14 Nisan 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15

14 Nisan 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ALATURKACILAR ARASINDA... Nejat MUHSİNOĞLU kârların ise hergün biraz daha fazlalaşma- Re: renk, cicili bicili ışıklarla ay- ş kapıdan vaz zi “Erkeksiz bayanların siye analar katiyen yasaktır !,, Paltomu (vestiyer) e bırakırken gözüm bu levhada... (Vestiyer) memuru yazıyı okuduğumu görünce şili yor ve ba- şını a, mırıldanıyor Bunlara da artık 1sühi kalmadı. Bir ini işsizlikten gazinolarda, pastaha- nelerde müşteri bekliyenler, buralarada baş vururlardı. Ama, şimdi, tabur tabur, erkeklerle geliyorlar. Emelim, memleketin şöhret yapmış, se- vilmiş ve sanattaki ustalıklarına herkesi inandırmış alaturkacı saz ve ses şöhret- lerile konuşmak... G i l ti olduğund aslendi kimseler yok. Saz heyeti, genişce bir sah- nede, akortla uğraşıyor. İşte bestekâr ve tanburi Salâhaddin Pınar... Sahnenin arkasındaki loşluğa çekili- yoruz: — Milli musiki ile alaturka musiki ara- sında ne gibi farklar gördüğünüzü öğren- mek isterdi İçli sanatkâr, bam teline dokunulmuş gibi, sinirli sinirli: — Hemen şunu belirteyim ki, diyor, ala- turka (ki şark musikisinden ayrı bir tarz- dır) e a Gamma ise, milli kine (Wi haıx şarkıla sivtim —-— swx1eğti! mek suretile bepsneliticiz adına ndir musiki dediler) bir kerpiç evdir. Arada bu kadar erişilmez ve bariz bir üstünlük farkı var... — Ya alaturka mukayese edersi — İkisinin de biribirinden üstün ve geri tarafları var. Meselâ alaturkada usullerin, yâni (ika) ların mütenevvi olması, makam» ların zenginliği tabii, yâni, çeyrek seslerin geklağ:; ; ve şarklı, dolayısile daha fazla bu ile alafrangayı nasıl ifade edebilmesi, eyi üstün taraf. larıdır. Buna mukabil, (orkestrasyon) un bulunmayışı, hakiki sanatkârların kıt ye- tişmesi, şu ve bu da noksan tarafları... — Bu'noksanların “lü uğrunda neler düşünüldü “ve yapıldı — Alaturka see (armoni) yi kabul etmez. Sebebi de çeyrek sesler... He böyle bir eser meydana gelse bile, bunu çaldıracak ve okutacak adam bulunmaz. Mamafi şimdiye kadar bunu kimse yapa- madı. Yapılamaz da... Kuvvetli gelen öksürüğünü, bira şişesine gel im su ile geçiştirdikten sonra de- : — Evet, bizde, gerek saz, gerekse ses bakımından hakiki sanatkâr yetişmiyor. . Meselâ erkek seslerinde Münür Nurettin- den sonra kimse yetişmedi. Kadın sanat- sını görmekle memnuniyet duyuyoruz. zce bunun sebebi nedir? — Erkekler fazla suyistimal yapıyor ve erkek sesi nesilden nesile sönüyor. Kadın- lar böyle değil, ayni zamanda avarelik ve işsizlik de buna inzimam edince... Sazın başlama vakti gelmiş olacak ki, dışarıda Kürdili Hicazkâr Peşrevi çalın- mıya başladı. Sazın, aksisedalarile ku- lakları boğduğu bu sahne arkasındaki acaip yerin acaip (dekor) u içinde Salâ- hattin Pınara başka bir sual soruyorum: — Mühim bir ekşeriyet alaturka musiki deyince yüzünü “buruşturuyor. Bunda âmiller?.. — Evvelâ bir kısım varki, onlar, ala- frangayı fantazya pilânında beğeniyor. Bir kısmı dans iptilâsından dolayı tangoyu, foksirotu alafranga çerçevesinde görüp, diğini sövlü Bunl Heğisi Bindi guursuzlukla itham ederim. Gayet basit... Bizim hamurumuz alaturka ile yoğrulmuş- tur. Meselâ bu iddiada bulunan biri ıstı- raba uğrasın, derhal yesini alaturka teren- nüm edecektir. Veya alaturka dinlemeğe Alaturkacılar koşacaktır. Bence alaturka metni vu atılmasına imkân yo Bir sual daha soruyorum — Hem maddi, hem de halkın saza > kası bakımından sahne hayatından me dam olmadığım ve hale, ahvale intibak etmesini bildiğim için mad- di bakımdan memnunum. Halkın âlâkası meselesinde”ise, üç beş kendini bilmez hoşun nârasına, uğultuya, gürültüye artık alıştık. Mamafi salonda 3-5 masa- nın, beni âlâkayla dinlediğini alyan öbürlerini görmem de, duymam Teşekkür ediyorum. O, fasla şirk et- mek üzere, sahneye doğru yürürke — Size, Necati Tokyayı geleli, diyor, onunlada konuşun |.. iraz sonra kemani Necati i Tokyay, ya- nıma çel (Büyük Doğu) için faslı terk n üstadından özür diliyorum : mn Halkın. a alâkasını ve sizi dinleme tarzını nasıl b uluyorsunuz ? Gümüş saçlı beyni "sallıyarak : 015 — Alâka bakımından çok memnunuz. Dinleme keyfiyetine gelince; iki türlü dinleme şekli"var: İçkili, içkisiz... İçkisiz ekserisi de gençler... Bilhassa (Üniversite) gençliği ; ; ekseriyetde Tıb talebesi... Alaturka musikiye karşı sevgi veya nefretin sebebi nedir? — Nefrete, ben züppelik derim. Sevgi ise tabiidir. Basit birşey söyliyeyim: Bi- zim konuşmamız bile başka milletlerin konuşma ahenginden ayrıdır. Dikkat edin, olarak isbata, Rauf Yekta merhum çalış- mıştı. Sonrada profesör Salih Murat, bunu tam olarak isbat etti. — Sahneden, kuş bakışı olarak, bir ah- lâk, zevk ve terbiye sukutunun izlerini müşahede ediyor musunuz ve bun bebini neye hamlediyorsunuz? — Muhakkak ki, ahlâk zevk ve terbiye sukutu mevcut... Sebebi de, yeni zengin- lerin türemesi. Mühim bir ekseriyette geçim zorluğu ve sefalet, buna rağmen (lüks) e inhimak... Şunu da söyliyeyim- ki, ufak yaşta genç kızlar, paranın cazi besi karşısında, derhal düşüyorlar. En mustarip olduğum cihet bunların halleri. Ayni zamanda muaşeret edebi bilmezler ve müthiş küstahtırlar. Bazen öyle cüret- kâr davranıyorlar ki, hayret içinde kalı- yorum. Tam o anda, sahnede bir “kiriz, e giren saz heyetinin coşkun nağmesine, çok ya- kınlardan, şehrin tanınmış zenginlerinden birinin nârası karıştı. Nazik ve hassas muhatabım, mütevazi ve mütevekkil sah- neye girdi. Biraz sonra udi Şevket Bütüner yanım- dan geçiyor. Kendisini dale era Gülerek karşıma otu — Alaturka musiki ilerliyor Hay tered- dimi ediyor? — Muhakkak ki, geriliyor. Meselâ eshi şarkıları, üstünden asırlar, seneler geç- tiği halde bugün ayni zevk. ve heyecanla çalıyor, söylüyor ve dinliyoruz. Hâlbuki bugünkü şarkılar beş ay zor dayanıyor. Ondan sonra unutulup gidiyor. — Sebebi ne?... — Hakiki bestekâr ve sanatkâr yetişme- mesi... Edebiyat sahasındaki şair bolluğu bestekâr... İsmi lâzım değil, meşhur, yük- sek mevkide bir'zat, iki günde bir, sözüm ona Şarkı besteler. Ve gelir şunu notaya alın dor, Çünkü nota, usul, şu ve bu bil- mez. Üç dört defa söyler, notaya almak ileyh arkadaşlarını toplar, gelir. İşte be- nim eserimi çalıyorlar diye iftiharla ge- nir, “ Matbuatta olagan şeylerden... Demek musikide de bu böyleymiş, daha doğrusu bu diyarın her şeyi böyle galiba, diye dü- şünerek, cemiyetimizin tezat köşelerinden birinin mekânına veda ettim. i e N

Bu sayıdan diğer sayfalar: