8 Aralık 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 6

8 Aralık 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahifa 6 ;TARIHTEN YAPRAKLAR: Yunan tarihinin meşhur fahişesi Frini! Idam edilmekten nasıl kurtuldu? Frini, bu bir filezof, bir insan değil -dedi- bir hayvan, bir taş, hissini kaybetmiş bir mahlüktur Suların içinden evvelâ beyaz müdevver omuzları, sonra, dik, sert, muntazam göğüsleri göründü Hneği sa —Dünkü sayımızdan devam — | Frnini, bekliyordu. Frininin kolları, -onun kollarına temas adiyordu. Açık göğsünü ve yü- zünü ona çevirdi. Filozofun gözleri, evinin ta- vanlarını delerek kim bilir gök- lerin hangi katına saplanmıştı.. Sanki, cinsiyetini, erkekliğini ebediyyen unutmuş veya kaybet- mişti. Yanında çırılçıplak uza- nan ve bütün Atinanın çıldırdığı alevden, ihtirastan — yuğrulmuş kadını, görmüyordu bile... Dakikalâr çoktan saatlere ba- liğ olmuştu. n O, gene hareketsiz, gene gör- leri göklerde, yatıyordu... Frini, onun yanında, dişlerini için için gıcırtadarak, hiddet ve asabiyetini yutarak bekliyordu. Nafilel... Filozof Ksenokratı, kendi âleminden, et ve şehvetin kucağına iridirmek imkânı yoktu. Şafaklar yırtılırken, zaptede- mediği bir homurtu ile kalktı: — Gidiyorum filozof-dedi-te- şekkür ederim. Benim yüzümden rahatsız oldunuz.. *Filozof başını ağır ağır çe- virdi. — Teşekkürlere lüzum yok * 2dedi-rahatsız da olmadım.. Ben zaten Kep öyle yatarım. Frini, henüz karanlık sokak- larda, adeta filozofa küfürler yağdırarak koşuyordu. Nihayet evine varmıştı. Öğleden sonra Praksitelli ile ressam Apelli ve daha bazı kadınlar gelmişlerdi. Bu kadınlardan biri sordu: —— Bu akşam neredeydin? Frininin gözlerinden iki kıvıl- cım siçradi ve bembeyaz dişle- rinin, müthiş bir kin ve hiddetle gıcırdadığı' duyuldü: — Onun yanında, filozof Kse- mokratinin yanında idim. Praksitelli, genç kadına baktı: * — Eserini bulabildin" mi? 'Diğer bir kadın, bu “suale ilâve etti: — Onu mağlüb edebildin mi? Frini hiddet ve yeis arasında, âdeta isyan edercesinde bağırdı: — Hayırl.... Hayırl... O bir filozof, bir insan değil... O bir O bir taş... O don- muş, hissini — kaybetmiş öyle bir mahlük veya öyle bir şeyki.... Praksitelli başını salladı: — Bizden başka adam olma- sını, bir kusur şeklinde gör- miyelim Frini.. Frini, günlerce bu " asabiyeti taşıdı. Yunanistanın en güzel kadını olsun da yüzüne bak- mağa Bile tenezzül etmesin öy- le mi?. Olur şey değildi.. Frini nihâyet şöyle düşündü: Praksitellinin yapacağı heykel ve ” Apellinin yapacağı resim tablosile, bu hodgâm filozofun uykusuzluğuna cevap vermiş ola- caktı. Ve filozof, muhakkak ki, yap- tığından utanacak, nedamet ge- tirecekti. Esasen her iki büyük san'atkâr da, bu kararlarının kat'i bir ma- hiyet almasını bekliyorlardı. makyaj Posidon âyini yaklaşmıştı. Elef- sinada büyük hazırlıklar - vardı. Yılda bir defa yapılan bu âyin, bütün Yunanistanı harckete ge- tirirdi.. Frini, Praksitelliye: « — Sevgilim -dedi- o gün, mu- radınıza ereceksiniz. Ben ha- zırim.. Praksitelli, 'büyük bir heye- canla Friniye sarıldı: — Eserim, benden ziyade sana ait olacak.. Tarihe ben'm şöhr retim geçecek, fakat senin var- lığın mras kalacak. -4 Poyidön 'üyini gükü,> di nize girerim. Sen de Apelli ile beraber sahilde bulunursun. — Tamaml. Nihayet o gün gelmişti. Gü- neşin doğumundan bir az sonra, her üçü sahilin tenha bir - kıs- mında idiler. Frini: — Ben - dedi - şu kenardaki kum yığınının arkasında süya gireceğim ve buradan çıkaca- ğim. Ressamın da, heykeltraşın da yüzü sapsarı idi. Praksitelli: — Evet Frini - dedi . fakat denizden kumsala, gayet ağır adımlarla yürüyerek çıkacaksın. — Pekil. Ve Frini, bir kuş gibi seke- rek, daha ilerideki kum yığın nın arkasında kayboldu. Ak!ı ik; kalabalık ta bu tarafa geliyor- du, çünkü uzaktan her üçübü görmüşler: — İşte meşhur Frini ile iki büyük san'atkârl Diyerek — yaklaşmağa başla- mışlardı. Deniz, masmavi, hareketsiz, ipekten bir kümaş gibi yatıyor- du. İleride bir baş gözüktü. Bu Venüsün heykeli, bir fotoğraf hilesi ile asrımıza uyarak gyaparken baş ağır ağır yaklaşıyordu. Frininin beyaz, — müdevver omuzları mavi bir şalı sırtından atmış gibi, gözlere çarptı.. Bu- nu, karşıda duran güneşin ışık- ları altını k, sert, munta- zam göğüslerin doğuşu — takip | etti. — Sonu var — İlk öğretmenlerin Eski mesken ve taz. minat bedelleri veri- lecektir. İlk öğretmenlerin eski yıllar- dan mesken ve tazminat bedel- lerinden alacakları olan paranın vilâyet büdcesinden kendilerine verilmesi hakkında Vekiller He- z edilen karâr vilâ- Bu karara göre, öğretmenlere * eski senelerden alacakları olan ve 17,000lira tutan mesken ve taz- minat bedelleri ödenecektir. Bir kaza Attan düşmüş, ölmüş Ödemişin Adagide nahiyesine bağlı Bademiye köyünde bir kaza olmuştur. Ali oğlu Hakkı Biner, sarhoş halde ata binmiş ve köy içinde koşturmağa baş- lantıştır. Hakkı Biner, köy or- tasındaki köprüden geçerken atın çok hızlı koşmasından muü: Vazenesini kaybetmiş ve dereye düşmüştür. — Yaralanan Hakkı, 'demiş hastanesine kaldırılmışsa da orada ölmüştür. Sarhoşluk Menemende Mermerli mahal- lesinde oturan Mehmet oğlu Mehmet, sarhoş olarak sinema içinde gürültü yaptığından, tu- tulmuş ve adliyeye verilmiştir. ANADOLU K B Küânunnevel Unutmuyalım ki, doktorluk şarlatanlıktan eskidir.Bunların başında ruhaniler gelirdi Eski zamanlarda doktor- luk ve tedavi nasıldı? — Eski cerrahlar, sar'ayı tedavi için'çocuklarııı ka- fatasında birer küçük delik açarlardı Bazı yerlerde hastalar sokak orta- sına yatırılır, herkes bir ilâç Bergamada Doktorluk, şüphe yoktur ki, çok saygı değer bir meslektir. İnsanlığa olan hizmeti itibarile de doktorluk en önde gelir. Buna rağmen -tabii şarlatanla- rın icab ettirdiği bir hal olmak üzere- doktorlar ve doktorluk aleyhinde avam arasında bir kötü görüş ve düşünüş te var- dır!.. Ölümü muhakkak, ölümü icab ettiren sebeblerin çoğunu da bilen ve “Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane, diyen avam, doktorları Azrailin ortağı veya muavini addetmekten de geri " durmamıştır. Bu gün doktorlarımız hasta- larını otomobillerle ziyaret ettik- leri halde, ©o eski devirlerde *sözüm yabana!- doktorlar eşşek süvar olarak hastalarına gider- lerdi ve henüz kundura veya sandal giymekten habersiz idiler! Doktorluğun ve tedavi usulle- rinin bu kadar basit ve iptidai olmasına rağmen çok eski de- delerimizin hastalıkları da az ve basit değildi. Meselâ, dedeleri- mizin henüz mağaralarda yaşa- dıkları zamanlarda çocuklarda kemik hastalığı ve ihtiyarlarda artrit şimdikinden az değildi. Eski bir hikmete göre “ihti- yaç ihtiraın anasıdır!. Hastalık ile ıstırabın. eski zamanlarda mevcudiyeti de pek tabildir; bu hastalıkların, ıstırapların mevcu- diyeti “tedavi usullerinin, doğ- masını mucip olmuştur. Iztıraplara, hastalıklara karşı hareket edenler evvelâ şarlatan- lar olmuştur. Şarlatanlık, dok- torluktan çok daha eskidir. Bu şarlatanların hemen hepsi de kendisinde diğer insanlardan bü- yüklük, bir hususiyet iddia eden lerden yani ruhanilerden yetiş- miştir. Maddi sebeplerden doğan ve maddi olan - ıztıraplara bü rü- banilerin üfürük ve efsunları ta- bildir ki mukabele edememiştir. Bu tedavi usulü çok çabuk iflâs etmiş, insanların — ıztıraplarına karşı akıl ve fikir sayesinde bir tedavi usulü bulmak ihtiyacı ken- disini gösterm ştir. Çok eski za- manlara ait olmak üzere elde edilen bir çok iskeletlerde harici tedavi izleri bulunmuş ve görül- müştür. Fikri usüllerle ilk tedavinin *“Cerrahlık., şeklinde başladığına inananlar pek çoktur, (Cılâlı taş devri) cerrahlarının “delmek, suretile tedavilerini gösteren canl insanların kafa taslarından ko- “tavsiye edip geçerdi e | Eskulapyon parılmış değirmi kemik parça- ları bulunmuştur. Bazı fen adam- larının kuvvetli tahminlerine gö- re o devirlerin cerrahları, bik hassa çocukların kafataslarına “Habis ruhun çıkabilmesi, için birer delik açmak suretile sar'a- yı tedaviye çalışmakta idiler. Maamafih, iptidaf hal yaşayan Borneonun dayakları nezdinde, bu tedavi usulâ henüz yakındır! Ne ise.. Biz çok geniş olan eski zaman tedavi usullerini şu kısacık sütunlara sıkıştırmağa çalışıyoruz. Bunun için sadede dönelim: Mısırlılarda tedavi ruhanilerin inhisar ve imtiyazı altında idi. "YEKtr.1POl Eski bir doktor eşşeği ile hastaya gidiyor nın vaktinden evel öldüğüne, hiç olmazsa çıldırdığına şüphe caiz değildir. En eski medeniyetlerden biri- sine sahip olduğu söylenen Çin- de te ıv? unıllğeıi l);yıc:k bergıd ve gülünç idi. Eski ananelere riayet eden bu günkü Çinliler arasında bile en vahim ve sari hastalıkların kurbağa kemikleri vesaire ile tedavisine çalışan ve bu tedaviyi kabul eden pek çoktur. Avrupaya gelelim; - Omirosa göre, Eskulaypın - oğulları ve Podalis Trua yrııbinde yaralar- okları alarâk kanını emmek ve sonra yara içine merhemler koy- mak suretile yaralıları tedavi etmişlerdir. Fenni tedavi usulünün Esku- lapın şakirdleri tarafından ted- ricen kurulduğunu iddia eden« ler de pek haksız olmasalar ge- “daha manlıki tedavi usulleri bulan eski bir fikir adamıdır. Ve Milâddan beş asır evel yaşamıştır. Sağda doktor muayenesi, solda kan alırken Bazı davi Papirüslerden bunların te- usuüllerine dair malümat elde edilebilmiştir. Maamafih Plin, eski Misir tedavi usüllerin- de doktor ruhanilerin hayvanatı kendilerine nümune ittihaz et- tiklerini bildirmektedir. Mide dolgunluğuna bu muh- terem tedaviciler Hipopotamla- rın hareket - şekillerini nümune tutmuşlardır. Midesi fazla doldu- gu vakit Hipopotam sudan ç- kar ve keskin kamış arar, bu kamış ile ayağının bir tarafını keser ve kan akıtırmış, akan kan kendisinde kâfi bir zayıflık hissedince bu yarayı çamurla kapatır, kanın akmasına nihayet verirmiş! İşte kan alma, bu sebeble Mı- sır tedavi usülleri arasında baş mevkii tutmuştur. Herodota göre Geldinilerde de tedavi imtıyazı mutlak suret- te ruhanilerin elinde idi. Asüri- lerde ise, bir bastaya ruhani tedaviler yapılmakla beraber, tedavi usulü umumun hakkı sa- yılabilirdi. Böyiece ruhani tedavi- yi müteakıb hasta en işlek bir cadde üzerine bırakılır ve gelib geçenler — kend.lerince malüm tedavi usullerini hastaya tavsiye ederlermiş! Her kafadan başka bir tedavi usulü dinlıyen hasta- Eski Romada da tedavi usul- leri esatir ve hurafelerden doğ- muş ve usuli bir şekle doğru yürümüştür. Meselâ Milâdı 450 sene evel cenazelerin şehire ler içinde gömülmemesi hak- kında bir kanun mevcud idi. Birinci Milâdi asırda imparator Ogüstün — ihtiyarlığında kapalı bir odada ve kürklere sarılmış, her türlü hava cereyanlarından mahfuz berhayat yaşadığı mu: hakkaktır. Ogüstün, veremden öldüğünü de bazı müverrihler kaydetmişlerdir. Ogüste dekto- runun verdiği yegâne ilâç da “Soğuk su, olmuştur. Ege, eskiden en mahir ve kudretli tedavici yetiştiren bir muhittir. Eskulaptan sonra, Ber- gamada yetişen Galinos bunlar- dandır. (M. S. 131-210) bu zat teşril stematik mesaisi ile mâ" ruftur. Dimağın cümlei asabi- yenin merkezi olduğunu ilk tayin eden fen adamıdır. * .. İtiraf lâzımdır, ki bundan sonra tıb âleminde mühim ke- şifler ve terakkiler azalmıştır. İbnisina ve emsali gibi Türk alimlerin — buldukları — esasları 18 nci asırda Avrupaya rehber olmuş ve 19 ncu asırdan sonra tıp barikulâde terakkilera maz” har olmuştur; ki bu da ancak Simyanın mevkiini kimyaya ter” ke baş.am.şur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: