31 Mayıs 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13

31 Mayıs 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

<ğrdde BİTE e bir sokağa saptılar. Genç ada- mın bir arkadaşı da şöyle yirmi otuz adım arkadan takib İdiirde Şimdi genç kızla, genç adam köşebaşında durmuş, konuşuyor- lardı. Ben, kafadan konuşmaya devam ediyor- «Genç kiz :« «— Şimdi gelemem. Eve geç kaldım. Yarın izinliyim. Buluşuruz. «Ne iş yapıyor?» e «Berber» dedim. kazanıyor mu?» dedi. «Eh, epeyce» dedim. Sonunda «Peki!» dedi. Rumca e e bile tahayyül ede- rek işittim. Biraz sonra genç adam memnun, arkada- şının yanına döndü: — Haydi tamam, yürül.. Yürüyüp gittiler Ben kendi kendime hayal kurarak yürü- yüp gittim. p Belki de darılmışlar, şimdi orsa dı. İşte onun için genç adam arkadaşın — Oldu bitti, tamam! Gördün mü sevdiğim kızı? İşte uğruna canımı vereceğim kız buydu. Beğendin mi ? Şu dünyayı onunla bitirmek hoş şey azizim! Beğendin mi kızımı? Onlar kızın yahına varmıştılar. Bu söz- ler kızın yanında söyleniyor diye düşündüm. Muhayyilem kızın utandığını, kıpkırmızı ol- duğunu, küçüldüğünü, genç adamın koluna abanıp başını omuzuna bir saniye sürdüğünü, içinin aydınlandığım, gözünün güldüğünü de gördü. Bir sokağa sapıp kayboldular. Ortalık iyiden iyiye kararmıştı. .Ben aşklar düşüne- rek bir yere oturduğumu, iki kadeh attığımı biliyorum. Sonra artık sarhoş olmuştum Beni bir kız sevmişti, ben onu çıldırasıya sevmiştim. Böyle bir akşam üstü koluma girmişti. Tepebaşının e kanapelere oturmuş, Halici seyrediyorduk — Niçin şimdiye kadar bun din? Birdenbire fena oldum. Sevilmeğe alışık değilimes.. u söyleme- — Peki canım, peki. Yarın, hemen ya- ran, bu ışıkların içinde bizim ışığımızın da yandığını göreceğiz. Bu ışığı başkaları gör- dükleri zaman, ve pi şehirde bir ışık Iamılda Kötü kötü ri se dağ eşm — Haliç! Fakir, tarihi, eze le Haliç sen bir nehir misin? Tuzlu su musun ? Can misin, canan mısın ? evgilimi öpüyorum. yakmak arzusu “— Yarın! Hemen yarı ş Yarın bir ev sieeapatl arar vermiştik. Kanapeden, yapayalnız, bu niyetle kalktım. Muhayyel bir sevgili ile, muhayyel bir ışıkla dolaşırken ime küçük meyhanelerinde kitara çalan bir Rum arkadaşa rasladım. — Vay ire dedi. içi âlemdesin ? — Vay canımın içi! iyiyim raber dolaşırken bir ara akşam üstü gördüğüm delikanlıyı gördüm. Garip gözler, hızlı adımlarla, mühim bir iş peşinde imiş gibi geçiyordu. Yanımda arkadaş olduğu için artık kuramazdım. Arkadaşıma çocuğa gös- terdim. — Hâ, omu? dedi, tanımaz misin? Haydi sönim! Meşhurdur yahu! (bopsitil derler. Şimdi elinde bir Rum kızı var. Yeme yanında yat! Kurabiye kardeşim, kurabiye — Şöyle zayıfca, esmer, dolgun bacaklı, biraz büyük. ayakları var ama ehemmiyeti yok! Bakışı tatlı, petrol rengi mantolu de- gil mi? — Tâ kendisi | — Aman yahu!.. Tanıyor musun yoksa? — Tabii beyim. Tanımaz mıyım. Gel seni evine e götüreyim isterse > ROMAN Sait Faik rağır yokuşlar indik. Ziba so bir takım çocuklar, sokaklarda dolaşıyorlardı. Daha aşağılara indik.: Karanlık bir so- kak geçtik, Bir aralık başında durduk. Kita- racı garip bir ıslık çaldı. İnsanın bu karanlık sokağın içinde içini ezen; bir dost, bir sev- gili, bir uğrunda ölünecek insan çağırır gibi; İç ezen, İnsana üzüntü, şehvet, zevk veren bir ıslık... z On dakika geçmedi. Akşa am üstü gör- düğüm, yalnız «genç kız» diyebildiğim mah- lâk ge oldi, Ben kitaracıya, onu görünce, mırıldandım. — Kurabiye 1... — a mi sana, dedi nra bir şey düşünmüş gibi göz kirpip, gülerek ekledi. — İnsan arkadaşının işini yapmalı değil mi ya?... ok estağfirullah ! Arkadaşlık... Ciddileşmişti. Acele acele : — Bana beş lira ödünç verebilir misin ? dedi. Aldı Kızla aş yürüdük, küçük bir eve girdik. — Madam Sofiya | diye seslendik. Paytak bacaklı, esmer bir kadın bir odaya bizi tıkadı. Yorgiya kıvırcık kafasını yastığa kor komaz yüzünde yine hulyalar kurdum. Sabahleyin anlattı : — Terzide çalışıyordum, dedi. Bir anam var. Babam evi bırakıp kaçmış. Zaten metres yaşıyorlarmış anamla. Daha on yedi yaşın. dayım nee bopstil ieesbe nişanlanmışlar. Yine de nişanlı imişler ya!... (Arkası var) ağır Kotra na kadar seslerinin farkına var- yordu. Birkaç dakika sonra hayat, köyü bırakıp gittiği yer- den geri dönecekti; her şey yine 1 girecekti... e saat on bire doğru müş- üsriler kiii ayrıldılar. Ah- ğında, cilâlı direkleri parlayan kotranın kamarasındaki ışık da- ha söndürülmemişti. Ahmet ağa, bu ışığın sönmesini ve peşinden de epey bir zaman geçtikteni sonra sarışın adamın iyice uykuya dalmış olmasını bekli- yordu. Bu sırada hafifçe esen rüzgârın önüne katıp sürdüğü oldukça büyük bir bulut parçası köyün arkasındaki tepeden doğ- kahveyi ve denizin geliyor yoksa ?» Hayır, bu, bü- yük sürüden ayrılmış bir bulut parçası idi. İlerledi, ilerledi. Kotrayı da karanlık içinde bırak- tiktan sonra karşı sahile doğru «Fırtına mi | süzülüşüyle uçtu. tekrar ay aydınlığına m Kamaranın ışığı sö; Ah- met ağa, ay epeyce aişalicaya kadar bekledi. Saat üçe yaklaş mış olmalıydı. Kare kalkip kahve ocağına Ora kahvesi için le aldığı ger - teneke gazı m ei rıya çıkardı. ekeyi bir mi nın üzerine ie Eliyle aa leyin satın aldığı kilidi yokladı. Yerinde duruyordu. Şimdi her şey tamamdı. k köyü kur- tarma hareketine başlayabilirdi. 1Tenekeyi kucaklıyarak balkona çıktı ve oradaki tahta merdiven» den, balkonun, küçük bir kızak yeri bulunan altına indi; bağlı duran kayığına gaz tenekesini müşkülâtla yerleştirebildi; ken- disi de içine atladı. Gürültü eden hare- duymuştu ? Yapmayı tasarladığı işten mi ? Hayır, her halde, o, sahilden ayrıldığı sırada o zama madığı Ağustos böceklerinin da- naştı. tırmamağa dikkat ederek halka- sından tuttuğu gaz tenekesini kıçüstüne çıkardı. Kayığın ipi- nide kotranın dümen demirine ilden so sonra, o zamana ka- h mediği bir hafiflikle yukarı Mi. Kotrada çıt yoktu. Gaz tenekesinin deliğinde tıkalı duran bez parçasını çıkardı ve gazı yavaş yavaş teknenin her tarafına ri m gis kardı vogği ilidi kotranın kam sındaki iki balkaya” şirk er, mak üzere kilitledi. Sim dili i tir kibrit çakmağa kalmış- tı. Bunuda yaptı... Kayığına dönüp kotradan uzaklaştığı sıra- da tekneden hafif hafif alevler çıkmaya başlamıştı, Olanca kuv- vetiyle kürek çekerek balkonun me kızak e. döndü. Kotrada yanın yüyordu. Bütün Si ale ri içindeydi. Yelkenler, meşaleler gibi yanı- 1 baş tarafta, yaşlı tayfa göründü ve denize atladı. Ahmet ağa bunu gördü ve içi ferahladı. Bu adamın yanmasını zaten istemi- yordu. Alevler Klinik direkle- rinden eya doğru fışkırıyor» du. Tekn avaş yaş sulara gömülmeğe eğlenir Ahmet —i sevincinden nerede ise bay- ınlık ney Kotra batıp, aksi kaybolunca balkonun kn çıkarak kah- venin kapısına geldi. İçinden bir Evet, hazır Ağustos böcekleri de. hizli hızlı öterlerken bu kurtu- luşu bütün köye haber vermeliy. di! Yerinden fırladı ve yaşından umulmıyan bir hızla koşarak köyün arkasında eskiden kızların oynarken haykırıştıkları koruda kaybolan gür bir sesle: «Kur- tulduk, kurtulduk!» diye hays kıra haykıra köyün sokaklarını dolaşmağa başla Vecdi BÜRÜN | 5

Bu sayıdan diğer sayfalar: