8 Ekim 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

8 Ekim 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” | Souğet matbuatına bakılacak olursa: Alman - Japon-İtalyan itti- fakı doğmaktadır. çak ...—.—— Bundan maksad ise, İngiltereyi hem Akdenizde ANADOLU : Hindistanın cenubunda Yılana tapan bir kavim var! Bu cengâver ırkın miras ve iz- oyalamak, hem de Uzak Şarkta düşündürmektir. .— İtalyan - Japon müzakereleri ve menfaatleri yekdiğerine uy- gun düşmemekle beraber işin içyüzü budur. Moskovada çıkan Pravada gazetesinde İtalya ile Japonya arasında gizlice cereyan et- mekte bulunan müzakereler hakkında Şşöyle bir makale neşredilmektedir: *Ecnebi matbuat Tokyo ile Roma arasında Japon - Alman mukavelesine benzer bir an- laşma akdi hakkında uzun sü- ren müzakerelerin tekemmül etmek üzere olduğunu bildir- mektedir. Fransızca “Ocuvre,, gazetesinin bildirdiğine göre, aktedilecek olan anlaşma bil- hassa “komünizme karşı müş- terek mücadeleyi,, “harici si- yaset sahasında alınacak ka- rarlar hakkında evelce biri- birlerile anlaşmak taahhüdatı,, ve “silâhlanma sahasında tek- nik işbirliğini,, ihtiva etmek- tedir. Hulâsai kelâm, mesele, “anti komünist,, perdesi altın- da gizli bir askeri anlaşma akdetmekten ibarettir. İtalya ve Japonyayı biribi- rine yakınlaştıran âmilin ne olduğunu anlamak güç birşey değildir. Şüphesiz, bu âmil -bunlar arasında bir takım fevkalâde iktısadi menfaatlerin müşterek olması değildir. Ma- lüm olduğu üzere, İtalyanın Japonya ve Mançuko - ile ti- careti gayet cüz'idir. Japon- yanın İtalyan pazarlarındaki menfaatlerine gelince; Japonya Habeşistanda İtalyanın bir ra- kibi olarak ortaya atılmış ve atılmaktadır. Habeşistanın İtal- ya tarafından istilâsından evel Habeşistan pazarlarına ithal edilen dokuma malların yüzde 90 nını Japonya vermekte idi, iyanın Habeşistanı Japon Mallarını satmak için zaptet- mediği tabiidir. İtalyanın Çin Pazarlarına sokulmak hususun- daki teşebbüsleri akim kaldı- ğından dolayı Habeşistan pa- zarları İtalya için daha fazla bir ehemmiyet kesbetmiştir. Habeşistanın ttelyan faşistleri tarafından — zaptından sonra Habeşistana Japon mallarının ithali hakikaten kesildi. Bu Mesele hususunda uzüun mü- Zakereler cereyan etmişse de, müzakereler — neticesinde -llponyı Habeşistan pazarla- rındaki eski mevkiini işgale Muvaffak olamadi. Japon ve İtalyan menafiinin Müşterekliği, İtalyan ve Alman Menafiinin — müşterekliğindeki _h'lkteri tiva etmektedir. Bu e, yeni cihan harbini aleş- mek, — barışı ve milletlerin #tüniyetini ihlâl etmekten iba- Tettir, _ıwvln—Jıpon müzakereleri- hin uzaması, Tokyonun İngik- € ile zaten gerginleşmiş ,Münasebatının daha fazla Berginleşmesine meydan ver- .""'f Arzusunda olmadığından e İ ?elııııktedir. Mussolini ise ei l_ıu müzakerelerin bir GYGİ hitama ermesi yolunda SAi faaliyeti göstermiştir, 'ütecavizlerin bütün ciha- Romadan bir manzara nın gözünü boyamak için or- taya attıkları “anti komünist,, şayialardan sarfınazar edilecek olursa şu gibi sualleri sormak lâzımgelir: İtalyan - Japon an: laşmasındaki gaye nedir? İtal- yan- Japon müzakerelerinin son günlerde hararetlenmesi neden ileri gelmiştir? Askeri ittifak namı verilen bu İtalyan-Japon “dostluğu, evelemirde Japonyaya - karşı tevcib edilmektedir. Çindeki Japon tecavüzü Britanya me- nafiine müdhiş darbeler indir- mektedir. Diğer taraftan, İtal- yan Faşizminin korsanlık tec- rübeleri, İngiltere için fevka- lâde ehemmiyeti haiz bulunan Akdenizi deniz haydudluğu mıntakasına — çevirmektedir. Tokyo İngilterenin Akdenizde daha fazla uğraşmasını, Roma ise İngilterenin dikkat naza- rını daha fazla Uzak Şarka çevirmesini arzu etmektedir. İtalya ile Japonyanın biri- birlerine yakınlaşmalarına âmil olan nokta da işte budur. On- ların maksadı İngiltereyi oya- lamak, onun üzerine - tazyik yapmak ve onun mümkün ol- duğu kadar fazla müsamaha- kâr olmasını elde etmek. Gerek İtalya, gerek Japon- ya ve gerekse onların müşte- rek müttefikleri Almanya hu: kuku düvel ahkâmına, mevcut makama ve taahhüdata hemen hemen hiç riayet etmemekte- dirler. Pek yakında Hitler ile Mus- solini biribirlerine mülâki ola- caklardır. Ecenebi gazetelerinin verdikleri haberlere göre, Ja- pon - Alman askeri - ittifakını Japon - İtalya anlaşmasının im- zalanması suretile Japonya, Almanya ve İtalyadan mürek- kep bir üçler ittifakına tahvili meselesi de bu mülâkat gün- lerine tesadüf ettirileceatir. İmzalanacak — olan İtalya - Japonya anlaşması ve tasav- vur edilen Almanya - İtalya - Japonyadan mürekkep üçler anlaşması da şunu gösteriyor ki, mütecavizler istilâ plânla- rından, yağmacılık maksadile yabancı memleketlere gayri kanuni taarruzlardan, harbi milli siyaset aleti olarak kul- lanmaktan vazgeçmek fikrinde değildirler, İtalyan - Japon ya- kınlaşması sulhçu memleketle- rin sulh va emniyetin kollek- tif bir şekilde himayesi için birleşmeye çağıran yeni bir işarettir. Bu gibi kollektif ha: rekâtın teşkil edilebileceğini ise, Nyon konferansındaki an- laşma ispat etmi: Alman m;bua- tının iddiası Berlin, 7 (Radyo) — AlL- man matbuatı; Popolo d'İtal- ya gazetesinin, B. Mussolini tarafından - yazıldığı söylenen dünkü makalesinden uzun uza- dıya bahsetmekte, İspanyada Avrupa medeniyetinin, Alman- ya ve İtalya tarafından kurta- rıldiğıni iddia eylemektedir. Mıisır Parlâmentosu fevkalâde içtimaa çağırılıyor. Kahire, 6 (A.A.) — Başve- kil Nahas paşa, parlâmento- nun fevkalâde olarak içtimaa davet edileceğini bildirmiştir. Bu toplantıdan maksat, milli müdafaa için bir milyon İira- hk munzam - tahsisat kabul etmek ve Montrö kapitülâs- yonlar konferansının derpiş etmiş olduğu nizamnameleri mer'iyet mevkine vazetmek olduğu söylenmektedir. Malüm olduğu veçhile bu nizamnamelerle — konsolosluk mahkemelerinin kazai salâhi- yeti muhtelit mahkemelere devredilecektir. B. Stoyadinoviç se- yahate çıkıyor Belgrad, 7 (AA.) — Bay Stoyadinoviç ilkteşrin ortala- rına doğru Paris ve Londraya gidecektir. Mumaileyhin mü- teakıben Sofya ve Romayı ziyaret edeceği zannedilmek- tedir. Berlin, 7 (A.A.) — Volkişer Beobahter, B. Stoyadinoviçin Paristen sonra Berline gidece- ğini haber vermektedir. İngiliz kabinesi Beynelmile! vaziyeti tetkik etti.. Londra, 6 (A.A.) — Bu sa- bahki kabine toplantısı, iki saat kadar sürmüştür. İçtima esnasında Ruzveltin nutkile beynelmilel vaziyetin tetkik edildiği zannedilmektedir. | Giornale d'Oriente, İs- | kenderiye: Hint — yarımadasının son ucu olan Malabar, şarkta Kardamon tepeleri, ve garpta Garp Denizi arasına sıkışmış, kanallarla ve lagünlerle yer yer bölünmüş kısa ve dar bir toprak şerididir. Bunların üze- rinde çıplak kayıkçılar ağır sallarını ve hafif gondollarını yavaş yavaş kaydırırlar. Pe- derşahi örf ve âdetlere sahip Nairlerin hüküm sürdüğü bu gârip memlekete Kadınlar Diyarı da denilebilir. Garip evlan- me âdetleri Malabarın yegâne sakinleri olmamakla beraber — Nairler orada ekseriyeti - teşkil eder- ler, Bu ırk evlenme ve miras müleallik — hususlarda — tuhaf âdetleriyle bütün komşu ırk- lardan ve dünyanın bütün öteki kavimlerinden ayrılırlar. Bir taraftan gene bu Nairle- rin öyle bir tapınma tarzları vardır ki, Hindin öteki iba- detlerine karabeti olmakla be- raber, hakikatte yılana iba- detten başka birşey değildir. Bu acaip memlekette bir ada- mın mirasçıları kendi çocuk- ları değil, fakat kız kardeşinin kilerdir. Avrupa sistemlerine alışmış kimseler için maruma- klattayam (Nairler, pek başka bir hususiyeti olan “akraba kayırma,, tarzlarına bu adı vermektedirler) acaipliğin ve akılsızlığın son — derecesidir. Bu garip âdetin tatbikine ait bir misale son zamanlarda, Travancore sarayında rasge- liyoruz. Travancore, Malaba- rın idare bakımından bölün: düğü iki Hint eyaletinden biridir. Şimdikinin selefi olan mahrace evli idi, - kız. ve erkek bir hayli de çocuğu vardı. Bununla beraber kız kardeşe malik olmamak felâ- ketine maruz olduğundan, bu yüzden de mirasçıdan mah- rumdu. Ocağının sönmesine ve dolayısile, ilâhların lâne- netine uğramasına mani ok- mak için, bir zamanlar Tra- vancorenin mühim bir kıs- mında hüküm sürmüş olan bir ailenin iki kızını kendine yeğen edindi ve birine büyük, ötekine küçük elti dedi. Bun- lar teyze kızlarıydı. Sonra bunları, krallık hakları olmı- yan İâalettayin iki perense verdi.. Küçük prensesin bir erkek çocuğu oldu. O da 1924 te mahrace olunca ismen tahta çıktı, kendisi reşit oluncıya kadar devleti fevkalâde zeki ve münevver bir kadın olan Maharani idare etti. Bereket versin yeni mahracenin bir hayli kız ve erkek kardeşi var ki, o da bu sayede - selefinin son senelerinde düçar olduğu üzüntülere katlanmak zorunda kalmıyacak, Nairler miras sis- temlerini pek tabii bulmakta- dırlar. Malabarda, derin bir adli kültürle yetişmiş kimseler, bir adamın varını, çocukluk arkadaşı ve ekseriya kendi: sine analık yapmış olan ve karısını tanımazdan çok evel- denberi tanıyıp sevdiği kız kar- deşine bırakmasının pek âdilce ve dokunaklı bir şey olduğunu iddia etmektedirler. Cengâver bir ırk Bu mamur kıyı ülkesine tan- na gözü ile bakan bütün kom- şularile daima harb halinde bulunan Nairler cengâver bir ırk olmuşlardır. Kadın ve ço- cukların yumuşatıcı bir tesir yapabilecekleri bu askeri kavim için evlenme pek makbul bir âdet değildi. Bununla beraber erkeklerin komün kadınlarile serbest birleşmeler yapmala- rına müsaade edildi. Şu şartla ki, bu geçici heves birleşme- lerinden doğan çocuklar, ka- dının ailesine, yani erkek kar- deşlerine tevdi edilir. Pek ka- rışık olan bu aile sisteminin anahtarı işte buradadır. Netice itibarile, bir Mala- bar ailesi kadınla, kız ve er- kek kendisinden gelenlerden teşekkül etmektedir. Modern Malabarlıların “birleşme,, de- aen ve umumiyetle henüz ço- cuk olan karı kocaların tabii vasileri tarafından tertib edi- len bir evlenme tarzı vardır. Böyle birşey olmazsa evlenme çağına gelen genç kız muhte- mel talepleri tahrik maksadile alay ile şehrin sokaklarında dolaştırılır. Bu teklifler sonra: dan, bir Nairin hayatının her safhasında büyük bir ehem- miyeti olan müneccim tarafın- dan tetkik olunur. Münececim delikanlının ve yavuklusunun rayçalarını çıkarır, onları bir arada muayene eder ve eğer uygun olduklarına hükmederse evlenme merasiminin gün ve saatini tesbit eder. Zevce evine gelince İşitilmemiş bir ihtişamla kut- lulanan ve köyün bütün sınıl- larının — iştirak ettiği izdivaç merasimini müteakıp kadın, bundan sonra kendisine söz söylenirken âdet üzere amma (ana) diye çağırıldığı halde, kocasının ne evine gider, ne adını alır. O hâlâ annesinin evinde yaşamakta devam ede- cek ve kocası da onun yanına yaâlnız geceleri gelecektir. Er- kek nadiren karısiyle beraber yemek yer, çocukları ise, ana- ları ve onun kardeşleri tara- fından bakılıp büyütülür. Res- mi evrakta da filân erkeğin yeğeni olarak gösterilir. Nair aileleri Malabarın büyük bir kısmına sahiptirler. Lâkin gö- renek mal ve mülkün aileler içinde gayri kabili taksim ol- masını ve Ötekiler hesabına en yaşlı erkek veya kadın ta- rafından bir elden idare edil- mesini icab etlirir. Din? ibadetleri Nairlerin dini ibadetleri, hinduizme karabeti olmakla beraber, az çok gizli kapaklı bir şekilde yılanlara tapınma- dan — ibarettir. Yilan, bütün Hintliler için mukaddes bir hayvandır. Fakat Nairler bu basit hürmeti takdis ve tapın- maâ derecesine götürmüşlerdir. Erkekler olsun, kadınlar olsun, baş tuvaletlerine kura yılanı- nin ibiğini taklit edecek bir surette — yaparlar. Erkekler, traşlı tepelerinde alınlarına düşen tek bir kâkül bırakırlar, kadınların başı ise daha anti- kadır. Her ailenin kendine mahsus koruyucu yılanları var- dır, ve malikânenin en vahşi, fakat en iyi bakılan noktala- rına küçük dolaplar içinde yılan tasvirleri konur. Kadın- lar hiç olmazsa ayda bir kere mukaddes tasvirin etrafını sü- pürüp temizler ve karanlık köşeyi pirinç lâmbalarla ay- dınlatır ve heykellerin önüne süt ve muz koyarlar. Üç dört kere dize geldikten sonra bir kaç saat için oradan uzakla- şırlar. Geri döndükleri zaman, hediyeler, şüphesiz — onların inandıkları gibi, yılanların ma- rifetiyle değil, fakat maymun, karga vesaire gibi yırtıcı hey- vanların himmetiyle yokolmuş- lardır. Zehir doktorları Nairlerin arasında bir hay- li de “visha vydians, yahut *zehir doktoru,, da vardır ki, bunlar uzun ve zor bir tahsil- den sonra yalnız yılan isırma- siyle meydana gelen hasta- lıklara bakarlar. Bilgileri o derece kat'i ve emindir ki hastanın - sesine, tavrına ve yatışına bakmakla yaranın zehirli olup olmadığını kestirebilirler. Bu — doktorlar mesleklerinin — başlanğıcında hiçbir. ücret almıyacaklarına dair yemin ederler. Zira ilâh- ların bir lütfu olan ilimleri bu cihetle bedava olmalıdır. Yalnız umumiyetle betel yap- rağı, büharat, şeker ve çay gibi hediyeler kâbul ederler. Yılanlara karşı afsunlâma ça- relerini havi mukaddes kitaba, Shastran'a göre, böyle bir bilgiye sahip” olmak istiyen adam bunu kendisini feda ederek ödemelidir, © çocuk- suz ölecektir, cüzam illeti ken- disini kemirecektir, eğer daha — Lütfen çeviriniz —

Bu sayıdan diğer sayfalar: