18 Şubat 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10

18 Şubat 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ği EY Aş “ ip Ee : > v TDM ETE “ İNSANA DAİR... .Fakat ey Hak Ziyası, reyindeki isabet ve kudret, o kadar büyüktür ki, helvan, taşa bile boğaz verir. Tur dağı, tecelliye uğrayınca boğaz sahibi oldu, şarap içti; hattâ o şaraba tahammül edemedi de... Yarıldı, zerre zerre oldu. Hiç dağın deve gibi oyna- dığını gördünüz mü? Herkes, herkese bir lokma bir şey verir amma, boğaz bağışlamak, ancak Tanrı işidir. Tanrı cisme de boğaz verir, ruha da... Her uzva ayrı ayrı boğaz bağışlar. - Fakat bu ihsanı, kendini ululuğa verdiğin, kötülük- ten ve hileden arındığın vakit yapar. Sen de Padişahın sırrını kimseye söylemez, şekeri sineğe sunmazsın. Ululuk şarabını o adamın kulağı içer ki, Süsen gibi yüzlerce dili olduğu halde dilsizdir. Tanrı'nın lütfu, su içsin de yüzlerce ot bitirsin diye toprağa da boğaz ihsan eder. Sonra topraktan yaratılan mahlüklara boğaz verir, dudak verir; onlar da arayıp topraktan biten otları ot- larlar. Hayvan, ot yedi de semirdi mi, insana öle olur, ortadan kalkar. Fakat toprak da, ruhu çıkınca, insanı yeyip sömürür. Zerreler gördüm: Hepsi ağızlarını açmışlar. Gıdalarını söylesem söz uzar gider. Bil ki bütün âlem, yiyen ve yenenden ibarettir. Hak'la baki olanları da, Hakk'a yönelmiş ve Hakk'ın makbulü olmuş bil. O âlemle, o âleme gidenlerse dâimi ve ebedidir. Kerem ona derler ki, insana kendisini ebedi kılacak Abıhaya'tı versin Tanrı adalet | asâsına boğaz verdi de, o ke) sopa- ları, ipleri yedi. Öyle olduğu halde o yemeden semirmedi; şişmedi. v yo de hayvan yeyişi değildi, kendisi de hayvan eğil, Tanrı her doğan hayali yesin diye, akla da, asâya verdiği gibi boğaz verdi. Balıktan ayâ kadar mahlükattan hiçbiri yoktur ki gıdayı çekecek, yiyecek ağzı olmasın. Nefsin boğazı vesveseden boşaldı mı, ululuk vahyine konuk olur. ag MEVLÂNA — (Mesnevi) — Velet İzbudak Beyhüde hevesler uğrunda geçen ömür, ömür değil- dir. Ömür odur ki, aşk yolunda geçer. Onun vaslına, uğraşıp didişerek erişmek imkânsızdır. Lâkin en iyi ömür, yine bu uğraşıp didişme içinde geçenidir. © MEVLÂNA — ( Mesnevi ) Mithat Sertoğlu Ey hüri yapılı; Kıyamet gününden sonra, eğer sen bu endamınla Cennetin ortasında yükselirsen, kıyamet işte o zaman kopar. 6 Balidam» RUHA A. a KEBES — Sokrates, bence en az kavrayışlı bir kafa bile, tuttuğun yolu tutar. Ruhun, daima ayni kalan, da- ima varlığını muhafaza eden şeye; değişen ve ayni kal- mayan mi daha çok benzediğini anlar. SOKRATES — Ya beden? KiBEi — Aynı kalmayan, değişen şeylere benzer. SOKRATES — Ruh ve beden beraber olunca, tabiat, sonuncuya köleliği, birinciye de efendiliği verir. Buna göre, sence bu ikisinden hangisi Tanrılık ve ölümsüz olana, hangisi de kulluk ve ölümlü olana benzemeli? Tanrılık olanın, aslı bakımından, ferman ve irade etmek; kulluk olanın da baş kesmek ve boyun eğmek için var edildik- lerine inanmıyor mısın ? KEBES — İnanıyorum! SOKRATES — Öyle ise ruh bunlardan hangisine benzer ? KEBES — Bundan daha açık ne var? Ruh, Tanrılık ve ölümsüz olana; ten de, kulluk ve ölümlü olana... SOKRATES — Ruh, Tanrılık olan, ölümsüz olan, m tek mahiyetli olan, dağılıp çözülmeyen, her zaman ayni kalan şeye benzer. Ten de, kulluk olan, ölümlü olan, fikredilemiyen, çok şekilli olan, dağılıp çö- zülen, asla kendisinin ayni kalmayan şeye... Bu belirtişe karşı başka birşey söyliyebilirmiyiz ; böyle olmadığını gösterebilirmiyiz ? EBES — Gösteremeyiz; hayır, gösteremeyiz | SOKRATES — Böyle olunca, tenin çarçabuk dağılıp çözülmesi ; ruhun da, bunun tersine olarak, mutlak bir dağılmayış ve çözülmeyiş vaziyetinde kalması icabet- mez mi KEBES — Evet!... *# SOKRATES — Ruh, kendisine benzeyene doğru; göze görünmeyene, Tanrılık ve ölümsüz olana, ebedi ve hakiki olana doğru gider. Buna erişince de, saçmalamak- tan, mânasızlıktan, korkulardan, yabancı heves ve sev- gilerden, insanın bütün kötülüklerinden kurtulmuş olur. Buna mı inanmalıyız, başka bir şeyemi? BES — Elbette buna!.. ».. SOXRATES — Fakat dostlarım, düşünmemiz gere- ken şudur ki, ruh gerçekten ölemezse, bunu, bizim hayat dediğimiz bu hudutlu müddet içinde değil, öncesiz ve sonrasız, başlangıçsız ve sonsuz zaman içinde tasarlama- lıyız. Bunu yapamıyan kimse, korkunç bir tehlike kar- şısındadır. Ölümün, gerçek olarak herşeyden kurtulmak olduğunu kabul edelim, Kötüler hesabına, ölürken, ken- dilerinden, kendi kötülüklerinden, ayni zamanda ruhla- rından kurtulmak ne büyük nimet olurdu! Fakat ger- çekten ruh ölmez. Bu yüzden, kötülüklerden kaçınmak, kurtulmak, iyi ve faziletli kalmak, biricik yol... .”. SOKRATES — Aklın göze alması gereken teklike, ruhun ölmezliğine inanmaktır. Bu tehlike gerçekten gü- zeldir. Bunu, büyülü sözler ve dualar gibi, kendi ken- dimize tekrarlamalıyız. SELMANI SAVECİ — Mithat Sertoğlu EFLÂTUN — (Fedon) — M, K.

Bu sayıdan diğer sayfalar: