi bi- Tini ayıklasın? Bay hâkim, siz de bana acımazsanız, Allah acısın, başka bir şey diyemem... Diğer şehidlerin celbi için muhske me başka güne bırakıldı. — Teşekkür ederim. Faruk alıyor, cebine koyuyor zarfı. Bir dakika biribirile konuşmadan du ruyorlar... Faruğun yüzünde karmi karışık çizgiler!.. — Bir şeye canınız sıkılmış gar yüzbaşı? — Evet çok canım sıkıldı... ate Jar beni götürmek istemiyorlar bu ak# şam!., Hiç birisi bu havada yola çıl& mağı göze alamıyor!.. Sonra birdenbire başını Rumen 34 bitine çeviriyor... — Söyleyin bana şimdi, ne yapacış, ğım ben? — Çare yok, bekliyeceksiniz!.. — Muhakak gitmek istiyorum. — Gidemezsiniz!.. — Yazık!,, Koca şehirde bir tek esi sur tayyareci yok ki, beni alıp götÜN, sünl.. Genç Rumen zabitinin elâ gözleri de birdenbire bir ışık yanıyor... Baş! ni sarsarak kaldırıyor. Titremiyefi gür bir ses... — Yüzbaşı; eğer inanırsanız, bana bir tayyare götüreyim sizi, — Siz?. — Evet, ben!.. — Bir düşman zabitir.. — Şerefi askerim üzerine söz veriş yorum; Sizi İbralle götürür, bırak rıml,, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: