23 Nisan 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

23 Nisan 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 9 ANADOLU f—_——__mîgle—noldor Aleksi Karel Hikâye Nisan 23 T | Moda-Kadın —| *“Sbir'adada başbaşa! Ateş ediniz! Amerikan ve Fransız ka- Sun'i kalp Meblelare | Büsala gel rikanın saçağı üzerinde hare- Beyoğlunun sönük ve pis bir dınlarının farkı. Bir mütehassıs tabit makyajı an- latıyor ve Fransız kadınını Senelerdenberi, sinema, Ame- rikan kadınlarının - güzolliğile şeref duyuyor. Eğer sinema olmasaydı, herkes Amerikan kadınlarını acaip, iriyarı, haşin Nasıl ki, Amerikalıların na- zarında, — Avrupalılar da ufak bir dilber, — kumral, boylu, zarif ve güzel elli, geniş düşünceli, memleketinden gürür düyan — bir kadınıdır. Amerikan Bu dabir mankanin makyajıdır Paris hakkında ne düşündü- ğünü kendisine soran bir mu-> harrire şunları söylemiştir: — Parise geldiğim zaman en Tiyade nazarı dikkatimi celp eden şey, bura — kadınlarının renk renk makyajlarıdır. Bunlardan bazıları, karnaval maskesi giymişe benziyorlar. Yüzlerindeki sarı pudralar, du- daklarına sürdükleri rujlar, ya- naklarındaki allıklar güldükleri zaman katmerleşerek, — gayet çirkin — görünmelerine — sebep oluyor. Amerikada, bir kadın esmer- leşmek istedimi, derhal elekt- rik masajı yaptırm üzgün sürünüp Tünmeği akıllarına bile getir- mezler, Muharrir bu arada sormuştur: — Şu halde sizin memleke- tnizde, burada olduğu gibi, şiddetle tenkid ediyor sık sık renk veten modası de- gişmiyor?. O, şu cevlbi. vermiştirı — Değişmez ya. Bir Amerl- kan kızı, daima, kendi renginin ve teninin icabına göre makya- jinı yapâr; her zaman ayni pud- rayı, ayni ruju kullanır, Esasen kendine uygun pud- rayı ve ruju seçtikten sonra, neden başkalarını aramağa lü- zum görsün? İşto bu sebepledir ki, Ame- rikan kadını, daima canlı ve gürbüz bir filize benzer. Eğer, zaman veya güneş onların gini deği teessir olmazlar; bu hali gayet tabii görürler. Muharrir şu fikri ileri rüyor: — Fransız kız ve - kadınlârı- nin böyle şekilden şekle gir- melerinin sebebi “şık, görün- me: korkusudur. Mis Smit izah edilmez bir düşünceye daldıktan sonra di- yor: — Parisli kadınlar - erkekle- rini pek fezla — düşünüyorlar. Amerikalı kadınlar böyle değil- dirler. Onlar, sırf kı ve tabii güzelliklerini di *“Fransız — kızlarının işvebaz: liğı inanılmıyacak bir şey, Bu, âdeta bir ilim. Tuvaletlerini yapmak, — elbiselerini seçmek volhasıl giyinip süslenmek için o kadar masraf ve müşkülâta giriyorlar ki onların bu netice- siz uğraşmalarına cımamak kabil değildir. Bu uğurda kaybettik- leri zaman da caba., — Makyaj metodunuzu Fran- sız. zevkine göre değiştirdi- niz mi? — Kat'iyyen değiştirmedik. Parise yerleşen birçok yabançı makiyaj evleri, bahsettiğiniz Fransız zevkine uydukları halde, biz prensibimiz olan tabit ma- kiyaj sistemini hiçbir suretle değiştirmedik. — Fakat Fransız müşterile- riniz buna nasıl razı oluyorlar, j ve süsleme husu- sunda kullandığımız metodun mükemmeliyetini — kendilerine izah ile ikna ediyoruz. Imaline çalışacaklar Atlas Okyanusunu ilk defa olarak tayyare ile geçen Lind- berg yarının tarihine yalnız bir hava kahramanı olarak kalmak- etmiyecek... — İnsanları bir hayata kavuşturmak ebedi hususunda da onun tarihte bü- yük bir isim bırakaceği zanno- lunabilir... Malümdur ki, sun'i kalp yap- mağa çalışan Amerikalı bir doktor vardır. Nevyorkta Rok: feller müessesesinin reisi olan doktor Aleksi Karel bu icad üzerinde tayyareci Lindberg ile beraber çalışmaktadır. Fakat, sun'i kalp meselesi ©o kadar gizli tutuluyor ki, Liadbergin bu işle ne dereceye kadar ve ne mahiyette kalâkadar olduğu pekiyi bilinemiyor. Şimdi, Lindberg - Karel mu- ammasına yeni bir safha daha ilâve olunmuştur. Fakat, muam- ma yine kâfi derecede aydın- lanmamış, bilâkis daha fazla meraklı bir hal almıştır.. Lindberg Fransaya geldi ve tek başına bir ada almak is- tiyor... Buna mukabil doktor Karel daha evel davranmış ve Fran- sanın Brotanya sahillerinde bir Lindberg ir alay odalar vardır bulunan şehirlere yakın olmakla beraber, ıssızdir, üzerinde kimse yaşamaz. Sakin ve insanlardan uzak bir hayat yaştmak istiyenlerin araya cakları bir yer olan lar, birçok san'atkârları kendisine — çekmiştir. Meselâ meşhur — musikişinas Anbruar Todis vaktile bu adalardan bi- rini (İlyek adası)nı almış, orada bir şâto kurmuş ve yalnız hiz- metçilerile yaşarken, en güzel san'at eserlerini orada bestele- mişti. Lindbergle doktor Karel de, yalnız başlarına ve herkesten uzak bir halde yaşamak - için, burasını - intihap etmiş bulunu: yorlar. Her halde Amerikadaki meraklı insanlar onları bir an rahat bırakmamış olacaklar. Bugün Lindberg ile karısı bu adalardan birine gelmiştir. Sen kanaat getirip bizim metodu — takip — eden Fransız — kadınları, bir iki ay zarlında zarafetlerinde husule gelen müspet değişiklikten do- layı memnun — kaldıklarını söy- lüyorlar. Bu sebeple, Fransız müşterilerimiz. günden güne artmaktadır. Sözlerimize Filda ismindeki bu ada, Anb- var Todisin adasının karşısın- dadır ve eskiden bir san'atkü- riın şâto kurduğu bu adanın karşısındaki toprak parçasında bugün bir lâboratuvar yük- selmiştir. Sen Jilda” adasını doktor Karel almış bulunuyor. Fakat, kendisi henüz Amerikada yal- nız buraya Lindbergi gönder- miştir. Lindberg de, esasen çocuğu- vu haydutlar öldükten sonra nefret etliği Amerikadan ayrıl- miş, buraya seve seve gelmiştir. Şimdi, Lindberg ile karısı ve doktor Karelin karısı, sabhillerindeki 1ssız A Fakat, Lindbergin de kendi başına bir ada sahibi olmak istediği söyleniyor. Tayyareci, Sen Jilda adasını doktor Alek. si Karele bırakacak, kendisi de, onun karşısındaki İbyek adasını satın alacak. Bu suretle, karşı karşıya iki komşu gibi, sun'i kalp yapma- ga çalışacaklar... ——— Bulgurca yangını Sigorta parasına tamah var mı? İzmire bağlı Bulgurca köyün- de bakkal dükkânını sigorta parasına tamah ederek yak- makla maznun bakkal Abidinin muhakemesine —dün şehrimiz Ağırceza mahkemesinde devam edilmiştir. Geçen muhakeme celsesinde dinlenen şahid Na- zif, yangından sonra bakkal Abidinin kendisine bakkal Ali- den beş hiralık eşya âlması ve bu suretle istifade etmesi için bir pusla yazıp verdiğini, ay- rıca 60 liralık bir pusla daha istifade etmediğini ve ken bu suretle para verilmek isten- mesinden bakkal — Abidinin, dükkânını sigortaâ parasına ta- mah ederek yaktığı meydana çıkmasın diye kendi lehinde şahidlik yapmasını istediğini anladığını, İyalnız beş İiralık pusulayı bakkal Aliye götürüp © kıiymette oşya aldığını ve Mahmud isminde birine verdi- ğini söylemişti. Nazif, bBeş hıralık vesikayı celsede mahkemeye ver- miş, GOlirahk puslanın — yanın- da olmadığını, ovinden bulup mahkemeye getireceğini bildir- mişti. Jandarmaya teslim edi- lerek Ağırceza — mal esine gönderilen pusula dünkü mu- hakeme esnasında okunmuştur. Bakkal Aliye hitaben yazılan puslada Nazife 60 liralık eşya verilmesi iriliyordu. Maznun, bu puslayı alıp tet. kik ettikten sonra: — Bu yazı benim değildir, imza da sahtedir. Demiş, dava dosyasında bulunan diğer pusla da kendisine gösterilmiş: — Bu puslayı ben yazdım. Yazı ve imza benimdir, lıkft 60 liralık pusla benim değik dir. Ben masumum, dükkânımı ben yakmadım. Nazif nedense benim aleyhimde söylüyer, Demiştir. Mahkemece her iki pusladaki yazıların ve imzanın ayai olup olmadığının ehlivu- kufa tetkik ettirilmesine ve bu meselede adı geçen, Ankarada bulunduğu anlaşılan Mahmud adındaki şahidin ifadesinin de Ankara Ağırceza mahkemesi aldırılmasına — karar verilmiş, muhakeme, başka bir güne bırakılmıştır. birahanesinin önünden geçer- ken, bir köşeye oturmuş; eski arkadadaşlarımdan Şevketi düm. Elinde aylık bir mecmua vardı. Her zaman sakin olan yüzü, sanki gizli bir ıstırap içindeydi. Bekâr mı kalmıştı; hayır, böyle birşey olamazdı. Giyinişinde matemi andırır hiç- bir nokta yoktu ve daha üç ay D evel, zevcesile bir sofrada ye- mek yimiştik. On beş seneden- beri gâyet mes'ud bir hayat terek saadetlerinin hayata karşı bana verdikleri kuvvetin hâlâ tesiri altındayım. En ufak birşeye karşı rikkate gelen, merhamet duyan ve bu yüzden çok, hem de pek çok ıstırap çeken zevcesinin zarif güzelliğini gözümün önüne ge- tiriyorum; böyle bir kadınla arkadaşımın sürdüğü asil saadeti bildiğim için, onu, bu akşam, şu pis birahanenin bir köşe- sinde oturuyor görmek, benim fazla hayretimi uyandırdı. Yanına gidip oturdum ve derhal konuşmağa — başladık. Evvelâ sıkıla büzüle lâfa başlı- yan arkadaşım, birden serbest- leşerek anlatmağa başladı: — Beni şu saatte, böyle bir yerde görmüş olmaklığın, seni herhalde hayrete düşürmüştür. Fakat garibi şu ki, beş hece- lik bir kelime, gecelerini işte böyle burada geçirmeme sebep oldu. On beş senelik bir saa- deti berbat etmeğe beş hecelik bir söz kâfi geldi. *Görüyorsun ya, zevç ve zevce, birbirlerini anladıklarını zannederek, tam on beş sene sevişe sevişe — yaşıyorlar; ve tasını bütün çıplaklığile aydın- latıyor ve o güne kadar biriken satdetleri birden dağılıp gidi- yor., Arkadaşım biraz durdu ve sözüne devam etti: — Saadetimizi tamamen ye kan hâdise pek tuhaftır; bir nevi benzer: Bir kış gecesi, sokak kapısı- polis romanı safhasına Sabahın saat üçüydü. Sokak kapısını açtığım zaman, karş- ma iki polis dikildi. Evimin karşısında bulunan — fabrikayı soymak istiyen bir hırsız şebe- kesini gözeltlemek için çalışma odamın salonuna çıkmak iste- diklerini söylediler. Tabit, bu teklife karşı, itiraz edemezdim. Bu iki polisi çalışma odama çıkardım. Lâümbaları yakmağa lüzum görmeden, pencereleri açıp balkona sindiler. Zevceme rahatını bozmamasını - tavsiye ederek yanlarına gittim. Hakikaten, biraz sonra, fab- Bilümum çiftçilere, m bahçesi ve bağ büyük Mazotla müteharrik (5) beş (1 1/2) hektar yani onbeş dönüm birlikte en ağır işin dönümünü aza Dünyanın her tarafında sağlamlığı ve salmış olan bağ ve pamuk nisbetle büyüklüğü ile nam ağaçlıklı arazide çift sürmek zevkini tutacaksınız. İcabında kuyunuzdan sy; bir küçük değirmeninizi çı Dört çift öküz, dört insan de her keseye elverişlidir.İ; acele ediniz. İzmir: “Büyük Kardiçalı han No. 55 de Talât Kılctoğlu müjdemiz 'yunuzu çeker, destere makinenizi ve evirir, Size bir köle gibi hizmet eder. yerini tutacak bu traktörün fiati zahat almak ve sipariş vermek için ketsiz duran bir insan gölgesi belirdi. Bu şüphesiz, ufak tefek gürültülerden kuşkulandığı için, yerinden kımıldamıyan — hirsiz- lardan biriydi. lamcağız ken- dini müdafa; » yoksa siviş: mağa mı hazırlanıyordu, bilmi- yorduk. — Polisler, — ellerinde brovnikleri, bekliyorlardı. Bun: lardan biri, sakin bir sesle, “herifin Üüzerine ateş etmek istiyorum.,, dedi. Benim yerime siz olsaydınız ne yapardınız, bilmem, Mevcu- diyetinin derinliğinden nasıl bir sevkitabiinin yükseldi oldu da: “Ateş edini: ağzımdan kaçırdığımı bir türlü bilemiyorum. O dakikadan itibaren, zev« zemle aramda, aşılmaz bir uçü- rum meydana geldi. Sessiz sa- dasız arkama gelip dikilen zeve cemin: “Hayır, olamaz!, — dedi- ğini işttim. Onuan her zaman gâleyanda bulunan insani hissi- yatını, tamir edilmez bir şe- kilde rencide ettiğimi anla- mıştim. Fakat iş işten çoktan geç mişti. Ne hırsızın kaçmasını kolaylaştırmam, ne de - polis. lerin ateş etmesine mani ol- mam, hatanın tamirine kâfi gelmedi. Fakat insaniyet duyguları: mın uyanması gecikmişti. O andan itibaren, karımın naza" rında bambaşka bir adam ol muştum. On beş senelik saa- detimizin bütün tatlı — hatırala: rımızı ebediyete gömmüş bulu- nüyorduk. O günden itibaren, sonsuz güyretime rağmen, bana karsı olan şefkatini tekrar uyandır- mağa bir türlü muvaffak — ola. madı ve ben, bazan ona hak veriyorum; bazan da kendi ken- dime lânet ediyorum. İşte, aziz arkadaşım, gece- lerimi, büyük bir hüzün ve 1 tirap içinde, bu sönük biraha: nede geçirmeme sebep olan şey budur. Aylar, haftalar, gün- ler geçiyor; saadetimizi yıkan bu beş hecelik kelimenin hatı. ramızdan silineceği günü — has- retle bekliyorum. Bir üfürükçü Yıldıza bakarken tutulmuş.. Karşıyakada Soğukkuyuda üfü- rükçülük yapan biri yakalanmış: tır. Bu adam Recep oğlu mü- rekkepçi Hıdır adındadır. Bir likte oturduğu teyzesinin çalı: nan 35 lirasını meydana çıkar- mak için zabıtaca tahkikat yar pildiği sırada Balçovalı Hasan kızı 45 yaşlarında Naciye ve Hasan kızı 20 yaşlarında Ay- şenin yıldızlarına bakarak üfü- rükçülük yaptığı ve bir lira pa- ralarını aldığı anlaşılmış, yaka- lanarak adliyeye verilmiştir. eyva, incir sahiplerine beygirlik traktörlerimiz günde l'_lli sürer. Amortizmanla Mi otuz kuruşa mal - eder. göıdüiü işin boyuna a (Modera) traktörle arazisini çapalamak

Bu sayıdan diğer sayfalar: