June 26, 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

June 26, 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

36 Haziran 937 Bi" gama tarihinden: Ulucami, Ayasofya kilisesi değildir.| çpor ,.,,nyat. Şarl Teksiyenin bir gafleti - 2 YAZAN: OÖsman Bayattekin Ulucami Ulucami, 31,67 metre uzun- lik ve 25,69 metre genişlik- tedir. Duvarları, sert ve yu- Tuşak- trahit taşlarından ya- Pilmiştir. Bu. taşların yüzleri Yüzgün bir şekilde — yontul- "hıu.. (1) din uzııııluğu cenubdan doğrudur. Bina dört str ile bunlara tekabül eden ü" ayağını biribirine bağlı- Yan on sivri kemer üzerine Wl'll (üç kubbe) ile ör: | h'lıhvu istikametinde giden | üç kubbenin sağ ve sol larında sekiz küçük ke- | istinad eden mail çatı 6'“îlen bulunmaktadır. Dört be sekiz köşelidir. Diğer ı*İıelen*len daha yulısekç,edır. Camiüin iki kapısı ve yirmi iki l Penceresi - vardır. ği köşeli yukarıdaki- Sivri kemerlidir. Gııh kapusu da - sivri ke— ük taşlarla kubbe ve duvarlarının dları dökülmü, ereleri Nh'l' hııu:f'ı ı”Mkııııııı p bir hale gelmiş- 1 132 1 — 1905 tarihinde 'lîıııdı kaymakam bulu- tanbul Kadıköy eski müdürü) Bay Kema- düşmesile ahali tara- esaslı bir surette tamir iştir. b ve mimber, üzerle- kat sürülen badana '& yüzünden belirsiz bir 4 Belmişti. Bunlar temizlen- Zaman mimberin mermer- uldığı, mihrabın da tezyinatla bezenmiş çıkmıştır. ve tezyinatın eski va- bozulmadan temizlenme- bugün Bergama beledi- Ş.q_—&ı olan kırta- Allımn kiy- ı'İlııeıkşıı c—ü ıııııeu.ııı M olduğunda!ı 'llldı:ı.lmıı vueı,'ı ;mı'; h::yllnu beş metre e yeniden büyük il yaptırılmıştır. - (2) “ğ:" de temelin ıııtuııdıın en taştan yapıl- 'llıt kalfalık yapan Yorgi) nin yaptığı bu 5: f&ğ—f;’ fîg#;; FE x ! göze Çarpacak ka- h%:u lidir. kŞeıc;;:ıS- h“ ve Bütün - minare 27 | - Minarede t alma, N—teı inşaat ha- Mütenasib ve zarif bir eser sayılabilirdi. Es- kiden yalnız kaidesi kalmış olan bu minarenin neden böy- le bırakıldığı veya ne vakit yıkıldığı belli değildir. Binanın, cenub ve şimal tarafları üç, dört metre ve şark tarafı çatıya kadar ba- yırdaki evlerden atılan güb- relerle dolmuş bir halde iken bütün bunlar kaldırılmış ve geniş bir saha temizlettiril- miştir. Açılan cami avlusunun garp tarafına demir parmaklık çe- kilmiş ve bir dış kapı — takıl- mıştır. Avlunun şimal kısmına da, © zaman mülftü olan, Bergama köylerinden — Ahmedbeylerli (Ahmed Houlüsi efendi) için bir müftülük dairesi ve bunun iki tarafına sekiz medrese odası yaptırılmıştır. Avlunun - ortasına da bir şadırvan yapılmıştır. Mermer- den yapılan havuzun üstü sekiz taş direk üzerine konan ahşap çatı ile örtülmüştür. Camiin zemini taş plâka: larla yenilenmiş ve döşemesi hasırdan ibaretken hertaraftan gelen — halılarla baştanaşağı örtülmüştü. Camiin önündeki kesme taşlardan yapılmış - iki gözlü büyük köprünün de cami ile birlikte yapıldığı söylenebilir. Bu köprü de aynı devrin mimari tarzına uy- gunduür. Hulâsa, yazılar, süsler ve mimari tarz, bu binanın (539) yıldır Akropolün — eteklerinde ve Selinosun (sol) sahilinde cami olarak yükseldiğini açık- ca göstermektedir. Ti Binada kullanılan taşlardan bir kısmının, daba ceki yapılarda kuallamlmış - taşlardan olduğu anla: çılmaktadır. Bunların (Curnelyadan) musallâ mezarlıktaki eski mabed- den ve altındaki hipodromdan ge- tirildiği tahmin olunmaktadır. Her iki sahada da henüz hafriyat yapıl- mamıştır. Fakat izleri bellidir. Binanın şark köşesine konmuş olan taş dört metre — uzunluktadır. Üzerindeki kabartmada bir yılanın, içindeki bir mayli içmek ister gibi ayaklı bir bardağa duğru başını kaldırmış olduğu görülmektedir. (2) Tamir esnasında, bir takım batalı işler de yapılmıştır. Kıbıl ayaklarının boz taşlarındaki bazı tezyinf çıkıntılar yontulmuş ve bu -| ayaklar yağlı'boya ile boyanmıştır. Mihrahda, stalaf titli ni« ile etrafındaki çerçeve arasına yapılan perde ve'çiçekler, Baruk ve Ampir devrinin Osmanlı mimarisi üzerin- de yaptığı * Lahribatın bir nişanesi şeklinde görünür. Mahfelin ortadan kaldırılması, mimber ve baz yerlerde yeni işler yapılmazı da bu kabildendir. ANADOLU Eski İzmır BAA o İhafriyatı ilerliyor ——— - hi - Yeni Asırcı lşmııl Hakkı bulı::;:;r—:lu?ti selifede ğo'l.u T evelki — gün; spor İzmir, Milâddan sonra ikinci işlerini dolamış parmağına, Üley “ve Milct Kafam kalın değil amma bir türlü, ne dediğini anlıyamadım, Klüplerin ıslahı, yani bir- leşmesi iyi imiş amma, yeni birşeyler yapmalı imiş, her: kese söz hakkı verilmeli imiş, mevzuun — münakaşası — yapıl- malı imiş vesaire vesaire.. Yani, sizin anlıyacağınız, bizim İsmail Hakkı da bu iş- ten anlamadığı için, merhu- menin acısından, ne yaptığı- nın farkında değil. Açık açığa: — Şunu şöyle, bunu da böyle yapalım. Demiyor. Ne yapsın; bilmiyor, Ortada kuru kalabalık bir yığın lâf dolaştığı ve bazı dostları gelıp kulağına fiskos ettikleri için, belki de mevzu kıUIŞındı oncağızı yazıvermiş.. azıyı okuyunca, eski bir arkadaşımı Çhatırladım: Serseri bir paşa zade idi, Babasından ne kalmışsa, hep- sini diyar diyar dolaşarak de- ve yapmış, nihayet belediye mühendisi olmuş. Çok tatlı, çok sevimli, çok iyi yürekli bir gençti. Konuşması zevkle dinlenirdi. O başlayınca hepi- miz susardık. Hiç lisan bil- mezdi, fakat meselâ: — Dinleyiniz, Fransızca ko- nuşacağım, cevab veriniz. Deyip te başlayınca, ağzının kalabalık ahengi içinde bir Fransızca konuşma duyar gibi olurdunuz. Evet, bunda hiç şüphe bile etmez, fakat söy- lediklerinden hiç birşey anla- mazdınız. Arkasından da İn- gilizce başlardı. Tesadüf; bir ün bir İngilizle karşılaştık. Eııım mühendis sarhoştu. Bir İngiliz taklidi yaparak gene ağzını açmıştı. Misafir İngiliz, tle ona du. Evet, karşısndaki İngilizce konuşuyordu, bu muhakkak. Fakat ne ordu? Bir ara- hk, bir klmh“z attı: — Vallahi - dıedı bu ko- nuştuğunuz İisan İngilizce am- mış,t E:n soyledığıngı'ıdrn tek cümle anlamadım.. Bizim İsmail Hakkının ya- zısı da bu çeşidden. Yalnız dostumun bu arada işlediği bir hata var: Yeni Asır, bir gün beyaz dediğine, ertesi gün, karadır, damgasını vuruyor.. Benim hatırımda kaldığına göre, bundan iki ay evel ku- lüplerin birleşmesini alkışla- yıp bu işi tam bir disiplin altına almağı istiyen, gene Yeni Asır gazetesi idi. Ondan sonra da, muhtelif makalelerle ayni fikir müdafaa edildi. Bi- zim İsmail Hakkı ise, şapka- mn kurdelâsını sağ tarafa ge- tirerek: — Adam - dedi - bir de ben yazayım. Zurnada peşrev olmaz ya, ne çıkarsa bahtına! Ve dediğini de yaptı. Fa- kat ben onun ensesinin kena- rından bir başkasının kulakla- larını görür gibiyim.. Ortaya çıkmaktan korkup maşa ile iş görmeğe çalışan bir arka- daş.. Ona da sorsanız, o da bilmez bu marifeti.. Kalıbımı basarım ki, dünyada kaç çeşid spor olduğunu ) bile bilmez. Boş meydanda kulaktan dol- ma birkaç şeyle spor allâme- liği yapıyoruz. Tuhaftır bali âlem Bilmiyen söyler, bilen söyler. Çimdik asırda, yani sukutundan sonra küçük As- yanın en müzeyyen ve mamur şehri olmuştu. İşte İzmirde bulduğumuz bu agora, o za> mana aiddir. Agora (çarşı) yerine alını- yor. Bu, yanlıştır. Agora, kat'iy- yen (çarşı) demek değil, (top- lantı yeri) demektir. Şehrin siyasi, içtimai ve eğlence ha- yatının geçtiği yerdir. Şehirle- rin en mühim yeri sayılan Agoralarda Mabetler, Beledi- yeler, Senatolar, tribünler ve- saire bulunurdu. Ortada hey- kellerle süslü, harb ve sulha karar verilen bir şeref mey- danı vardı. Halk mühim gün- lerde © meydanda toplanır, bu içtimalarda siyasi, mühim kararlar verilirdi. Agoraların bu mühim rolü, oralara tabi- atile ticareti celbetti. Çünkü o kalabalığa lâzım olan şey: leri evvelâ seyyar - satıcılar, İsonra mağazalar getirdi ve Ago- ralar, zamanla birer çarşı ha- lini aldı. Büyük ziyafetler, bu- ralarda verilirdi. — Agoranın Lâtincesi (form) dır. Size tiyatrolardan da bah- sedeyim: Nerede bir tiyatro görülse (Anfiteatr) şekli di- yorlar. Anfi Teatr, dört tara- fiında tribünler bulunan ve ortasında arslanlar dolşabilen anfilere denir. Bu zamanda anfi yoktur. Binaenaleyh hepsi tiyatrodur. Yaptığımız hafriyatta İzmi- rin eski limanı ile Altınyolunu dâa meydana çıkardık. Tiyatro ve stad daha yukarıda bulu- nuyor. Agora hafriyatında meydana çıkan eserler, milât- tan sonra ikinci asra ve Ru- men devrine aittir. Fakat İyon san'atıdır. Mi- lâddan sonra ikinci asır, İzmir şehrinin — medeniyet itibarile en şaşaalı devridir. Diğer yer- lerdeki agoralar hep birer kat olduğu halde İzmir agorası, iki kat üzerine inşa edilmiş- tir. Bazı küçük aksamdan üç kat olduğu zannına da düşü- yoruz. Bu hususta henüz kati- yetle hüküm verecek vaziyette değiliz. Hafriyatta elenistik devre aid bazı mimari parçalar da bulduk. Eskiler, yeniden umu: mi mebani inşa edecekleri zaman, eski binaları yıkmazlar, yenisini onun Üüstüne yapar- lardı. Bu, bir usuldü. Hafriyat, derinleştikçe - eli- mize geçen bu Elenistik par- çalardan Agoranın Elenistik devre aid ve harap olmuş bir ağgor üzerine yapıldığı anlaşı- liyor. Elenistik devir eserleri- de belki Lelesk (Lelej) ve bel- ki de Hititler devrine ait eser ler üzerindedir. Fakat bunu anlıyabileaek için temellerden aşağı inmek lâzımdır. Halbuki biz henüz tabana inemedik. Pagos (Kadifekalesi) burç- larının Siklopkârı temeller üze- rinde olması ve bu ağoranın da Lelesklerin kapalı limanı yanında bulunması, temellerin Siklopkârı inşaattan olduğu hissini veriyor. Şimdiye kadar hafriyatta meydana çıkan kitabeler yedi tanedir. Bunlardan biri Elenistik dev: Sayfa $ Fransada vaziyet yeni bir safhaya giriyor Yağan yağmüura rağmen, Nasyon meydanında bir miting yapıldı Paris, 25 (ALA.) — Yağan yağmura rağmen binlerce işçi dün akşam Nation meydanın- da halkçılar toplantısı kömi- tesi tarafından tertip edilen büyük mitinge iştirak etmişler ve hoparlörlerle her tarafa ya- yılan nutukları dinlemişlerdir. Radikaller namına söz söy- liyen Kayser demiştir ki: “Bu halkçılar toplantısı fa- şizmin ilerlemesine mani ol- muştur. Radikal Sosyalist par- tisi büyük içtimai ıslahata do- kunulmasına müsaade etmiye- cektir. Thore Blumun istifasından dolayı teessürlerini bildirmiş ve komünistlerin kabineye iş- tirakleri hakkında vukubulan tekliflerini hatırlatmıştır. , Hatip, yeni hükümetin ko- münistlerin — muzaheretinden emin olabileceğini kaydederek demiştir ki: Mürteciler halk cebhesinin dağılacağını ümid etmişlerdi. Fakat biz halkın müttehid bir kütle halinde kalacağını bili- yorduk, Sosyalistlerden Logargette başlanan eseri tamamlamak lâzım geldiğini şöylemiştir. Jouhaux bilhassa şu sözleri söylemiştir: *Halk cebhesi dimdik du ruyor. Para kuvvetleri ihdas ettikleri buhrandan muzafferi: yetle çıkamadılar, Jouhaux, Hitler iktidar mev: küne gelmeden evel Alman: yada vukubulan hâdiseleri ha: tırlatarak umumi iş konfede- rasyonunun aynı hâdiselerin Fransada tekerrür etmesine tahammül edemiyeceğini söy- lemiş ve şunları ilâve etmiştir; *Umumi iş konfederasyonu halk cebhesi hükümetinin faa: liyetini takviye edecek fakat hâdiseleri büyük bir dikkatle takib ederek - faşistlerin mu- vaffak olmalarına mani ol- mak için elindeki bütün va- sıtalarla müdahaleye — hazır bulunacaktır. Bu bir tehdit değil şuur ve sarahatle söy- lenmış ıoılerdır Denizlide mevye ve seb- ze konserve fabrikası İktısad Vekâleti tarafından tetkikat yap- tırıldı. Rapor Vekâlete gönnderilecek Denizli vilâyetinde bir seb- ze ve meyve konserve fabri- kası inşası için Denizli halkı: nın mühim bir dileği vardır. Bu dilek, parti kanalından hü- kümet merkezine aksettirilmiş ve İktisad Vekâleti mesele üzerinde ehemmiyetle durmuş- tur. Yeşilliği, bol meyve ve sebzelerile meşhur olan De- nizlide her sene konserve ya- pilmaması yüzünden mühim miktarda meyve ve sebze çü- rine aiddir ve çok mühimdir, fakat yarısi — kırıktır. - İzmirin ve serbest — şehirlerin hudud ve vergilerinden bahisdir. Ya- rısı kirık olduğu için ikmal edilmek — suretile okunmağa çalışılıyor. Beş tanesi de bü- yük koşu ve diğer oyunlar atletlerine mahsustur. Hatta içlerinden Agadopus isminde birisi olimpiyad ve mukaddes oyunlarda (66) konkurda bi- rinci gelmiş, kendisine otuz kadar muhtelif şehirler tara- fından fahri hemşehrilik veril- miştir. Bunlardan biri de im- parator Adrien zamanında ve onun reisliğinde yapılan (Ço- cuk olimpiyatları) na aiddir. Yedinci kitabede İzmirdeki büyük Diyonizos (Baküs) ma- bedinin dervişleri tarafından imparator Adrien namına di- kilen heykelin kaidesidir. Ma- lâmdur ki, İzmirde pek bü- yük ve meşhur bir Diyonizos (Baküs) mabedi mezhebi çok ileri idi. Son zamanlara kadar devam etmiş olan İslâmiyet- teki Bektaşilik de, bence bu mezhebin İslâmiyetten sonraki istihalesidir. Diyonizos — bir çoklarının zannettiği gibi yal- niz şarab mabudü - değildi. Şirin, tiyatronun, — musikinin, raksın, komedi ve trajedinin, şarabın ve her güzelliğin men- bâr idi. Ancak bütün bu gü- zel şeylerin illam menbal şa- rab olduğundan — Diyonizos rüyüp atılmaktadır. — İktısad Vekâleti, bu mühim iş üze- rinde Denizlide tedkikat yap: tırmıştır. Konserve fabrikası- nın delvet tarafından mı, hal- kın teşkil edeceği bir şirket tarafından mı tesisi doğru ola- cağı noktasından Denizlide tedkikler yapan şehrimiz Tür- kofis müdür muavini B. Rah- mi Zallak İzmire dönmüştür. Raporunu hazırlıyarak İktısad Vekâletine gönderecektir. Baküs) , şarab mabudu diye anılmıştır. Baküs, büyük Tanrı Zevsin oğlu idi. İzmirde Diyonizos mabedi * çok büyük ve meşhurdu. Her sene ,İlkbaharda yapılan Di- yonizos âyinlerinde bütün şe- hir halkı kırlara çıkar, halk yedi gün yedi gece âyin ya- par, raksederdi. Buna (âyini cem) diyorlar. Şehir boş ka- lır, hiçbir. vukuat olmazdı. Hatta bu âyin o kadar ileri gitmişti ki- Eolyalı - İzmirliler, bu şehri, yani İzmiri bu âyin sebebile kaybettiler. O vakit Kolofon (şimdiki Değirmen- dere şehri) dan dahili bir ih- tilâl şebebile tardedilmiş olan İyosuyalı hemşeriler, İzmire iltica etmıîluıf Eolyalı İzmirliler, cem âyini yaparken — İyonyalılar, İzmir şehrinin kıpılırını hpııınlı sahralarda Baküs âyini yapan Eolyalıları dışarda - bıraktılar. Sonra, sarhoş Eolyalılar evle- rinden biraz eşya ve yiyecek verilmesi şartile civar vilâyet- lere dağıldılar. Ve İyonyalılar, İzmire sabib olarak * yüksek bir medeniyet kurdular. $- Göksel Göz Hekimi Mitat Orel 15 Ağustosa kadar seya- hatte bulunacağı sayın müş- terilerine arzeder.

Bu sayıdan diğer sayfalar: