12 Ocak 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7

12 Ocak 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sanayiin Kara elması ü Yi Maden kömürünü elmas gibi kullanan, maden kömüründen elmas gibi istfade eden millet- lerin başında İngiltere gelir. Türkiyemiz de bu milletler arasında mühim bir mevkie sa- hiptir. Atatürk buyuruyor kit “Kömür bütün Türkiyeyi ı'%.ı edecek bir servettlir.,, 'ürkiyemizin bir çok yerle- rinde maden kömürü vardır. Fa- kat en küvetli kömür havzası Zonguldaktadır. Türk kömürünü ilk bulan Zon- güldaklı Uzun Mehmeddir; bun- dan 108 sene evel, 1829 senesi ikinciteşrinin 8 inci günü bu kara olmas bulmuştur. İlk ocak 1865 de açılmıştır. 61 senelik bir müddet içinde Zonguldak havzasından 7,491,000 ton kömür alınmış fakat Cum- huriyet devrinin ilk on sene- sinde alınan kömür 18,888,000 ton olmuştur. 1927 de 65,023 ton olan ihe racat, 1936 da $70,868 ton ol- muştur, Türkiyede maden kömürü: —1 — Zonguldak, 2 — Çanak- kale, 8 — Trakya ve 4 — zurum havzalarında bulunur. Dereden su getirme! Kurnaz bir çocuk vardı. Bu çocuk arzularını çok garip bir gekilde isterdi; bakınız bir gün şekeri annesinden nasil istedi: — Amneciğim,. — Ne var oğlum, — Dişim ağrıyor. — İlâç fayda vermedi mi? « Vermedi, - halde dişçiye gidelim. - yok anneciğim. —— Ne yapalım şu halde? — Kolay. Sen bana “çok şe- 'hl' ve dı:keıli şeyler yime, diş- lerin külür, edir ğ T yödi ci demedin mi? Çocuk!ara masallar ——— Kibirli Sultan gee Bir vakitler gayet zengin ve kuvvetli bir Padişahın sade bir kizi var imişl.. Bu kız gayet gü- zöl ve terbiyeli olduğu halde son derecede — kibirli imiş... Yirmi yaşına geldiği helde bile henüz bir kimseyi beğenerek evlenmemiş idi... Padişah, bir gün komşu pa- dişahzadelere bir davet ve ziya- fet tertib ederek kızına bir koca bulmak istedi; fakat pencereden ve kafesin arkasından bu kibar zadeleri seyreden Sultan meselâ Yemen padişahının oğlunu gö- rünce Aman yarabbi, kahve tavası suratlıya bakınız.. Demiş, Hind padişahının oğlunu sırığa benzetmiş, Mısır Sultanının şeh- zadesini de yağ tulumu san- mıştıl.. İşin en fenası, en sondan bir genç geliyorken sultan hanım, üdeta yüksek sesle: Hele.. Hele, eğri bacaklıya beni istemeğe geliyd?. Ve zavallı şehzade hakkındaki bu tahkiri tamamile duymuştu. Kibirli sultan bu suretle gene hiç bir kimseyi beğenmediğini herkese anlatmış oldu. Fakat padişah ta hakikaten mahçup oldu. Bunun üzerine son derece hiddetlenen padişah, misafirle- rinden özürler diledi ve bu hale şiddetli surette bir ceza tertip edeceğini de söyledi.. Misafirler yerlerine gittikten sonra, padişah tam bir gece düşündü ve sabaha yakın bir karar verdi. Verdiği karar da gu idi: Sabahleyin saraya gele- cek ilk dilenciye kızını, o kibirli sultanı karı olarak verecektil... Ve işin tuhafı, padişahın bu kararını vermesinden yarım saat sonra, kapıya fakir bir çingene gelmiş ve keman çalmağa baş- amış idi. Sütunlarda seyahat —- —T rama Kerbeladan bir görünüş Bir muhteriin hayatı Nihayet bir gün, Tomas Edi- son ana ve babasına bir hayal- raver olmadığını göstermek im edi. Bir az telgraf teli bulmuştu. Ve babasının hayretleri arasında eline geçirdiği eski çömlekler ve makine parçalarile bir elekt- rik pili ve bir telgraf makinesi yaptı ve işletti, Porhorondaki bu eve etine her fırsat geçtiğinde gelirdi. Bu raya bir az şenlik ve zevk verir ve bu samimi aile ocağında an- nesine ileride neler yapmak is- tediğini anlatır dururdu. Fakat şimeadiferin durduğu yer ile evi- nin arası yirmi dakika kadar sürüyor ve Edison bu müddeti büyük bir zarar saymakta idi, Bunun için basit olduğu kadar cesarete bağlı bir çare buldu: Tren, düracağı mevkie gelirken ve evlerinin önünden bütün ça- bukluğu ile geçerken, çevik ve idmanlı o'an küçük Edişon, yo- lun boyunca yapılmış olan kum lu bir yere atlamayı öğrendi. İşte bu, tehlikeden korkma: mak, bir gün genç Edisona çok büyük ve kahramanca bir iş ANADOLU Civcioler Padişah hemen bu adamı huzuruna getirtti ve kendisine kızını verdiğini — söyledi.. Çin- gene kendine mahsus bir takım yılışık tavırlarla teşekkür etti ve şultanı memnuniyetle karı olarak kabul etti! Bu sırada babasının huzuruna getirilen sultana da: — Kızım, bu gece seni kapı- ma gelecek ilk dilenc ya - ver» meğe ahdetmiştim. Kaderine bu çingene çıktı, şimdi seni şu imam ona nikâh edecaktir. Dedi, Sultan bu kararı kabul etme- mek için ağladı, sızladıysa da, neticede hiç bir faydası olmadı ve bir saat içinde çingene ile kibirli sultanın nikâhları kıyıla- rak — ceplerine bir az para ve 'azın bohçası da koltuğuna verilerek saraydan — dışarı - atıl- dılar!.. ı — Sultanım... Seni memleke- ketime götüreceğim. Çingenenin bunu söyliyeceğini zaten bilen kibirli sultan hemen kemancıyı takibe başladı. Bir müddet gittiler.. Ve, büyük bir ormana girdiler. Sultan bu or- manin büyüklük ve güzelliği kar- şısında: gördürdü: Küçük bir mevkifte, bizim Edison da bir çok yolcu: lar gibi tren bekliyordu. Birden- bire bir trenin den geldiği görül gocuk da, tam demiryolunun —— Acaba bu orman kimindir?. Diye sormağa mecbur kaldı. Çingenet — Eğri bacaklı padişahın cevabını verdi... Ve: — Eğer onun karısı olsaydın, bütün bun- lar senin olacaktıl.. Dedi. Biraz kaha yürüdüler; bu defa da bağlık ve bahçelik bir yere geldiler; sultan: — Bu güzel yerler kimindir?. Diye sorunca, çingene: — Eğri bacaklı padişahınl.. Diye cevap verir. Sultan da- yanamıyarak: — Ne kadersiz sultanmışım ben!, Ded. Keşke ©o padişaha varsaydıml. Dedi, Çingene: “— Bak işte buna dayanamam. Bu gün ben senin kocanım.. O padişahsa, ben de gayet güzel keman çalarım.. Be- nim de kândime göre haysiye- tim var.. Bır daha yüzüme karşı başka koca isteme, sonra bo- zuşuruz... Dedi, Tam bu sırada yıkık ve kü- çük bir kulübenin önüne gel- miştiler. Çingene: — İşte evimizl, Dedi. Ve her ikisi de karanlık ve pis kulübeye girdiler, Sultan etrafına bir göz gezdirdikten ortasında oyuncaklarile rabat, rahat oynuyordu. Bir iki saniye sonra, zavallı çocuk tekerlekle- rih altında parça, parça ola: ça'tı... Taşoyunu Beş on tane toparlak ve beyaz çakıl taşı, beş altı çocuk. İşte bu oyun için lâzım olan ancak bunlardan ibarett r. Tek mi, çilt mi ile ilk oynıya- cağı anlaşılan çocuk bu taşlar- larden birisini, bulunduğu masa- dan alır ve hafilçe —havaya hırlatır. İkinci bir çocuk yerden bir taş kapmak suretile havadaki taşıda avucuna — düşürmeğe çalışır. Yerden taş alarak havadaki taşı kapmağa muvaffak - olan çocuk “bir, sayı yapmış olur. Eğer bu çocuk masa üzerindeki taşların hepsini de böylece ala- bilirse, birinci olur. Brinci ol- maz da taşlardan birisini kapa- maz ve yere düşürürse, oyun sırası diğer bir çocuğa gelir. Bu oyun eylenceli bir oyun dur. Çocuklar ustalaşırlarsa, sol el ile taş toplamak usulü de başlar.| ÇA Bünüce | Her dilden konuşan nedir? Bu bilmecemizi henüz halle- den yok gibidir. Bunun için bir hafta daha temdid ettiğimizi ilân ederiz. Kazananlar Geçen bilmecemizi doğru hal- lederek birinci mükâfatı alan Yıldırım Kemal okulundan Se- dad Doğanların resmini derc ediyoruz. — Burada ne eşya, ne de hizmetçiler yokl. Dedi. Çingene: — Uşak mı?, Eş- ya mı?. Sen hiç “Çingene evin- de kiler?, darbı meselini duy- madın mi?. Çingenin — bütün eşyası sırtında, bütün yiyeceği karnında olur.. Hizmete gelince: Bunu sen yapacaksın. Çabuk bir yemek pişirde yiyelim.. Herifin sertliği karşısında sul- tan ayağa kalktı, fakat ateşin bile nasıl yakıldığını bilmiyor idi. Bunun üzerine çingenenin ile ateş yaktı ve otlardan bir çorba pişirdi.. Şimdiye kadar en usta aşçı- lar elinden çıkan Ve her sofrada mutlaka on beş yirmi türlü ye- mek bulunan sarayın yemekle- rine bin kusur bulan kibirli Birden bir genç çocuğun ileri atıldığı ve çocuğu kolları arasına aldığı görüldü... İşte bu genç bizim Edisondu. Lokomotifin tamponları ona dokunmuş, ve feci manzara karşısında bi ga başlamışlardı. Fakât çe sayesinde bu dokunma pek hafıf olmuş ve Edison kur cağındaki çocukla demiryolunun beri tarafına geçebilmişti! Kurtardığı çocuk ise gâr şe: finin oğluydu; oğlunu pek feci bir ölümden kurtaran bu gence ne istediğini sordu; fakat cesur genç bu harekete karşı bir şey istemek hakkı olmadığını ve kendisi - için mecburi olan bir Küçük — musahabe'er: ——— Karıncalar Gökalp da Fahriyenin küçi kardeşidir. Fahriye annesinde aldığı ders masallarını kardeşir hem de gayet hoş bir eda i anlatır. Günlerden bir gün, Göka bahçenin açık bir yerinde yü koyun yere yatmıştı. — Abla Fahriye onu bu halde görünc — Alp... Ne yap yorsun or da?.. O hal nedir?.. Diye seslendi. — Bak yorum abla... — Neye bakıyorsun? — Karıncalar.... Gel de ba ne kadar hoş!...'Fahriyede kı rıncalara bakmak için eğile Binlerce karınca vardı, Bunlı bi ibirinin ardı sıra g.diyorla ve bir çukura rast geldikle vakit hemen oraya iniyorlar v diğer taraftan çıkıyorlardı. Ör lerine bir taş veya bir tümse de çıksa onun da — tepesine tu manıyorlar, ve sonra yine in rek yollarına devam ediyorlardı. Alp: — Bunlar burada © yapıyorlar böyle?. — diye sordı — Çalışıyorlar, — erzük toplu mak için bütün gayretlerile uj raşıyorlar.... — Doğru, doğru... İşte bi tanesi ise kendisinden büyü bir buğday tanesini yakalamı; götürmeğe çalışıyor!. İşte iki danesi de küçü bir şeker parçası bulmuşla büyükçe olduğu için olacak, bi ribirlerine yardım ederek gi türmeğe çalışıyorlar!.. Birisi, öz den çekiyorsa, öteki de arka dan itmeğe çalışıyor; işte, $ taşın altında bir yere girdiler, Bak, bak... Şekeri - bırakıyo lar mı hiç?. Ne tuhaf... Ne tuhaf.. B şekeri yiyecekler değil mi?. — Bir azını şimdi fakat kusurunu da saklarlar.. Nereye saklarlar, acaba?.. — Yuvalarındaki — mahzı İşte şu del ğin başına geldiler Görüyor musun?.. Bu delik o ların sert topraklı bir yerd olan yuvalarının yoludur. B karıncalar bu deliğe yüklü giri hep boş çıkıyorlar. Bu — suret! kışlık zahirelerini topluyorlar Çünkü kış vakti dışarı çıkanı lar, istedikleri gıbi yem- buli mazlar ve şimdiden vakit vı ken hazırlanıyorlar.. Herkes de karıncalar gibi lışkan, dikkatli olmalı ve on! gibi yarının her şeyini hazırlı malıdirlar. 30/Mayıs/337 ——o sultan, bu kırık çömlek içi pişmş olan is kokulu çorb çingeneden daha büyük bir i tahla yidi, bu hale hendisi € şaştı. — Sonu 8 inci sahifede vazfeyi yaptığını söyledi... böyle nar topu gibi bir çocu; ölümden kurtarmak zevkinin he şeyden büyük olduğunu da lattı. Fakat bu aralık Edisonun tı graf âletlerine çok dikkatle b tığını gören memur: — Telgraftan hoşlanıyorsun zannederim!. Dedi. Ve istersen size telgrafçılığı öğreteyiml. Edison büyük bir heyecanl — Çok merak ediyorum, ö| renmek de isterim, Dedi. İşte, büyük mubteri Ediso * Sonu vür -

Bu sayıdan diğer sayfalar: