27 Şubat 1948 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

27 Şubat 1948 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a EBÜLABBAS (MERSİ ) Şe Hazretlerinin yüksek na- sibli bağlılarından,... *##* Bir gün onu bir adam, imtihan “etmek üzere ziyafete çağırdı; ve önüne şüpheli bir yemek koydu. Ebülabbas dedi ki : — Bilirsiniz, Hâris (Mubhasibi)nin parmağında bir damar vardı ki, şüp- heli bir yemeğe el uzatacak olsa o damar harekete gelirdi, Benim elim- deyse, önün gibi hareket eden alt- mış damar vardır. *#* k Bir gün de bir sultan: dâvetinde, murdar etlerle temizleri, âynı sahana konmuş olarak dervişlerin önüne sü- rüldü. Şeyh hemen dervişlere döndü; -— Dervişler, dedi, yemeğinizi ben taksim edeceğim ! Ve etleri teker teker ayırıp te- mizlerini dervişlere dağıttı ve öbür- lerini sahanda. bıraktı. NECMÜDDİN (ISFAHANİ ) İR büyüğün cenazesindeydi. Ce naze kabirde... Zahir ehlinden biri kabirde telkine başladı. O za ma Necmüddin'in ; gülümsediğini gördüler. Cenazeden dönerken, niçin gülümsediğini soran müridine anlattı : — Bir'dirinin bir ölüye değil, bir ölünün bir diriye telkin yaptığını gör- düğüm için güldüm #** Ona sordular — öderler aran nasıldır ? Kadın alır mısın ? i: — Kadın almam; kadınların pişir- diği yemeği de yemem. #*#* Mekkede Hatiften şu nidayı duy- du: — Bir yere geldin ki, beldelerin en hayırlısı ve halkı insanların en şer- tisidir. KUTBÜDDİN (NİSABURİ) B* gün sahrada, koyünlarının bu- lunduğu istikamete doğru gider- ken, istikametler içinde «Beytullah» ın istikameti birdenbire içine yer etti ve ondan sonra yedi kere Hac yollarına daldı. ABDULLAH (MAĞRIBİ) ek e iie Gözleri gaipler âlemine dalmış, konuşuyordu. itim Zen — Sözlerini dinleyenler gördüler ki, gök- “ten amüd şeklinde nurani bir çizgi dudaklarına doğru iniyor. Şeyh sustu ve nurani hat kaybol. du. si haşyetle seyredenlere Şeyh dı — eği susar susmaz o nurani hat- tın kaybolduğunu sandınız ve böyle gördünüz, değil mi?.. Değil... O nu- rani hat bize Allahın imdadıydı. Biz susunca o kesilmedi, O kesildi, biz de sustuk. eli (MISRİ) LTI ay ne yemek yedi, nede su içti, Deli olduğunu sandlar. Dayak attılar. Fayda vermedi. Elini ayağını bağladılar. Bağları bir taraf- ta ve onu bir tarafta buldular. Zin- dana attılar, Birde baktılar ki, dı- şarda... #* Yakınlarından biri. onu, Arife günü Arafatta gördü, Bir başka yakını ri yle MA 1 Z 7700 , Hazreti Ali'den hikmetler : Başkasında gördüğün fena bir huyu hemen nefsinda ara ve ondan kaçın ! Söz, söyleyenin İade uygun olursa muhatabını ikna eder. Yüksek derecelere büyük yor- m erişilir. Kötü edep, en fena pie ıdeğmez da aynı gün onu evinde e Bu iki arkadaş me tutuştular :; — Arafattay — Hayır, ei di, — Eğer, Arafatta değil idiyse ka- rım boş olsun , — Eğer ünde değil idiyse be- nim karım boş olsun... Beraberce Şeyhe gittiler ve mü- nakaşa ve eh la anlattılar. Şeyh gül ml A doğruyu görmüş ve söylemişsiniz ; o hiçbirinizin © zevcesi boş değildir. Tefsirci ; — Büyük kemal sahipleri, kendi- lerini aynı zamanda başka mekân ve şekillerde göstermek kudretine ma- liktirler. EBÜLABBAS (MISRİ) İR tacir, birkaç katır üzerine, son derece pahalı kumaşlar yük- lüyor ve şebrin yolunu tutuyor. Şeh- re girer girmez bazı karışıklıklar olu- yor ve tacir katırlarını kaybediyor. Bütün sermaye ve serveti elinden gitmiştir. Üzüntüden çıldıracak hale gm na : Ebülabbas'a git, bir » ilemi alı; belki kaybolan malını tek- rar bulursun ! Diyorlar. Gidiyor, Şeyhe derdini anlatıyor. Şeyh onu hiç dinlememiş gibi karşılık veriyor : — Bize misafir geldi. Öteberiye ihtiyacımız var, Gi kadar bundan, bu kadar şundan, a kadar bundan. bu kadar ondan satın al! Tacir dışarıya çıkıyor ve içinden şöyle düşünüyor : — Bu dervişler de ne garip imsan- lar! Kendi ihtiyaçlarından başka hiçbir şey düşünmüyorlar | Fakat niyetini bozmuyor. Yolda, birdenbire, kendisine borçlu bir ada. ma rastgeliyor. Hemen onun, yaka- sına yapışıyor : — Bana olan borcunu vermedik- çe yakanı bırakmam Adam, tacire altmış akça veriyor. . Tacir bunlarla, kendisine ısmarlanan her şeyi alıyor. Bir akça artıyor. Onunla da fazladan helva alıyor ve şey- hin yolunu tutuyor. Şeyhin kapısına gelince, gördüğü manzara karşısında âdeta gözlerine inanamıyor : Katırları, sırtlarında kumaş yük- leri bulunduğu halde şeyhin kapısın- dadır, Şeyhin buzuruna çıkıp ısmarlanan şeyleri teslim ediyor. Şeyh helvayı görünce diyor ki: — Bu, pazarlıkta yoktu; sen bunu fazladan Taldın. Biz de sana şimdi fazladan ne verelim? Tacir, edepli bir kora içindedir. — Haydi git pazara ve kumaş. lerını sat! Karşında hiçbir rakip bu- lamayacaksın | Tacir pazarda, görülmemiş bir vaka olarak, tek rakibe malik olma. dan rahat rahat kumaşlarını satıyor, Ancak muamele bittikten sonradır ki, bir takım rakip tacirler sökün etmeğe başlıyorlar, Sanki daha evvei, uzak bir noktada ve elleri ve kolları bağl vaziyetteydiler, m. “em

Bu sayıdan diğer sayfalar: