10 Haziran 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

10 Haziran 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 9 Bir Yunan gazetesine göre: Hilafet ve Mısır Genç kral Faruk, Ha- life olacakmış ÂAyni zamanda İn giltere “bir İslâm ittihadı,, doğmasına razı olmuş aAtnada çıkan Etniki — gazetes V-ılı':m ve Misir> başlığı altinda açdğı başmakalesinde şöyle di- ş.'ı'"v: «Paris ve Londradan gelen Wetflara göre, Mısır kralımın ha- *liği meselesi yeniden ateşlenmiş- miıH“ işte önayak olan Azhar da- Unununun âlim emini Şeyh EL- .:;"nn' olup, kralm amcası Prens Mmed Ali de buna müzaharet et- dir. Binaenaleyh bugün en Yük br müslüman devleti olan Mı- * Arap ve müslüman âlminin mer- Ve önderi olmak gibi, cesaretli Siyasetin ilk tezahürle "'ı İştir. Bu siyasetin l Hoktalar şunlardır: ': Arap memleketlerinde Mısırın zu; n Zenginliğite Tbnissunda tesiri, ini gös- ı;) Bilfiil bir İslâm merkezi olma- e. __Uımanı. imparatorluzu İle bera- Saltanat ve hilâfetin yıkılması ;_üklmâlise Türkiyenin de halkçı- lm:î"m' etmesi neticsinde, bu dev- iza İslâma âlemi üzerindeki eski nü- öi kalmadığından, müslümanlığın k Sne hâmisi olarak Mısur kalmış- BU tezin lehinde olan! Ü Yabancı soyda: Üq Bürerek, hilâ ? b almın Gtmekte gi keal Faruğı Türkle- mü sen Şeyh El- «Emirülmü'- N panislâmizm © karşı- Mda eskiden muhalif g ögün buna müzah & ğnenin seb ür, İn; İhdistan yolu ile İrak petrollerinin | KA ve kaynaklarını korumaktır. “Ubuki yeni bir büyük devlet bu ları tehdide kalkmıştır. Bu yeni let,, yani İtalya da oldukça bü- L: bir islâm devletidir. Binaena- e İngiltere devleti Marm islâm he Hinin başında bulunmasını bu ge- Uhn tercih etmektedir. Bu sayede İYan propagandasına karşı — ken- Vahi ilrefi, velev şimdilik olsun, Misvr kralı Faruk dint daha kolay müdafaa edebile-|, cektir. Bu surtlee hilâfet meselesi, Arap meselesi olmaktan çıkarak arsıulu- sal bir mesele oluvermi; Misir hükümeti İngiliz projesini ka- bulden çekinmektedir. işte meyki İtalya bulunduğu gibi, diğer Arap rüsasının da muvafakatlarını almak lâzmdır. Hilâfet Mısır için b nevi zafer olmak İkım yükler de yüklyeceği pek tabi idir. Mısırllar da bunu düşünüyor- YAY YANANYATIN Misirin bü ük bir ma- beraber, bir ta- Misirim edilmek- âlemi kabul etmiyeceği tahmin tedir. Esasen buün de Arap |üzernde nüfaza maliktir. O, politk bakımdan kuvvetlendikten sonra, bu meseleyi öne sürebilecek- tir. Zira gerek Doğu Akdenizinde, gerekse Arap mmleketlerine karşı serbestç ve isteediği gibi harekeet edebilmesi için kuvvetli olması şart- tır. üel ve afrında çıkan bir ihtil ANADOLU Kızılderililer! Asırlarca evelki şartlar L—" içinde yaşıyorlar Evlenmeleri gayet basittir. Onların arasında kanun cari değildir — (Haziran) — Dünya- 81 olan Ameri- Vaşington nin en müterakki kı kada asırlardan lerini anane- lerini terketmiyen, belki de dünyanın en geri, vahşi insanları da bulunmak- tadır. Bunlar, adetleri gittikçe azalan kirmızı de rdir. Eskiden milyon- ları aşan şimdi 450 bin rakamını geçmemektedir. Kristof. Kolomp, yeniden gelse, karşısında Âmerik ettiği adamları bulacaktır; lak vücütları, bakır rengindel smaiyah sert saçları ile, ona o tarihlerde Hindistanı keşfettiği zan- nni veren insanları !.. * Otomobilimiz, bakir ormanların a- rasından içi timsahlarla dolu göl ke- narmdan uzanan yolda koşuyor. Flö- ridada, Mainaiden birkaç kilometre uzakta bulunan kızıl derililerden bir kabileyi ziyarete gidiyoruz. Atlas de- nizini Meksika körfezine bağlıyan bu yol, harikulâde manzaralarla insana başka diyarlarda bulunuyormuş hi dünyaya ilk keşf- ı çıp- Bir kırmızı derili kadın bil bize para veriyorlar, — Kaç para alıyorsunuz? — Gönüllerinden ne koparsa! Kızıl derililerin hayatları — cidden enteressandır. Odundan yapılmış ve örtülmüş kulübeler çin- * ömürlerini geçirmektedirler. — Bu d Üt KÂ Rauf bugün ilk defa vazifesine geç geliyordu. Sevinç ve ıstırapların, kin ve nefretlerin namütenahi ol- duğu vehmi duyulan gecelerden biri nin ezici rgunluğu ile her tarafı uyuşuyordu, Şuura yoran derüni buh- ranların uykuyu haram ettiği gecele- rin sabahında, yorgunluk madde üze- rinde tatlı bir tenbellik halinde gezi nir, fakat ruhta derin bir karanlık ve başlak hâlâ kuvvetle hüküm sü- rer. Rauf, büro kapısından içeriye gi- rerken bozulan itiyadların ilk anlar- daki huzu ni duymiyacak kadar - bitkindi. geldiğinin farkında değildi - sanki. Onda büro adamlarının böyle anlar- daki gibi korkak aceleciliği yoktu.. Şapkasını ve mantosunu ağır bir; hareketle vestiyere astı. Oda arka- daşlarına kuru bir bonjur! Diyebildi. Masa arkadaşı İsmet, Raufun sima- sındaki korkunç sarılığı gözler altın- daki mütokallıs halkayı ve dudak ke- narında bir gecede peyda olan ve ağzı çirkin bir soğuklukla çerçiveliyen iki çizgiyi vuzuhla gördü. Belli belirsiz | arkadaşım, bana kırmızı derili-|kulübelerin kapısı yoktur. Her yap-| Bit tebessüm dudaklarında - uçarken, lerin eski âdetlerini anlatıyor: iyle bu kızıl derililerin en bü guliyetleri birbirleriyle h: etmek imiş. Harp başlayınca sürüler halinde birbirlerinin üzerle rırlar, iki taraftan biri o1 kımeaya ine saldı- adan kal- ” dövüşürlermiş.. Erte gün galip taraf meşalelerle — ölülerin başmda toplanır, ağlaşırmış. Arala- fi sulhan hallet. mek için de ateşler yakılır ve müzake- daldı. üzerlerinde örülen bir sürü kızıl ve ultlarında kulübeler erde durdü, Peşine bi derili çocuk takılmış, — iri O OYT di. Burada, birdenbire lediğimi rlaren geri dım. l derili adam, en ufak bir te- lâş & sezmeden yanı İlerledik, onların mahallelerine — gir- dik, Altmış kadar kızıl derili işleriyle meşguldu. Başlarını çevirip bize bak- mıyorlardı. bil Klavuza sordum : âretçi geliyor ma? Bilhassa seyyahlar uğ- rıyor, onları gezdiriyor, buna muka- Okyanus ve sahralar dibinde Altın ve medeniyet arıyanlar var Ökyanıs sahillerin üzlerin Hibinde yatan veya zannedilen defineleri çıkar- teşebbüsler gittikçe artıyor. fez ihtilâli zamanında İngil- b: kaçırılan altınlar bir. gemi taber Fransız sahillerinden bir Yüz metre ötede denize gömül- on” d'e bu defineyi çıkarmak için %Fh tekrar bir teşebbüse girişil- 'h)'nımışnk_ İ € evelce yazdığımız gibi, Lu- :'kny“ ile Okyanusun derinlikle- t Ç e bir define yatmaktadır. Bu- rmak için de yeniden teşeb- Sünkğ lmeğe karar — verilmiştir. G, nkü gemi kurtarma “Yor, Gi tok terakki etmiş bulunu- bi iye kadar denizlerin di Yeni « Sıkarılmıyan bu definelerin den bir görünüş cağı tahmin olunuyor. Gelelim üçüncü defineye: Bu da bir hükümdarın altınlar- dır ve Antil adaları civarında bulun- maktadır. Malüâmdur ki Avusturya Arşidükü Maksimilyen Meksikaya giderek imparatorluğunu ilân etmiş fakat çok uzun müddet hüküm sür- meden oradakiler tarafından kurşu- na dizilerek idam edilmiştir. İşte, o ihtilâl zamanında Meksika- dan kaçanların gemisi, Avrupaya doğru yola koyulduğu zaman daha Amerikan sahillerinden pek fazla açılmadan fırtınaya tutuluyor ve batıyor. O zaman bir şayia çıkıyor: İmparator Maksimilyen, servetini adamlarından birine tes- bütün | yı «Merido> vapurile Avrupaya gidi yordu. İmparatorun altınları gemi ile beraber denizin dibini boylamış- tır. Bu belki o zaman bir şayia idi. Fakat seneler geçtikçe bir hakikat halini almış ve gözleri ihtirasla dol- durmağa başlamıştır. Hatta bu ihtiras iki gemi arasın- da muharebe çıkmasına bile sebep olmuştur. Bu «Muharebe> define- yi çıkarmak için yapılan son teşeb- büste vukua gelmiştir. «Labor> ile «Santa Maryas is- minde iki gemi, <Merida» define- sini aramak üzere denize çıkıyorlar. Bunların ikisi de biribirine rakiptir ve ikisi de altınları kendilerine al- mak istiyorlar. Tesadüfen ikisi de batan gemi- nin bakiyelerini ayni zamanda bu- huyorlar, işte 6 zaman kavga çıkı- yor; n Altına hücum arzusu ile iki gemi arasında mitralyöz atışı başlıyor. Gemilerdekilerden biri yaralanıyor. Bu sırada deniz polisi yetişiyor ve muharcbeyi durduruyor. rak duvarı kaldırıp içeri girmek müm kündür. Uzun saçlı, bakır renkli € , kirden nenip bir renge girmiş, beyaz elbis yorlar, — kadınlar kumaşları ekliyerek yap- tıkları kostümler.. Yerlerde sürünen entarilerinin eteklerinden tutarak do- laşan kadınlar, bu kostümleriyle 1900) senesinin balolarını — hatırlatıyorlar. Boyunlarını, geniş, ufacık — kristal parçalarından yapılmış kolyelar örtü- yor.. Tahmin edilemiyecek kadar na- zik ve kibar olan kadınlar, yüzümüze bakmağa tenezzül — bile etmiyorlar. İngilizce bildikleri halde konuşmu nmeleri, dünya- w en oi gerek.. Mera- ve şenlikten eser yok, 9 genç, kizm ail ak götü- Kız da bir tek elbise ile koca- sına gidiyor. Onlar her h yi kendi araların- burada yürütülemiyor. — Ormanlarda ve balıklarla dolu köylerde avcılıkla geçiniyorlar. Mebzul portakal, incir- Cılardan epey para kazanıyorlar. Fa- kat bunları ne Hepsi de fakir, bununla beraber d lenci değil. Dilencilik, kızıl - derililer için en büyük ayıptır. — Kendilerine Para veya bir hediye verilirse reddet- mezler, çünkü onu almakla verene bir Ti kanaatindedir- Bizim üzerimizde taş seleri, içine aydaklarımız kıvrılan, ezilen pabuçlarımızı alaylı nazarlarla süzüyorlar. Ufak bir ücret mukabilinde süvari- lerinin marifetlerini gördük. Hemen hemen hepsi de müthiş birer binici. Hele bir tanesi, atını hizla koşturar- ken birdenbire dizginleri çekerek dur- durtüyor, ellerini — birakarak — şaha kalkmış olan atın üzerinde doğrulu- Finde, spor ve eğlen . |başlıy: su yaptıkları meçhul. |3€Petin muhasebesini d: 3 L İT lığımız elbi- mazide tecrübe edilmiş ve boş olduğu anlaşılmış ıistirapların — aşinası sıfa- tiyle ve teossüf eden bir tavırla başını salladı. Birşey söylemedi. Sonra göz- lerine bir endişe merhahmet ışığı doldu. Rauf n anda yış n evrakı eli- nin tersiyle itli. Bir elinin parmakla- riyle saçlarını tararken masanın üze- rine göz gezdirdi: Mektupları vardı. Ah bu mektuplar!.. Bütün bu — huzursusluklar, — bütün bu uykasuzluk yorgunlukları şu zarf- lardan bir tanesiyle başlamamış miy- a bu mektuplar de bir a bu mıydı? Onları göz- den geçirdi. Hayır, bunlar — uzak ve ai mektuplardı. Daha da biliyordu içinde bir sürü sitem, ihmal olunmak tan mütevellid bir yığın — serzeniş di.. : Hakikaten şu iki aydır Hayrünnisa ile tanıştıkları, tatlı ümidlerin başe gösterdiği, balolarda, kır — gezintile- e yerlerinde sü- inkişaf ettiğini hissetiği bir & ginin bir emri vaki gibi imkânsız kararına onları ihmal etmişti. l N dönülme: ulaşıncaya kadar Hayrünnisadan 1 münazebetlerinin dedikodu- lelerden çıkmış, kahveye ve bü- roya intikal etmişti. İsmet bu münu- yapan — arka- larına karşı daima Raufum müda- tavriyle görünmüş, saygısızlıkla- Tın önünü almıştı. İsmet mazideki — tecrübelerinin ve geniş kültürünün otuz beş yaşma ver- diği kıymetli, mizaci ve kâsının acı iğne itesi saş da da adamdı. stehzi ze- le kazanılmış oto- şları sın- lir, fakat eekinilir bir O Roufü neşesi ve için sever, temiz acırdı. Bütün fenalık na kalplerinin temizi Si ginden geldiği- ni, şeytanileşmiyen zekânın muvaffa- kiyete ulaşamıyacağımı kabul edardıi Hayat, bonzel , Lakat — tekerrür eden r_îîı!zulu:' halinde uzarken imsasını taşıyan ki, Huaziran yöşte r"y YE Kemal Bübaşer nımakla beraber onun sadece şeytani zekâsıma tutkundu. Hayrünnisayı takdim ederken Ra- ue — İşte &rzu kadar sıcak bir kız.. Demiş sonra kulağına - «ondan cü- zamanda sakımır gibi sakınmalı '»diye fısıldamıştı. Rauf bu garip takdimin yalnız aihirli sıcaklığının tesiri altın- da kalmıştı. Rauf onu tebessümünün melek tarafiyle tanımış, zekâsından sızan zehirli fikirlerini ruhdan gelen bahar kokulariyle karıştırmıştı. Rauf için valsler baş döndürmeğe, kdler aşkı fısıldamağa, mehtap gijr söyletmeğe başladığı zaman — İsmeti düşünce almıştı. Onun tamdığı Hay- rünnisaya baş dönmesi veren otomo- bil, aşkı fısıldıyan ipekli elbiselerin hışırtısı, şiir söyleten ancak zevk ale- mi olabilirdi. Sonunu çok — karanlık gördüğzü bu münasebetin önünü al- mak için Hayrünnisa ile gizlice gö- rüşmeğe karar verdi. «O bir saf delikanlıdır. Yalmz gön lünün sesile terennüm etmesin bi lir. Fakat dantellere şiir söyletemez. İOndan bunu istiyemez Bırakın İonu.. Sizden ayrılınca —ıstırap çeker, “fakat bir gün gelir unutur.> Hayrün özün uzün — kahiişike- lar attı «— Beni kendimden mahram bıra- kıyor muyüm kıskancım!.. Dedi. | <— Hayrümisa lâtifeyi bırak.. Bu delikanlı bizden değil!. «— Bizden yaparız.. Yahud,., «—Bu delikanlıyı mahvedeceksin «—Zatn br gün gelip mahvolaeca- “ğımızı sen söylemez misin filezofum Birşey vermeden geçen aylarıma, do- lu saatlerimi tercih — ederim, demez misin?. | &.. Senin onu verdiğin şeyin zehir olduğunu biraz sonra — anlamıyacak mı?. «— Zehrin de tedric takip edilirse faydalı olduğunu bilmez misin?. Belki o aldanmanın sırrını — anla- mıştır. Affetmeği ve aifetmesini öğ- renecektir. «— Saven kalp affeder, sözü, — be- nim gibi ihtiyarların ağzına yakışır, Hayrünnisa!.. Senin hakiki yüzünü gördüğü zaman o senden nefret ede- cek. Onunla oynamakta ısrar edersen müdahale edeceğim.» yrünnisa o mağrur ve müsteh- zi başını hiç kımıldatmadı. Yapacağın şeyde sana yardım edeyim, İster misin!.. Pakat seni te- min ederim ki siz erkekler daima ayni çocuklarsınızdır. Aldatıldığınızı an ladığınız zaman isyan eder, fakat da- ha çok seversiniz. Rauf da üyle ola- cak. Kendimi ona istediğinden âlâ ro- mantik bir vasıta ile mektupla taşhir & im. Fakat Rauf gene bu salon- da dizlerimi öpecek. Siz genç — veya ihtiyar olun, ayni çocuklarsınızdır. | İsmet gimdi yambaşında oturan Raufun o çok renkli, mütekallıs yü- 'züne göz veuyle bakarak, onda dün gece mektubun yarattığı — fırtınanın Rauf ruhan perişandı. — Mihaniki işlerine eğilmiş olmakla beraber onda daha ziyade deruni alemine atılmış bir insan hali vardı. Bütün — geecc 'a n ; yor. Elleriyle, tapındıkları güneşe işa-|ile değil, arzulara hakikatle cevap PİP defa yeni baştan macerasına retler Yyapıyor.. Akşama doğru danslı eğlencelerini de seyrettik, Ellerinde kalkanlar, ok- lar ve hançerlerle muhtelif — danslar yapıyorlar, kadınlar arada — şarkılar söylüyorlar.. Ve dans edereken başlâ- rına taktıkları kartal yorlar.. Ananelerine bu kadar sadık insan- lar, dünyada her halde çok az ve bel- wmîk Süretiyle insan lezzet duya- bilirdi. Bu ise şeytani bir neşe ile k: bildi. Rauf neşeli idi. Fakat temiz yi reği ona her zaman ıstırap verebilir- di. Bötün gayretini bu genci — biraz şeytanileştirmek kullanmış; onü arzu ettiği maddi bir insan ruhunun onda kökleştiğini görmemişti. Hayrünmisa meselesini çok yakın- Bundan sonra <Merida> define-|ki de yoktur. Kızıl derililerin üç asır|dan biliyordu. sinden bahsetmek yasak olmuştur. Bu da altınların unutulmasına se-|duğu gibi bulacağında şüphe etmeme- | vazo kadar salonun tabi bep olmuştur. Bugün tekrar, diğer defineler evel ölen dedeleri dirilse, herşeyi ol- lidir. dkakak O bir güzel çiçek demeti, bir kibar bir mahlü- ku idi. Melek gibi tebesatim eder, şey- tan gibi azap verirdi. kurtarılmıya niyet edilince, Allas| aa B a | SK lmasmı ve kacmasını bilirdi. Ba: Okyanusunun suları dibindeki bu|kadar inmekte meharet gösteren |k: defineyi de çikarmağa tekrar teçeb-|iki İtalyan “dalgıcı bu iş için bir ge- |u yından temin ettiği menfaatle; minnet duyarak değil, medyun bı- büs edilmiştir. Hattâ, ötekilerden|mi hazırlıyarak yola çıkmışlardır. |rakarak elde ederdi. Çok daha evel olan işe girişilmiş bulunu- or: Bu işe teşebbüs eden İtalyanlar- «Falko> (Atmaca) ismindeki bu gemidekiler acaba denize dalıp al- tınları kapabilecekler mi? Onların, gibi görünür, haddi zatinı şey vermez, dalma alırdı. İsmet bu genç salon kızını hiçbir inde ullerle muhakkak çıkarla-İlim etmişti. O adam da bu batanldır. Denizin en derin noktalarına! — Devamı 10 uncu sahifede — İipek kombinezonu kadar yakından ta- * raflar yaptırdığı halde ve mantık muhakemeleri önünde (t gene — onları kırık dökük hayaller gibi birinden di- ğerine atlıyarak gözden — geçirmekte idi. Ve daima bir noktada — tevakkuf ediyordu: kanatlariyle |tedrici bir alıştırma ile her - istediği , Hayrümisayı yanlış mı tanımıştı? büsbütün vahşi, acaip mahlüklar Olu-|muhite götürmüş, fakat hiç bir aman Fikirlerindeki h iyet; berrak gülü- şü, çocuk bakışları, bir suyun akışını andıran bakir sesi kadar temiz değil miydi?. Bütün görünüşlerini büğürt- jlenler arasında kalmış bir kır menek- şesine benzetmez miydi? Fakat bütün bu fevkalâdeliklerin sahibinden gelen | mektabun zalim aatırları — gözünün üne geliyordu. «— Ben süsün ve eğlencenin kadı- m. Arzularımdan başka — hiçbir yin esiri olmam. Kalpteki — ürper- melerin yalnız bu arzularlu kıpırda- yacağına kaniim. Ayni neviden arzu- ların peşinde sadakat duymam. Çün- kü zaman onun füsununu mahveder- SONU YARIN —

Bu sayıdan diğer sayfalar: