2 Aralık 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12

2 Aralık 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

LALE EA RAKİ ey İğ ln 1 o e tai Nur Risalesinden : Muhabbet Said-ül-Nursi UHABBET, kâinatın vücut se- Bebidir. O, kâinatın hem rabi- tası, hem de nuru... İnsan ki, kâi- natın toplayıcı meyvasıdır, her ta- rafı istilâ edecek muhabbet, o mey- vanın çekirdeği olan kalbine sindi- rilmiştir. İşte, böyle sonsuz bir mu- habbete lâyık olan, sonsuz bir ke- male sahip olur. İnsanın yaradılı- şında, sevgi ve korkuya alet ola- cak iki hedef vardır: Sevgi ve kor: ku, ya halka yönelir, yahut Hâli- ka... Halktan korkmak, elemli bir belâ... Ona muhabbet de belâlı bir musibet... Öylelerinden korkarsın ki, sana merhamet etmez, yahut se- nin istirhamlarına aldırmaz. Öyley- se korkunün bu şekli, ne elemli bir belâdır! Muhabbete gelince, sevdi- ğin şey, gençliğin ve malın gibi, ya seni tanımaz, günü gelince «Allaha ısmarladık!» der ve çekip gider; ya- hut, kendisine karşı zaafını görüp sana hakaret göziyle bakar. Gör- mez misin ki, mecazi aşklarda, se- venlerin yüzde doksan dokuzu sev- diğinden şikâyetcidir? Zira Samed aynası olan kalbin bâtınından gele- cek sevgi, put şeklindeki dünya sevgililerinin hoşuna gitmez. Onlar bu sevgiyi ağır ve çirkin bulurlar, red ve istiskal ederler, Zira yaratı- lış, insanda fıtri ve kendisine lâyık olmıyan şeyi reddetmeğe mecbur- “dur. Şehvani sevgi, bahsimizin dı- şındadır. Netice şudur ki, dünya sevgili- leri içinde sevdiğimiz şeyler, bizi ya tanımaz, ya hakaret göziyle gö- rür. Bize vâr olmaz ve bizimle gel- mez; daima kacar, uzaklaşmak is- ter. Mademki böyle; bu sevgi ve kor- kuyu öyle birisine yöneltmeli ki, korku, lezzetli bir baş eğmek ol- sun; sevgi de zilletsiz bir saadet... Bu zat, Allahtır. Ondan kork- mak, onun rahmetine yol bulup sı- ğınmak demektir, Korku bir kam- çıdır; bizi ilâhi rahmetin kucağına kaçırır. Annenin bir yavruyu kor- kutup kucağına kaçırması, sonun- da çocuk için ne kadar lezzetlidir! Evet, bütün annelerin şefkatleri, ilâhi rahmetten bir kıvılcımdır. De- mek ki, Allah korkusunda azim bir lezzet var... Allah korkusunda bu kadar lez- zet olunca, Allah sevgisinde lezze- 12 tin nereye varacağı hayal edilebi- lir, Ayrıca, Allahtan korkan, Al- lahtan sayrının kasavetli korku- sundan kurtulmuş olur. Ayrıca, Al- lah adına kullara gösterilen sevgi de elemli ve belâlı olmaz. İnsan evvelâ nefsini sever, sonra yakınlarını, sonra milletini, sonra canlı mahlükları, sonra kâinatı ve dünyayı... İnsan bu dairelerden herbirisine karşı alâkalıdır. Onla- vın zevkleriyle zevk ve elemleriyle elem duyabilir. Halbuki âlemin şu hercümerci icinde hiçbir şey oldu- ğu sibi kalmadığı icin, zavallı in- san kalbi, her vakit yaralanmaya mahkümdur. İnsan, elleriyle yapış- tığı şeylerin, dönüp, o elleri yara- ladığını görür, Ellerimizle yapıştı- gğımız şeyler, sadece ellerimizi ya- ralamakla kalmaz, koparır da... Bu yolda daima ıstırap ve gaflet sar- hoşluğu hazırdır. Mademki böyle; ey nefs, bir par- ça aklın varsa bütün bu sevgi kı- rıntılarını topla, gercek sahibine teslim et ve belâdan kurtul! Niha- yetsiz muhabbet, nihayetsiz kemal ve cemal sahibine mahsustur. Aşk, hakiki sahibine yönelince, başka seyleri de onun adına ve onun ay- nası olduğu icin ıstırapsız sevebi- lirsin! Demek ki muhabbet, doğru- dan doğruya kendisi ve zatı için, dünyaya ve dünya unsurlarına sarfedilemez. Yoksa en lezzetli bir nimet mevkiindeyken, en elemli bir zahmet olur. Bir nokta daha kaldı, ev nefs! Öyle bir nokta ki, en ehemmiyet- lisi de 0... Sen muhabbetini kendi öz nefsine sarfedivorsun! Yani sen kendi nefsini, kendine, mâbut ve sevgili yapıyorsun! Her şeyini nef- sine feda ediyorsun! Âdeta ona bir nevi rübubiyet veriyorsun! Düşür ki, muhabbetin sebebi va kemaldir, ya menfaattir. Zira kemal, zatiyle sevilir. Muhabbet mutlaka bir sebep al- tında olur, Seninse özün. kusur, ayıp, noksan, aciz ve fakr ile yo- gurulmuştur. Karanlık, koyuluğu- YALA SAIR Said-ün-Nursi Hazretlerinin bu ya- zıları, asli metinlerinin en sadık üslüpla meali telâkki edilmelidir. ii er ee nun nisbeti derecesinde nurun par- laklığını gösterdiği gibi, zıddiyet bakımından sen, bu aşağılık sıfat- larınla Allahın kemal, cemal, kud- ret ve rahmetine ayna olmak mev- kiindesin! Öyleyse ey nefs, sen kendine muhabbet değil, adavet et- melisin! Acımalısın; ve «mutmain- ne» derecesine cıkınca ona şefkat göstermelisin! . Nefsini seviyorsan böyle... menfaatin kaynağıdır. Sen de O©- nunla beraber, lezzet ve menfaate tutkunsun! Zerre hükmündeki nef- sahi lezzet ve menfaati, sonsuz lez- zet ve menfaatlere tercih etme! A- teşböceği olma!.. Çünkü o, bütün etrafını ve sevdiklerini, karanlığın vahşeti icinde boğar, kendisinden ve tek bir kıvılcım noktasından başka hiçbir şeyi aydınlatmaz. Nef- sani olan lezzet ve menfaat duy- gularıhla beraber, alâkalandığın, fayda sördüğün ve saadetleriyle mesut olduğun dünya nimetlerini, ancak lütuf ve iltifatına bağlıyaca- ğın bir ezeli sevgiliye gönül ver- men lâzım... Tâ ki, hem kehdinin, hem de onların saadetinden pay alabilesin... Muhabbetin lezzeti, an- cak mutlak kemale bağlanınca son- suz olur. Zaten sende, kendi nefsi- ne karsı vaşayan siddetli muhab- bet, aslında ve hakikatte onun za- tına olan muhabbettir ki, sen onu kötü kullanarak kendi zatına çe- virmiş bulunuyorsun! Öyleyse nef- sindeki «Ben» i devir, «O»nu gös- ter! z Dünyaya ve her tarafa dağıttı- ğın bütün sevgi ve alâka kolları, yalnız O'nun isimlerine ve sıfatla- rına karşı verilmiştir. Onları ters kullanan sensin! Cezanı da çeki- yorsun! Yerine konmıyan hakların cezası, bilirsin ki; merhametsiz bir musibettir! Rahman ve Rahim is- miyle, senin bütün 'arzularını bir araya #etirici bir mekânı senin cis- mani heveslerin için hazırlıyan; ve öbür isimleriyle de, senin ruhun, kalbin, sırrın, aklın ve başka lâti- felerinin dileklerini yerine getirici sonsuz ihsanlarını o cennette hazır bulunduran ve her isminde sonsuz mânevi kerem hazineleri gizliyen ezeli sevgilinin muhabbetinden bir zerre, elhette ki topyekün kâinata bedeldir. ( *

Bu sayıdan diğer sayfalar: