June 16, 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

June 16, 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6. HER AKŞAM BİR HİKÂYE Hamdi o akşam dönünce, #ofadaki küçük mas& konulmuş bir mektup buldu. Menekşe rengi zarfın Üze- tinde, kadın hattile şu ibare yazılıydı: “ « Sevgili Hamdi'me» Endişeye düşen delikânlı; «— Bu bir kitabel zengi mezara beğ,“ siyorl, diye düşündüyse de merakını Yö- nemedi, Düşünceli düşünceli, ayakkabılarını çıkar» dı. Terliklerini giydi, Sonra bir koltuğa ku- rularak, zarfı yırttı ve gu gatırları okudu; Azizim! Senden ayrılmak mecburiyetinde kalıyo- rum. Zira ben de kendime göre bir hayat yaşıyacağım! Yani artık sefalete katlana- mıyocum. Aylarca ağlıyamam. En ufak bir hediyeyi istesem bile ted cevabı veriyor- sun. Dün gece si bir astrazan kürk ında “parasını vermeğe FA“ — İşte, tamam... - diye muridandı; çün- kü böyle bir harikulâde haberle karşılaşa- çağını bilmiyordu. Çok geçmeden bütün vüğüdünü bir hid- dettir kapladı. Anatzın yeritiden kalkta. İha“ net eden bu kadını bulmaki'onunla hesap- laşmak istiyordu. Fakat imkânı m var? Tekrar koltuğuna çöktü. Başını avuçları içi- x aldı. Xiran İntiharı bile “düşündü, Böylelikle Navreyi ebediyen vicdân afabınâ mahküm eder li. Fakat acaba?... İşte bu sacabas onu "durdurdu. Hattâ bu intiharı o hain kadın kendin» reklâm vasıtası bile yapmaz miye dı? i Yoksa metresini menhuz herifin m' icabına olabilir 0?, Düşününer, şüpheleri en Sin dostu üze- rinde toplandı. Lâkin ansızın durzladı: Eyrahlar olsun! Kabil değil... Zira bu vati Şerif iri yarı bir heriftir. Üstelik de jimnastik yapar... Başa çıkamıyacak. Vücudüne bir rehavet çöktü. Bundan sonra o tatlı günlere ely. nük ve yalnız yaşıyacak... Bitti! Bi Terkedildi. Terketmek... Bunu şimdiye kadar hep O yapardı. Nice Teylâlari, Zeynepleri, Firders- leri, Melâhatları, Sabahatları hayatının yolu üzerine ekmişti... Onları bırakmış, yo- Juna devam etmişti. Ve «Oh'. demiş, bir © erkeklik hödbinliği duymuştu. © Şimdi ise, o bırakılıyor. Kadın clnsi ondan intikamını alıyor. «— Maamafih, ben henüz üstteyim.. Kalbur altına gitmedim. Zira, yüz muraf- feriyete karşı bir mağlübiyet..» Amma, gene izzeti: nefsi rencide edili- sordu. Yüksek sesle: — Ah Nadire! Seni severdim... Bir kürk Ugin mi beni terketiin?.. Daha fazlasile vallahi sana ne istersen yaplırırdım.. - di- ye, ağlar gibi, söylendi. — Kukuk.. — Vay seytan vay!... — Hah hah hah.. — Demek oyundu ha?.. Demek gitmedin, beni bırakmadın öyle mi?.. İçeri odaya sak- Janmışsın... Halbuki ben, mektubunu oku- yunca yıldırımla vurulmuşsa döndüm... İçer. eN bakmadım bile... Nadirel,.. Nadireci- — Ya... İşte. Kiymetiri anla. » diye, genç kadın. gülümsüyordu. 7 Anladım elbet... Öpüşüyorlardı. Biribirlerinden sonsuz bir sevk duyu- , yorlardı, Bir saat kadar böyle bir sathoş- Juk anı yaşadılar, Sonra genç kadın, sadede geldi; — Br imi işittim. — Yüksek sesle konuştun. Dedin ki: Bir kürk için mi beni terkettin?... hayır! Terketmemişim... Seni seviyorum... Esrarlı ” Apıma sen dö sevgini isbat et.. Vadını gör in0 göLlemek — Canım, unufdun mu?.. «Daha fazlazie 1s,. Vallâhi ne ista; » de din... Demek ki Ne mi istse gi Doe ARAR, Eyi. Şe honöşum. Ve bie Buseyle ağxilı kapatıp Usteyi bu kadarla bitirdi. Fakat âz sonra düşünüyordu: — Henüz hiç bir mağlübiyetim yok... Ve, metresinin saçlarında biraz seyreklik olduğunu farkediyordu. — Nafile yere telâşa ari yahu... Da- ha bir tek mağlübiyetim yok.. bunu da ben kündeden alarım. Ve erkeklerin o salim yarı tebessümlle bi- yık altından gülümsüyordu. Nakleden: (Hatice Süreyya) ANKARA RADYOSU 16 Haziran Pazar 1230 Program ve haberler, müziği, 20,45 Tarih konuşması, 21 Türk miziği 2145 Alafranga plâk, 2230 Haber- sağa: 1 — Bir vilâyetimiz. 2 — Hüsnü muamele, 3 — Dönemeç - Tersi murabba, 4 — Ahzetme - Taharri etse. 5 — Ne yapalım. ş — Nesiller - Parantez . 7 — Masset - Teri br Türk kaval, 8 — iptida - Köpek, $ — Uzak mesafe. 19 — Altına imza konan. Yukarıdan aşağı: 1 — Deliye benzer, 2 — İnhina eden - Tersi eşyadır. 3 — Dört kere yedi. 4 — Kör kimse - Dananın başı, 5 — Kırmızı - Bir Atamız - Başına «b gelirse kalem olur. 6 — Babanın başı - Kırmızı - Tersi zarf edatıdır. 7 — Dünyanın beş kıtasından biri - Nota, 3 — Mucize »- Ahzeyle, 9 — Tersi haftanın bir günüdür - Bir kadın Enat, 9 — İp, Necmiye, 10 — Zor, Naehli, aşağı: 1 — Kifayotsiz, 2 — Anemi, Repo, 3 — 4 — Nasreddin, 5 — Ane, Yüzük AŞK ve MACERA ROMANI /Tefrika No, 9 Nakleden: (Vâ - Nü) Ziyafet diye kendini fena halde yor- du... Soy kendisini, bol bol hava ak dır... Ayaklarına da buyyot koyun Fazla süreceğini sanmam... Ve ilâve etti; — Şayet iyileşmezse bana haber ver. © Bitişikteki kendi odasına geçti. Ka- İ Piyı içeriâen kilitledi, Masasının ba- ına otudu. Mektüp Knarını çıkar. dı ve okumağa başlı EL yâzısile yazılmiş oğğii diğer mek- tupların üzerinde bir kâğıd sarılı du- Tuyordu. Üstünde'de şöyle yazılıydı: i Bin Sarıvasıfpaşazade Raif, kal. bimden hayatımın yegâne aşkını si- lip atmak maksadile seyahate çıktı. Bom şu sırada, bu mektupları yırtmak ve yakmak cüretini kendimde bula- madığım için buraya saklıyorum. Bunlar benim büyük ve hazin mâce- Tamın esrarını gizliyor. Ah evlâdım! Benim asil Galibem'in çocuğu! Aca- <a gözlerim hayatta seni bir daha görecek mi? İnşallah iki cihanda bah- tiyar olursun, anneni de mesud eder. sin! Rait Mektubun tarihine de baktıktan sonra, Ralf: — Hayri bu sene 12 mayısta 24 ün- cü yıldönümünü kutladı... Anlaşılı- den geçirdi ve ayni zamanda düşü- nüyordu. Şayet bu odada biri bulu- nup ta bu adamın yüzünde hasıl olan düşünce çizgilerini tedkik etseydi bir insanın mukadderatla o pençeleşmek için ne kadar büyük bir azim ve gay- rel sarfeşlebileceğini anlardı. Asln- da güzel olan bu yüz bazan korkunç bir hal bile aliyordu. Haris ve izti- rablı ifadeler birbirini takip ediyor. du. Arada sırada, göğsünden bir inilti çıkıyordu: — Galibe!... Galibel... On sekiz yaşını kutladığının fer- das, Masume için ddeba bir matem A#EŞAM'. Yedek subayların 940 yoklamaları Sarıyer askerlik şubesi reisliğindeni 1 — Sarıyer askerlik şubesinde kayıf- hi yedek subayların 940 senesi ihtiyat yoklamalarına devam olunmaktadır. 2 — Her sınıf üst ve ast subaylar içini Yerilen ve gazetelerle ilân olunan müd- det bitmiştir. Evvelce ilân edildiği veçhi- le 17 ilâ 20 haziran 940 arasında bilu- müm askeri mermurlarn yoklamaları yapılacaktır. Meşru mezeret dolayısile tahsin edil. miş günlerde gelmemiş olanlar 22 ilâ 27 haziran 940 arasında şubeye müracant- la yoklamalarını yaptıracaklardır. Bu ta- rihten sonra müracaat kabul edilmiye- cektir, 3 — Yoklama için bizzat gelmek ves ya taahhütlü mektupla müracaat etmek lâzımdır. Rapor göndermekle yoklama sını yaptırmış sayılamaz. 4 — Yoklamaya gelirken vesika fo- tografhı, nufus cüzdanlarını, umumi ah- vali sıhhiye raporların, askeri hizmet vesikalarını, doktor, veteriner, eczacı ve dişçiler diploma ve ihtisas o vesikalarını birlikte getireceklerdir. 5 — Yoklamalarımı mektupla yaptıra- caklar nufus kâğıtlarını, hal tercümeleri» nide göndereceklerdir. Ve #üncü madde ile istenilen şeylerden başka aşağıdaki malâmatı da vereceklerdir. Yalnız mek- tup göndermekle yoklamasnı yaptırmış sayılamaz. A) Halen gördüğü iş ve memuriyeti, aldığı maaş veya Ücret mikdarı ve hangi bütçeden aldığı, B) Tahsil ederecesi. C) Mühendis veya kimyagerlerin ban- gi şubede ihtisasları bulunduğu. (Su yolu » elektrik, sanayi vesaire.) D) Doktorların dahili, harici, kulak ve saire ibtisasları. (Vesika suretlerile). E) Yabancı dillerden hangilerini ne dereceye kadar bildikleri. (Tekellüm ve tercüme). F) Askerlikte gördüğü kurslar. G) Malül olanların malüliyet vesika» ları suretleri, H) Dosya veya kayıt numaralarile şu- bede kayıtlı bulundukları defter sıra nu- maralarını da bildireceklerdir. 6 — Yabancı memleketlerde bulunan- lar da elçilik veya konsolosluklara mü- raci vesikalarını kaydettirecekler ve bu suretle istenilen malümatı bildirecek- lerdir, 7 — Vaktinde yoklamalarını yaptır- mamış ve yoklama sırasında istenilen malümatı gerek şifahen ve gerek mek- tupla yanlış vermiş olanların 1076 nu- maralı kanuna tevfikan (50) lira nak- di cezaya tabi n. ilân olunur. bi eytulacuklar Üsküdar Amerikan kız lisesi talebesinin diplomaları verildi Üsküdar Amerikan kız lisesi talebesi- nin diplamaları dün merasimle tevzi edil miştir. Merasimde güzide zevattan mü- rekkep davetliler bulunmuştur. Merasi- me İstiklâl marşile başlanmıştır. Bu sene mektepten mezun olan bayanlar, türkçe, ingilizce nutuklar söylemişlerdir. Mera- simin sonunda edebiyat fakültesi profe- »örlerinden B. Hamdi Tanpınar (Va- > ve yurd) mevzu etrafında bir nutuk Bunu müteakip o mezunlara mmm verilmiştir. Amerikan kız li- sesinden bu sene 10 genç kız mezun ol- muştar, Topal İsmail tevkif edildi Yenicami civarında zarfçılık suretile ye- di kişiyi dolandıran Topal İsmal! adındaki sabıkalı adilyeyo verilmiştir. Topal İsmail hakkında tevkif müzekkeresi kesilmiş ve muhakemesi yapılmak üzere evrakı asliye yedinci ceza mahkemesine verilmiştir. Tetrika No, 94 TÜRKÂN HÂTUN Yazan; İSKENDER FAHREDDE Gayer hani kulenin tepesinde diri diri yakaladılar ve . gözlerine erimiş gümüş akıttılar — Buharaya niçin gidecektin? — Anamı gökürüyordum. Tekrar döne- cektim... — Vezirimden neden müssade istemedin? — Onun bana izin vermiyeceğini biliyor- dum, Anam da Buharaya gitmekte israr ediyordu. — Anan Buharada ne yapacaktı? Kos- koca Semerkand şehrine sığamadı mı? — Ben Semerkandi tehlikede görüyor- dum. Onu Buharaya göndermek isteyen bendim. — Demek ki, sen, benim ordularıma, ku- mandanlarıma ve nihayet bana güvenemi- yordun... Bemerkandı tehlikeli görüyordun, öyle mi? — Size ve ordunuza güveniyorum amma, #ehri tehlikeli görmekten de beni kimse menedemezdi, Çünkü ben, tehlikeyi, ordu- larınızdan, kumandanlarınızdan, hattâ siz- den dah iy! görüyordum. — HAÂlâ böyle mi görüyorsun? — Evet... Tehlike süratle yaklaşıyor. Sorgunun #onunun kendizine okunacağı- nı anlayan vezir Nâsır, İmadin sözlerini perde arkasından işltiyordu. Birdenbire içe- riye girerek, sultan Mehmedin yanına 40- kuldu: — Bu sabah halk arasında dolaşan hafi- yelerimiz, Cengiz hana iltica eden Bedred- dinden İmada gizli bir mektup geldiğini duymuşlar. Aklı başında olan bütün ulema, İmadı hiyanetle itham ediyor. Nureddinin Otrardan Karakuruma kaçmasında İma- dın parmağı olduğunu iddia edenler var, sultanım! İmad köndini tutamadı, Nâsırın yüzüne #ükürerek: — Bu herif yalan söylüyor — diye bağır- — böyle dalkavuklara verdiğiniz salâhi- yetlerin çezasını çekeceksiniz! Ben, ada- Jetin kılısından kellesin! kaçıran korkak biz adam değilim. Eğer, bu İsnad edilen suçlar- dan birisi sabit olursa, cezama razıyım. Sultan Mehmed hiddetini yenemiyordu... Mubafızlara döndü: — Atın bu haini zindana... (Karaca) düşmana nasıl teslim oldu? Moğollar, mukavemet görmeder, Seyhun kıyısında Otrar civarına kadar geldiler. Düşman, Maveraünnehri isHlA plânını tat- bike başlamıştı. Buraya müslümanlar Ce7- hun nebri marerasında olmakla «Mavera- ünnehir. derlerdi. Garp tarafında bir çöl, onu Harzem diyarından ayırıyordu. Bura- da, eskidenberi Türkler otururdu, Sekizinel asırda «A, S.. halifelerin idaresi altına ge- çetek Muhammed dinini kabul etmişlerdi. Maveraünnehir şehirelerinde birçok Araplar ve İraniter yerleşmişti; Moğollarm İstilâsm- da buraları pek mamurdu, Türk göçebeleri, buranın kumsal ovalarında dolaşıyordu ki, bu ova Hazer denizi kıyılarına kadar uza- nuyordu. Gengiz buralara gelince, ordusunu dört kola ayırdı: İki oğlu Çagatay ile Oktayı bir ordu ile (Otrar)ın muhasarasına me- mur etti. Büyük oğlu Cuciyi bir başka ordu ile (Cend) kalesinin fethine gönderdi. Üçün- cü orduyu (Bensget) üzerine yolladı. İki alay da Seyhun kenarlamadaki şehirlere hücum etmişti. Cengiz han da merkeş ordusile, sultan Mehmedin Maveraünnetirden alâkaanı kes- mek ve mahsur şehirlere imdad görderme- öini menetmek için, Buhara üstüne yürüdü. (Otrarıı Gaysr han müdafaa ediyordu. Gayer han beş ay mukavemet etti, Otrar ahalist ve İleri gelenleri Moğöllâra teslim olmak istiyordu. Fakat, Otrar valisi Gayer har — vaktile Moğol tüccarlarını kestiği İçin — korkusundan tesilme razı olmuyor» du. Buradaki değerli komutanlardan sa raca han» bir gece: Düşmana baskın yapacağım, günü halini aldı. Bütün gençliği bu ana kadar ancak saadet, neşe için- de geçmişti. Şayet fakir fikaraya yar- dımeden bir ailenin evlâdı olmasay- di, şu dünyada felâket, acı nedir, uzaktan dahi öğrenmiş bulunacak- tı. Masallarda sultanlar vardır; dadı- ları onlardan ölüm ve hastalık gibi fonalıkların mevcudiyetini bile giz- lerler; işte Masume de aşağı yukarı bu şekilde büyütülmüştü. Fakat şu- esnada kendinden de fazla sevdiğini düşünüyor, onu teselli etmek arzu- sunu duyuyordu. Annesile babasını dün gecedenberi görmemişti. Niçin ortadan silinip sak- lanmışlardı. Onların yanına gidip derdini açmak cesaretini gösteremi- yordu. Ne diyeceğini, ne soracağını bilemiyordu. Her halde mühim bir ha- disenin cereyan ettiğini anlamıştı. — Mademki beni sevdiğimden bu kadar huşunetle koparıp ayırdılar, “ izahat vermek kendilerine dü- « Zira mevzuu bahsolan saade- Hid X Masume, annesile babası Yenin ken kulağına çalınan birkaç kelime- nin aydınlattığı hakikatleri biliyor- du; başka şeyden malümatı yoktu. lâkin Galibe hanımefendi ile oğlu- nun böyle ansızın ziyafetten çekilip Masumc, pek feci bir vaziyette oldu- gunu dalıyordu. O gece hiç uyumamıştı. Hatta yat- mamıştı bile.. Öğle zamanını bekli- yordu. Sofrada annesile babasını gö- receğini umuyordu. Fakat ikisi de aşağı inmediler, Mi- safirler bile yorgun oldukları için odalarından çıkmadılar. Genç kız, bir hizmetçile, babasına zarf içinde bir pusla gönderdi. Gö- rüşmek istediğini bildirdi. Hizmetçi, ayni suretle zarfta kapalı bir cevapla geri döndü. Babası şöyle yazıyordu: Evlâdım! Çok vahim işler beni meş- gul ediyor. Annen de dün gece biraz rahatsızlandı. Odasına gitmemen da- ha muvafıktır, istirahat etsin. Sen bana karşı itimad beslersin, hundan sonra da mukadderatını gene bana tes- lim etmelisin... Sen benim biricik yavrum Masume'ciğim değil misin? Bütün saadetim sensin ve senin mesud olman- la bende bahtiyarlığa kavuşurum. Emin ol, aklından geçmedik saadetle- ri ben sana bulup getirmek iktida- rındayım. Yalnız sabırlı ol, metin ol, Bizim ailemize böyle olmak yakışır. Seni her şeyden tesla seven pooa gitmeleri pek mühim bir sebepten dola.| © Bu satırlar penç kızı tatmin edecek "emare nm aim © seyle bülsbükün üzdü.” nn Diyerek, yanina bir miktar muharip dı ye kaleden huruç hareketi yapmak haneslle kaçtı. Maksadı: Semerkandâ tişmek ve sultan Mehmede yardım etm Buna muvaffak olamadı, Moğolların s düştü, (Karaca) çok zeki ve cesur bir m eğim Hayatını kurtarmak için, — “Ben size hizmet etmeğe geldim. © rar teslim olmağa hazırdır. Dedi, İlk önce giren hizmet veri düşünen Moğollar, biraz sonra: «— Sen, efcndine hiyanet ederek Bize senden hayır gelmez!» Dediler, onu ve maiytini — mahsur hakkında malümat aldıktan sonr — dürdüler. Moğollar, bu hâdiseden sonra (Ot kolayca ele geşirdiler. Şehre girer halkın bir kısmını kılıçtan geçirdiler, kısmını da ovalara sürdüler ve şehri ma ettiler. Gayer han kalenin bir kulesi” çekilip müdafaara başlamıştı, Moğol kaleyi dört çevresinden sardılar. Gayer nın yanında üç yüz kişi vardı. Bunlar Kısa bir müddet zarfında açlıktan öldül! Gayer hanın yanında İki sadık askeri miştı, Gayer han bu askerlerle kulenin W pesine çıktı ve kuledeki tuğlaları söke birer birer Moğolların üstüne atmağa b ladı. Nihayet bu iki asker de ölmüştü. G yer han tek başına kaldığı halde gene im olmuyor, müdafaaya devam ediyord Ne ok, ne yiyeceği... hiç birşeyi kalmamıiğı ii, Moğollar onu diri tutmak için emir mışlardı. Nihayet okçulardan bir — Gayer han görmeden — kuleye çıktılf ve kendisin! diri olarak yakaladılar. Gayer hanı, Cengizin Semetkanda y?l nan ordusuna göndermişlerdi. Gayer hanın gözüne, eri kızgın gümüş akıttılar.. Gayer hanı, Otrardan Cengizin ordusu kadar yürüyerek sürüklemişlerdi. Çen Güyer hanı görünce: e layan sen misin? Diy» sordu. Gayer han İnkâr etmedi: — Mallarına tamah ederek, onları öldür ten ben idim. Beni affediniz; size hizm edeyim. Dedi, Fakat, Cengiz hanın bu adama kl: ni vardı: — Seni affetmek, o ıztırahı unulmak & mektir, Halbuki, benim &şim Kalâ yanıyo. Dört yüz bahadır nası! kıydınsa, ben * seni öyle geberteceğim! Diyerek, çadırının önünde — kendisindöğ intikam almak için — bir miktar gümü eriti, Onyer Narin kollarından tutup yalırdılar. Kızgın erimiş gümüşü gözleridi ve kulaklarına akı İşkence Ne öldüre! düler. Cengiz bundan sonra, Moğol komutanı# na — Karaca hanı keşke öldürmeseydini.. Harsem ilini o çok iyi bilirdi. Hizmetimize alıp kendisinden istifade ederdik, dedi, d gi komutanı: — Karaca kadar bu yurdu >> le N lenler aramızda vardır, dedi, Karaca hi bizi günün birinde içimizden varabiliriz Moğollar, Cengiz hana, Otrardan — Valle ye ald olmak üzere — kırk deve yükü kıye metli eşya ve garnâim bunları görünce: — Bu herif vali değil, memleketi soyam meşhur bir hırsızmış! Diye söylendi. Bü hidise sultan Mehme- getirdiler, Cengif din kulağına eriştiği zaman, başını yum- rukladı: — Cengizin hakkı varmış. Ber böyle bi£ hırsıza yıllarca meydan verdim. Hem yur- Bir tehlike hissediyor, esrar için- de bulunduğunu anlıyordu. Yavaş göçen saatlerin azabından biraz olsun kurtulmak için : bahçeye fırladı. Tâ ileride büytük bir sed vardı. Onun üstüne çıkıldığı zaman deniz manzarası pek iyi görülürdü. Dalgalar kayalara çarpıyor, parça- lanıyordu. Uzunlamasına olan söddin bazı yer- lerinde parmaklıklar, bazı yerlerinde de tabii kayalar mevcuddu. Denizin bu derec> ihtişamlı olduğu ender gö» rülürdü. Güneş ışıldıyordu. Balıkçı. Jar, yelken açmış; uzaklara doğru gis diyorlardı, Masume, parmaklığa kadar yürü- dü. Başına geniş hasır şapkasını giy- mişti. Elbisesi de beyazdı. Uzaktan bakınca, kayaların fonunda câzip şeklini görmemek kabil değildi. Bir müddet ufuklara doğru baktı, daldı. Sonra ansızın; — A... - diye haykırdı. Bulunduğu kayanın alt tarafında hir kımıldanış olmuştu, Üç beş metre aşağıda, bir insan vardı. Ekseriyetle tenha olan bu yerlerde birinin bulu- nuşu Masume'yi şaşırtiı “li Merakla eğilip baktı. Bir adam, Kayalara, yavaş yavaş, fakat emniyetle, mebaretle tırmanıs yordu. Yartığı iş cidden tehlikelivdt. (Arkası var) e İP a Ta Tsarpruaya) İEEEEŞvvv..7 sl Lİ” RR e ei a

Bu sayıdan diğer sayfalar: