9 Kasım 1945 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6

9 Kasım 1945 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A N N 7Z 7 NN HAYAT YAPISI Prof. Mustafa Şekip TUNÇ HAYA TI. maddeye bağlamak: ve aralarında sâçlece daha karmaşık kimyevi bir terkip olduğunu göster- mek için (mekanist) hayatiyatcıların, - Zayıf. ve sathi bir takım benzerliklere . dayanarak meseleyi halleder gibi ol- maktan fazla birşey yapmadıklarını gördükten sonra madde ile hayat arasında henüz köprü denebilecek bir şeyin kurulamadığını . anlıyor: ve neticede <her şey maddedir ve mad- deden başka birşey yoktur!» tar- zındaki maddeci iddianın kıymetsiz olduğunu itiraf etmek icap ediyor. Bununlâ beraber, canlı varlıkların ya- pılarında (hidrojen) ler, (oksijen) ler, (azot) lar, (albomin) li maddeler, yağ- lar, şekerler, madeni tozlar, su ve saire gibi birçok maddi şeyler bulun- - duğunu ve bu yapıların mevcudiyet- lerini devam ettirmek için yine mad- di şeylere muhtaç olduklarını. biliyo- ruz. O halde, meseleyi daha iyi eşe- lemek lâzım olduğundan, evvela bu yapılar üzerinde duraçağız.: Nebâtlar ve hayvanlar âlemindeki hayat yapılarının boy boy' ve çeşit çeşit olduklarını biliyoruz. Fakat bun- lar ne boy ve şekilde olursâ olsun, ancak (mikroskop) 'la görülebilecek kadar küçük olan bir höcreden veya (tirilyon) lata varan birçok höcreden teşekkül etmişlerdir. Milimetrenin bin- de biri kadar küçük olan bü höcre- ler, hayat yapısının ana unsurunu temsil ediyor ve maddenin ana un- suru olan (atom) gibi, hayatın ana un- suru olan höcre de ancak (mikroskop) "la görünebilecek kadar küçük ve bu- na rağmen son derecede. karmaşık ve taazzuv etmiş bir halde bulunu- Aynı zamanda bu karmaşıklık, i dahil olduğu uzviyetin tekâmül sevi- yesi nisbetinde ve pek çok çeşitli olu- yor ve her höcre daima evvelce var olan bir höcreden vücut bulduğuna göre hayat kendi âleminde kapanmış görünüyor. Gördüğümüz yüklerde nebat, ,. hayvan ve insanların hepsi de, bili- yoruz ki, evvela bir höcreden başlı- yarak vücut buluyor. Minicik höcre- nin içinde, mensup olduğu nev'in şe- kil ve tabiatından maadâ ferdin şekil ve tabiatını tayin edecek verasetlerin kâffesi en ince teferruatma kadar evvela kuvve halinde mevcut bulunu- yor, sonra da zamanla, taşidığı vera- setlere göre, cenini teşkil ve tekâmül ettiriyor; nihayet bütün bir hayat bo- yunca oluşlarında devam ederek ne- vileri 've çeşit çeşit sayısız fertleri tahakkuk ettiriyor. Mazinin kazançla- rından hiçbir şeyi kaybetmeden vaki olan bu harikulâde oluşu, muhtelif «kimyevi muvazene? lerle izah etmek istiyen (mekanist) hayatiyatcılar, kul- landıkları bu tabirlerle bize sözden fazla birşey vermiş değildir. Haki- katte ise bütün bu oluşların maka- 'nizması henüz tamamile meçhuldür, yahut böyle denecek kadar az bilin- mektedir. Nitekim bütün bir veraseti saklayan kısmın küçüklüğünü ifade etmek istiyen (Müller), «önümüzdeki insan neslinin veraset (karakter) lerini tayin eden höcredeki (göne)ler bir araya toplanabilse ancak bir (aspirin komprime) si kadar bir yer tutar» di- yor. Şimdi, bu son derece küçüklük- te saklanan nasıl 'bir kimya, nasıl bir makanizmadır ki, zihinleri durduru- yor, havsalaya sığmıyor ? Dişi.ve erkek iki höcrenin birbirile kaynaşması neticesinde hasıl olan in- san yumurtası, birkaç saat sonra dâ- ha küçük iki höcreye bölünüyor. Yi- ne birkaç saat sonra bunların her birinde âynı hal vaki olmak suretile birçok (tirilyon) lara varan daha kü- çük höcrelere bölünmekte devam ederken aynı zamanda bir kısmı adali, bir kısmı asabi, bir kısmı cildi ve ilâh... olmak üzere çeşitlere ayrı- hyor, birbirlerinden farklılaşıyor ve nihayet yavaş yavaş insan tipini bü- tün uzuvlariyle vücude getiren bir şe- killendirme hasıl etmiş bulunuyor. O halde ki, her canlı varlıkta bu şekil- lenme işi onun cinsi ve nevine göre farklı oluyor; fakat her birinde ka- tiyen sabit bir oluş takip ederek aynı düzende aynı vakalar cereyan ediyor; "onu örüyorlar; Gelecek sayıda: Merhum Dr. Rusçuklu Hakkı'nın, evvel bize vermiş olduğu (estetik) ve güzellik hakkında bir incelemesi... ölümünden | aynı zamanda bulunan yahut hareket - eden höcreler, hep aynı âzayı vücude getiriyorlar. Sanki, o küçücük insan tohumu, tam bir insan haline gelince- ye kadar yapılması lâzım gelen şey- leri kemaline eriştirecek en isabetli makanizmaları tamamile ihtiva ediyor, gibidir. Halbuki, bu tohum, eski tabii- yatçıların zannettikleri gibi, sonraları aldiğı bütün şekilleri önceden ihtiva etmiyor, fakat cenin, bütün o şekilleri yavaş yavaş kendisi vücude getiri- yor, hem de öyle harikulâde ve kar- maşık bir makanizma ile ki, kendi içindeki oluşlarla en üstün bir yara- tıcılık ihzar ediyor. Höczelerin farklı- laşmaları da birdenbire. olmıyor; bir hadde geldikten sonradır ki, ancak, hangi nesci vücude' getireceklerse fakat bundan evvel örülmek üzere bulunan bir nescin üzerine aşılanırlarsa, o nescin örgü- süne iştirak ediyorlar. Bu örgülenme işine nm eden yer, (Spemann) ın ince araştırmalarına göre, ceninde bulunan hususi bir mıntakadadır. Nereye aşılanırsa ora- - da uzuvlaştırma rolünü oynamaktadır. a göre öyle zannediliyor ki, bu uzuvlaştırıcı kudret, faal olarak mu- yyen mıntakada. bulunmasına rağ- men ceninin her tarafında saklı, ör- tülü bir halde mevcuttur. Öyle ki, mad- de âleminden hayat âlemine geçilin- ce,. maddenin temelini teşkil eden (atom) un yapısına nisbetle hayatın temelini' teşkil eden höcrenin yapısı, kıyas kabul etmiyecek derecede üs- tün ve karmaşık görünüyor. Düpe- düz ve bir seviyede varlıklar yerine, mertebeli varlıklar kabul etmek telâk- kisi de, madde ile hayat yapıları ara-. sındaki bu büyük farkın mevcut ol- masından doğuyor. Vakıa (fiziko - şi- mik) esaslara indirmek suretile ara- daki büyük farkı kaldırmağa çalışan hayatiyatcıların, çok'mühim bazı mu- vaffakiyetleri yok değildir. Fakat asıl ana düğümler henüz olduğu gibi du- ruyor; çünkü, hep bilinen maddeler- den terekküp etmiş gibi görünen ha- yat höcresi, veraset, doğurma, büyü- me, kendi kendini vücude getirme ve tamir etme kabiliyetleriyle, suni bir su- rette yapılmak şöyle dursun, (protein) lerin en basitleri bile henüz bir (la- boratuvar) da ihzar edilmiş değildir. Hayatın bu kabiliyetleri ileride ay- dınlanacak gibi midir, yoksa bir sır olarak mı kalacaktır ? Bunu da bilmi- yoruz. Yalnız ilmin iktidarında en çok ümit verici bir üstünlük olduğunu gö- rüyor ve tabiata, bu harikulâdelik çile- siyle nüfuz etmek için en yarar fikir- lerin. 22 yine ilimden geldiğine şahit.

Bu sayıdan diğer sayfalar: