19 Ocak 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

19 Ocak 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Kânunusani 1938 HER AKŞAM BİR HİKÂYE “Tahsin, Mehlika ile nişanlandığı yakit hep şaşmıştık. Çünkü Tahsin #on derecede çirkindi. Mehlika da Inadına güzeldi. Fakat Tahsin, çir- Kinliklerine mukabil gayet scak kanlı bir adamdı. Kadınlar mecli- #inde daima aranırdı. Hoşsohbetti. Gayet komik hikâyeler anlatarak kar dınları gülmekten kırıp geçirirdi. Kaşına, gözüne, boyuna, posuna güvenen nice delikanlılarla dolu bir salonda kadınlar Tahsinin etrafında halka olurlardı. Fakat buna rağmen 'Tahsin gibi ievkalâde çirkin bir adamın, güzelliği dillerde destan olan Mehlika ile nişanlısı herkesin hay- retini uyandırmıştı. Pakat zaman geçtikçe bu da ya- YAŞ yavaş tabil görülmeğe başlan- muştı, Herkes” — Canım Tahsin bir kadını meş- Çul etmesini, oyalamasını bilen bir erkektir. Mehlikaya kendisini dili ile sevdirmiş olacak... Demek artık ka- dınlar erkeklerde kaş, göz, boy, pos iğinden başka şeyler arıyorlar. bir erkek güzel konuşmasi- Je, dili ile, sıcak kanile güzel bir ka- dna kendisini sevdirebiliyor... di- yordu. Hakikaten işin içyüzü de böyle İdi. Mehlika âdeta Tabhsinin tiryaki- $i olmuştu. Bir gün onu görmese, bir gün onun hikâyelerini dinlemese e İn ona neler anlatmıyordu. Genç kız Tahsinle geçen saatlerin hayret ediyordu. Çirkin adam dili ile Mehlikayı son derece meşgul ediyordu. si öyle fevkalâde deni- lecek derecede güzel değildi, Fakat ikaya gayet tatlı şarkılar söy- Hiyebiliyordu. © Sonra dehşetli bir — hafızası; vardı. Bir filimde bir sb dinlediği şarkıyı evde Meh- #ynen sölüyordu. Hattâ ba- San Mehlikanın bir şeye canı sıkıl- dığı zaman Tahsin fillmlerdeki şar- ng söyliyerek, artistlerin taklitle- du yeparak genç kızı eğiendiriyor. Mehlika büyük bir can sıkıntısı de iken biraz sonra kahkahalarla gülmeğe başlıyordu. © € kız ayni zamanda bu İsil İ, Sicak kanlı, iyi kalbli adamın i çılgın gibi sevdiğini de far- hiti. Nihayet Mehlika uzun uzun Güşündükten sonra karar vermişti. İamaile boştu. Kimseyi sevmi- o Fakat evlenmesi de lâzımdı. halde Tahsin gibi iyi kalbli, ga- Yet tatlı dilli, sıcak kanlı bir adamla a Mesud olmıyacaktı, Nişanlan- Altı ay gayet mesud geçti, Herkes saadetine hayrandı. Bir gün iki nişanlı Beyoğlunda büyük bir Oyuncakçı mağazasının önünden ge- lardı. Tahsin birdenbire came- dan birinin önünde durdu. &ri eamekândaki bir bebeğe di- kilmişti. Bu palyaço kıyafetinde bü- Yükçe bir bebekti, Yüzü insana hay- erecek derecede Tahsine behzi- Tahsin bebeği Mehlikaya gösterdi: — Mehlika şu bebeğe baksana... Bebekle Tahsin arasındaki benze- © kadar göze çarpacak derecde ti idi ki Mehlika küçük bir “âaaâ> koparmaktan kendini ala adı, Tahsin; “— Ne kadar bana benziyor değil Mİ?. diye sordu. Mehlika cevap ver . Tahsin gülüyordu: > e eği sana alayını mı? İs- Mehlika bundan memnun oldu: — İsterim Tahsin... Dükküna girdiler, bebeği çıkart- » Fakat dükkâncı gayet yüksek fiat söyleyince Tahsin sordu: -— Bu çirkin yüzlü bebek için bu Para?.. Neden böyle pahalı? 1 güldü: — Yüzü çirkindir amma, dili tat- ipa Bu bebek son derece marifetli din $eydir. Pahalılığı da bunun için- Dükkâncı küçük palyaçonun tam bi üzerindeki küçük bir anahta- M gösterdi: Mb Bu anahları görüyor musunuz? Piyes içinde küçük bir plâk terti- Sahife 9 şında bu makinelerde bir şarkı sesi | işitilirdi. İşte bu bebek te öyledir. Vakia kurunca tek bir şarkı söyler amma güzel söyler... Dükkâncı böyle söyliyerek palya- çonun anahtarın kurdu. O zaman Tahsine benziyen bebek kollarını oynatarak, elerini kalbinin üzerine götürerek Mehlikanın çok sevdiği bir şarkıyı söylemeğe başladı. Bebeğin yalnız yüzü değil, hareketleri de o derece T&hsine benziyordu ki Meh- Jika: — 'Tahsin... dedi, muhakkak bu- nu alalım... Bebeğin parasını verdiler. Kutu- sunu bir kâğıda sardırtarak aldılar, dükkândan çıktılar. O günden son- ra artık bebek Mehlikanın evinde Adeta canlı bir insan vaziyetine gir- mişti. Tahsin evde olmadığı zaman- lar Mehlika küçük bebeğe; — Haydi Tahsin bana şarkı söy- le... derdi, Bundan sonra onun anah- tarını kurar, bebek ellerini kalbine bastıra bastıra şarkısını söylemeğe başlardı. Bebeğin adı da <Tahsincik» Ok muştu. İki nişanlı eve geç gelseler Mehlika aynanın kenarında duran — Vah zavallı... Tahsinciğin ev- de yalnız canı sıkılmış... der, onu aynanın önünden alır, yanakların- dan öperdi. Bazan Tahsin bebeği kurar, pal- yaço şarkısına başladığı zaman O da bebeğin karşısına geçer, tapkı onun "gibi kalbini bastıra bastıra, Ay» ni hareketlerle, ayni şarkıyı söyler- di. Tahsin, büyük taklitçilik kabili- yeti ile bebeğin şarkısını, bebeğin hareketlerile aynen söyliyebiliyordu. Aradan böylece epi zaman geç- mişti. Fakan son zamanlarda Meh- Uikada dehşetli bir değişiklik baş göstermişti. 'Hani bazıları: — İster güzel bir insanla, ister son derece çirkin biri ile evleniniz aradan zaman geçince güzellik te, çirkinlik te size tabii gelir. Güzelli- ğe de, çirkinliğe de son derece ali- şırsınız... derler ya... Mehlika için vaziyet hiç te böyle olmadı. Za- man zaman nişanlısının kocaman burnuna, tamamile saçsız küçücük kafasına, zayıf, çelimsiz, kısacık vü- cudüne dalıp dalıp gidiyordu. Genç kızın kendisinden çok çirkin bir ar- kadaşı gayet yakışıklı bir delikanlı ile evlenmişti. Bazan sokakla Tah- sinle gezerken nişanlı ve yahut evli arkadaşlarına raslıyorlardı. Hepsik- nin de nişanlıları, kocaları Tahsin- le kıyas edilmiyecek derecede yakı- şıklı insanlardı. Tahsin bu arkadaş nişanlıları, arkadaş kocaları yanında ne kadar sönük, ne kadar yaşlı ka- ayordu.... İşte tam bu esnada Mehlikanın karşısına Hamdi çıktı. Hamdi genç kızın nişanlısının aksine peri masal- larındaki güzel delikanlları, eski İn- sanların güzelik mabudlarını andı- rıyordu. Nnişanlısında olmıyan her şey onda vardı. Uzun bir boy, geniş omuzlar, parlak ipek gibi saçlar... Vakıa Hamdi güzeldi, zengindi amma Tahsine nazaran ne kadar basitti. Fakat Mehlika onu düşün- mekten kendini alamıyordu. Zavallı Tahsin her şeyine, tatlı diline, sıcak kanına, iyi kalbine rağmen genç kı- gm gönlünü dolduramamıştı. Meh- likanın içinde şimdiye kadar daima boş kalan bir yer vardı. Sonra Meh- Nika Tahsine «nişanlanalım! » dedi- ği zaman düşündüğü kimse yoktu. Halbuki şimdi karşısına genç ve çok güzel bir adam çıkmıştı. Hamdi yo- rulmak bilmez bir inatla Mehlika- nin peşini bırakmıyordu. Mehlika Hamdiye karşı zayıf dav- ranmamak için kendi kendisile uzun bir mücadeleye girişmişti. Fakat bi- Taz sonra bu mücadelede mağlüp ol- duğunu anladı Bir gün Hamdi ona pek yalvardı: «Yarın otomobilimle gelip sizi ala- yım... Şöyle bir dolaşalım ne olur?.» Ertesi gün Hamdi otomobili ile gelince Mehlikayi giyinmiş hazır bul- du. Mehlika genç adamın yanına olurdu. Hürriyet tepesine | gidecek- Jerdi. Fakat Şişliden, İramvay İstasyo- nu önünden geçerlerken Mehlika he- yecanla mırıldandı: — Tahsin!... Hakikaten Tahsin tramvay istas- yonunda duruyordu. Onlar otomo- gezinti Mehlika için bir iztırap he- line girdi, Hamdiye: — Dönelim artık... dedi, biraz ba- şım ağrıyor... Mehlika eve dönünce soyundu. Tahsin her akşam yedide bir kere kendisine uğrardı: Saat yediyi çey- rek geçtiği halde Tahsin görünme- mişti. Bir aralık gözleri masanın üzerinde duran küçük palyaçoya ilişti. Kalbinin üzerindeki kurulma- ğa mahsus anahtari çarpılmıştı. Hizmetçiyi çağırıp sordu: — Bebeğe ne olmuş?... Hizmetçi: — Ah efendim... deği, siz pence- renin kenarına bırakmışsınız... Rüz- gür pencereyi açmış... Bebek düşüp kırılmış, Ben aldım tekrar masanın Üzerine koydum. Mehlika âdeta yaralanmış bir ni- san gibi Tahsinciği aldı. Onu kur mak istedi. Fakat içindeki yayı, zembereği gevşemişti. Tam kalbinin üzerindeki anahlar boş yere dönü- yordu. Mehlika hizmetçiye: — Hiç işlemiyor... dedi. Hizmetçi: — Evet... dedi, tam anahtarının yerinden, kalbinden kırılmış... Mehlika; — Zavallı Tahsincik, dedi, acaba bunu tamir ettiremez miyiz? Hizmetçi omuzlarını kaldırdı: — Bilmem ki efendim... dedi, kı- rılan şey tamir edilir mi? O gece Mehlika ile kırık bebek karşılıklı saatlerce Tahsini bekledi- ler, Fakat Tahsin yalnız o gece de- gil, bir daha hiç görünmedi. Kınk bebek hâlâ Mehlikanın masası Üze- rinde durur. (Bir yıldız) Güneş klübünün yıllık kongresi toplanıyor Güneş klübünden: OKlübümüz yılık kongresi 20/1/938 cumurlesi günü gaat 4 de klüp merkezinde yapılacaktır. Âza- run merkür gün ve sasite klüpte bulun- maları rica olunur. Grip, Baş, ve Diş ağrıları. Nevralji, Artritizm, Romatizma Üçüncü bütün Rozitaya çok şiddetli davranıyordu: Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mumu Tefrika No, 120 Rozita, üçüncü Muradla konuşurken: Sarayda benim en büyük düşmanım Safiye sultandır ! demekten çekinmedi — Eyvah, dedi, bu gürültünün ucu bana dokunacak, Acaba yemek Sa hanlarındaki kâğıdlar yakslandı mı? O gün Rozitaya gelen yemekleri padişah yoldan çevirimiş.. hepsinin içini döktürerek birer birör gözden geçirmiş ve bir börek sahanının içinden bir kâğıd parçası çıkmıştı. 'Bu kâğıdın üstünde İtalyanca şu ke- Mimeler yazılıydı: «Vatan, seni bekliyor, Rozita'» Padişah bu kelimelerin mânasını tercümandan öğrendi, tepesi attı. Bu kâğıdı Rozitanın yemekleri ara- sına kim koyabilirdi? Kâmli bey bu vaziyet karşısında padişaha ne Deli İbrahimin masumi- yetinden, ne de yeni katilden bah- sedememişti.. Üçüncü Murad: — Sen söyle, Kâmil bey! Sen doğ- ru sözden hoşlanan bir adamsın! Ben bu fellâha ne ceza vereyim şimdi?... Diye haykırdı. Kâmil bey: — Şevketlim! dedi, ferman buyu- runuz da bu işi kulunuz soruştura- yım bir kere, Belki de bu adamın suçu yoktur. — Pek âlâ. Haydi, öyleyse bana suçluyu bulup gelir. Sarayıma uza” nan bu gizli eli bugün muhakkak ya- Kalayıp ezmeliyim. Haremağası yerden kalkarak, iki büklüm, padişahın yanından çıktı. Sultan Murad, Kâmil beyden bir ş€y. saklamaz, en mahrem düşüncelerini de ona söylerdi: — Rozita için bugünlerde dışarda bir şeyler duydun mu? diye sordu. Kâmil bey: — Hayır, şevketlim! dedi, Herkes onun size sadakatinden bahsediyor. Haremde onu çekemiyenler bile bu hakikati gözlerile görüyorlar. — O halde bu kâğıdı ona kim gönderdi?- — Bu, bir düşmanlık olsa gerek- tir, şevketlim! Bu düşmanlık mu- hakkak saray içinde tertip edilmiştir. | Hariçlen bunu hiç kimse yapamaz ve yaptıramaz. — Demek hakiki*düşman içimiz- de yaşıyor da haberimiz yok.. öyle mi? — Soruşturmadan bir şey söyliye- mem, şevketlim!, Fakat, şimdiden iddiz edebilirm ki, bu kâğıd bariç- ten değil, haremde bir kadın elile yazılmıştır. — Bunu kim yapabilir? — İtalyanca bilen cariyeler. Daha sonra... Üçünmü Murad gözlerini açarak; — Yeter... v Diye bağırdı. Kâmil beyin: «Daha sonra Safiye sultan var!» demek İs- tediğini anlamış ve sözünü ağzında bırakmıştı. Kâmli bey meseleyi soruşturmak üzere padişahın yanından çıkarken, Murad: — Sakın kadınlardan kimseye bir şey sorma! - diye seslendi - onları ben sorguya çekeceğim. * “ «Bundan sonra senin vatanın; Türk toprağıdır!» Üçüncü Murad Kâmil beye talimat verdikten sonra, hiddetini yeneme- 41, Rozitayı çağırttı: — Kız, dedi, seni vatanın çağır” yormuş! Sana bu kâğıdı gönderen eli meydana çıkarmak istiyorum. Kimdir bunu yazan?... — Benim bir şeyden haberim yok, eap! Bu, sarayda beni çe- kemiyenlerin bir tuzağı ols& garek.. O gün Kâmil beyin: «Bu işi ha- remden araştırmalı! sözü üçüncü Muradı kuşkulandırmıştı. Gerçek haremde bir kaç Venedikli We bunların başında herkesten önce akla gelen Safiye sultandan her şey umulabilirdi. Murad çok hiddetliydi. — Bunu sen bilirsin! Seni çekemi- Rozita, Venedikli Baffanm adını vermekte tereddüt etmedi. Bu, onun için di zaman ele geçer bir fırsat Padişah ondan düşmanının adını istiyordu: Rozita: — Benim, bu sarayda en büyük düşmanım, Safiye sultandır. O, elin- den gelirse beni öldürrüek ister. Dedi. Üçüncü Murad, gözdesinin bu adı yereceğini tahmin ediyordu. Bunu Onun ağzından duymak istiyordu. — Safiye sana bir şey söyledi mi? — Sık sık yanmıza geldiğimi iste- miyor. Bunu bir kaç kere söyledi. — Sen ne dedin? — Şevketmeabın huzuruna çık- mak benim elimde değildir. Ne 2a- man irade buyururlarsa, ben O 2a- man giderim. Kendilerini hiç bir za- man rahatsız etmedim, değim. — Doğru söylemişsin! Sen, ben ça- ğırmadan gelmiyorsun yanıma, — İşte o, beni bunun için çeke- miyor. — Acaba bu mektubu © mu uy- durdu dersin? —Hiç şüphem yok.. o yazmıştır. Bu suretle benden öç almış olacak. — Sen vatanmı düşünüyor musun? — Hayır... - Üçüncü Mürad, Rozitanın bir ke ime ile verdiği bu cevaptan pek memnun oldu: — Bundan sonra senin vatanın, Türk toprağıdır. Venedikte doğdun.. fakat, İstanbulda öleceksin! O Geç- miş günleri halirlamanı İstemem, Bunu sezdiğim gün gözümden dü- şersin! — Beni vatanıma bağlıyan hiç bir kutvet yoktur. Bir annem vardı, o da öldü. dık Kardinallerile mücadele etmiştir. Üçüncü Murad Rozitanm sözleri- ne İnandı: — Demek baban Papa ile çarpışan bir adamdır, öyle mi? — Evet haşmetmeap! » — Babana bu mücadelesinde de- vam etmesini yazabilir misin? Rozita hafif bir ürpermeden son- ra, cevap verdi; — Efendimiz arzu buyururlarsa, derhal yazarım. Muradın gözlerinde ufak bir te- bessüm belirdi: — Babanı özledin mi? — Bayır... — Onu göreceğir gelmedi mi? — Hayır. — Tuhaf şey! İnsan babasını öz Jemez mi? — Onu batırlamağa fırsat bula miyorum. — Niçin?... Rozita gözlerini yere indirdi: — Sizin aşkınızdan!... — Demek beni çok seviyorsun? — Sevgime inandığınız zaman, kendimi dünyanm en mesud kadını sayacağım. — İnanıyorum, Rizita! Sana her bu kadar açık söylememişti. Seni, açık sözlü ve temiz kalbli olduğun için, ötekilerden fazla seviyorum. Hoşeda da tıpkı senin gibi açık söz- lü, temiz yürekli ve fedakâr bir ka- dındı. Bereket versin ki sen bana

Bu sayıdan diğer sayfalar: