11 Kasım 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13

11 Kasım 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Misilsiz levha! lJısılsız levna! ENE 1945... Nisan ayının 21i... Milli Eğitim Ba- kanı Hasan Âli-Yücel Mersine gitti. Yanında maiyeti efradı: Orta Öğretim Umumi Müdürü Hayri Erdinç, Hususi Kalem Müdürü İsmail Hakki Uludağ, ve, ve meşhur Tonguç Baba; Köy Enstitüleri kahramanı İsmail Hakkı Tonguç... Doğru Mersin Orta Okuluna yöneldiler. Derslere girildi, türlü teftişler ve gösteriler (!) yapıldı, konu- şuldu, görüşüldü. Bay Yücel'in türlü fikriyatı dinle- nildi. Bir müddet sonra Bay Bakan, talebelerin tenef- tüste bulunduğunu görerek onların o esnada ne yap- tığını yakından müşahede buyurmak üzere bahçeye çıktı. Talebe toplanıyor ve kızlı erkekli sıralara gi- riyordu. Bay Bakan, mektep müdürüne (o zaman Mersin Orta Okulu Müdürü Mustafa Yılmaz, şimdi Adana Birinci Orta Okul Müdürü) döndü: -—- Bu talebevi nizin kız ve erkek diye böldünüz ve ayri ayrı şubelere ayırdınız? Müdür cevap verdi: -—- Arzedeyim efendim! Çocukların velileri, kızla- rının erkeklerle avnı dershanede okumalarını istemi- yorlar! Hasan Âli-Yücel asabiyetle coştu: Vay, sen çocuk velilerinden 200 yıl ileridesin! Sen mi onlara tâbi olacaksın, onlar mı sana tâbi ola- cak? sert bağıran ri Cenaplarına yeni bir özür daha göstermek istedi — Sebep Dala bu kadar değil efendim! Kızları, okudukları yabancı dil, valnız kendilerine mahsus olan çocuk bakımı, ev idaresi ve dikiş gibi ima den dolayı da ayırmak zorunda kaldık! v Hasan Âli, pürhiddet,"bu münakaşayı alenen din- liyen masum yavrucuklara döndü: — Kızlar, haydi bakayım, erkek arkadaşlarınızın arasına karısın! Haydi bakayım, erkekler! Kızların içine! Kızlar ve sekle birbirine karışacak, haydi Sbakayım'! Masum yavrular ,bu gök gürültüsü gibi emir kar- şısında biraz harekete geçtiler, birbirlerine karıştılar, sonra beceremeyip yine ayrıldılar. Bütün idare ve sl amal heyeti, hayret ve dehşetle tabloyu seyre- idedursu Hasan in Müdür Mustafa Yılmaz'a döndü ve b tekrar avaz avaz haykırmaya başladı osu; Müdür, herkesin içinde yüzüne karşı böyle sert , # -- Bak, vine birbirlerinden semi Hem bu kızlar, bu. talebelerle evlenecek değil mi? Memele- rini sıkacaklar dive mi korkuyorsun? Şimdiden bir- birlerine alışsınlar! Bu korkunç hitap o kadar müthiş bir tesir doğur- du ki, bütün kızlar' elleriyle yüzlerini kapayaraks kıpkırmızı cehrelerini sizlediler. Erkek talebenin de gözü verde... Bütün talim, tedris ve idare heyeti ha- yâ terleri döküvor!! (Hasan Âli-Yücel'in, Bakanlığı zamanında ağzına geleni söyliyen, bilhassa en acık teşbihler ve tasvir- lerle yüz kızartan, misli nörülmemiş küfürleri bir- biri ardına dizen ve bu hastalığı bilhassa kadınlar: ve en ciddi insanlar arasında gösteren bir tip oldu- ğuna şahidimiz, bütün Milli Eğitim Bakanlığı kad- odacısından müsteşarlarına Kadar bütün Ma- arif cihazıdır. İnanılmaz; fakat efsane asrında yaşız yorUZ, inanımz!) Bu sırada bir öğretmen lâfa karısmak istedi. Der- hal Bakanın maiveti tarafından «Sus, sus'» diye ikaz: sesleri yükseldi. İkazı yapanlar, ellerinin şehadet par-: maklarını ağızlarına sötürerek «Aman sus, ne yapı- yorsun!» demek istiyenler, Tonguç Baba, Umumi Mür- dür Hayri Erdinc ve Hususi Kalem Müdürü İsmail Hakkı Uludağ idi. Öğretmen, bu vaziyet karşısında vicdanından kopan sesi çıkaratısdi, onu midesine gömdü ve yutkunup kaldı. Hasan Âli-Yücel, kendisine hâs tavırlarla mütema- diyen cigara iciyor, cigaralardan' biri bitince öbürü- nü çıkarıyor, her defasında bütün maiyet tarafından! sekiz on kibrit birden cakılıyor; ve bu, tarihte bir eşi görülmemiş levha karşısında, masum yavrular, gözleri yuvalarından fırlamış, şaşkın şaşkın, bakis yorlardı. ği m 1: Simdi ğe Birinci Orta Okul Mü- dürü M witala Yılm Şahit 2: Simdi Adab İkinci Orta Okul Mate- matik Öğretmeni Tahsin Kut... Şahit 3: ri Mersin Lisesinde Tarih Öğret- meni Sami Onu Şah itd; Simdi Mersin Lisesinde Tarih' Öğret- meni Salâh Sel... Şahit 5: Şimdi Mersin Lisesinde Türkçe Öğ- retmeni Burhan... (Bu beş şahitten baska, ismini Sait Alkan, Hamit ve Sait Tarm diye okuduğumuz, fakat doğru okuyup: okuyamadığımızdan pek emin olmadığımız; eğer dâ-i va edilecek olursak aldığımız ihbar mektubunu hâ- kime verip herhalde onun kolaylıkla güler. ve bulduracağı, daha üz şahidimiz vardır.) değil, hastalığa mâni olmak- Görülmemiş Telkin B UNDAN bir iki yıl evvel İstanbul Sıhhat Müze- olmuştur. Fuhşun cinayet ve fecaatine ait balmumundan heykellerin, insanı ibret ve dehşete düşüren hastalik tim- sallerinin teşhir adildii gale- ve bir Sıhhat Müfettişi, Mü- e Müdürüne ve memurları- pi dönüp alenen demistir ki: insana korkunç — Nedir hisler veren bu heykeller, bu fuhuş aleyhtarı resimler ve levhalar?... Fubşun kötülüğü adına insanı bu kadar dehşe- te düşürmenin mânası var mıdır? Bizim gayemiz, fuhşa ME tır! Hepsi bu kadar! Ona gö- re hareket ediniz! Şahitlerinin ve dinliyenler- den dinliyenlerinin. ismini mahfuz tuttuğumuz ve bizce | yüz bin fuhuştan daha beter bir telkin ifade eden bu bâdi- seyi de, bilânconun, dilediği- niz hanesine kaydediniz! an N iğ İN lk db cl AE kel”

Bu sayıdan diğer sayfalar: