21 Nisan 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15

21 Nisan 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sn 7 iv id RÖPORTAJLAR | YİNE ALATURKACILAR... Alaturkanın, (bar)la tiyatro ve mey- hane arası mahut mekânında, kadın sanat- muş ve kendisinden, evlerinde buluşmak üzere söz almıştı! Birgün sonra Maçkanın Marmarayı ufuk- lara kadar kucaklıyan hâkim bir noktasında bayan Muallânın apartımanındayım. De- ğerli bestekâr Lemiyi de, kendisinin ho- cası olmak sıfatile tesadüfen orada bulu- yorum. Güzel döşenmiş bir odada hep beraber kahvelerimizi içerken, duvardaki bir çocuk resmine gözüm ilişiyor. Bayan Muallâ dikkatimin farkına vararak gü- lümsüyor : — Oğlum, diyor, hava subayi kıyafetin- de... Geçen gün bir gazeteci arkadaş mü- lâkat için gelmişti. Çocuğum 7 yaşında olduğu ben bunu söylediğim halde yaşını 20 diye yazmış... her ne hal ise. — Kadınların, sanat hayatındaki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz ? — Eski nesil, sahneye çıkan kadını affetmiyor ve ona bir düşmüş kadın gö- zile bakıyor. Yeni nesil ise maalesef bu düşüncede daha müthiş bir terakki göste- riyor ve sade bu zihniyetle kalmıyarak üstelik küstahça “ah, şu kadını nasıl avlı- yabilirim ?,, düşüncesile hareket ediyor. — Bu tereddi ve kötü zihniyete rağmen sahneden ayrılmamak için büyük bir mü- cadele kuvvetiniz ve güçlü bir sanat aş- kınız olması icap eder. Muallâ Gökçay Nejat MUHSİNOĞLU — Evet, çok güzel söylediniz, bunun da misâli iki sene kadar sahneden ayrı kal- mam... Hergün ölü gibi gezdim. — Halk alaturkayı seviyormu, nasıl dinliyor ?. — Halk alaturkayı seviyor. Dinleme tar- zına gelince o bir âlemdir. Yalnız bir kı- sım var ki, onlar, alafranga a sevdiklerini, alaturkadan iğrendiklerini söylerler. Bun- lar, tam mânasile züppelerdir. Çünkü ne bayıldıkları alafranganın aslını, ruhu- nu, şusunu busunu bilirler; ne de üç beş hakiki alaturka "şarkıyı iyi niyetle dinle- mişlerdir Muallâ Gökçaydan sonra bir arkadaş, bana darbukacı Hasan Tahsini sağlık verdi: — Fevkalâde (enteresan) ve (orijinal) bir sanatkâr... Darbukayı adamakıllı öğren- mek için Sulukulede çingene kıyafetile ve kendini çingenelere çingene zannettirerek, . Orada, mükemmel zurna .. Keza, kendi başına, (Plâton) dan (Şopenhavr) a kadar felsefenin kün- hüne girmiş bir münevver... Bir (gardrop)u, daha doğrusu bir kıyafet müzesi vardır ki, içinde kavuktan (silindir) şapkaya, şalvar- dan (frak)a kadar i ne ararsan tam takım olarak bulunur. Darbukacı Hasan Tahsin, sualime ce- vap veriyor: — Tabiatın değişmez kanunlarından biri olan ve bütün cemiyet temelleri onun üzerine kurulan (açlık) dâvası, her yerde, her mefkürede ve her devir de va mâna- a3 Acı atı gülüyor ve elini hâvada yarım bir daire halinde savuruyor: — Mesleğe intisabımdan beri çok Alâkalı vakalar geçmiştir. Bunlar bu kadar vakit- sizlik içinde olmaz. Yalnız en âlâkalısı şu acı hakikattir ki, Ayvansarayda, Aksa- rayda dinlettiğimiz musiki parçalarını, başka saraylarda da dinletebildik ve 'âyni taktiri gördük. Gülümsüyor, ben de gülüyörum Filozof musikişinası-sahneden-istiyorlar. Son olarak soruyorum; - — Usül bakımından, ses bakımından, tek cümle halinde musiki bakımından, ka- dınlar mı, erkekler mi iyi? O, sahneye doğru ilerlerken iki elile ba- şını tutmuş: — Bu suale, diyor, doğru cevap verir- sem, Japonyada. yağan yağmurdan bizim Hasan Tahsin Parsadan evde şemsiye yırtılır. Buna da ne lüzum var. Biraz samimi söylemek icap ederse, keyfiyette erkek, kemiyette ise kadın üs» tünlüğü göze hemen çarpar. Zaten her sahada böyle değilmidir?.. çimde, alaturka dâvasını da halledile- ememiş ve edilemez dâvalar arasında tas- nif eden bir fikir üzüntüsile matbaanın yolunu tutuyorum. sile kahhar kuvvetini k oy- mak bilmiyen beşeriyet, kendini temin için, en ağır yükü, kâh şeytanları sema- lara, kâh melekleri zemine indirerek türlü kandırmalarla avâma yüklemiştir. Avâm- dan bir zümre, günün birinde yanlışlıkla eline verilen para silâhını çocukca kulla- nırsa bana düşen vazife, onun zevkini tekeffül edip, yüzüne gülüp bir kaç mer- misini almaktan ibaret kalır. Tahsisatını insan sarhoş etmekle temin edebilen mey- hane, biç bir zaman sınıf tefrik edemez. Yeter ki, müşterinin elinde parası olsun. Rakının başta gelen mezesi olan biz, piya- sa musikicileri, bir az şımarıklığından dolayı kimseyi istihkar, hattâ istisna dahi edemeyiz. — Sanat bakımından alaturka musiki tereddi mi ediyor, yoksa ilerliyor mu? — Beynelmilel musiki salonlarında san- dalya bulamıyan musikimiz, ne kadar te- rakki etse de umumi lisan olamaz. Buna her bakımdan bünyesi müsait değildir. Tereddi ve tedennisi içtihada bağlıdır. Anam ortaçağ kafasile düşünse de yine anamdır. Bu hususta fazla ne diyebilirim!.. — Sanat hayatınızda başınızdan geçen bazı hoş vakaları anlatır mısınız? 2) ya DEDEDAĞI Dede dağına karşı, Düşünmek güzel... Nasıl adamdı Dede, Var'mıydı eşi dostu? Yalnız mı yaşadı bu tepelerde? Sabah akşam, Taze yörük kızlarile selâmlaşarak... Belki de benim gibi, Alışılmış bir mavi şehirden, . Sevgiliden uzak... Gavsi “OZANSOY — Dededağı Sökede bir dağdır —

Bu sayıdan diğer sayfalar: