2 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

2 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 i k f | | ; Di çiftlerin Niyagara köylerine gitme- i Diz okursunuz: Balayi oteli, İ gazinosu, balayı pansiyonu, balayı lo- » yorlar. Suyun karşısında kucaklaşan- raslamak artık en tabii bir manzara haline gelmiş. Iki adımda bir büyük Kür kçü dük- kânları, her tarafta kar ve buz... Niyagara şelâlesinin karşısında durduk, kasaba balayını geçirmek için gelen çiflerle dolu... Nisan ayı ortalarına kadar üzerin- “ “den hiç kar kalkmıyan Kanada top- — yaklarından geçiyoruz. Evlerin saçak- larından uzun uzun sarkan iri buz arçaları... Amerikadaki trenler, bi- © Sim veya Avrupanın trenleri gibi öt- -mezler, Yeni dünya trenlerinin dü- dükleri gayet kalın bir sesle acı acı bağırır, lokotomifler de bir yandan gayet korkunç sesli bir çan çalarlar. Daima bulutlu bir semanın eltin- da, daima karlı uçsuz bucaksız Kana- da arazisinde bu korkunç düdük ses- Jeti İksanın tüylerini ürpertir, Üstelik telgraf telleri, hiç dürmüdün acı acı İnler... Sokaklarında kürklere sarıl mış gocüuklü postacılatile Kanada * Amerikadan çok başka bir âlem... Her iki adımda bir büyük kürkçü dükkânları, Camekânlarda meşhur Kanada kürkleri... Gayet az ışıklı, loş ingiliz klüpleri, 3 İşte eskiden her Kanadaya gelişle- rinde Duc de Windsor'la Duşes de Windsor'un dalma kaldıkları meşhur prens Edvard oteli... Niyagara şelâlesi Windsor'dan sonra hep kar büsbü- tün ziyadeleşti, Ertesi günü güneş do- garken otobosümüz durdu, Şoför ba- gırdı: — Dünyaca meşhur Niyagara şelâ- Jedi Otobüsten atlıyan atlıyana... Biz de eşyamızı topladık. Burada «Niyagara gelâlesis isminde Amerikaca pek mes- hur bir kasaba var. Bu Kasabada bir gece kalacağız... Bütün seyahatimde, en büyük kayreti Niyagaranın önün- de duydum, O ne ihtişamlı âkıştı! Bu sırada güneş de çıkmıştı. Şelâlenin su- ları güneş ışığı altında dört beş renkli imiş gibi görünüyor... Asıl şe- ! lâle Birleşik Arnerika cümhuriyetleri arazisinin içinde... Şelâlenin karşısı Kanada toprakları... Fakât Niyagara karşıdan, yani Kanada topraklıyın- dn çok daha güzel görünüyor... Bu- nun için Niyagarayı seyretmek istiyen- ler, Kanadaya geçiyorlar, Şelâlenin etrafında balaylarını ge çirmeğe gelecek çiftler için birkaç köy var. Fakat bunların en büyük olanı Niyazara kasabasıdır. Amerikada ye- leri âdeta milli bir anane haline gir- miştir. oNiyagara ve Honolulu, | Amerikanın iki meşhur obalayı şehridir. Zaten Niyagarada her- şey balayı geçiren yeni evlilerin zev- kine göre yapılmıştır. Otellerin, pan- siyonların, gazinoların, lokantaların isimlerine şöyle bir göz atacak olursa- balayı kantası... | İki gönül birleşince... © Burada genç çifliere akla gelmi; cek kolaylıklar gösterilir, Aksam üstü olmuyor mu”? Otel, pan: odalari kifayet etmemiş gibi bütün çiftler bi- Tibirlerine sarılmışlar ort dökülü- lar... Polisler için dudak dudağa çiftlere | Polisler böyle sahneler ra kasabasında başka eğlence yok... Fakat bir lek odada günlerini geçiren çiftlerin saadetleri yözlerin- den belli... Eh gönüller bir olunca sa- manlık bile seyran olur, Değil ki böyle dünyanın en şairane'yeri olan Niya- Bara... Onlar başka eğlenceyi ne yap- sınlar?... Niyagara İle Nevyork -ara- Sında İsleyen «Niyagara olobüssünden genç çiftler elleri biribirinin avuçları içinde olduğu halde iniyorlar. Burada yaşıyanlar hepsi genç çift- ler olduğu için Sokakta sik sık yüzleri- De kırmızı dudak boyası bulaşmış genç erkeklere raslıyorsunuz. Yerli halk yü- züne kırmızı dudak boysal bülaşma- miş erkeklere tuhaf tuhaf bakıyorlar. Adeta yüzüne dudak boyasi bulaşma- mış erkekleri vazifesini yapmamış bit adan gibi görüyorlar; Niyagara şelâlesi ve şelâlenin önünde pek küçük görünen bir vapur En çok öpüşen millet Amerikalılar son derece istatistik meraklısıdırlar. İstatistiğin en ilerile- diği yer Amerikadır. Bu arada Ameri- kalılar garip istatistik yapmasını da çok severler, Spencer Robert adında bir Amerikah bir istatistik yapmış. Bu- na nazaran dünyada en çok şen | millet Amerikalılarmış. Fransızlar da ikinci geliyormuş. En az öpüşenler Nor- veçlilermiş... Amerikada da en çok öpüşülen yer Niyagara köyleri imiş. Burada yeni evli bir çift 24 saat vasati olarak 60, azami 400 defa öpüşürmüş. Yani bir günde Niyagarada milyonlarca buse... Gazeteler buradan dünyanın en çok öpüşülen yeri olarak bahsediyorlar, Bunun için Niyagara köyleri tam mânasile bir aşk diyarıdır. O kadar ki buraya bazı evli olmıyan çiftler de, sırf bu şairane dekor içinde yaşamak için geliyorlar, Parkta gazinoda, yerli halk bir çift görünce hemen yalnız birakiyorlar. Burada birtakım garip pansiyon odaları gözüme ilişti, Şelâlenin karşı- sındaki koruluğa tek odalı bir sürü Klübe yapmış! lar, Klübenin içinde bir çifte lâzım olan bütün eşya var. Klü- belerden birinde pansiyoncu oturuyor, Buraya gelenler pansiyoncuya müra- caat edip birer klübe açtırıyorlar. Klü- bede bal ayı geçirmek daha şairane imiş. Niyagara şelâlesinin döküldüğü ver- de garip bir geçid var, Akan suyun arkasındaki yoldan yanyana üç kişi mükemmel geçebilir, Bu yola girdiniz mi? Âdeta şelâlenin içine girmiş gibi oluyorsunuz. Su-önünüzden akıyor, Fakat şelâlenin yanına yaklaşmak için size muşamkbalar, çizmeler giyi riyorlar, Çünkü şelâlenin etrafında bir mil arazide küçük su damlaları rüzgâr gibi insanın her tarafına çar- piyor. Eğer muşambanız yoksa fena halde ıslanırsınız. Şelâlenin gece manzarası gündüzkü halinden çok güzel, Amerikalılar şelâ- leden fazla miktarda elektrik çıkarı- yörlar. Üstelik suyun içine de elekirik tertibatı yapmışlar. Su içinde yanan binlerce renkli ampul insanı derin bir hayranlık içinde bırakıyorlar. Gece Niyagara Adeta ışıktan bir ge ha- Ninde akıyor. “ etOf Garib bir levha a Ertesi sabah tekrar Amerika tart» fına geçtik. Şelâlenin biraz da bu ta- raftan halini görmek istiyorduk. Ni- | yagaranın etrafında dolasırken dört beş levha gözüme ilişti. | Bunların üzerinde gayet garip bir cümle oku- nuyordu: «Fiçi ile veya diğer birşeyle Niyagara şelâlesinden aşağı atılmak yasaktır.» Bu garip cümle tukfımıza gitmiş- ti. Gazinocuya sorduk, Ve bizi çok glâ- | kadar eden bir hikâye öğrendik. Bundan iki $ene evveline kadar bir- çokları büyük paralar üzerinde iddla- ya girişerek kendilerini bir fıçının için- de Niyagamın üstünden aşağı bire- kırlarmış. Bu suretle birkaç Amerika- hı iddiaya tutuşarak 40,000 ner dolar para almışlar. Fıçı ile kendilerini $e- )âlelerden aşağı atacak kimseleri sey- retmek İçin buraya binlerce kişi gelir. miş. Seyircilerden ikişer dolar âlınır- muş. İstanbullu İstavri isminde bir Rum bu suretle 3 kere kendisini fiçi içinde şelâlenin sularına bırakıvermiş, ve hiç birşey otmadan aşağıya düş- müş, Her defasında da otuzar bin do- Jar almış. Fakat iki sene evvel dördün- cü defa şelâleden kendisini atan İs- tavri müthiş bir #felâkete uğramış, Fı- çı şelâleden aşağı düşünce parçalan- mış. İstavri ölmüş. Ve o zamandan sonra Amerikalılar arâsında pek rağ- bette olan bu garip spor menedilmiş... Hikmet Feridun. Es Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişi: o Pangallıda O Nargileciyan, Taksim: o Limonciyan, Beyoğlu: İstik. 34) caddesinde Dellazuda, Tepebaşın- da Kinyol, Galata: Hüseyin Hüsmü Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Halleioğ. lunda Barbut, Eminönü Agob Minas- yan, Fatih: Veznecilerde - Üniversite; Karagümrük. Ali Kemal, Bakırköy: İstanbul, Sarıyer: Nuri, Aksaray: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş: Süley- man Receb, Fener: Emilyadi, Kum- kapı: Asadoryan,, Küçükpazar: Neca- ti, Samatya: Kocamustafapaşada Rıd. van, Alemdar: Ali Rıza, Şehremini: 'Topkapıda Nâzım, Kadıköy: Söğüd- Kiçeşmede Hulüsl Osman, - Üsküdar: İskelebaşinda o Merkez, Heybeliada: Tomas, Büyükada" Halk, ş Her gece açık cezaneler: İl atunbafın. üstüne, koyarak, yemin ettim, « vuranlar » yordu. Meşrutiyetin ilânı ilânı sırasında Manasi hayatına ait bir kaç hatıra «Akşam» gazı de «Söröy ve Babii- Minh iç yüzü. "tefrikalerir «İttihad ve Tera Manastırdan i Yugoslayya ne karışmış olan Manastır h di -senesleii beslemiş ve doldurmuş bir yer olduğu için tetriklarda adı : ve heyecanlı bir çok hatıralar iç Mp dalgalanıyor. Yerli, memur, subay çok bulunmuş herkesin carı duyduğuna Manast tikçe del mde diri- Manastırda az ayni aci ve heye- hiç Şüphe etmiyorum 5 şehirlerimizin başka bir mahiyette idi, Oraya gel sanki başka r bayata giriy düşünüş ve duyuşlarında başka bir küvvet ve işik baluyorlardı Benim gibi, Mamastırda bulunmuş yerli, ur, talebe ve subayların, Mi hatıralarından çok a'âka yacakların: ban vermeğe giderker kurşuntle «DRAHOR. (1) kaldırım ne serilen Şemsi paşa vakasına âld küçük bir hatı- ramı yazmaktan kedimi slâmağım . . 312 senesi İşkodranın Küâradiğ hudu- dundaki «PİKALA; “kulesinden ayrılarak Manastır. Aşkeri rüşdiyesihe ” Franazca muallimi olarak geldim. Manastır, Selâ- nikten sonra Rumelinin büyük ve mün- tatam şehirlerinden - biri id. Görünüşte sade ve sâkin idi. Selânik demiryo! n bir ucunda bulu , Askeri rüşdiye, İdadiye ve Harbiye mekleblerine malik ası dolayıle oldukça kalabalık ve lânikten daha başka bir hayal gösteri- yordu, Halk sicak kanlı, misafir sever ve yabancılarlâ çabuk kaynagı” bir yaradı- hşta (di, Manastırın muhltinden mekteb muallimilerini tesadüfün mesinden mi, mekleblerde okuyanların, gene tesadü! di hep zeki ve çalış- kan olmasından mi, her nedense oradan yetişenlerden çoğunun büyük işlerin ba- şmda bulundukları. büyük adam olduk- lan görülüyordu. 322 senesi Rumelinin, şunu kendi adı fi» süyliyelim, Makedonyanın, &n fena bir zamani idi: Her tarafta Bulgar çeteleri cinayetler işliyor, bombalar atıyor, â$- kerlerimiz ve jandarmalarimızla çarpışı- yordu. Manasi muntakas d” vakaların merkezlerinden biri “olmuştu. Koca bir ordu bu küçük çetelerle başa çıkamıyor- du. Çünkü Avrupa ordularından «Xsla- hate kostümü altında gelen kontrol za“ Bitleri" hâkikalte - Osiwanlı kuvvetlerinin $lddetli ve kestirme hareketlerine mâni oluyor, ber müsademe tarafımızdan iş- lenmiş bir «ZULÜM. diye bildiriliyordu. Bulgar çetelerinin ne maksadla bu cina- © yetleri işlediklerini, Avrupalı zabitlerin ne vazife ile geldiklerini burada tokrarlama- Ba lüzum yok. Çünkü hem mevzuun d- şında, hem de bir çokları tarafından an- Yatılmıştar. Makedonyanın her tarafında cipayet- ler, eli ayağı bağlı müdafunlar, yubaneı- larm müdahale ve himayesi devâm &der- ken bir taraftan da padişaha sadık ve galete haln bazı adamlar vuruluyor ve sşahsı meçhule olarak İnli Kim vuruyor? Kim vurduruyor? Niçin vurduruyor? Bu eualler öğizdan Ağıza, kulaktan kulağa herkesi merak ve heyecan içinde birbirine bağlıyan bir zincir olmuştu. Fasıllar gizli bir .Cemiyete ten bali sediyordu. Bu cemiyet ne idi ve kimler dahili olmuştu? Bilinmiyordu. Herkes bir- birinden şüphe ediyordu. Manastır Rüş- diyesindeki muallimler arasında kı bir arkadaşlık ve temiz bir sevgi bağı Yazdı. Fa- kat bir müddettenberi bazıları dolu mu, boş mu oduğu bilinmiyen. el sürmekten korkulan bir silâh vaziyeti “almışlardı. Onlarda #ir saklıyanların o çekingenliği geziliyordu Bir gün Rüşdiyede cografya müallim- Mgi eden Dramah Hamdi - galiba şimdi Izmirde manifstura Üeareti yapıyor - beni bir köşeye çekerek: Beni «Cemiyet» e isliyorlar, girer mi- 4in? diye sordu. iyete nedir? Ne yapmak isto- niyor? dedim. Anlattı, Kabul ettim. — O halde «TAHLİF» edileceksin, dedi. Bir gün süvari mülâzımı Agâhia ko- urdu, Agâh certiyetin «rehber» Jerin- den imiş. Beni Manastirin dar ve tenha sokaklarında bir müddet Golaşlırdıktan sonra basık kapılı, hiç unutmam, basık, fakst geniş ve yeni yapılmış bir kapı idi, bir eve soktu; Önce, ortasında bir dut ağacı bulunan küçük bir bahçeye dik. Köçük bir akar su deresinden atla- Gıktan Sonra 40ş bir boşluğa açılsn da- racık - bir kapıdan gretik, Rehber burada kolumdan tutarak durdurdu. - Gözlerin! bağlıyacağım, dedi. Kırmıniı, yeşili bir yemeni ile gözleri- mi bağladı. Kölkols yürüdük. Ayağımın bir tahtaya çarpmasından bir eşikten geçerek odaya girdiğimizi anladım. Dur- duk. Güzlerimin bağını çözdü. Karşımda tepeden tımağa kadar kırmızı örtülere bü- rünmüş, yüzleri maskeli üç kişi gördüm. Önlerinde bir masa, masanın üstünde bir şamdan, bir rorelver ve bi? Mushaf vardı. Odan küçük ve bir tek penceresi koyu bir petde He örtülmüştü. Kırmızı maskelilerden biri padişahın adaletsizii- ginden, milijetin çektiği zulüm ve ziletten bahsettikten sonra bunu karşı harekete geçecek olan cemiyete dahil olduğumdan dolajı beni takdir ve icabında canımı ve kanımı feda edecrfime yemin etmemi teklif etti. Bir elimi rovelvere, ötekini | | o çaydır, © ile başlıyan bir nen cemiyete yeni giren bu Kadar yüksek > zamanlar ? erin « Iki sonradan rakamı içinde verdim, olduğunu »t âzalarını hafiyelerden ve dişahın elinden kurtarmak için v k bir küvvet lâzımdı. Bunu da bir kuvvetle dağa çek Padişab kuvvetli cemiyet erleri ka tutmak istediği Niyazinin o kuvvetine siğiniyordu.. A nastir Rüşdiyesi muallimleri içinde ilk girenlerden biri, Allah , ressam ibrahim Şakirdi. Ce ta birbiri ımadıkları ba mektebde İbrahim Şakir. Dramalı Har ve ben artık tanişıyordule. Bir gün İbrahim Şakir kulağıma dadı: — Metiovicadan hapishaneden estiği haydud. Boşnak Şemsi pi çıkardığı katiller ve e a Niyazi kuvvetlerile çi tra gireetk, “Cemiyet | Yar verdi. Resneye gitmesine meydan | rilmeden “burada öldürülecek. Şemsi | şayı vuracak olan fedai mülâzım Atıf Onu kaçırabilmek için cemiyet & Ni dan bir kısmının (DRAHORİ bı toplanması “e vakânın kârışıklıı si sında Alıfın kaçmasını temin etmel emrediliyor dedi, Ertesi günü Şemsi paşa, külâbı ve lâhl 200 Amavudin Manastır gi Resneye gitmezden evvel; pek iyi hatır mıyorum. dört top veya dört batatya | Bırk Üzere fopçu kumandanına imi Cemiyete dahil bulunan ndanı Şükrü paşa topları vermeni Padişahtan irade olmadıkça vet vatımı verdi, Şemsi paşa da di hal irade almak üzere Drahor boyundi posla ve telgraf binasını girerek maki başıma geçti. Sarayla kohuşmağa başla İşte bu sıruda idi ki, Aıf postahane ka arasında V ziyet aldı ve cemiyet âzalari da dere © yundaki kahvelere toplanarak Atlı k çırmağa hazırlandılar. Ben bu arkuda lardan ayrilarık mektebe gittim. “ Ben Frariszeada mümkün olduğu k dar tabil ve pratik bir usul takib ediy dum. Her hangi bir düde ik öğrenil kelimeler en kuvvetli ihtiyaçlara ald ola lardır Ana ve babaya çeve ve yiyedeg ald “Prürmezz kelimeler evde öğrenimi diğine göre mektebde talebenin sw çi ihtiyaç duyduğu 3ey oyun ve - mektek aid şeyler olabilirdi. Psikolojinin &1 derslerinde büyük b rolü vardır. Bu meselede, Yaktile ba Fransızca muallimaliği etmiş olan mösy Lüpo'nun bir sözünü hatırlarım: (Amer kada, diyordu, bir Fransizca muallimi bi tün gayretlerine ramen talöbesini Prari sızca könüşlüramamış, Bunun muavjf hiç İngilizwe bilmiyen bir Fransızmi Muallim bir mazeret dolayisile mektebde iki sene kadar ayrılmış, Derkleri muayl - okutmağa başlamış. Muallim tekrar mektebe döndüğü s8 man talebenin Fransızca konuşmak olduğunu görmüş: Bunun sebeblerini ii celerken: kendisinin İngilizce bilmesi © gerek kelimeleri, gerek kaideleri İntgili ce anlatması olduğunu anlamış. Halbu muavini İngilizce bilmediğinden mina hareketleri Fransızca ahlatârak ve binda bareket ve işaretlerle izah ede öğrettiği çin talebe Fransızcayı daha buk ve daha kolay öğrenmiş. O halde niçin eski bozuk bir vsuli devam etmeli? DİN yalnız o di) ile nuşarak ve barekellerle izah ederek rTetmek neticesine varmış ki, “bu vw de musliimin ismine -göre--«Belliç. mişler, Derslerimde mümkün olduğu kadi Türkçe söylememeğe © çalışıyor, İyi seti larda talebemi Manastırın «Hanlarön denilen sahasına gi rerek orada, pız memleketimizdeki çocuk oyur değil, «Deux cent jtux ©'E: oyun kitabından da yeni sö? ve hareketleri F'razısı We oynatıyordum. ei söyliyemiyenler Oyuna £ başta tembeller olmak ( re, hepsi tabirleri ve baâreketlerin tai “ lerini öğreniyor ve söylüyorlardı. Deri hanede «Tableaux Delmas« lardan da ç #ifnde ediyorduk. stir andıkça «Hanlarönür nü «Ekşi sur yu hatırlamamak mümkü: ğildir. « rödü «DHAHOR, yanında yeşil bir bayrak olmuş geli ağaçlar, Xuş tüyü çimenler, kuyu çekilen buz gibi temiz su ve ber nefi alışta İnsanın ciğerlerine sağlık ve ku vet, dolduran temiz bir hava... Ekşi su, Burası da Hanlarönü ka güzel bir yer. Küçük bir çukurdan tal bir gazoz akiyor. İçtikçe mide ferahlıyi ve en ağır yemekler kisa bir zaman eriyor, “. O gün gene talebemi «Hanlarönü, götürecektim. Fukat gidetken Drahor yundan geçeceğimiz ve orada da Şem paşa hadisesi ovukubulacağı için v geçlim. Derse girdiğim zaman hiç gey söylemiyerek sadece çalışınız. dim, Açık hava ve Oyun artyan talebe Aziz H. Akdemi (Devamı 13 üncü sahifede) (1) Drahor, Manastır şehrini ikiye ayırarak derin bir kanaldan aki Basis; sir 5 vi

Bu sayıdan diğer sayfalar: