22 Şubat 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13

22 Şubat 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bu uzun bacaklı, karınsız, bakışlı etegi adamın hayatına ai rimi şu ve niyeti kötü ait bildikle- kimseden öğrenmiş değilim dersem nlseledi Bu adam hakkında söy- lenenleri buraya yazmasak da olurdu. Dedi- ki vardır, kâfirin! Dedikodu biraz (alâminüt) benzer ederse bu adam dedikodu havasından da söz açabiliriz; hiçbir kaideye bağlanmış değiliz : ama İca Yanında köpeği ile beraber denize nazır Köpek bir arsanın setleri üstüne oturmuştu. arka ayakları üstüne çökmüş, ön ayakları dimdik heykel gibi, burnu ıslak, si uk... Kö arasına koydu. Gözlerini rüzgâr, köpeğin sarı tüylerini, slaklını sarılı beyazlı sert saçlarını oynatıyordu. Adamın yüzünde mânalı hatlar vardı. Sevilmemişlerin, çok üzülmüşlerin, sarhoşla- ın, bir zaman güzelken çirkinleyivermişlerin, o hasılı içi rahatsızların yüzlerinde- ki ifade. u adamın da yüzünden bir takım mânaları | insan, işi yoksa, bulup bulup şıkarı- Bir köpeğe söylenilmiş lâkırdıyı komşulardan hiçbiri işitmemiştir, denebilir mi? Komşular değil, memleketin posta müvezzii; bi yerde kendisine cıgara ikram eden her ada- ma der ki: — Haa! Hani 0?.. Şu köpeği ile konu- şan adam mı? Birader, dün mektup getirmiş- İçerden bir m Me ?..» diyordum. Başımı uzattım baktım. Meğer köpekle konuşmaz mı? Kendi- si seli Urumelili "Türktür, Köpekle Rumca konuşur... Cıgara ikram eden adam der ki: dedim, Mehmet... Sen EZ Bu UT. e İstanbul, bütün alelâde günlerinin madan — Ne diyordu, Allah aşkına, Yoksa Rumea bilmez misin? asıl bilmem beyciğim? On beş se- nedir bu Rum köyünde *müvezzilik ederim. Nasıl bilmem Rumea? Yalnız beysiğim... Di- köpeğe? çuk ikram edin! Kolay mı efendim, mahalle. leri dolaşmak ?... Vallahi öyle akşamları olur ki beyefendi, ayakkabılarımı çıkardığım zaman sanki ayaklarım benim i ayak- larım değilmiş gibi olur. En aşağı iki büyürler... Oh! Ne ise... Gazozu soğukmuş herifin! Her zaman böyle değildir. yum? güldün de bu gözlerinin kenarındaki çizgiler ondan... Ağzının kenarındakiler di Hayır m! Ben hiç gülmedim demem; Güldüm ama şöyle içten, candan g ben ne zaman böyle gülmek makamı ağlıyacağımdan korktum. Lâfı u çizgiler, senin anlıyacağın, gülmek- n... Evet, bildiğimiz gü- g gözümde çizgi daha fazladır. Onu yürürken daha faz- la kısarım da ondan. O gözüm doğuştan za- yıftır. Bereket öteki sağlam da idare ediyo- ruz. Yoksa (monokl) takmak lâzım gelecekti. Düşün beni bir defa dostum! Tek gözlüklü iye » a müvezziinin şu yukarda yazdığı- mız çekilde anlattığını sikimi ne çıkar ? Böyle anlatmamıştır ama, sesini Esin ıslı- gına benziyen ısırıcı balini, yılan bakışı gibi sarı, soğuk bakışını anlattığına eklerseniz; dinleyenin, e başka birisine nakle. derken ziin bakışından, kıpırdanışın- edilmiş dan, sesinin ii ilâve ve tari l Yı landığım için bir küçük mukaddeme © yapaca- Tefrika: 1 yana çevrilmişti. Yavi ROMAN Sait Faik ğım: Bundan sonraki kısmı, ğa «na sualler ayı dah ıklamadan asıl (konu) ya giremi- yeceğim: O da hikâyenin içindeki ad mın hem bana çok yakınlığıdır; hem de müvezziimin lâkırdıları gibi başka insanların o adam eğ bildiklerini de yazarsam o adamla benim aramda aynı zamanda hiçbir sami ep İÇ yazıyorum demek- üm ol Belki hiçbir şey anlaşılmadı. Hoş, anlat- mak da a A Nihayet yazdığımız bir hikâye dir Posta müvezziinin söylediği gibi insanlardan kaçtığını sanmıyorum. Yalnız ba- şına dolaşmasının bir sebebi vardır, elbette... Bu sebebi o, belki kendisi de bilmiyor. Ona göre; kendisi böyle dört tarafı su ile çevrili yerlerin adamı değildir. Büyük şehir adamı- dır. İnsan sayısı milyonu geçen şehirlerin . o... Yoksa böyle küçük yerle “< onun mla kime gene etmez, rakı içmi Dali ilk günlerde Hakkıda Bizdeylek > vi — in dostlar bulunabilir ama ra hep: > onu ime yle yalnız bil rakabilirler Kimi gul olmaz onunla, Son sözü söylüyen | bir. za müvezzii yerine bir berber olur; der ki: — Aik > nden bu adam böyle olmuş. u adamın nesi var? Sizin gibi bir adam, diyemezsiniz; gören göz kılavuz iste- mez: Adam köpeği ile konuşuyor, be il va der! Halbuki biz, birçok insanın duvarlarla, kendi hayalleriyle, si ee aynalarla, kiminin hatta kıravatiyle; genç kızların sandıktaki çeyizleriyle, genç erkek çocukların kendi vücutlariyle sevişip konuş- tuklarını işitiriz, biliriz. (Arkası var) — Şu adamı, dedi görüyor artık gitsen! Vakit geç.. Git de, ben yazımı tamamlıyayım.. Gitsem.. Gitsem.. Gidebil- sem.. Cidden çok iyi olacak.. kaldırımda, biraz sallandı. Sonra yürüdü. İçeriye (döndüm. önüme serdim. Tekrar Mehmedin hakkı vardı. un da... Hareketsiz, macerasız, durgun ve tatsız bir şey... Meb- mede bir son red Şöyle devama karar verdim * Herhangi bir hikâyede rastla- nacak kadar alelâde bir gön ve alışılmış Oo manzarasında. (Böyl söylemek hem hikâyeciyi uzun tas- vir külfetlerinden kurtarır, hem okuyucuyu gördüğü, bildiği şey- leri tekrarlamaktan, yahut gör- mediği bilmediği, şeyleri boş yere tasarlamaktan). Ah ağlu Mehmet böyle bir günün kalabalık bir saatinde, akşama doğru, Beyoğlu caddesin- den, Galatasaraya yürürken kar- şısında kimse olmadığı halde bir- denbire durdu. Ne attığı adımı geri çekti, ne pm ayağını ileri attı, de yüzdüğü Yüzü “ dalgınlık ifadesi inden berlnlkiğ kafasının gerisinde bir şeyle meş- gulmuş gibi, gözleri, farkında ol- yavaş başını döndürdü. Haklıydı, Karşı kaldırımda, kendisinden epeyce geride bir kadın, kalaba- lık arasında ve onunla ayni isti- kairiğ yürüyordu. Birden bire bir fikir, zihnine takıldı. ğunu yoksa pie in ilk çar- ın 9 olmı Bekledi ona Kiserği Kadın sâğa, sola kıvrılıyor, karşılaştık» larının önünden çekiliyor, ilerle- musunuz? — şi ne e e; — Ceva pek nezaketli değil ama, por yine e iyiliği. nizi isterim. Rica edi zinle göreni isterse kabul beşiz rımda i bıraktığı beni göstererek : Zahir GÜVEMLİ i 19 la > 1 0 id Wii sil a 5 Si Ki

Bu sayıdan diğer sayfalar: