27 Şubat 1948 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13

27 Şubat 1948 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON ÇEYREK ASRIN MUHASEBESİ Yazan: Mabil Âdem PELİSTER iğ Yanlarına kâr kalınca... E, o, dileyardu, ne, bu, istiyordu! Ne, kanunlarımızda yeri vardı, ne de ahlâki telâkkimize uyuyordu. Fakat, bu işler, ayrıca başka işler de, korkusuz, pervasız böylece yapı- lıyordu. Bu idare tarzı, kökü tarihi mize dayanan eski bir gelenekti. Her iktidar mevkii, her türlü şüpheden azade hüsnüniyetine rağmen, devlet ve kanun işlerini eline alınca, bu idare usulü çenberine takılıyordu. Çünkü, bizdeki «devlet ve hukuk> fikirleri, beşeri olmayan bir esasa dayanıyor- du. Eski İran Kisraları, bu nazariye- yi şöylece anlatırlardı: «Hürmüz, dev- let ve kanunları yaratmıştır. Devlet reisi Kisra, Hürmüzün vekilidir. Ka- nunlar ise, Hürmüzün emirleridir. An. cak, Kisra tarafından, kullarına tebliğ olunabilir!» Hakikatte ise, Hürmüz,ine kanun yapardı, ne de Kisrayı vekil koymuştu. Fakat, Asyada kurulan es- ki hükümetlerde böyle bir telâkki vardı. Çünkü, bu hükümetlerin hepsi de, ya bir bükümet darbesi, ya bir iltilâl ile meydana gelmişti. Kuvvete dayanıyordu. Ancak, başka bir kuv. vetle ortadan kalkabilirdi. Her dev. let, iktidarı ele geçirmek için ya. pılan bir mücadelenin semeresiydi. Burlar, Yunan sofistlerinden (Thrasy- machos) gibi düşünüyorlardı : «Dünyada, adalet diye birşey yok- tur, Yalnız, daha kuvvetli, daha za- yıf insanlar vardır. Kanun ise, hâkim olanın, mahküm olanlara kabul ettir. diği kuvvet ve iradeden başka bir- şey değildir.» Zaten, her hükümet darbesi ve ber ihtilâl de bunları emretmiyor muy- du? Her İran Kisrası' ve her Kisra yoldaşı, bu Yunan sofistinin safsata. siyle, kendisini haklı bulabilirdi. Fakat, bu mucip sebepleri, halka söyleye. mezdi, Hürmüzün vekili rolünü oy- nuyordu. Olduğu gibi değil, olmadı- ğı gibi görünüyordu. Tabiidir ki, ken. disinden de hayr beklenemezdi! Tarihimiz, ortadadır : Bizde, hangi iktidar mevkii vardır ki, ya hükümet darbesi veya bir ihtilâl ile ele geçi- rilmemiş, ele geçirildikten sonra da kendi şahsi hâkimiyetini kurmamış Tanzimat, hukukun insan eseri ol. duğunu ilân etmişti, 91 meclisi, dev. . letin de insan eseri bulunduğunu ka- bul eylemişti. Sonraki hareketler ise, “rendikleri şunlardı : insan tarafından doğurulmuş olan devlet ve hukuktan elde edilen fai- delerin, her vatandaşa müsavi şekilde verilmesi için yapılmıştı. Eski nesil, Hacı Bektaşı Veli mek- tebiyle Demokritten şunları öğren. mişti : «Tabiatte, kör ve mihaniki bir zaruret kanunu vardır. Cansız (zerre - atom) ların dönmelerinden, birleşmele- rinden ve ayrılmalarından hasıl olan bir oluş içinde yaşıyoruz. Burada, ne bir tesadüf vardır, nede bir ga- ye bulunur. Bunun içindir ki, bir akıl tarafından değil, hepimizin akılları tarafından idare edilirsek, tabiata uygun hareket etmiş oluruz.» Mev- lâna mektebiyle de Eflâtundan öğ. «Devlet başka bir şey, fertler de başka birer şey değillerdir, Bunlar, bir uzviyettir. Tek tarafları yoktur. Bunun içindir - İlk muhalefet mebuslarından Hüseyin Avni ki, eğer devlet, fertlerin hukuklarını tanımayacak bir şekil alırsa, tek ta- raflı olur. Buna müstebit devlet ismi verilir. İster zenginlere dayansın, ister fakirlerin eseri olsun, ister ismi krallık, ister cumhuriyet olsun, hepsi de aynı istipdat idaresinin mü. messilidir. Böyle bir devlet ise, müs- tebit ve köle ruhlu insanları yetiş. tirir, Müstebit, elinden iktidarı kaybe- dince, derhal köle olmağı kabul eder. Kölelerden biri de iktidarı eline ge. çirince, derhal müstebit kesilir. Çün- kü, her zaman, bir bükümet darbe. si, bir ihtilâl tehlikesi içinde yaşa- mağa mahkümdur. Böyle bir yolun yolcusu olan her demokrasi, daima bir istipdat idaresine döner.» Yeni nesil ise, Namık Kemal mektebinden Fransız ihtilâlini öğrenmişti, Bu ihti- lâlin edebiyat, felsefe ve tarihini okuya okuya.büyümüş, harekete geç- UR mişti Sonra, bu devlet ve hukuk fikrinin tatbik oldunduğu Avrupa ve Amerika mekteplerinde yetişmiş, bu fikrin ameli Pe eşim görmüş in- sanlarımız da bo Nasıl olur ki, bütün bu hakikatleri, dilimizle ikrar, amelimizle inkâr edi- yor, tek partili, daha değrusu, söy. ledikler! gibi, tek akıllı devlet kuru. yor, böyle bir devletin hukukunu da tedvin edilebiliyorduk. Falih Rıfkı'ya: «Mademki, kanunu yapanlar bizir, ya- rın, istediğimiz kanunuda yapabili. riz» cümlesini yazdıran iktıdar mevkii, kanynun, tabii insan hakları haricinde yapılamayacağı iddiasiyle iktidar mev. kiine gelmişti. Fakat, iktidarı eline geçirince, iktidar mevkiinde kalabil. mek için, her istediği kanunu yapa- bileceğine hükmediyor, bununla amel ediyordu. Eflâtun'nn dediği gibi, han- gi yoldan gelmiş ise, o yoldan gide- ceğine, iktidarı kaybedince de köleliğe düşeceğine inamyordu! Çünkü, tari- himiz de böyle geçmişti İktidar mev. kii değiştikçe, yerine geçtiği iktidar zümresini, bütün kadrosiyle ortadan kaldırıyordu. Zira, böyle bir akibe- te de lâyık olmuşlardı. i ihtilâflarda bile, mağlüp olan reis, nik. bete mahkümdu. Eski tarafdarlarını da kaybederdi Halk Fırkası Reisi, Başvekil İsmet paşayı istifaya mec. bur ettiği zaman, Serbest Fırka dev- rindeki kabadayılardan hiç birisi, ne İstanbuldaki «teşyi» ciler ve ne de. Ankaradaki «istikbalci» ler arasında görünebilmişti Şükrü Kaya, mevkiini kaybattiği gün, yetiştirdiği polis çen- berinin içine düşeceğini düşünemi. yenlerden olamazdı. General Ali Fu- at Cebesoy'u takip ettirenlerin de akıllarından neler geçtiği, nelerin geç- mesi ihtimal dahilinde olduğu biline- mez; ama, her halde, o kadar rahat- ta olmasalar gerek .. Bu fasid daire, bu fasid idareden başka bir usul ile işleyemezdi ve eskileri gibi sukuta mahkümdu, Alâkadarlarına nikbet mu- kadderdi. Yalnız bizim tarihimiz değil, dün- ya tarihi gösteriyor ki, böyle idare. ler, daha fazla tutunabilmek için, ilk günlerdeki hüsnüniyetlerini kaybeder- ler. Çünkü, daima, bir hükümet dar- besi, bir ihtilâl korkusu içinde yaşar- lar. Her şeyden önce, bu tehlikeyi önleyecek polis teşkilâtı, bu teşkilâtı işleten kanunlar ve her şeyi, yalnm (Devamı 16 da)

Bu sayıdan diğer sayfalar: