11 Nisan 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

11 Nisan 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

GN —— ? ş i Bizde tulüat artistliği... Kaç türlü tulâat artisti vardır? Bunlar kaç kişidir? Bizde ilk tulüatçılık nasıl başlamış, nasıl ilerlemiştir? Tulüat artistlerinin bir teşkilâta bağlanması düşünülüyor. Bizde kaç sınıf tiyatro artisli vardır? Bunlar nasıl yaşarlar? Tulüat ârtisti sözü ilk defa ortaya nasıl çıkmışlar? Bütün bunlar etrafında konuşmak Üzere sanatkâr Naşidin Şehzadebaşın- daki evine gittim. Büyük halk sanat- kârının evinin kapısı açıktı. Kapının önünde bir kundura boyacısı otur. ! muş önündeki iskarpinleri harıl harıl | boyamakla meşguldü. Meşhur komiği, Amerikalı sinema yıldızı Vilyam Povel'e benzetecek olursam bana şaşarsınız değil mi? İçinizden: <Ne münasebet? o Naşid bambaşka bir tip, Vilyam Povel büs- bütün başka.» diyeceksiniz. Lâkin ben sanatkâr Naşidin Vilyam Povele çok benzeyen bir tarafını keşfettim. Halk komiğinin kapısı önünde bo- yanmak için bırakılan kunduralara baktım. Belki 20 - 25 çift vardı. Bun- lar hepsi de Naşidin kunduraları... Vilyam Povel de sinema artistleri arasında kundura merakı ile meş- hurdur. Komiğin küçük, fakat her tarafı temizlikten pırıl pırıl yanan evine girdim. Naşidi ziyaret etmemin bir sebebi daha vardı. Gağetelerde halk komiğinin artık sahneden çekildiği- ne, bundan sonra piyango bileti ba- yiliği yapacağına dair. bir havadis okumuştum. Kendisile bunun etra- fında da görüşmek istiyordum. Bol güneşli odasında Naşide sor- duğum ilk susl de bu oldu; — Sahneden çekilmeğe karar ver- mişsiniz, «artık ibtiyarladım!» diyor- muşsunuz... Bundan sonra piyango bayiliği yapacakmışsınız.? Naşid güldü: — Ne "münasebet canım? Sahne- den çekileceğim de nereden çıkıyor? Ben - ihtiyar filân değilim. Bilâkis gencim... Fakat tabil herkes gibi be- nim de yaşamam lâzım. Bunun İçin de bir piyango gişesi açmağa karar verdim. Ne yapalım, Bundan sonra sözümüz tulüat ar- Üstlerine, onların hayatlarına inti- kal etti. Sordum: — Bizde ne kâdar tuldat artisti vardır? — 300 kadar... Bunlar bildikleri. miz, İstanbul haricinde, mütemadi. yen Anadoluyu dolaşan bir çok bil mediğimiz artistler de vardır. Tulüat artistleri üç sınıftır. Bunlardan bir kışmı bu işi kendisine tam bir mes- lek ittihaz etmişlerdir. Bir kısmınm başka işleri de vardır. Arasıra ar- tistiik ederler. Üçüncü kısım da he- yeslidir. Bunların gözünde para falan yoktur. Sahneye çıkmak için her türlü fedakârlığa, feragate razı- dırlar, Hattâ bunlar sahneye çıkma. dan evvel tiyatroda kodaman oyun- culara hizmet ederler. Kolis araların- da çalışırlar, perdecilik bile ettikle- ri vardır. Bir fırsatını bulup sahneye çıkmak için çabalarlar, Hakiki ar. tistler de bunların arasından yetişir. Naşld karanfili çaymdan bir yu- dum içtikten sonra: Şehir tiyatrosu haricindeki s&- natkârlardan şöyle zevkle seyredile- cek tiyatro kumpanyaları kurulma. sı düşünülüyor. Bu 300 artistten çok iyi dört grup, yani - tulüafçılık ta- biri ile söyliyeyim - dört mükemmel tiyatro kumpanyası teşkil etmek mümkündür. Fakât bu kumpanyalara seçilecek artistleri sıkı bir imtihandan geçir- mek şarttır. Bu suretle kurulacak dört tiyatro teşekkülü, iyi ve yeni bir usülle çalıştırıırsa memleket döit — Bizde tulüat sözü nereden çık- mıştır? — Bunun meraklı bir hikâyesi vardır. Tulüat sözü şöyle çıkmıştır, Meşhur Güllü Agop vektile zamanın Ma” Kğ iğ b ki ie, PA rm VEYE. S1 AM BÜLYİYÖK ea a ala zay e e Sanatkâr Naşid hükümetine müracaat etmiş ve: «Ben tiyatro oynayacağım, Bunun imtiya- zanı bana verin!.» demiş. Bunnu üze- rine İstanbulda tiyatro oynamanın imtiyazı tamamile Güllü Agoba ve- rilmiş, İşte o zaman Güllü Agop Ge- dikpaşadaki tiyatroda o temsiilerine başlamış. Namık Kemal filân bu ti- yatroya gelirlermiş. Bu sırade tuldatçıların piri mieş- hur Oseb Sıvacıyan bir kumpanya teşkil etmiş. Tiyatro oynamağa ka- rar vermiş. Lâkin İstanbulda tiyatro temsil hakkı Güllü Agoba verilmiş. Buna rağmen Oseb Sıvacıyan Yeşil tulumbada Omeşhur Süpürgecinin yanındaki güzinoyu tiyatro haline 80- kuyor. «Sahte Esireb isminde bir temsil verileceğini ilân ediyor. Polis bunların ortaoyunu oynayacaklarını sanarak temsile izin veriyor. Halk doluyor. Tiyatro başlıyor. Polis bun- ların ortaoyunu değil, tiyatro oyna- dıklarını anlayınca kapıya dayanr- yor: — Siz nasıl tiyatro oynayabilirsi- niz? Bunun imtiyazı başkasına verii- miştir. Yasak... Hemen halkı dışarı çıkarınız... diyor. Lâkin Güllü Agobun aldığı imti- yazda «piyesli tiyatro oynamak imti- yazı» diye bir kayıd varmış. Bunun İçin Oseb Sıvacıyan tiyatro köpısına dayanan polislere: — Yahu biz piyesli tiyatro oyna- mıydruz. İçerde tulüat oynuyor!.. ce- vabını veriyor. Kapıya gelen memurlar hayretler içinde soruyorlar: — Tulüat mı? O da kim? Girelim de şu herifi görelim... Diyorlar, tiyatroya giriyorlar. Bi- kıyorlar ki basbayağı tiyatro... Gülü Ağobun imtiyazında «pi- vi tiyatro» kaydı olduğu için Oseb Sıvacıyan memurlara: — Görüyorsunuz ya... Bizde ne pi- yes kitabı var, ne süflör deliği... Biz tulüat oynuyoruz. İçimizden doğdu- ğu gibi oynuyoruz. Güllü Agobun sanatı başka, bizimki başka... diyor. O zamandan sonra tiyatro kum- panyaları çoğalmağa başlıyor. Lâkin piyes temsili imtiyazı Güllü Agobun olduğu için hepsi tulüatçı ismile or- taya atılıyorlar. İşte bizde tulüat ismi böyle ortaya çıkmıştır. Fakat biraz sonra: «Biz piyes kitabile oynamıyoruz. Aklımıza ne doğarsa tulünt kabilinden oyun- lar oynuyoruz» diyen tulüatçılar Mölyerin Zor Nikâhını, Otelloyu filân temsile başlıyorlar. Polis çıldıracak... Her akşam tiyatroya memurlar geli- yorlar, Âni baskınlar yapıp piyes ki- tabı arıyorlar. Fakat bulamıyorlar, bulamayınca da bir şey yapamıyor- lar, Bu sırada sözümüz İstanbulda ya-” pılacak tiyatro meselesine intika etti, Naşid: — İstanbulda bir değil, iki tiyatro lâzımdır. Biri Beyoğlu cihetinde, birl de İstanbul tarafında iki halk tiyat- rosu olmalıdır. Bu çok lüzumlu bir şeydir. Bugün Şehzadebaşındaki ti- yatrolar' ihtiyacımızı karınca kara- rınca karşılayabiliyor. Fakat başka semtlerde verdiğimiz temsillerde ti- yatrosuzluk yüzünden ne sıkıntılar çektiğimizi (tasavvur edemezsiniz. Bazan seyirciler perdenin şöyle bir kımıldandığını görürler, Bazıları da bunu merak eder. Acaba içeride ne yapıyorlar, Bu perde kımıldanmala- rırın sebebi sahnede artistlerin giyi- Dip kuşanmaları, yahut şişman bir adamın perde önünden geçmesinden başka bir şey değildir. Yan! biz sah- nede giyindiğimiz o sıralarda bir perde kalkacak olsa halimiz haraptır. | Seyirciler bizim fasıl giyinip soyun- duğumuzu görseler belki bir komedi- den dâha ziyade halimize gülerler. Hele böyle semt tiyatrolarında 60- Huk müthiştir. Sahne aralıklarından gelen rüzgâr, meselâ kıral rolüne çıkmış artisti tiril tiril titretir. Ve böyle soğuktari titrerken de biçare kıral rolü icabı: — Bu sâlon ne kadar sıcak!.. de- meğe mecbur ölür; İstanbula her'halde" bir tiyatro kâfi değildir. Hikmet Feridun Es “Ordu Halkevi iyi çalışıyor Sıvas -mektuları Sıvas vilâyetinde zirai faa- liyet, ağaçlandırma işleri Hayvan sahiplerine Krema makineleri ia - Avcılar klubü nasıl çalışıyor? Sivas nümune fidanlığından iki görünüş ve avcılar klübü azalarından birkaçı Sivas (Akşam) — Sivas, orta Ana- | dolu yaylasının en verimli ziraat kö- | şesi ve buğday anbarıdır. Son yıllar ! içerisinde. vilâyet ve çevresinde umu- | mi ziraatte gerek işleme ve gerekse is- | tihsal bakımından bariz bir yükselmes | müşahede edilmektedir. Hükümetin himayesi sayesinde buğday mahsul #iatleri istikrar kesbetmiş, çifçi pa- zarda malin: yok pahasına değil nor- mal fiatle satmağa muvaffak olmuş- tur. Ziraat bankasının her yıl vasi mikdarda yaptığı ikrazla çifçi en müşkil! anlarında kuvvetli bir istinad bulmuş tohum ve çift hayvanatı te- darikinde dahi büyük yardım gör- müştür. Zira sahada ağaçcılık ve fidanci- lık Cümhüriyet devrinde vilâyetimiz- de ön safına gelen davalardan sayıl- maktadır. Vilâyet. merkezinde tesis edilen 125 dönümlük meyvalı ve mey- vasız fidanlıktan son yıllarda binler- ce fidanla gerek şehrin ve gerekse kazaların ağaçlanmasına tahsis edil- miştir. Ağacın ekonomik ve hayati ehemmiyetini halkımız ve çifçi anla- mış bulunmaktadır. Sivası ağaçla- mak ve bu suretle daha - güzelleştir- mek için atılan adımların muvaffak Ordu Halkevinin maketi Ordu (Akşam) — 100,000 liraya yapılacak olan Ordu Halkevi binası- nın 25,000 liraya ihale edilen temel kısımı bitmek üzeredir, Evimizin faal şubelerinden bulu- nan Dil, Tarih, Edebiyat şubesi beş broşür neğret ve yirmi konferans vermiştir. Ar şubesi: Bandosile birlikte ala- turka, alafranga 53 konser vermiş, birçok bayram, müsamere, gezi ve te- zahürlere iştirak etmiştir. 'Tesmil kolu, Ar şubesi iştirakile 9 müsamere, 6 çaylı dans, 2 nişan, 27 Şölen, 19 balo vermiştir. Spor şubesi, faaliyetini güreş, at- letik, salon jimnastikleri, deniz, fut- bol, voleybol gibi soprlar üzerinde tek- sif etmiştir. Bununla beraber 70 spor dersi, 14 spor gezisi yapmış, komşu vilâyetlerle yaptığı spor temaslarında iyi netice almıştır. Köycülük şubesi Köy bürosile bir- likte 21 köy gezisi yapmış, milli, içti- mal, zirai, ekonomik, sıhhi, kültürel sahalarda işaret ve telkinlerde bulun- muştur. Bu meyanda derdleri dinle- nen köylülerin dilekleri hakkında il- gili makamlara yazılmıştır: Dersha- ne ve kurslarında kadın, erkek birçok vatandaşa türkçe okuma yazma öğre- tilmiş, ecnebi lisan ve teknik kursla- rından başka Cezaevinde dahi iki kurs açmıştır. 1717 kltabile günden güne ziyade- leşmekte olan Kitapsaray şubesinin kitap ve gazetelerinden birçok vatan- daşlar istifade etmektedir. Ayrıca Ce- zaevinde açtığı kütüphane ile de bu hizmetini tevsi etmiştir. Sosyal yardım şubesinin açtığı 10 yataklık dispanserinde az zaman zar- fında 768 hasta muayene ve tedavi edildiği gibi, 522 muhtaç ailenin kış- bk yakacakları, 192 vatandaşın 820 Hra nakdi yardımla yiyecek ibtiyaç- lan temin, 50 fakir talebe giydirilmiş- ki olmuş eserlerinden biri de Nümune fidanlığıdır, denebilir, Mücadele işleri ve arıcılık Tarlalara ve meyva bahçeleri mah- sullerine zaman, zaman musallat tarla fareleri ve haşarata karşı de- vamlı mücadele açılmış ve mücadele usulleri kurslarla halka ve köylüye de öğretildiğinden binlerce dönüm hasılatın ziyama sebebiyet veren bu muzur hayvan tahribatının da önü- ne geçilmiştir. Vilâyet merkezinde fidanlığa mer- but ve şimdilik 50 kovan alabilecek kadâr fenni bir ari evi yaptırılmış ve damızlık olarak kâfi mikdarda arı kovanı mübayaa — edilmiştir. bu ha- gırlıklardan yeni usul 50 kovana na- kil yapılacak, bu suretle vilâyetle fenni usullerle arı beslemek ve bal yetiştirmeğe çalışılacaktır. Sütcülük Köylünün elinde bulunan Hayva- nattan alınan sütlerle yapilmakta olan peynir, yağ ve emsali maddele- rin pek iptidai bir şekilde hazırla- dıkları nazarı dikkati celbetmiş ve yapılan yağların mevaddı ecnebiye- den uzak bulunması için sütlerin krema makinelerinden geçirilerek temiz krem ele almması ve kremden iyi yağ çıkarmaları kararlaştırılmış- tır. Bu maksadla riraat direktörlüğü 50 yi mütecaviz krema makinesi ge- tirerek hayvan sahiplerine dağıt tır. Bunların kullanma. tarzları da öğretilmiştir. Bu sayede çıkarılan yağların daha temiz yapıldığı görülmekte ve maki- nelerin çoğaltılması için lâzım gelen çalışmalar devam etmektedir. Pamuk ziraatı Suşehri ve Kozluhisar kazalannda pamuk ve fındık yetiştirmek için ça- lışılmaktadır. Fındık ve pamuk tec- rübelerine bu iki kazada devam evik diği gibi ayrıca Sivasa bağlı Pirk köyüne yerleştirilen göçmenler ts fından yer fıstığı tecrübeleri yapıl mış ve iyi neticeler alınmıştır. ” Avcılar klübünün faaliyeti Sivas Avcılar kübü muhite çok faydası dokunan bir teşekküldür. Avcılar klübünün gayesi yalnız top- Tu bir halde avlara çıkmak değildi Burada yurddaşlara sıhhatli olm. nın ehemmiyeti neşenin lüzumu, ti biat zevki aşılanmaktadır. Sivas Avcılar klübü uçara, kaçara atışı moda haline koymuştur. Birk Ta- sayısı çok mahdud iken bugün ra vurmayanlar azalmıştır. Atıcılığı her gün biraz daha ileri götürmek başlıca hedeftir, Memleket müdafâa- 8: bakımından atıcılığın ehemmiyeti Jâyıkile anlamış bulunan klübün bu çalışmaları takdirle karşılanmakta- dır. Avcılar arasında yerleştiğini gö düğümüz bağlılık ve karşılıklı bu teşekkülün en kuvvetli tarafıdır. Avcılar klübü etrafında toplanan genç ve faaliyetli arkadaşları candan sevgi ve takdirle karşılamak lâzin- dır. 2 ve!

Bu sayıdan diğer sayfalar: