13 Ocak 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

13 Ocak 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAMİ aid ya m çırpınan Arnavutluk; te ortaya çıktığını Baron Derental 1908 Kânunusan!- “Binde bir nutkunda Avusturyanın şi- tükli Arnavutlukta inşa,eğdeceği de- Bununla iki müttefikini Savustur. “Ya ve İtalya - Arnavutluk akkında takib ettikleri emel ve ları kabi Avusturya ise şlmaldert cenuba in- mek istiyordu. Bu emel İtalyan ta- savvurlarını yukarıdan aşağıya kosi- yordu, per Artık Arnavutluğun bu iki mütte- fik arasında yeni bir Şlezvig - Holştayn olup olmıyacağı siyasi bahislere mev- Ku teşkil ediyordu. Avusturya tarafını tutan Bulgaris- tan da Arnavutluk siyasetinde ve ,mistan, Bulgarislan ile İtalya, Sırbis- tan, Karadağ; arkada Rusyâ; daha arkada ve gölgede İngiltere, Fransal Bütün bu devletlerin karşısında yeni daldığı meşrutiyet hayatının gürültüleri için- de yuvarlanan ve Arnavutluğun beş- yüz senelik sahibi olan Osmanlı dev- letil Bu didişmelerden, çekişmelerden he netice hasıl olacaktı? İki şıktan bi- risi: Ya Osmanlı devleti hakiki bir garb devleti halini alacak; bu takdirde Ar- navutluk ta kendi mümeyyiz vasıfla- rını muhâfaza ile beraber Osmanlı im- pöralorluğu içinde tabii bir inkişafa “ mazhar olacaktı. Yahut genç Türkler kurmağa mu- yaffak oldukları eseri yaşatmağı ba- şaramıyacak, milliyet cereyanları Av- rupada Osmanlı imparatorluğunu parçalıyacaktı; bu takdirde de bir Ar- navutluk teşkili gecikmiyecekti. Bal- kan harbi bu ikinci neticeyi" verdi. Amavutluğun Osmanlı devletile ne mülken rabıtası, ne de hududu kaldı. Müverrih Albert Sorel “(on sekizinci asırda şark meselesi) eserinde (işte bir asir var ki şark meselesinin halli- ne çalışılıyor. Bu mesele halledildi Sa- ruldığı gün Avrupa Avusturya mesele- sinin ictinabı kabil olamıyacak suret- görecektir.) de- Müverrih Avusturya meselesinin halini şark meselesinin halinden sonraya tehir ediyordu. Dünyayı tus tan bir keşmekeş bu iki meseleyi bir- den halletti! Avusturya - Macaristan imparator- luğu nüfusu arasında Slay unsuru arttırdıkça kendi harabisini tesri etti- ğini farkedemiyordu. Boshanm Avus- turyanın teşebbüsü ve müttefiki Al manyarın müzaheretite vaki olabilen ilhakı milletler arasındaki muahede- lere Umumi harbde Almanya şanselye- sinin Belçika bitaraflığını ihlâl mese- lesindo kullandığı «paçavra kâğıdı nazarils bakılmasına bir mükaddeme teşkil eylemişti, Bu hal milletler arasında işlenmiş bir cürümdü. Almanya müttefiki olan mücrime zahir oluyordu. Bu misale müsaade etmek Avrupayı sonra en bü- yük felükele sevkedecekti; Bosna ve Herseğin ilhakınn Sırbis- tanda hasıl ettiği aksülâmel altı sene sonra Saray Bosna cinayetini, bu ci- nayet Umumi harbi, Umumi harb de Avusturya - Macaristan İmparatorlu- ğunun inhilâlini hazırladı. Cihan harbi Osmanlı İmparatotlu- gile Avusturya imparatorluğunu ve Karadağ hükümetini ortadan kaldı- rınca Arnavutluk siyasetinde çarpış- mâk nöbeti de İtalya ile Yuğoslavya- ya geldi. Bugün İtalyaya müsaid gö- rünen bu siyasetin acaba yarını ne olacak? Pamuk ipliği! Girid hıristiyanları 1770 de Rus do- nanması - Ege sularında göründüğü vakit ilk defa ayaklanmışlardı. İkinci isyanları Yunan İsliklâli esnasında 1821 den (1830) a kadar dokuz sene sürmüştü. Bundan sonra da 1833 de, 1840 da, 1856 - 1858 de, 1866 - 1868 de, 1877 - 1878 de, 1889 da adada mühim ihti- Yâller görülmüştü. Kayser , müzaheret isteğine karşı Osmanlı devletine nasihat vereceğini söylüyor Fakat askerle çatışmalar, müslü- man ve hıristiyan Giridliler arasında vuruşmalar, cinayetler, kitaller devle- te karşı isyansız geçen senelerde de hiç eksik olmamıştı. Girid adası Os- manlı - Yunan muharobesinin mü- sebbibi olmuştu. Bu harbde Yunanis- tanın mağlübiyeti adanın ilhakı emel- lerine uzun bir vade vermek zarüreti- ni hasıl etmişti, Avrupaca adaya muh- tariyet temin olunmuştu. Fakat Girid hıristiyanları adalarında serbestiyi ve muhtariyeti değil, ancak Yunanis- tana illihakı 1896 dan itibaren Avrupada Giri- din bir gün Yunanistana iltihakı em- Tİ vaki haline gireceği kanaati umu- men kabul olunuyordu. Fakat bu yavaş yavaş, tedrici adım- larla, sadmesiz olmalıydı! Büyük gü- rültü Avrupa konserinde kulakları tırmalardı. 1897 de devletler Yunanistana (ha- li hazırda Giridin Yunanistana ilhakı kabil değilse de adanın muhtariyetle idare edileceğini) temin ederek Yu- nan gemi ve eskerlerinin Giridden çe- Kilmesini isterken Babiâliden de (Gi- ride verilen muhtariyet, adadaki Os- manlı kuvvetlerinin tedricen azaltık masını istilzam edeceğinden Yunan askerleri çekildikten sonra Osmanlı askerinin de kalelerde toplanmasını) taleb eylemişlerdi. Giridlilere de (padişahın hüküm- ranlık hukuku altında tam bir muh- tariyete nail olan adanın dahili işleri Babıâlinin kontrolünden tamamen azade bulunduğunu) ilân eylemişler- di. 6 Eylül 1888 de Kandiyede vaki olan kıyam esnasında İngiliz zabit ve askerlerinden de 50 kadarının kati! ve cerhedilmesi üzerine dört «hâmiu “ev- Jelin - İngiltere, Fransa, İtalya, Rus- ya - İstanbuldaki elçileri tarafından Babiâliye verilen ültimatomda (bir ay içinde Osmanlı askerlerinin adadan çekilmesi, muayyen tarihe kadar çe- kilmediği takdirde dört devletin ken- dilerini Girldde padişahın hükümran- lık haklarına riayete mecburiyetten vareste tutacakları, adada ahali ek- seriyetinin dileklerine muvafık bir re- jimin tatbiki için tedbirler ittihaz ede- cekleriy bildirilmişti. Almanya imparatorunun 1898de ikinci defa İstanbulu ziyaretinde mih- mandarı Turhan paşa Girid mesele- sinde devletin bütün ümidi padişahın büyük dostu Alman imparatorunun müzaheretinde kaldığını söylemesine karşı Kayser; — Osmanlı devletine en iyi, en ha- Wsane tavsiye ve nasihatleri her vakit ibzal edeceğim! cevabını vermişti. Almanya imparatoru müzaheret et- miyor, yalnız nasihat veriyordu. Bu nasihatler de devletlerin mukarrera- tına boyun eğmek lüzumu dairesinde devredip duruyordu! İngiltere Bağdad demiryolu işini başarmak için İstanbula kadat gel- mek zahmetini ihtiyar eden Almanya imparatorunur şarka dair siyasi me- selelerde aczini gösterip Abdülhami- din kulağını bükmek istiyor gibi Giri- din tahliyesinde ısrar ediyordu. Nihayet Abdülhamid itibari dahi cisa hükümranlık haklarını muhafa- zA için askeri çekmeğe muvafakat et- Mmeği zaruri görmüş, teşrinisani orta- sında askerler vapurlara bindirlimiş- ti, Türk - Yunan muharebesi bidaye- tinde Rusya Yunan kralın oğlu prens Jorju Girid valiliğine namzed göstermişti. Bundan o zaman Osmanlı hüküme- ti de Yunanlılar da memnun kalma- mışlardı. İlhak istiyen Etniki cemiyeti Giridin Osmanlı devletine tâ- bi bir. prenslik haline konulmasını protesto bile etmişti! Babnâli ise bu namzedlikte ilhaka doğru atılmış bir adımdan başka görmemişti. Babrâliyi ikna için akn istihza edilircesine o zaman (bir Yu- nan prensinin Girid valisi olması pa- dişah için şan ve şerefi bâdi bir mua- mele gibi telâkki edilmesi lâzım gele- ceği) söylenilerek Osmanlı hükümeti ikna edilmek istenilmişti! Fakat Ba- biâli bu şan ve şeref heyulâsile kandı- rılamamıştı. (Arkası var) 13 Kânunusani 938 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis: 18,08: Muhtelif piâk neşriyatı, 14: SON. neşriyatı: - 18: Çocuk gril ile MİMİ ormanda), 19: Nebil oğ- ve a: kadaşları tarafından Türk musikisi ye halk çarkları, 2030: Hava raporu, 2033: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45: Fasıl saz heyeti: Okuyanlar Kü- çük Sefiye, İbrahim, Ali: Kanun Mu- ammer, klârinet Hamdi, keman Cevdet, tanbur Selühaddin, ut Cevdet Kozan (Saat ayarı), 2115: Bedriye Tüzün Şan: Orkestra refakatile, 2145: im 1 - Iehar; Gioclo potpourri, 2 - lateur: Walse reverle, 3 -Delibes: len ca, 4 - Pinozsi: Serenade, 22,15: Ajans haberleri, 2230: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 22,50: Son haberler ve ertesi günün programı, 23: SON, Ankara — Öğle ni : 1280 - 1250: Muhtelif plâk neşriyatı, 1250 - 1316: Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları, 13,15. - 1930: Dahili ve harici haberler. Akşam neşriyntı: 1830 - 10: Muhtelif plâk neşriyatı, 19 - 1930: Türk musikisi vo halk şarkıları (Servet Adnan ve arka- dağları), 19,30 - 1945: Saat ayarı ve arap- ça neşriyat, 19,48 - 20,16; 'Türk musikisi ve hâlk şarkları (İnci ve arkadaşları), 20,15 - 2030: Meteoroloji mevsuunda ko Duşma: Tevfik Göymen, 2020 - 21; Plâk-. ia dans musikisi, 21 - 21,15: Ajans ha- inen 21,15 - 2188: Stüdyo salon orkes- teası: 1 - Offenbach: Les Briganda, 2 - Neruda: Bereeuse Slave, 3 - Tsehalkomsky: Romanze, 4 - List; Notturno, 6 - Ho- negger: Lo camp de sağl, 6 - Lalo: Tristesse, 21,55 - 22: Yarınki program ve İstiklâl marşı, Bugünkü Avrupa programı Saat 20 de Peşte 20 de, çigün muzlkası — Berlin 20,10 da, eflenceli muzika — Wrankfurt 20,10 da, konser — Kolonya 20,10 da, konset — Könlgaberg 20,10 da, balo eğ- lenceleri — Münih 20,10 da,. operet ve #üm havaları — Stuttgart 20,16 de, kon- ser — Fiorans 205 de, mandolin kon- seri — Brüksel 20,16 de, hafif muzlka — Birasburg 20,20 de, hafif muzika — Radio Toulouse 20,20 de, eğlenceli konser — Londra 20.20 de, eğlenceli konser — Or- ta İngiltere 2020 de, dans muzikası — Româ 2030 da, eğlenceli muzika — Bük- reş 2005 de, banlo konseri — Prag 2035 de, Çek oporet muzikası, Saat 2ide Frankfurt 21 de, könser 21 de, konsere devam — Könlgsbere 21 de, balo eğlencelerine devam — L£İpzig 31 de, hafif muzika — Münih 21 de, ope- ret ve filim havaları — Berlin - Hamburg 21,10 da, dans akşamı — Sottens 2130 da, opera muzikası — Radlo Toulouse opera havaları ve konser — National 21 de, da, konser — Varşova 2110 da, 21,15 de, senfonik konser 21de, konser. Saat 22 de Berlin - Hamburg 22 de, dansa de- vam — Frankfurt 22 de, konser — Leipalg 22 de, kosere devam — Stuttgart 22 de, 2225 de, eğlenceli Oklâsik (muzi- ka, — Lyon 2230 da, konser — Strasburg 2230 da, konser — Toulouse PT T 2230 da, gala gecesi konseri .- Londra 22,15 de, konser — Roma 27 de, Kovançina ope- rasi — Sottens 2245 de, operet muzika- sı — Beromünster 2255 de, radyo or- kestrası — Prag 2225 de, konser — Peşte 22,25 de, könser. Sant 23 de Natlonal 2320 de, dans muzikası — Hamburg 2330 da, gece muzikası — Breslav - Stuttgari, Münih 2330 da, halk ve dans gecesi — Viyana 23,30 da, eğlen- celi konser — Slrasburg 2330 da, kon- — Radio 'Toulouse 230 da, dans mu- zikası — Milino 2335 de, keman konse- Ti — Lüksemburg 2330 da, senfonik kon- #ör — Varşova 23'de, konser. Saat 24 den itibaren Peta 24 de, dans hüraları — Deytseh- landsender 24 de, dans muzlkası — İn- giliz istasyonları 1,06 den itibaren dans musikası — Brüksel 24 de, gece muzi- kan — Radio Toulouze 1,16 de, Traviata operası parçaları ve gece muzikası — Natlonal 1,15 de, dans muzikası — Mi- Tâno 24.15 Ce, dans muzikası, 14 Kânunusani 988 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 120: Havadis, 13,05 Plâkla Türk musikisi, 13,30: Muhtelif plâk neşri” yatı, 1: BON. Akşam neşriyatı: 17: İnkilâb dersi: Üniversiteden naklen Receb Peker la- rafından, 1830: Plâkla dans müsikisi, 18445: Baz eserleri: Kemani Reşad, piya- nis Feyzi, 19: Konferans: Çocuk terbi- yesi, All Kâmi Akyüz, 1930: Beyoğlu Halkevi çöslerit kolu tarafndan temsil, 19,55: Borsa haberleri, 20: Necmeddin Rim ye arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 2030: Hava ra- poru, 2033: Ömer Rıza tarafından srab- 2045: berler ve ertesi günün programı, 23: BON. Bursada ( Akşam ) ın satış yeri AKŞAM» gazetesi ye «AKŞAM neş- ünhasıran riyatıs. Bursada mi göğe Ocal. Pazarında «AKŞAM» abonelerino husus tanıt yapılır. GAM Bay Bada müracant. KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Duman Ahmed mezarlığın ortasından geçerken, fırtına Tefrika No, 114 başlamıştı. Edirnekapı feneri uzaktan görünüyordu Rüzgârın uğultusu kulak zarını patlatacak kadar sert ve korkunçtu. Sarayburnunu dönmüşler.. Yenlca- mi önünden Halice girmişlerdi. Burada rüzgâr, fırtına durmuştu. Balyozlar köşkü, Wsnaf iskelesi, daha sonra Cibali, Dökümhane, Ay- vansarây kıyılarından geçerek Eyüp- sultana doğru gidiyorlardı. Tipi dinince gökyüzündeki yıldız- lar tek tük belirmeğe başlamıştı. Tersane önündeki kırmızı fenerle- rin ışığı ince bir şerid halinde karşı yakaya uzanıyordu, Kayıkçı İbrahim kürek çekmekten | Kızışmıştı. Sırtı âdeta terlemiş gi- biydi. Ahmed de ondan 32 yorgun değildi. İbrahim kendi kendine: — Şaka mı bu, aslanım! Böyle ha- vada Üsküdardan Eyübe gelecek kaç babayiğit bulunur İstanbulda? Diye söyleniyordu. Ahmed, Deli İbrahimi çok ser- işti, — Seni gemilere slisam çalışmaz- musın, İbrahim? —— Çalışırım, gözüm! Çalışmaz olur- muyum? Fakat, adım deli diye çıkmış bir kere. Beni gemilere alırlar mı hiç? — Sen bana söz ver. Ben, donan- mit bir daha sefere çıkarsa, seni ya- ceye kadar dun ederim sana. Ve böy- le bir iyilik yaptığın için, katiyen pişman olmazsın! Çünkü ben iylük unutmam, Kolumdan tutup kaldı- rana canımi veririm, * " «Aşkın gözü kördür... ne ölüm görür, ne fırtına!..» Deli İbrahim boğuk bir sesle ba- dardı: — Caminin önündeki iskeleye yar naşalım mı? Ahmed: — Nereye yanaşırsan yanaş, dedi, hel bir karayu ayak atalım da... Kayık, büyük caminin önündeki 'Hünkür iskelesine yanaşmıştı. Ahmed atladı, Hemen paraya sa- ndı. . Arkasından Deli İbrahim de indi. İskelenin üstünde duruyorlardı. İbrahim: — Ben para istemem, dedi, kayığı şuradaki kayıkhaneye çekip seninle beraber geleceğim! — Benimle beraber mi geleceksin? — Evet... Seni bu ıssız yollarda yalnız bırakır mıyım? — Ben bu yollardan lik defa git- miyorum Ki... — Ne olursa olsun, ben de gele- ceğim. Kayığı bir konara çekti, Ahmed, bu gönç ve delişmen ka- yıkçırın göslerdiği se karşı: <Haydi git, istemem!» diyemedi. İb- rahimin o gece gösterdiği fedakâr- İ ilik para ile elde edilemiyecek kadar büyük ve değerliydi. — Pek âlâ, dedi, öyleyse şuradaki hana gidelim de ahırdan iki at çıka- rTalım, Birine sen binersin, birine de ben. Hancıyı uyandırdılar, Ahırdan iki at çıkarttılar. Orada Duman Ahme- di herkes tanırdı. — Bu vakit nereden geliyorsun a kuzum? Diyen hancıya Ahmed Tersaneden geldiğini söylemişti. Ahmed ayağının topuğunu hay- vanın kamına dokundurdu. At kiş- niyerek seğirtti. Dar bir yoldan ge- çerek Eyüpten ayrıldılar, Kısa bir yokuş çıktıktan sonra, uzun servileri çılırdıyan mezarlığa dalmışlardı, Mezarlığın ortasında bir yol vardı. Ahmed - kestirme olsun diye - her zaman bu yoldan giderdi. İbrahim, Ahmedin arkasından geli- yardu. Duman Ahmed korku bil- mezdi. Deli İbrahim de cesur bir gençti.. Fakat o geceye kadar böyle korkunç bir mozarlıktan geçmemişti. — Bu ne 1ssız yol, aslanım! Me. zar taşları, canlanmış ölüler gibi in- sana uzanıyor, Neredeyse boğazıma sarılacaklar, Diye söyleniyordu. karada yol uzadıkça ve dağa doğru yükseldikçe keskin poyraz rüzgâr bıçak gibi insanın yüzünü kamçılı. yor, ve servilerin çıkardığı uğultulaş gittikçe artıyordu. Mezarlığın ortasına gelmişlerdi, Deli İbrahim dayanamadı. 'Tekrâr sordu: ğ — Bir hastanız mi var? Üsküdar. dan buralara gece vakti mühim bir sebep olmadan gelinmez, değil mi? Duman Ahmed, İbrahimin mera- kını izale etmek istedi, O, temiz yü- rekli bir gençti. Ahmed ondan der- dini saklamadı. İçini döktü! — Aşkın gözü kördür, yavrum! Ne ölüm görür, ne de fırtına... — Bunu akşamdanberi neden söy- lemedin a kuzum? Bu hastalığı ge- çen yıl ben de çekmiştim... —, Nasıl kurtuldun sonra?... — Babası kaçırdı benden, Konya- ya gittiler. Kurtuldun demek?! Ne mutlu sana, — Kurtulamadım... Kurlulsay- dım, bu hale gelmezdim. Bir sabah onun kaçtığını duyunca, deli gibi kendimi Çamlıcaya attım. Günlerce izini aradım, bulamadım. — Hâlâ seviyorsun demek?... — Sevmek te lâf mı? Onun ka dar güzel, onun gibi sevimli bir ka- din göremiyorum artık. O bir tane idi. eşsiz bir kadındı vesselâm! — İşte, bende tıpkı senin gibi yim, İbrahim! Bu gece Mihrimah Sultanın sofrasında idim. Gündüz- den davetli olmasaydım, gitmiyecek- tim. Gece olunca aklım burada kal dı. Israr ettiler, kalmamı söyledi. ler. Soframızda melek gibi güzel bir de kadın vardı amma, dediğin gibi, benim gözüme hiç bir şey görünmü- yordü. — Sevgilini yalnız birakmamak için dönmeğe karar verdin; yola çık- tan, değil mi? Evet. Fakat, ben evliyim. — Daha iyi ya. çöpçatan, tam çat- mış demek. Allah mesud etsin, Çok oldu mu dünya evine gireli? — Üç ay oldu... — Çok ta yeni imişsiniz.. hakkın var gözüm. Fakat, bu tehlikeli yol- culuklar sık sık olursa, bu 1ssız yol- larda Seni bir gece harcayıverirler, Yazık olur canma! Bir daha geç kak ma böylel «Ne yazık.. güvendiğim dağlara kar yağmış!..» İki kardeş gibi konuşarak gidi yorlardı. Mezarlığı geçmişler, Mısır tarlası- nn kenarındaki düz 'yoldan atlar rını sürmeğe başlamışlardı. Eeğirnekapının üstündeki büyük karakol feneri uzaktan görünüyordu. Duman Ahmed mırıldandı: — Evimiz, feneri geçince hemen oracıktadır. Geldik artık, Yoruldun mu? — Seninle Bağdada gitsem, yorul. mem! — Akdenize benimle birlikte gele- ceksin, değil mi? — Söz verdim ya yolda... Ahmed güldü; > e olur ya... Denizde verdiğin , belki karada unutursun! — — Merdin sözü denizde de, karadâ da birdir. Ben, kalp akçe kullan- mam, a Edirnekapısından geçiyorlardı. Nö- betçi aseslerden biri: — Uğurlar olsun, Ahmed relsl Diye seslendi. Duman Ahmed bir kelime ile ce- vap verdi: — Eyvallah. Biraz yürüdükten sonradar bir sokağa saptılar.. ikinci kapının önün- de durdular, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: