6 Eylül 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

6 Eylül 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EBÜLKASIM (KASRİ) Haftada bir kere iftar ettiği günlerde bir cin onun etrafında geziniyor, onu selâmlıyor. — Ne olur, diyor, bana gö- va Cin dye Fevkalâde güzel bir insan şeklinde,, Soruyor: — Sen nasıl şeysin? Cevap alıyor: — MANA cinlerdenim; senin gibilerini görünce muhabbet bes- leyen cinlerden... — Bundan böyle bana hep gö- rünl.. — Peki, her zaman görünürüm. Cinle dost oluyorlar. Bir gün dostu cine diyor ki — Gel, seninle camie gidelim! ın: — Peki ama sonra karışmam, diyor, sen camide benimle konuş- maya kalkarsın; herkes de seni gör- düğü halde beni götmez ve ismini deli diye çıkarırlar. — Herkesin beni görmemesi için safların en gerisinde otururuz. Ve beraberce camie gidiyorlar, en geride oturuyorlar. Camide cin soruyor — Bu insanları nasıl gölü yarimi — Kimisini uykuda, kimisini yarı uykuda, kimisini de uyanık görüyorum. — Başları üzerindeki şeyleri görüyor mnsun ayır Cin, şeyhin gözlerini siliyor, » Korkunç manzara: Herkesin kafasında bir karga... Kiminin gözlerini kanadiyle örtmüş, kiminin sadece kafasında oturmak- ta, kiminin de gözlerini kâh ört. mekte ve kâh açmakta... Cin, izah ediyor: derecesine göre söz söylüyor. Sıra Haffaf'dadır. Fakat o susuyor. Israr ediyorlar : — Haydi, sen de söylel. — Söylenecek her güzel sözü söylediniz; bana bir şey kalmadı. Diye cevap veriyor. Fakat o kadar ısrar ediyorlar ki, nihayet ayanamıyor : — Sizin söyledikleriniz hep ilim hâddi içindedir, müşahedenin ha- kikati değil... Müşahedenin haki- kati odur ki, aradan perde kalksın "ve O, apaçık görünsün... 1 Pull ai Z1001İ151 Hazreti Ömerde nefs muha- sebesi : — “Yarabbi, ben sert ve şid- detliyim, bana rıfk ve yumuşak- lık lütfet! Yarabbi, ben zayıfım, bana kuvvet ihsan et! Yarabbi, işlerini elime aldığım bu milleti, doğru yolda yürütmek için bana kudret ver!,, Hazreti Ömerde hikmet ve siyaset: — “İnsanlar daima hükümet- lerinden © çekinirler. Karanlığa -sapmaktan, kin ve kıskançlığa sarılmaktan, hırsa kapılmaktan, dünyaya tapınmaktan Allahın bizi korumasını dilerim.,, Hazreti Ömerde terbiye fikri: — “Çocuklarınıza (o yüzmeyi, ata binmeyi, meşhur meselleri ve güzel şiirleri öğretiniz!,, Hazreti Ömerde insaf: — “Bana hatalarımı gösteren adamdan Allah razı olsun., Böyleyken ? Adıdeğmez — Kur'anda Allahın b i okumadın mı?.. dır ki, onların başları üzerine çök- müşlerdir, ve her birine gafleti mik- tarınca 'musallattırlar.» EBUMUHAMMED (HAFFAF) Büyükler meclisinde, tasavvu- fun en çetin meselelerinden biri konuşuluyor : Müşahede, yâni Al- lahı görmek... Herkes, haline ve ” «Bunlar şeytanlar- Atılıyorlar : — Sen bu sözü nasıl söylüyor- sun? Bu, sana nasıl malüm oldu? — Tebük çölündeydim. Fazlaca meşakkat içinde... Duaya başladım. Birdenbire gördüm ki, perdeler kalk- tı. O'nu apaçık gördüm. Arş'ın üs- tüne Kİ ez Secde ettim....... Herkes donuyor. Aralarından biri, kolundan tuttuğu gibi Haffaf'ı, 295 büyük bir Hadis âliminin karşısına çıkarıyor ve âlime diyor ki: — Senden şunu dilerim: Bize, Selâm ve Salât'ın Sahibinden oku- yacağım şu Hadisin bütün rivayet dayanaklarını haber verir misin?., İşte: «Şeytanın gökte bir tahtı var- dır, ve avlamak istediklerine onu gösterir» Bildir bize, bu Hadis'in dayanaklarını 1.. , Âlim, Hadisin gerçek olduğu- nu tasdik ediyor ve Sahibine kadar hangi ağızlardan geldiğini teker teker sayıyor. Haffaf, dehşet ve haşyetinden kendisini: kaybetmiş haldedir. Hadisi, bir kere daha, bir kere daha tekrarlatıyor: «Şeytanın gökte bir tahtı var- dır, ve avlamak istediklerine onu gösterir.» Nihayet Haffaf, ağlıya ağlıya oradan çıkıyor, nice günler kimse- ye görünmüyor, izini ve nışanını ortadan siliyor. gün görünüveriyor. Aynı meclisin insanlarıyla karşılaşıyor. Soruyorlar : — Ogün bu gündür nereler- desin? Mahzun mahzun cevap veriyor: — Size bahsettiğim müşahede- nin vaki olduğu gündenberi kıl- diğım bütün namâzları kaza ettim. Meğerse Şeytana tapmışım !.. Tefsirci : — Müşahede, tasavvufun en ince, namütenâhi ince, incelikte en ileri derecenin bile yanında çok kaba kalacağı kadar ince mesele- sidir. Hakla bâtıl o türlü içiçe ve kucâk kucağa tecelli ederler ki, bunları birbirinden ayırt edebilmek için, insanda, hem de insanın kâ- milinde, Allah vergisi basiret hid- detinin en keskini olması lâzımge- lir, Mâna helezonları esrar mınta- kasına sokuldukça, üzerinde yürün- mesi ve dolanılması çök çetin bir mahiyet alır. Niceleri, bu helezon- ların dönemeç noktalarından düşüp düşüp giderler; ve hakikatle Şeriat arasındaki büyük ve mutlak âhen- gin iltisak noktalarını birden kay» bediverirler.. . i EBÜLHASAN CEREVİ) Ondan şu söz kaldı: — Vefa, insanın, yüz çevirdiği şeye bir daha dönmemesi demektir. gl, ç N — eman Erman arr esine ertan

Bu sayıdan diğer sayfalar: