23 Haziran 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

23 Haziran 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ÇE EE YE Ey YY RR ARE HER AKŞAM BİR HİKÂYE edi Gözleri biribir- gönülleri de bend için cemede bi- viştiler, Bir gön bile ayrı rek altı ay müddetle hep beraber ilahinin önü atlattığına mini oynatâcaktı, Tedkikata nda sahiden mi onu sevmi- yordu? Halbuki bu arı müddetçe ne kadar da müşfik ve samimi... Bununla be- raber nadiren tesadür ediyorlardı. Birkaç Kıskançlık sahnesi tertipledi. Kadın ona şiddetle ve asabiyetle — Ortada birşey yök!... - diye Israr etti. Fakat gene da ertesi gün için randevu- yu kabul etmedi. — Provam var! - diyordu. Falk ayak diredi, Kadin evveli söz verdiyse de sonra tele- fon edip: Eibisemi mutlaka almalıyım. Provasız da olamıyacak! - diyp bildirdi. Erkek çileden çıkıyordu. Homurdandı, surat astı, Fakat böyle bir aşkla surat as- manın ne hükmü ohir? Tekrar barıştılar. ie de bekti. İ Pine bir mektup! m yari Gelemiyeceğima n üzerineserkek fevkalâde şip- n esrarı olmaması im- 41 Gâpraşıklıkları var. kadar... Hattâ Üç er- Çünkü Ferhuğde geliydit #'ik herifin biriz. Bin bir kusur ayrılıp da bana varmaz sanki,.» diye kendi kendini yer- di Herhalde hareketlerinde serbes olmak için... Bu kadın behemehal yalan söylüyor... Bir gizlisi kapaklısı olacak amma ne?... Yeni bir aşk mu7.. Kocasile anlaşıp yeniden se- vişmek mi?.. Neydi bu?.. Zavallı metrük âşık, kafa yoruyor, bu muarımaları balletmeğe çabalıyordu. Fer- bundeyi günlerce bekliyor... Aklından mazl geçiyor: Tanıştırdıkları #1- rada kulağına ötaber$ Gi Bu dedi- koduları hasud insaitiarığı fena niyetleri- ne atfetmişti. Şimdi fereddüdde idi: Acaba #ahi mi idiler? İnanmak gün lâzmdı? En iyi dostu: — Ferhunde yalnız şekil buki ruhu boştur, Küğ beyihlidir. Onda de- rin bir his yaşıyamağ. du. - Rabita- Jarı ancak sathi olabiliğAşk, onun için değildir. Flörtle yaşaf... Faik şimdi acı ae — Meğer bir tek dişk Hile kâfi değilmiş de iki tana lazımmış... - diye düşünüyordu. Kıskançlıkla kıvramdığı'işin Adice hati- yeliklere baş vurdu. Perhündeyi takip ve kontrol elti, Hizmetçisinin, kapıcısının ağ- zını aradı. Onları bağişişleğe boğdu, Izlırap ağladı. Fakat hiç bifgey keşfedemedi. adın ya melek gibi'masum, yahud şeytanın ard bacağı” — Ü Her iki ihtimalde de şurası muhakkak ki, zavallı üşığı eskisi gibi sevmiyor. Buluşma- tavsatıyor. imaz anları müthiğ bir hakikat ta- Kip etmişti, Sanuncu'bir kavga... Ve hayli üzdükten sonra, neticede, Per- hunde bütün İp güzeldir. Hal- vişmişlerdi. Bu rekordan sonra, genç kadın bir gün aynaya bakmış. Görmüş kl, saç- ları gayet İntizamsız: «— Bir haftadanberi berbere uğradığım bile yok...» diye düşünmüş... Ve ellerine bakı Tırnakları itinasır... Esrarlı AKŞAM Hakikaten de Üç derusu olduğu Jamış değil miydi? Nefsini bu suretle Konlu ce, artık kendin! koyu iduğunu an lamış: Ayakkapıcısına, terzisine kaç xâ- mandır uğradığı bile yok... Rus masajcının itinalı ihtisasına senelerdir tevdi estiği se- ü arı bozulmak tehlikesini bbettir, Faikle ran- manikörünü geri yols devam edin Fena korkmuş” 4— Bon büyle olacak bir kadın miyim? diye düşünmüş. beri alıştığı birşeyden o mahrı olduğunu da anlamış! Yolda giderken er kekler dönüp dönüp ona bakmıyorlar... Hal- buki altı ay evvel böyle miydi? İşte Faiğin de ıztırabı bu tarihten itiba ren başlamış... Zirn metresi ansızın büyük bir meşgale sahibi oluvermiş Arkamı da var: Zarif ve işsiz kadınların yaptıkları gi- bi günde beş altı saat bu gibi itinalarla uğ- raşıp duruyor! Terzi, korsacı, şapkacı, ma- hikör, berber, boyacı Hülâsa, Faiğe ras gelmeden evvel uğraş- tığı, didindiği işler... Tabiatile, kıymetli aşkını da ihmal ede- rek, bu şıklığın icap ettirdiği briç, çay, da- vet âlemleri... Zira hakikaten parlak tüyle- rinin zarif ışiltısile kendi kuş beyinliydi Ferhun, Nakledi masamın OYO ANKARA RADYOSU 23 Haziran pazar 1230: Program ve hüberler, 1250: Türk müziği, 1830: Küçük orkestra, 18: Prog- ram ve alafranga plâk, 1850: Caz orkes- tras, 10,25: Konuşma, 19,45: Haberler, 20: Türk müziği, 20,48: Tarih konuşması, 21* Türk müziği, 2130: Radyo gazetesi, 2145: Alafranga plâk, 0: Haberler, 2245: Spor servisi, 23: Alafranga plâk. (Hatice Süreyya). Bu yece nöbetçi eczaneler Beyoğlu muntakan merkezde: (Mat- Kowiç), (İtimad), Taksimde: (Galata- saray), (Tarlabaşı), Şişlide: (Pertev), (Kürkçiyan), Galatada: o (Karaköy), (Mustafa Nal), Kasımpaşada: (Turan), Hasköyde: (Hasköy), Eminönü mınta- kasında merkezde: (Hüseyin Hüsnü), Küçükpazarda: (Hasan Hulüsi), Alem- darda: o (Abdülkadiri, o Kumkapıda: (Süreyya), Fatih mıntakasında Şehza- debaşında: (İbrahim Halil), gehremi- ninde: (Hamdi), Karagümrükte: (Su- ad), Fenerde: (Vitali), Samatyada; (Teofilos), Aksarayda: (Etem Pertev) Diğer mıntakalarda Kadıköyde: (Halk) (Osman Hulüsi), Üsküdarda: (İtti- Call Halid), Sarı- Büyükaadda: Oralki, Gilalk, Eyüpte: (ikmet) tAsar) Haybelide: eczaneleri. TOrtaköy, Armavudköy, Bebek ecza- ri her gece nöbetçidirler.) Küçük Mendereste bir kaza İzmir (Akşam) — Ödemiş kazasının Bezdegüme köyünde 17 yaşında İbra him Git iki arkadaşile Küçük Menderes nehrinde yüzerken boğulmuştur. Konya ilkokulu mezunlarına merasimle diploma verildi Konya (Akşam) — Konya merkezin- de mevcut 21 ilkokuldan bu sene mezun olan 600 talebeye ilk defa olmak üzere Gazi ilkokulunda merasimle diploma tevzi edilmiştir. Mezun talebeler, önle- rinde öğretmenleri olduğu halde Ata türk anıtına gelmişler, İstiklâl marşını müteakip yurt için and içmişlerdir. Yüzük AŞK ve MACERA ROMANI 'Tefrika No, 16 — Başüstüne... Duvardaki deliğe, | arkadaşim He o teneke kutuyu | ben soktum.. Kadın: — Sahi mi?... Sahi ml söylüyor. sun - diye haykırdı. Neşesi, Karadenizli ameleyi cesa- retlendirdi. Kendisini aldatmamış- lardı demek? Mesele, bir kadına ümid vermekmiş... Hem de ne kibar hanımefendi bu — Doğru söylüyorum efendim... - dedi, - Kutuyu oraya ben koydum... «Alay içindiri» diye beni kandırmış- lardı, Fakat sonra düşünüyorum da vicdanım rahat etmiyor... Raif; — Bu işi sana kim havale etti? - di- ye sordu. — Tanımadığım biri... Yolda kar. şıma çıktı. — Kaç para verdi? — Beş lira. — Ya kutuda bomba olsaydı? — Kapağını açip içine baktım, girer dim. — Ya? Nakleden: (VA - Nü) — Evet, gördüm. .. anladım. — Nasıl fena şey değil... Rezalet!,.. Alçaklık... O kâğıddekiler... — Ah, sahi mi? — Sen de şüphelenmiş, vicdan azabına yakalanmış olacaksın ki bu- ralara kadar geldin... Şimdi yürü ba- Yalnız kâğıd olduğunu Fena bir şey olmadığını 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. kalım... Bu anlattıklarını bir kâğıda ; yazacağız... Altını imzalıyacaksın... Sonra da bu evrakı sana veren ada- mın ne şekilde olduğunu bana taf- sllâtile anlatacaksın... Kurnaz çocuk, ağlama taklidi ya- parak: — Beni hapse atlırmıyacaksinız Hanımefendi; — Hayır korkma, oğlum... Senin iyi bir insan olduğun anlaşılıyor... Bilâkiş mükâfat göreceksin... Bana ismini, akrabanın adresini ver... Se- | ni unutmam... Bir fenalık işlemiştin, | bunu tamir ediyorsun, Zavallı Lâtife hanım, bu manevi sıkıntıdan kurtulduğu için öyle mem- BULMACAMIZ 1 - Suçunu ikrar eden. 2 — Kıyas ve nisbet üzere. 3 — Reseptorlar, 4 — Yol - Elrafhen anlatma. 5 — Eze bölgesinde tarihi bir harab: « Fiyat, 6 — Tersi isimdir - Sinirler. 7 — Kralların ünvani, 8 — Kibar sınıf 9 — Tersi beygiri hızlı sürendir. 10 — Bir Rum kadın ismi - Tersi bir aza- muzdir, Yukarıdan aşağı: 1 — Eski zamanda fakirleri doyuran mü- essese, $ — Kuranın bir ibaresi - Tersi köpek- ndir. 8 — Kurtuluş - Toş aynen. 7 —“Teessüf - İspirto. $ — Tedrisat - Salalaya kon suyu. 9 — Zir azamız - Yapma - Beygir, 10 — Tersi furuht edebildin. Geçen bulmacamızın ban! Soldan sağa: 1 — Arayaaraya, 2 — Kumaşçılar, 3 — Afallayan, — 4 Bar, Aramak, 6 — Yir, N Erik, Paça, B — Arma, Nil, 9 — Evelâ, 10 — Arzedilmek, Yukarıdan aşağı: 1 — Akasya, Aza, Amanvermez, 4 — Yal, Lave, 5 — Aşlamak, Ed, 6 — Açar, Al, 7 — Rıyanap, Al, 8 — Alamıyan, 9 — Yanakiçi, 10 — Ar, Kabalık. üzüm Rufaller, 3 — Abone ücretleri MER Ecnebi 1400 Kuruş © 7000 kurup 7 1050 SAYUK © » 800 AYLIK o 159 ZA ae dam anime ür ai Posta Hitihadına dahli olmıyan eenehi memleketler: Beneliği 3600, alta aylığı BENELİK 8 AYLIK İdare: 20681 — Müdür: 20497 Cemazilevvel 16 — Hızır 49 8. İmsak Güneş Öğe İkindi Akşam Yate K. 623 B44 432 832 1200 204 Va. 203 499 1216 1617 1945 2149 İdarehare: Babâli civarı Acımusluk sokak No 13 Beşiktaş jimnastik klübü başkanlığın- dan: Bedeh terbiyesi nizamnamesi hük- müne tevfikan fevkalâde kongre akdine lü- sum görüldüğünden nizamnamemizin be- şinci maddesi mucibince kongreye Işiirak hakkını haiz azamızın 2867940 cuma günü | saat 18 de Akaretlerdeki Klüp lokalin! teş- | rifleri ehemmiyetle rlea olunur. Ruznamei müzakerat: Beden terbiyesi kanunu ve ni- | zamnamesi hükümlerine İntibak sureti hak- kında, nundu ki, ayıp olmasa alçı ve kireçe bâtmış bu delikanlıyı kucaklayıp öpecekti. Raif, türdü. — Sahi mi beyelendi?... Benden imza mı alacaksınız?... Halbuki böy- le bir şeyden bahsetmemiştiniz. — Abdal... Telâşa düşme... Sarıvasıf paşazade, oynanan bu komediden memnun, genç işçinin omuzunu okşadı. — Sana birkaç satır yazı yazdıra- cağım... Altına istediğin imzayı atar- sin. — Fakat hanımefendi bu İmzanın bana aid olmadığını öğrenecek. — Seni tanır mı ki? — Hayır... Fakat ismimi, alemi sordu da... Ev sahibi güldü: — Çok şükür ki sana artık fazla ihtiyacım kalmadı. Zira pot kıracak- sın... Paranı al, buralardan çekil git... Bir daha ne senin, ne de ailenin adını TAMAĞ Aksi takdirde halin « Anladın mi? MA ameleyi yazı odasına gö- — Neye öyle somurttun? — Hanimefendi benim hakkımda fena şeyler düşünecek... Ne iyi hür nımefendi... Bu söz, Ralfin hoşuna gitti, Şu s- rada onun da arzusu hep karısının Tefrika: No, 100 Tü Yazan: İSKENDER FAHREDDİN rkân hatun Mogollarin sözünde durmadığını gördüğü için Cengiz hana cevap vermeğe lüzum bile görmedi «— Kalelerden meded ummayın, sulta- nım, Ben sizin yerinizde olsam, Hazer de- nizindeki küçük adalardan birine iltica eder ve bir müddet orada saklanırım, Mo- lardan başka türlü kurtuluş yolu yok- : ed bu fikri münasip gördü. 'Timarcisile ve ihtiyar bir zabitle birtikte, birkaç sün deniz sahilindeki köylerden bi- kim olduğunu bu Sultan Mehmed. Hazer güzel köyde bir fakir gibi, yoksulluk içinde yaşayıp dinlenmeğe razıydı. Yakat, bir gi- mal rüzgârı gibi he: tarafta esen Moğollar buralarda da görünmüşlerdi. (8) Sultan Mehmed camide Allaha yalvarır- ken, Moğolların bir kıtası bu köyde de gö- rünmüştü. Sultan aklını oynatasaktı: — Bunlar, şeytanı da geçtiler, Nereye 1- tica elzem, geliyorlar... ordu. Sultan Mehmed iki adamile ve iş hal ile bir sandala allayıp denize açil Motollar arkasından ok yağdırdılara lar denizde boğuluyordu. Geride kalanlar korktular ve sahildeki köyde kaldılar. Sultan Mehmed bu sırada zütüles: ştu, Çok muztaripti. Sandalda gider- memlek: kim olduktan sonra, ne 8 için ikl karış yerim bile çıktı ve em Burada bir nede ottan bir hemen yatırdı» sahin köylül €ek ve içecek getiriyorlardı. med, kendisine yiyecek getirenlere ve yar» dım ödenlere derebeyliği beratları veriyor- du. Kendilerine verilen bera kendileri yazıyordu med yazacak halde değildi ve anda adamlarını oğullarının yanına gönderm ti. Mehmed, ölmeden, oğullarile bir kere da- ha görüşmek istiyordu. Sultan Mehmedin hastalığı Werilemişti, artık kurtuluş mldi yoktu. Beş on gün son- , Uzlakşah ve Akşah med, vaktile zeküsına yin ettiği Uzlakşah- «İmparâtorluğu kal- ıracak kabiliyet yalnız Celâleddinde var- dir. Ona boyun eğinizie (3) dedi, ve oğul- ları gittikten birkaç gün sonra adada öl- ii. Ölürken yanina bile yldatn sü verde vw. K ler ve ihtiyar timarcım, cesedi satacak Mide bulamadı - Silir ve adaya gömdüler (4178) hükümdarlarından hiç bir! bu kadar #kin- ti çekerek, ıztırap ve sefalet içinde ölme- m4 Tarihin bü dönüm Gökten, Harzem imparatorluğuun Yi sma sebep olan K hmedin bu acıklı akıbeti ile kas panıyordu. Ve vaziyet karşısında veliahd olan şehzade Celâleddin, acaba memleketi Moğol istilâsından kurtarabilecek miy- di? (5) (Türkân hatun) un esareti ve sonu.. an Mehmedin ölümünden sonra, Üş enizden Harzem kürtezinde (Merkış- ) şehrine 4 buraya gelmesile, az me bunların et- rafında yelmiş bin kişi toplandı: manevi rahâlımı temin içindi. Bu ci- | bheti “hallettikten sonra başka tefet rüatı düşünöcekti. Kimseye böyhu- de yere fenalık etmeği istemezdi. Fa- kat nihayet: bir gaye olursa mer- hamet hislerini boğabilecek bir tıy- .senin korkarak Hakkında fena Hanımefendi kaçtığını zanneder, şeyler düşünmez. — Fena bir şey yapmadık, değil mi?,.. Hansmefendiyi teselli ettik... İstediğimiz de buydu. Böyle «biz» diye konuşulması, Rat- fin hoşuna gitti, Paraları uzattı. Beş lira fazlasile, — Görüyor musun?... Her şey olup bitti... Haydi iyi yere koy... Yeleğinin iç esbine... — Allah razı olsun... O kadarda İşime yaradı ki... Askerliğimde sarfe- deceğim parayı biriktirmiştim... Ba- bam hastalanmış... Eve yollamak mecburiyetinde kalacaktım... Sekiz tane kardeşim var... Şimdi bu yüz liranın ellisini de oraya gönderirim... Ellisi bana yeter... — A! öyleyse kırk beş daha... Hep- si yüz elli olsun... Mademki evine yolluyorsun... Başın sıkışırsa bana yaz... — Allah ömürler versin... *, Karadenizli, memnun, çıktı,” | — Moğollardan yurdumuzu kurtaraca- Bız... diye bağrışmağa başladılar. Pakat, Celâledine talihsizlik burada &3 erişti. Türk Kanıklılarından mürekkep olan bu ordunun ileri gelenleri, Uzlakşahın ku- mandası altında çalışmağa karar vermiğ- lerdi. Zira Celâleddin sert bir askerdi, Uz- lakşah İse henüz genç ve yumuşak bir ku- mandandi. Bu #öbeple reldler Celâleddine bir gece tuzak kurdular, Celâleddin bunu haber alınca: Başınızın çaresine bakm! Ben gidiyorum, deyip (Menkışlak)dan kaç- tı. Kendisine andık ancak beş yüz atlısı var» di. Oeiâleddinin yanında 'Timür Melik 15- minde değerli bir kumandan vardı. Hora- sın yolunu tutarak ilerilediler, Horusanda tekrar büyük bir ordu kuracağından emin olan Celâleddin her geçtiği yerde kendin! sultan olarak ilân ediyordu. Oysa ki, bu sirada, sultan Mehmed öi- mezden önce, Harzemde bulunan anasina bir adam göndererek: «— Karımı ve kışlarımı al, Mazendiran taraflarına gel, Oralırda sıkışınca, Ma“ zendirar, dağlarında sİl-al» kalesine sığına- dinizi kurtarı » demişti valide sultana, kendi mabeyini erek şu teklifte bo- Harzem ve Hol geçerek, imparatorluğun bu eyaletlerimi idarenize terkedeceğim, Bu teminatı an işitmek fizere emin bir adamını- zi bana göndermenizi bel idan vaz (Arkası var) (1) O devrin içinde yaşamış ve hüdisatı bizzat takip etmi; olan müverrih Mehmed Nimal ultan Mehmed bu kö- yün küçük eamisin: beş vakitte namaza gidiyor ve caminin imamına Kuran oku- tup dinliyordu, Mer namazda hüngür bün- gür ağlıyor ve; —Yarabbi! Bir daha hü- kümetimi elde edersem huzurunda yemin ederim ki, adaletten ayrılmıyacağım. - di- ye yalvarıyordu.» (2) Müverrih Şeyh Şemseddin Zehebi Düvel-elislâm (Yarma). (2) Mehmed Nisani Alâeddinin ölümü faslı). (0) «Sireti Celâleddin», (5) DMüverrih Mehmed Nisaiden: «Bir- kaç sene sonra, şehzade Celâleddin, babası- nın memalikinin bir kısmını fethederek, Moğolları kısmen püskürttü ve Harzem iline de bir varlık gösterdi. O saman, adadan ge- len köylüler, sullan Mehmedin verdiği be- Tatları kendisine gösterdiler. Celâleddin, bunları getirenleri ağırladı. lütuf ile mun mele elli; babasının bir çakısını ve mendis Jini getiren e civar köylülerine beylikler verdi. Zira, Celâleddin adadan - ayrılırken, babasını, köylülere rehin olarak tı, — Emanete hiyanet etmediniz, babama ölünceye kadar baktınız. Wen de size ba- kacağım. - dedi, köylüleri tatyip ederek (âbisgün)e gönderdi. Abisçün — Bahrihazer adası diye anılır. dı. Abisgün, Mazemiran eyaletinde (Cua- can) şehrinin iskelesiydi. Abisgünün kar- şısında ve birkaç mil mesafede üç küçük Ada vardı ki, sultan Blehmed bunlardan bi- rine sığınmıştı. Bu İskelenin adı olan Abis- gün adı, bundan sonra bütün bu denize ves rildi, (Bahrihazer)e Abixgün denizi deni di. İraniler o zaman buralara (Taberistan denizi) de derlerdi. Sultan Mehmed Alâ- edâinin elim akıbetini, bir müddet sonra, birçok İran şairleri, acıklı masralarla yıllar- €a İerennüm ettiler. Şemseddin Zehel «Semerkandda doğan güneş, Ahisgünde müs ebbeden söndü. Müncecimlerin sözlerine bağlanarak kalelere çekilen hükümdar, Iraka çekilirken, Nişaburda kaldığı üç baf- tayı bile çalgılar, rakkaseler ile geçirmiş» tir. diyor. FS (Sultan Mehmed Odada yalnız kalınca, Ralf, masa- nın başına geçti. Bir şeyle: Şu satırlar; Galibeciğim, Maziden bahsetmek hak ve salâhi- yetini kendimde pek göremiyorum. Maamafih, her şeyi anlatmak icap edi- yor. Yarın üçten sonra mağaramızda seni beklerim... Anlıyorsun ya.. «Mağaramız».. Ah, hiddetle kaşları- nı çatma, güzelim.. Dün gecenin feci vakasım düşün.. «Evlâdımız» m selâmeti namına... Gel... Beni bekle- men icabediyor.. Orada.. Çok rica ederim... Reddetme.. Evlâdımızın saadeti, belki de hayatı mevzuu ba- histir. Raif Du mektubu en fazla itimad ettiği uşağına verdi: — Al... Kimseye göstermeden Ga- Mibe hanımefendinin eline ver! - dedi, Bu iş bittikten sonra , zevcesinin. yanına gitti. — Sözde şu duvardan çıkan mek- tupları benimle beraber tedkik et- mek ister misin? - diye sordu. — Ne hacet yar?... Mademki sah. te imişler.., — Daha emin olmak için... (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: