18 Ocak 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 3

18 Ocak 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AHLAK — RENDE, vapurda ve tramvayds, hemen her yer- de bir ahlâk- sızlık bahsidir gidiyor? Ve bahsedenler bu bahsi o kadar ayağa düşürüyor- lar ki, insanın soracağı geliyor: Nedir bu ahlâksızlık; daha kısası ahlâk denilen şey ne? Gözle görülür, elle tutulur mu? Canlı mı, cansız mı? Yenir mi, yenmez mi? Ne oldu- ğunu kimse bilmiyor, yahut herkes biliyor veya seziyorda bir türlü tarif edemiyo: Haydi bir misâl alayım : hırsızlık ahlâksızlık mı? Bir bakıma evet; bir bakıma hayır!... Vaziyete göre, si unun pençesine düşerse suçtur, ahlâksızlık değil... Bir baba, ilim PLA İİİ İL İİ İİ EFENDİMİZ Bulutların gevşek gevşek sarkı- şında, Çocuk gözlerindeki mâsum buğuda, Kanın, damarda zonk zonk dolaş- masında, Âzaların bükülüşünde, Ve en müthiş sazülgindâ yemi ların.. Delile hiç ihtiyaç duyulmayan Mafifetin açık havaya çıktığı de a Herşeyim düşünüldüğü ve in ait Hiçbir şeyin esirgenmediği > Kanun, ticaret, aksuata, Lâfazan, politikacı, süğülre aki Düzenbaz, vâiz; hasis, mimar Balığın nefes alıp verişinde, Kartalların kanat süzüşlerinde, Geminin yana yatışında, Âşıkın sitemli veya şad bakışında... Evlenmede, hastalıkta, açlıkta, U , Yolculukta, sıkıntıda,kefen biçmede e z Gecenin içinde bize çarpan Nez Bütün dünya ile ayağa dükliğimiz . Ve baban kimdir? Anan ar Suallerin kıymık olup etimize sap- landığı Her Anın içinde: EFENDİMİZİ. Vecdi BÜRÜN bir iki, belki daha çok çocuğunu açlıktan korkunç bir halde bırakarak evinden çıkıyor. Siz baba iseniz, onun ruhunda nelerin kaynaştığını anlar- sınız. Bu adam, deli gibidir. İçinden bir ses ona: «Karın ve çocukların açtır! Sen açsın! Ne duruyorsun? Ne yapacaksan yap, onları doyur; gözyaşlarını dindir!» diye haykırıyor. Bu sese kulak yermek zorunda olan bu adam hırsızlık ederse, kanun önünde suçludur ; yakalanırsa, bilek- lerine kelepçe takılır ve kasaturalı iki jandarma arasında, herkesin arasından geçirilerek hapse tıkılır; hâkimin karşısına çıkarılır; ceza gördürülür. Fakat herkesin gözünde o, hiç de hırsız değildir. Onun yaptığı, kanuni bakımdan suçtur, ama, hâl ve vicdan bakımından ahlâksızlık değildir. Bakıyorum : Ahlâksızlıktan bah- sedenlerin çoğu karınları tok, sırt- ları pek adamlardır. Otomobillerde gezen, zevki için liralar sarfeden onlardır. Niçin, sen, ben ahlâksız- lıktan bahsetmiyoruz? Çünkü kar- nımız yarı açtır, sırtımız yarı çıp- laktır ve evdeki çoluk çocuğumuz bir, çok şeye muhtaçtır. Halbuki gerçek ahlâk bahsini bilen ve bil- dirmeğe tenezzül etmeyecek kadar bezginleşen de Zannedenler vardır ki, ahlâk denilen şey, iktısadi münasebetlerden doğan bir hâldir. Karnı tok adam, bugün için, iktisa- di vaziyeti düzgün olan adamdır. m, para hırsında değilse, ahlâksız da olmuyor; çünkü kendisi gibi çoluk çocuğununda karnı ktur. Ya ben, hiçbir şey anlamıyacak kadar budalayım ; yahut ahlâk deni- len şey, bu Asırda sahiden iktisadi hâdiselerden doğuyor. Hangisi doğ- ru?.. Filezof, bana (Sokrat) tan, Eflâ- tu.'dan (Aristo)dan yahut (Ogüst Kont)dan, (Hanri Bergson) dan, şun- dan ve bundan bahseder. Onların ahlâk üzerine olan düşüncelerini, sözlerini anlatır. Bütün bunlar, ah- lâk hâdiselerinin incelenmesinden çıkarılan hükümlerdir. Felsefe yok iken de ahlâk vardı; çünkü cemi- yet vardı ve cemiyetin iş bölümü arttıkça içtimai hâdiselerin hemen hepsi ruhi hâdiselerden doğuyordu. Ahlâk «bir içtimai telâkkiler mecmuasıdir» dersem, doğruyu söy- lemiş olduğumu herkes kabul eder. Fakat içtimai telakkilerin, hele bu- gün, iktisadi şartlardan doğduğunu söylersem; ve asıl dâvanın ruhi müeyyideleri kaybetmekten ileri geldiğini haykırırsam ? “Varsa hattâ beşerde bir vicdan Ya gümüştendir o, ya altından, diyen şair doğru mu söylemiş? Bence iktisat, altın ve gümüşle o kadar ilgili değildir. Beşerin vicdanı ne altından, ne de gümüştendir. Beşerin yeni vicdanı, iktısadi şartların ce- miyet içinde kazandığı menfi değer- den; ve bu değeri ruhi şartların idare edemeyişinden doğuyor emlekette ahlâksızlık var- sa, umumiyetle ahlâk bahsini ayağa düşürenlerden çıkıyor. Esasta ve asılda ne gençlik ahlâksızdır, ne de Türk cemiyeti... Ahlâksız olanlar, herşey gibi ahlâkın da kökünü görmeksizin ( var!) veya (yok!) diye sağlı ve sollu istismara kalkanlardır. Yazık ki, bugün ekseriyet ve hâki- miyet de onlardadır. ahlâk! Ben senin hakkında neler söy- ledim? Halbuki sen, elle tutulur, gözle görülür; hususiyle gözler yumu- lunca kalbde pırıl pırıl ışık verir, hem maddesi, hem de mânası olan bir hâdisesin Ve senin kaynağın tektir : İnsanoğlunda bu hayat ve bu dünya ötesi telâkkisini yuğuran iman; ve bu iman etrafındaki doğ- ru ve yanlış, güzel, çirkin hükümleri... Adesenin göziyle her hafta bir iş ve hedef: (Büyük Doğu) alimitecii diyor ki: «Hükümetin serseri çocukları toplamıya başladığı gün, Köprünün manza

Bu sayıdan diğer sayfalar: