28 Haziran 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 4

28 Haziran 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Yavuz; Tomanbay kuvvetlerinin yekdiğerile boğuş- tuklarını görünce ateş emrini vermişti. Yavuz, her şeyi artık kat'i surette halle karar vermişti Ne Mrsr vaziyeti, ne de memleke- tin diğer bütün işleri ve kendisinin Pabrı, itidali buna müsaiddi. Evvelâ, Kahireyi koüvvetli ve emniyetli bir ele teslim etmek lâzımdı : Yunus paşa.. ü Tomanbay hangi çareye başvurursa vursun, onü mağlüp edeceği muhak. kaktı. Esasen Tomanbayın yamındaki küuvyet te pek fazla olmamalıydı. Aksi takdirde Tomanbay çoktan hücum ederdi. Binaenaleyh, ordunun mühim bir küvvetini diğer taraflirdan muhtemel herhangi bir baskına karşı burada bı- rvakarak Tomanbaya karşı çıkmak da- ha muvafıktı. Diyamı topliyarak — bü fikrini açtı vakarar verildi. Yunus paşa kırk bin kişilik bir kuv- yetle Kahire muhafazasında kalacak- ta, padişah ta hareket edecekti. Diyanda verilen bir karar ve bunu takip eden hazırlıklar, derhal göze * çarpmış ve Kahirede bulunan — Mişır- hlardan biri, keyfiyetten derhal To- manbayı haberdâr etmişti. Şimdi Tomanbay da tedbirler almn- ga başlamıştı. Tlk fedakârlığı göste. ven, gene Şadi bey oldu: — Sultanım - dedi - bendenize iti. mâad buyurulursa bir istirhamda bulu.- nacağım : — Meselâ, ne gibi? — Bana on bin kiği — vereceksiniz, bu kuvveti alıp bir çete harbi verece- ğim, Osmâhlhların her cephesinden akınlar yapacağım. Üyle zannediyo- Tum ki, Osmanlılar, böyle sahâlarda bü gibi harplere dayrnamazlar ve çok telefat verirler. Bu fikir, esas itibarile muvafık gö rülmüştü. Tomanbay : —— Ancak - dedi - çete harbinde bize refakat eden kahraman Arap süvari- Jerimizin mahareti #şikârdır. Onlar baskın vermekte — çok tecrübelidirler. Buna kalırsa, bu kuvvetin bir kısmı Memlüklerden olsun, daha fazlası ka- bilelenden.. 'Tomanbay, bu fikri ileri sürdükten sBonra kabile şeyhlerine baktı : ——— Ne dersiniz, dağru değil mi? Şeyhler, kendi süvarilerine mevki vwerilmiş olmasına sevinerek: — Güzel olur, demişlerdi, hattu, bi- zlm süvarilerin başında da şeyh Selâ- me gitsin!.. İşte şimdi mes'ele çatallaşıyordu: Çünkü Tomanbay, Şadi beyin biraz asabi ve geçimsiz olduğunu, şeyh Se- lâmanin ise, tekebbür vesalreye mete- Hik vermemek istiyeceğini biliyordu. Tomanbay, kendi endişesini karşı- — hyacak bir tedbir bulmadan, mecliste- kilerin hepside fikirlerini söylediler. — Muvafık olur, Şadi beyle Şeyh Selâme gitsinler! — Artık, bu karardan sonra herhangi birşey söylemek doğru olamazdı. Bek Yazan: M. AYHAN — TÜ d ki iki taraftan olurdu. Bu karar verildikten sonra, Şadi beyle Şeyh Selâme kumandasında on bin kişilik bir kuvvet hareket etti. Karşılıkh olarak yürüyen ordular, vihayet biribirine yaklaşmışlardı. Fa- kat henüz biribirini görmüyorlardı. Şadi beyle Şeyh Selâme at üzerinde yanyana ilerlerken, Şeyh Selâme; — Şu bizim sultan, çok zeki adam vesselâm | Dedi. — Hayrola, ne aldu ? Ne ulacak, büyle bir çete harbini bize bıraktı. Bize emniyet etmiş oldu, bu İkincisi, Mısır askeri, epey- ce bozulmuş.. Şadi bey kipkirmızı kisildi: — Bu fikri nereden aldınız ? — Hakikatlerden, hâdiseleyden, tee- rübelerden.. Mal meydanda, ta, Suriye hududundan beri dayak yiyorsunuz.. — Fakat, ya şeyh, çok patavatınz konuşayorsunuz? — Keyfimin kühyası değilsin ya!. — Bu ordunun kumandanıyım ben! Şeyh Selüme kızmıştı: — Sen bu ordunun' kumandamısın | öyle mi? Fakat bu askerin çoğu, benim birini gücendirmek işaretle onu çekebilirim. Şurada senin aakerin üç dört bin kiş,i, benimki ise alüı, yedi bin kişi.. Sen kime kuman- danlık yapıyorsun.. — Şeyh, fitne çıkarmak istiyorsun.. — Onu biz çıkarmayız. Fitne, öyle bir piçtir ki, sarayda doğar, yetişir ve büyür.. — Allah belâini versih uğursuz he- Yif! Şeph, derhal kılıcına sarıldı: — Ne?.. Sen bana küfrediyorsun İha?.. Ve kılıcını çekerek arkasındaki ef- rada bağırdı: — Yürüyün be çocuklar!.. Bizim , bu pis, uydurma kahramanlarla işimiz yoktur!. İki kuvvet, bu sözler üzerine birden- | bire ayrıldı. Şimdi her iki reis te ka- rar veremiyordu. Fakat çok sürmedi. Şeyh Selâme: — Size herşey müstahak - diye ba- Bardı - Siz mahvolacaksınız !, Bu son sözler, dolmüş kabı taşıran damlalar olmuştu. Birdenbire, iki kuvvet nâra âtarak yekdiğerine Bal- dırdılar. Müsademe başlıyalı yarım kaat ol. mamıştı ki, ufuktan sür'atle yaklaşan ve geniş bir sahaya yayılmış olan bir toz bulutu gözüktü: Yavuz geliyordu.. Şeyh Selâme, bu vaziyetten istifade etmek, Yavuza doğru çekilmek istedi. Belki de teslim olacaktı. Atımı o tarafa sürünce, Arap aüva- ANADOLUNUN EDEBİ TEFRİKASI: 4 İhntiyar köylü güldü: — — Aferin sana, dedi; hasta gibi | — görünüyorsun amma maaşallah kuv- — vetin yerinde! | Bua sözler, sanki bana kanad ver- miş gibi oldu. Zayıf göğsümü gerdim. Kollarımı KALAN ADAM| YAZAN : İRFAN HAZAR Çünkü, küçük bir iş yapmış bulü.. nuyordum! Ve bir köylü tarafından takdir edi-| liyordüm. varilerde nüralar savuru savura, onu takip ettil Fakat bi ebire rültüdür keptu: dehşetli bir gü- Yavuz, vaz ka : — Bunlar Misır askerleridir. Mut- Taka aralarında bir ihtilâf çıktı ve çar- pışıyarlar. Diyerek toplara ateş emri veri Şimdi Mızır Memlüklerini, hem de kabile süvarilerini ayni ateş altına al- mişti. Memlükler ve kabileler ne ol- duklarını bilemem Yavuz kahkahalarla gülüyordu Bu iki taraf şaşırmıştı. — Gülleler, tam ortalarına düşüyor ve çığlıklar, tarrakalar göklere çıkıyordu. Büyük bir pişmanlık ve sersemlikle — kaçı yorlardı. Akılları — başlarına — gelim fakat iş işten geçmişti. Şimdi kendilerini başka çare yoktu Şeyh Selâme, artık Yavuzun ordu- suna doğru ilezleme imkânını göreme- yince sağa kaydı ve mütebaki kuvve- tini, gene gülle ateşi altında nihayet- siz ovanın önlerine doğru alıp götür- dü. Şadi bey de bunun aksini yaptı. Yavuz: kurtarmaktan — Bunlar ? diyordu - birihirine ler vardı? Bize dağru gelen n kabilesi idi? — Devam edecek — Kahraman kızımı- zın cesareti Başkalarını koru: mak için kazaatlattı Yarı resmi («Vreme> - Belgrad, 21.6.938) gazetesine Bükreşten göküenbir talgöfte: keyhelağilei bür va mitingine iştirak eden Atatürk İkızı Bn. Sabiha Gökçenin Bükreş- te hafif bir kaza geçirdiği bildiril- mekte ve denilmektedir ki: — «Bayan Sabiha Gökçen « Vol- ti markalı bir Amerikan tayyaresi- le gayet cesurane ve büyük sür'atle bir uçuş yapmnış ve yere inmek iste- diği anda vahim bir kaza vukuuna ramak kalmıştır. Halk tayyare mey- damnı © kadar sarmıştı ki, iniş sa- hası çok daralmıştı. Bn. Gökçen bir felâketin zuhuruna mâni — olmak için sağa doğru âni bir viraj — yap- mış ve sahadaki yüksekçe bir yere çarpmıştır. Bu yüzden tayyare te- kerleklerinin lâstikleri patlamıştır. Halbuki bayan Gökçen hiç birşey olmamış gibi, tayyareden gülümse- melerle ür e — Ziya! Seni baban görmek isti- yor! Bu güyri tabil teklif önünde deh- şetli surette sinirlendim : — Ne yapacak beni babam? — Vallahi bilmem oğlum; gali- ba seni çağıryorlarmış! — Nereye çağırıyorlarmış am — Aakere Ziyacığım, aakere!.. — Askere mi!... Bir elim yorganda, bir elim gece- lik entarisinde olduğu halde ne ya- pacağımı, babama ne cevap verece- ? 1 Jetmemek.. Bu ayni zamanda i . hci sşanların başla askerim: Benim kendi askerim.. Bir :'"İ'*ı".' AU Pa Köreet B & “ANADO LU Paris gazeteleri, dün karışmazlık komitesinde husule gelen itilâf ve Çemberlaynın Avam Kamarasında- ki beyanatı hakkında tefsirlerde bu- lunmaktadırlar. Repüplik gazetesinde Piyer Do- minik, şöyle yazıyor: «İspanya hakkında Çemberlay- man bir düşüncesi v Müdahale bizim ,de döüşüncemizdi. Şimdi İse, ecnebi 'kıt'alarının İspanyadan çekilmesini istiyor. İspanyollar, diğer ecnebi devletlerinden kurtularak memleke. tin imarı içli ü bangerleri olan |İngilizlere döndükleri zaman Çem- 'berlayn, partiyi kazanılmış addede- cektir. - (&ektir.» Jur-Eko dö Pari gazetesinde Leon Baibby şöyle yazıyor: *Dünkü itilâf ümid edilen netice- leri verirse, İspanyada İtalyan ve Al- İman gönüllüleri ateş hattından uzak laştırılacaklardır. Bu itilâf, İtalyan- İngiliz itilâfını tamamlaması lâzım gelen Fransız-İtalyan müahedesinin akdini geciktirmek için Romanın i- cad edeceği her türlü teahhür ve ba- hanelere sed çekecektir. Fransız-İtalyan muahedesi akde- dilmezse, İngiliz-İtalyan — ililâfının ,hiç bir kıymeti kalmaz.» Figaro gazetesinde Vladimir Dor- messon, şöyle yazıyor: «Daladiye hükümeti, karışmazlık itilâfı mucibince Pirene hududunun kapanması işini her türlü münakaşa mevzuu olmaktan kurtarmak — için kendiliğinden icap eden — tedbirleri almıştır. Bu mükemmel bir hareket- tir. Londra kömotesi ise, İngiliz plâ- nni kat'i surette kabul etmiştir. Bu da mükemmeldir. Bu suretle herkes teahhüdlerini namuakârane ifa eder. se ufuk aydınlanır.» Üvr gazetesinde madam Tabuis yazıyor: «Harici siyasetin müşkül yeni bir safhası bir kere daha Fransa ve İn- gilterenin daha sıkı bir - ittihadına müncer oluyor.» Ob gazetesinde Brido şöyle yazı- yor: «Mazi cesaret vermiyor. Eskile. rinden farklı müsbet ve seri netice- ler verebilecek yeni bir gayret sar- Fedilmesi lâzımdır.» Popüler gazetesinde Leru yazı- yor: İngiltere hükümeti, Edenin yap- mak istediği gibi, İtalyadan karış- mazlığa tamamile riayet etmesini is- temiş olsaydı ve Rama müzakereleri İngiltere, Fransa, İtalya arasında üç taraflı müzakereler seklini alsaydı, lİspanya meselesi sulha daha müsaid çoktan halledilmiş olurdu.» Taymis gazetesine yöre onlaşamasında zaruret var: Karışmazlık komitesinde dün hu- İtalyanın Annem cümlesini ikmal mişti. Çünkü ona başımı çevirmiş, tek gözümle &cı ac) bakmıştırn. Biraz daha düşündükten sonra, — Gidelim! Diye mırıildandım. Babamla konuşmamız, evelce de edeme- sup gazeteler tarafından büyük bir |memnuniyetle karşılanmaktadır.. Bü tün alâka bu itilâfin muhtemel inl şaflarına ve İtalyanın İspanyaya ta- vassut tekliflerine karşı hareket tar. zı üzerinde temerküz etmekledir. Umumi surette matbuattan anla- |şıldığına üre, bu meselenin münaka. şası için İngiltere İtalyadan daha mü said bir vaziyette bulunmaktadır. Taymis gazetesi muhasematın nihayete ermesi için İtalyada mev- cud olan sebepler arasında hüküme- tin iktısadi ve mali hesaplarını alt üst eden buğday rekoltesinin fena- hığını ve İiretin kıymetten düşmesi üzerine halkta için için kaynıyan memnuniyetsizlik şaylalarını zikret- mektedir. Bu gazete şunları ilâve etmekte- dir: «İtilâfın tardiki İngilterenin mali bir yardımına imkân verebilecektir. İtilâf tasdik edilmediği takdirde böyle bir yardım bahis mevzuu ola- maz.x b Niuz Kronikl gazetesi şöyle yazı- yor: «Mumolini, fın mer' iyete gir- Çemberlayııdan çok istiyor. tta İtalya için yasi bir zaruret mevctk Macaristan Yahudiler için yeni bir kanun çıkardı Budapeşte, 27 (Radyo) — Yahudi- ler hakkındaki kanun, bagün intişar etmiştir. — . Bu kanuna göre, Yahudilerden avu- kat, duktar ve mühendis olanlar, iş görebilmek için hükümetten vesika alacaklardır. Yahudi esnafa gelince; bunların, ancak yüzde yirmisi iş görebilecektir. —200— Polonya Bizden tütün alacak İstanbul, 27 (Hosusi) — Polonya hükümeti, bu sene Ağustos — içinde memleketimize bir heyet göndererek tütün mübayaası için hükümetindile Temasu geleceklir. —0006—— Sinema sergisi Venedik, 27 (Radyo) — Burada açı Jacak olan sinema sergisine on yedi memleket iştirak edecektir. cümlelerinin sonumu kat'iyyen duy- mak istemiyordum! Bunun için, an- neme baktığım gibi babaına da ters tera baktım. Fakat babam bu bakışımı görme- mişti. Tekrar söze başlamak üzere idi ki annem onun kolundan dürtlü: — Hakkında hayırlısı olsun efen- Bahite 4 Dakili hastalıklar mütehassısı Dr. Şevki Uğur diyor ki: Sıtma gel Sıtmanın ateş devresinde, hasta- lar dalak yerinde Aağrılar hisset- mektedirler. Bazı defa ishaller da görülür. Bu devrede dalak büyümüş olur. Hatta hastaların idrarlarında albomin bile görülebilir. Bu titreme Vile ateş devresi altı yedi saat sür- çüncü devresi girer ki, o da ter 'dev- ridir, İkinci devrenin sonunda bir- denbire hastanın bütün vücudünde bir ter husule gelir ve hasta iyilik hissetmeğe başlar. Hararet derecesi birdenbire normal bale düşer., Hatta büyümüş olandalak bile eski hali- ne avdet eder. Şu hale göre, sitma nöbetinin titreme devresinin başlan- gıcından en iki veya on sekir saat sonra hasta tamamile iyileşmiş bu- lunur. Hastada yalnız büyük bir yor- gunlük hissi devam eder. Sıtma nöbet! geçtikten sonra çok defa yüzde veya dudakta uçuk vu. kua gelir. Bu wtırabı veren nöbetten sonra fasıla devri devam eder. Bu devrede hasta ateşsizdir, yalnız bu fasılalar sıtma âmilinin nev'ine göre otuz altı, elli saat sürer ve bundan sonra gene titreme ile yeni sıtma nö- betleri başlar. Şurası bilinmelidir ki, bir nöbetin başlangıcından diğer nöbetin başlan gaıcına kadar sıtma plasmodis bir bü- yüme devresini tamamlamış olur ki, — llbhu' faktörde onun için zün aşırt İ |nöbetler yapmış bulunur, İkinci fak- törün büyüme — devı müddete tevakkuf ettij nun yaptığı nöbetler busule gelir. Her gün gelen — sıtma Nöbetlerinde ise, bir anofel stıma | mikrobunu aşıladıktan sonra sıtmâ nöbeti zuhur eder. Sonra bu nöbetin sonuna doğru ikinci bir anofel dişisi ikinci bir sıtma mikrobu neslini hm sanı sokarak aşılamış bulunur kâ | bu hastada her gün sıtma nöbetleri eksik olmaz. — ARKASI VAR — 27-6-938 ÜZÜM Alıcı İstiklâl şirketi ZEYTİNYAĞI Cinsi 23000 ZAHİRE Çuval KS. KS 160 ton Buğday 550 570 400 ton Bakla 430 435 200 — Bakla 430 435 133 Susam 16 50 385 kent Palamut 50 balya Pamuk Çuval |l4 Kilo (Mussolini sporcu- ları kabul edecek Roma, 27 (Radyo) — Mussolifk | dünya kupasını kazanan İtalyan takımını Çarşamba günü Venedik Wi İrayında kabul edecektir. Onun, bir yarayı andıran iğrefi munzarasına mi herkes gülüyordü ” Hayır! Bu da değildi. Birden, ortadaki kanapelerdi iri yarı bir adam ayağa kalktı. Ka!t bahğı yararak yanıma geldi. Bant' | — Oğlum, dedi; bir defa elind” söylediğim #ibi pek Yesmi cereyan|di! Dedi. Bakalım yarın Allah ne|kine baksana! eder, bilhassa o, yüzüme bakmak- tan şiddetli surette çekinirdi. Merdivenin başında, boynu Baği tarafa bükük babamla karşılaştım. Ben hasta ve kör Ziya, demek iş|&imi kestiremeden karyolanın başın- O bana, gözlerini kaldırmadan, yapmıya muktedir. adamlar meya- nanda sayılmıya başlamıştım. da donup kaldım. Bu defa annem odanın kapısını —RNasılsın Ziya? Dedi, gösterecek !... Odama kapandım, Doğruca por- tatifimin içine gömüldüm. Dört gün- lük bayaramım, dört günlük saade- tim bana zindan olmuştu.. Nasıl olmasın Hilmi? Düşün bir defa!.. Elimde ne vardı? Elimi yukarıya kaldırdım. Eyvah!.. ğ Demindenberi mendil diye yü2Ü” mü sildiğim şey, benim ayakkabi PT zim değil mi imiş!.. Zaten, baştan başa kutu bo)' jİtalya İqunyadaki gö- İ' SIHHİBAHİSLER |)| nüllüleri çekecek mi? Mussolini İngiliz - İtalyan itilâfının tatbi- kini Çemberlayndan çok istiyor. Sabahleyin Balçovaya adımlarımı|laçtı: — Teşekkür ederim baba, bir aşağı bir yukarı salladım. Dağa doğru dönerek bol bol nefes aldım. — Demek ben hakikaten bir iş yap- mMıştiım. — İzmirden Balçovaya dağ yolile yü- rümek mühim bir iş sayılıyordu ! — Ey Tanrım! Sana biy şükürler olsun! Diye avazım çıktığı kudar bağır- mak istiyordum. Lükin, köylü amcadan utandım., Avdette, başımı fundalıkların ara; — sina koyarak ağlamak, bağırmak ihe, - tiyacile yandım!.. Bu ağlayış ve bağırış, teessürden ziyade meberretin Uadeleriydi. ğ ai zor atarken, şimdi İzmire doğru kuş| gibi uçuyordum. Köylünün teşviki tam dürt gün ba- na gıda oldu. Annem bile, ba ani tebeddülüm karşısında bdyram yaptı. Lâkin ne faydal... Rüzgârla sönen alev gibi, bir ak- şam bütün sevincim lâhzada orta- dan kayboluverdi. Gene her zamanki gibi karyolama Mzanmıştım... Kapının önünde birden #nnemin sesi duyuldü: . »— Bekliyorum Ziya, dedi; baban kahveye gidecek! Ayakta seni bek- liyor. — Göeliyorum anne!.. (Geliyorum) — kelimesi dudakla- rımdan çıkıyor, fakat tatbikata ya- naşmıyor, yani beni , bulunduğum yerden bir karış oldun ileriye götür. miyordu. y Annem yanıma kadar geldi. Elini omuzuma koydu.. — Niçin duruyorsun Ziyacığım? İşen, seni ssker kaçağıdır, diye deliğe| Üstümü başımı dışarda soydular. Si. Dedi. Niçin böyle derin derin düşü- nüyorsun? Görüş bakalım bir defa kabanla, zaten seni.... — Yarın ahziasker şubesine gide-' ceğiz! — Ahziasker şubesine mi? — Evet! —- Ne yapacağız orada? — Sen muâyeneye gireceksin! —Askerlik muayenesine demek!. — Evet, askerlik müayenesine,.. — Peki baba.. Lâkin!.. — Lâkini makini yok Ziya! Bu bir emirdir. Eğer bu emre itaat etmez- tıkarlar. Zaten sen.... Annemin (Zaten seni...), babamın (Zaten sen..) suretinde başlıyan Benim gibi münzevi, benim gibilmülemma olan bez, ben terltdikt vahşi, benim gibi hasta, benim gibi| yüzümü karalamış ve tramyay hi herkesten ve herşeyden - kaçan bir| kımı 'maşatlığa yarıncaya kadar Kf genç, yarın yabancı bir heyetin hu-|üla katıla güldürmüştü. zuruna çıkacak, ve orada müayene Maşatlıkta tramvaydan &! olunacaktı... indim. Ç Muayenet.. Babam beni o halde görünce P Bü kelimenin ne demek olduğunu | yapacağımı şaşırdı ! ü bir gece yarısı bekçiden duymuş- — Ziyatığım, yavrum, bü ne tüm. Mahalle bekçisi, Kastamonili| — Diye çırpınmuğa başladı. arkadaşına şunları söylüyordu: Caddenin orta yerinde taş gib — Geçen hafta maayeneye girdim. | kiliyordum. $ Babam benim koluma girdi. — Üç metre kadar ilerideki çeşmit alimallah çok|götürdü. Orada yüzümü yı — Arkası var ” vil olarak doktor beylerin bulunduğu odaya girmek, beni utandırdı Hasan!

Bu sayıdan diğer sayfalar: