12 Haziran 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

12 Haziran 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Haziran 19i 2 5ONTE LG&AFüAB KÜÇÜK KÖŞE: Camhariyet SAN'AT VE EDEBİYAT Midilli ve dünya Size bugün cihan buhranına dair ilmi ve iktisadî bir makale yazıyo rum. Bize, cihanda bir buhran baş • ladığmı ve 1914 ten evvel başladığını gösteren en büyük delil midillidir. Bu buhranın biteceğini, bittiğini isbat edecek olan gene midilli ola caktır. Size verdiğim bu ilmî ve iktisadî mühim malumatı ne Alman rrecmularından aşırdım, ne on se • kizinci sınıf Amerikan magazinle rinden. öz, kendi, dâhi kafamın mahsulüdür. Eğer yaz sıcakları bizi birdenbire baskına uğratmasaydı, bu bapta size cehennemden daha ateşli bir konferans ta verebilirdim. Ulumü siyasiye, iktisadiye ve ilmiyeye daya narak iddia ederim ki dünya buhranının eski yokluğunu, gelmekte ol duğunu, geldiğini ve gideceğini mutlaka midilli isbat ve ilân edecektir. Midilliyi gördüğünüz gün hükmü nüzü veriniz: Dünyada buhran kalmamıştır. Midilli dediğin nedir? Hakkınız var. Bu nesil, hatta geçen nesil midilliyi bilmez. Onu size bir kaç satırla anlatayım: Midilli: Binilir bir mahluktur. At, eşek, katır arasında bir mahluk. Ana tarafından kısrağa, baba tarafından aygıra mensuptur. Binaenaleyh eşek aslından ve katır neslinden gelmez. Yalnız annesi kadar kıvraklığı, babası kadar boyu bosu yoktur. tki a yaklı kümes hayvanları içinde tspenç horozu, tavuğu neyse, dört ayaklı ahır mahlukları içinde de midilli odur. Azamî bir, bir yirmi beş boyu vardır. Bütün şekli, hali, tavrı ata benzemekle beraber at komprimesidir. Eski Çin kadınları ayaklannı d\ha bebe iken nasıl demir pabuça sokup küçük bırakırlarsa imiş, tanrı da at neslinden bazılarını öyle yapmış. Almanyadaİmparatorluk Tekrar avdet ediy or mu? Kayser'in vaziyeti şüphe veriyor, Hitler bugün bir dağda nutuk söyliyecek Paris 11 (A.A.) Sabık Kayser tarafından bazı harp gemileri mii rettebatına hitaben gönderilen telgrafı tekrar mevzuu bahseden Le Matin gazetesi, bu telgrafın, Kay • ser'in Almanya tmparatoru olmak itibarile haiz olduğu hukuku mutalebe etmek manasını tazammun ettiğini yazıyor. Halbuki Kayser'in Felemenk'te ikamet edebilmesi için bu hukuktan feragati yegâne şart olarak ileri sürülmüştü. Binaenaleyh, Kayser'in hattı hareketinde vukua gelen bu tebeddül müvacehesinde Felemenk hükumetinin nasıl bir vaziyet alacağı cayi sual görülmektedir. Le Matin gazetesi, saltanattan feragatin münhasıran Kayser'e ait olduğunu ve Hohenzollern hanedanına hiç bir şümulü bulunmadığını hatırlatmaktadır. Bu itibarla Almanya'da vukua gelecek bir rejim tebeddülünün kendi kendıne veliahtın lehinde tebarüz etmesi pek miimkündür. Bu suretle sabık Kayser'in telgrafı veliahtın namzetliği aleyhinde sarih bir protestoya muadil bulunmaktadır rinin tepesi üzerinde nutuk söyliyecektir. M. Brüning cuma günü Moyencde nutkunu irat edecektir. Berlin 11 (A.A.) Prusya diyeti kudema meclisi d'iyetin önümüzdeki celsesinin içtima tarihini 15 haziran olarak tesbit etmiştir. Gratz 11 (A.A.) tsterya Nazi fırkası, Hitler'in tasvirini hâmil olan ve üzerinde Schillinghitler ismi ya zılı bulunan madalya şeklinde bir parayı mütemadiyen tedavül mevkiitte çıkarmaktadır. Madalyanın arka tarafında kamah bir salip bulunmaktadır. Ayni zamanda sAlman milleti reisi Adolf Hitler» yazısını taşıyan bu para İsterya'daki Nazi harekâtının maddi ihtiyaçlarını temîn maksadile ortaya çıkarılmıstır. Berlin 11 (A.A.) Bugün açılan Alman ziraat meclisinin heyeti umumiye celsesinde M. Von Papen demiştir ki: «Şu ciheti ehemmiyetle kaydeylemek isterim ki, yeni hükumetin teşekkülü ile ötedenberi yapılmakta olan parlâmanter kabine tebdilleri arasındaki hiç bir guna münasebet yoktur. Hali hazırda tfevletin hattı hareketine yeni bir isti • kamet vermek mevzuu bahistir. Halktan çıkan edebiyat PEYAMİ SAFA Maxim Gorki ile Türk muharrir lprinin ne konuştuklarını bilmiyor dum. Geçen makaîemde, büyük Rus edibinin bizde bir halk edebiyatı olup olmadığı sualini, farazî bir mahiyette bırakarak, ona kendime göre cevap verdim. Benim maksadım, eski me deniyetlerin ve kültürîerin tesiri altında kalmıyan saf ve ümmi halk bakalarının «spontane» olarak nasıl dile geldiklerini ve bunun içtimaî kıymetini anlatmaktı. Yazımı başka türlü tefsir etmek istiyenler olmuş. Gorki'nin bahsetjiği edipler Tolstoî nevinden muharrirlermiş ve benim bahsettiğim edebiyata «folklore» den diğini herkes bilirmiş ve her memlekette bu varmış. Ben de, geçen makaîemde, her memlekette böyle bir halk edebiyatı olduğunu ve Türkiye'nin asla kötü bir istisna teşkil etmediğini yazmıstım; Gorki'nin muharrirlerioıizle ne konuştuğunu o yazımdan sonra çı kan bir fıkradan anladım ve zannederim ki ondan evvel de, gazetelerde, bu mülâkatı izah eden bir makale intişar etmemişti. Hakikatte bir kaç türlü halk edebiyatı vardır: Biri herkesin bildiği folklordur. Bunda halk, adeta insiyaka benziyen vasıtasız ve tabiî bir boşalma ile kendi iştiyaklarını söyler. Bence gerek halkiyat, gerekse içti maiyat noktasından birinci derecede ehemmiyeti olan edebiyat budur. Çünkü bize her türlü tesirden azade olan halkın içini gösterir. En koyu burjuva cemiyetlerde bile bu edebiyat birinci derecede itibarını daima muhafaza etmiştir ve bizde adeta yeni nesil şairleri üzerine doğrudan doğruya tesir yapmıştır. Halkın i • çinden çıkan ve yüksek bir kültür sahibi olduktan sonra, hayvanlar ara sına giren bir tabiiyat âlimi tecessüsile tekrar halk arasında mevzuunu arıyan Gorki gibi muharrirler, bence içinde çıktıkları sınıfa dışandan bakanlardır. Köylü ve işçi aranında istatistik yapmak için dolaşan âlim seyyahlardan farkları yoktur. Hem de, edebiyatta mutlak bir afakiliğe İTnkân olmadığı için, bu nevi muhar • rirler, köylü ağzile kendi iştiyaklarını ve temayüllerini söylemek zâfından ktfıtulamamışlardır: Nitekim, biz zat Gorki'nin bir çok köylü kahra manları, muharrir gibi duyar, düşünür, hatta tefelsüf ederler. Misal getirebilirim. Burada tam bir su rette objectifî. afakı olmak imkânjuvalar eşeğimsisine ve halk kulaya binerdi. Bugün midilli yoktur. Onun için «rejimler buhranı» vardır. Midilli olsayd< dünyadaki siyasî buhranın rengi çeşidi belli olurdu. Gel gelelim malî, ticarî, iktisadî buhrana, ve midilliye. Midilli ucuzdu. Midilli kanaatli hayvandı. Midilli küçük esnafın pa zarlardan pazarlara mahnı ucuza taşırdı. Midilli müstahsil köylüye obur kadanadan çok yardım ederdi. Mi dilli tohum götürür, bostan dolabı çevirir, harman döğer, bugünkü fabrikaların akümülâtörlüğünü, dina moluğunu ederdi. Bugün midilli kalmamıştır. O halde malî, ticarî ve iktisadî ilimlerin hükmünü verebiliriz: Dünyada malî, ticarî ve iktisadî bir buhran vardır. Ve şu ilmî neticeyi alabiliriz: Midilli, ortaya çıkmağa başladığı gün, dünya buhranının sonu gelmektedir. Midilli ortada görünmediği müd detçe * * • İHEM IMALJNA MIHINA Prusya diyetinde Hitlercilerin nümayişleri M. Von Papen'in beyanatı sızlığı malumdur. Geçen yazımda da bahsettiğim gibi, Yeni Rusya bunu çok iyi anlamış ve müs tahsil sınıfa kendi kendini söyletmek için bir hayli çareler aramıştır. Acaba, diyorum, teşkilât vasıtalarile elde edilecek bu sun'î neticeleri en tabiî bir ifade olan folklore yanında kıymeti nedir? İşte geçen yazımda ortaya koymak istediğim bahis bu idi. Vakıa bizde köylü ve işçi sınıfile doğrudan doğruya meşgul bir ede biyat yoktur; fakat edebiyatı cedi • öeden sonra, halk tabakaları arasına büyük bir sevgi ve alâka iie nüfuz etmeğe çalışan edebiyatmnız, tfragment», yani parça olarak işçiyi ve köylüyü anlamağa, anlatmağa baslamıştır: Bir çok romanlarımızda müstahsil sınıfa mensup kahramanların rol aîdılkarı görülür; yalnız köylünün ve işçinin hayatını aksettiren hikâyelerimiz de pek çoktur. ömer Seyfettin'in, Reşat Nuri'nin, Refik Kalid'in, Aka Gündüz'ün, hele daha gençlerimizin eserleri sayılabiür. Cesaretim mazur görülürse kendimi de bu kafileye ilâve edebilirim. Adeta her edebiyatçı zaman zaman «fopuliste,/ olmak ihtiyacını duymuştur, çünkü insan yığınları içinde hiç bir fert yoktur ki, devrinin ve mensup olduğu sınıfın bütün mizacını, seciyesini temsil eden ehemmiyetli bir tip olsun da, romancının sevgisini, alâkasını, tecessüsünü kendine çek mesin? Türkiye'de biie olmaz bu. içtimaî sınıfları karpuz dilimleri gibi birbirinden ayıran ve her sınıfa mahsus ayrı bir edebiyat yapabilen millet var mıdır? Bilmiyorum. Eğer Rusya'da Gogol gibi, Dastayefski gibi, Lermontof, Gorki ve ötekiler gibi, eserlerinden bir kı»mını köylü ve işçi hayatını yazmağa tam bir surette tahsis eden bir kaç muharrir varsa, bunun sebebini Rusya haritasına bakarak aramak lâzımdır: O koca Siberya'nın, o 22 milyon kilometre murabbaı tutan koca Rus toprağının böyle bir kaç büyük halk edibi yetiştirmesini çok görmemek lâzımdır ve unutmıyalım ki, bunlar arasında Tolstoî gibi yalnız köylüyü değil, asılzadeyi de anlıyan, hatta sevenler vardı. Çünkü bizzat kendisi onlardan biridi ve halk için duyduğu sevginin ve muhabbetin derecesi ne olursa olsun, damarlarında mensup olduğu hanedanın kanı, gizli bir musiki gibi için için mırıldamp duruyordu. PEYAMİ SAFA Vatandaş yerli kumaş kullan! Memleketimizde yünlü kumaş imalâtı şayani hayret bir terakkiye mazhar oldu. Kontenjantman usu lünün bu terakki ve inkişafı pek çok tesri ettiğine şüphe yoktur. FHvaki, yerli kumaşlar arasında, Av rupa kumaşlarından farkedilemi • yecek kadar güzelleri vardır. Yerli kumaş fabrikalarımız, Avrupa kumaşlarını o kadar iyi ve o kadar muvaffakiyetle taklit ediyorlar ki hariç. ten kumaş getirten tacirler de nihayet, yerli kumaş fabrikalanna sipariş vermeğe başladılar. Fakat yerli kumaşlar hakkında ütü tutmaz, kıvrım yapar, diz yapar, dayanmaz, rengi atar gibi ortaya atılan ve bugün hiç biri hakikat olmıyan garazkâr iddiaların tesiri hâlâ devam ettiği için bu kumaş ticarethaneleri, Avrupa kumaslarından nümune parça vermek suretile yerli fabrikalara yap tırdıkları top top kumaşlan, halis ingiliz kumaşı diye satıyorlar. Arada aldananlar, mutlaka İngiliz ku • maşı giymekte ısrar edenler oluyor. Çünkü metrosu 3 Iiradan başlıyan ve en pahalısı 67 lira olan yerli kumaşlar! İngiliz malı diye yardası 1012 Iiradan alıyorlar. Bu gidişle bütün kumaşçılar, yerli fabrikalara ecnebi malından nümune vererek kumaş yaptıracaklar ve Avrupa malı diye satacaklardır. Çünkü bu suretle kendilerine met rosu 3 liraya malolan bir kostüm lüğü, İngiliz malı diye yardası 10 Iiradan satarlarsa bundan kârlı bîr iş mi olur? Aldanmamak için en iyi çare, yerli kumaşlardan elbise yaptırmaktan ibarettir. Muhterem kariler, hakikî İngiliz kumaşmd'an bîr kostüm yaptırmak için verdiğiniz para ile yerli kumaştan iki kostüm yaptırmak kabildîr. İki kostümü ise değiştire değiştire giyeceğiniz için; ne pantalonu diz yapar, ne de ütüsü bozulur. Ekseriyetle Avrupa kumaslarından daha sağlam olduklan muhakkak bulu nan yerli kumaşlardan yapılmış iki takım elbiseyi ise bir kaç sene tepe tepe giyebilirsiniz. Elbiselerinizi bile bile yerli kumaşlardan yaptırdığınız takdirde meselâ Hereke fabrika sınd'an çıkan bir kuıııaşı iki mislî fiatla İngiliz malı diye alıp aldan maktaa da kurtulursunuz. Son günlerde bizzat tecrübe ettiğim için nasihatimi dinleyiniz, zarar etmezsiniz. Hitlerin nutku Lozan konferansı i Londra teması Topîamyor Akim kaldı Bununia beraber midilli çok işe yarardı. İçtimaiyatla, siyasiyatla, iktisadiyatla sıkı bir alâkası vardı. Ayni Hususî iktisadiyat vahamet ve fezamanda midillinin çok şık, minya caati henüz anlaşılamıyacak bir nistür bir güzelliği vardı. bet dahilinde mahvolmuştur. Hü Çocuk mektebe başlarken sırmalı kumetin vazifesi bir millî irade vühaşa vurulmuş midilliye binerdi. cude getirmektir.» Sünnet çocuğunu ağlatmadan bermmmmipmmfflHIMIIIIIIIIIlllllllllHlllllllllHIHIIIIMIItMmıımıımum. bere teslim edebilmek için mutlaka midilliye bindirirlerdi. Mektebe gidiş geliş midilli ile olurdu. Kâtip efendi kaleme midilli ile geiir giderdi. Keşişler katıra, imamlar eşeğe, Almanya «Benden para trlanda İngiltere ile bir müderrisler iğdiş beygire, kazazkerler ata ve şeyhülislâm çocukları mibeklemiyin!» diyor tiirlü anlaşamıyor dilliye binerlerdi. Londra 11 (A.A.) M. Mac DoLondra 11 (A.A.) İrlanda ve Bir midilli, iki kişilik hasır ara • nald ile Sir John Simon, bugün Pa • tngiltere Nazırları arasında akto baya; iki midilli, dört kişilik şık İnris'e gitmekte olduklarmdan resmî lunan konferans, saat 17 de hitam zevatın İngiliz nazırlarının kabul ve giliz biriğine koşulurdu. bulmuştur. takip edecekleri siyasî hattı hareket Krallar, imparatorlar, prensler, Atideki resmî tebliğ neşrolunmuşhakkında bir guna beyanatta bulun dükler, kavdmallar, şeyhülislâmlar, tur: maları gayet tabiidir. padişahlar, beyler, efendiler, ağalar, Bir taraftan serbest Irlanda hULondra, her şeyden evvel tamirat kumeti Başvekili M. de Valera ve tacirler, esnaflar çocukluklarım hep mes'elesini bir hal suretine raptet Başvekil muavini M. O' Callaigh ve midilli üzerinde geçirirlerdi. mek arzusunda bulunmaktadır. diğer taraftan İngiliz Başvekili M. Napolyon Bonapart'ın oğlu bile Amerika devlet adamları tara Mac Donald Başvekâlet lordu M. Şonbrön'e gelmezden önce Sen Klo'da fından yapılan beyanatın ihdas et • Baldvin, dahiliye nazırı Sir Herbert miş olduğu vaziyet dolayısile Pa Fonten Blo'da falan midilliye binerSamuel ve dominyonlar nazırı M. ris'e gitmekte olan müzakerecüeri • Thomas arasında saat 11,30 da bir di. Halisüddem cins kısrak mera Almanya taramından Alman demirkına tutuluşu Şombrön'e geldikten içtima aktedilmiştir. yolları karşıhk gösterilerek çıkarıl • Bu içtima, saat 13,30 a talik olun sonra başlar. mıs olan bonoların heyeti mecmua Işte size içtimaî bir hüküm: Mimuş ve bir saat sonra tekrar taplasının alacakh devletlere tediyesi gimlmıştır. Nazırlar, münaziünfih dilliye binilen memlekette refah varbi • nihaî bir tedbir kabulünü derpiş d'r. Midillisi eksilen memleket, bu etmeğe sevketmesi imkânsız değildir. mes'eleler hakkınd'a uzun müzake relerde bulunmuşlardır. Fakat bir eksiklik nisbetinde refahtan uzak Bale malî komitesi de bunu tavsiye itilâf elde edilmesi mümkün olamalaşır. Ve bunun işte ilmî neticesi: etmektedir. mıştır. Bugün dünyada binek midilli kal M. Mac Donald ile Sir John Si Londra 11 (A.A.) Görüşmeler mamıştır. mon'un yanında mütehassıslar yokbiter bitmez M. de Valera ile refaMidilli, ve siyaset. tur. Bu da tngiliz mümessillerinin katinde bulunan zevat, trene bin mes'eleyi tamamen siyasî noktai naMidilli, ve siyasî buhranlar. mişler ve Dublin'e hareket etmiş • zardan derpiş etmek niyetinde oldukBir de bunu diplomasi ilmi noktai lerdir. ları zehabım tevlit eylemektedir. nazarından tahlil ve terkip edelim. M. de Valera, istasyonda toplanAlmanya'mn Lozaridahi vaziyeti Taleyran der ki.. Hayır Taleyran esmış olan bir çok İrlandah'lar taraBerlin 11 (A.A.) Deutsche kidi, Hitler der ki.. O da demesin. fından şiddetle alkışlanmıştır. Allgemeine Zeitung, Almanya'nın Mumaileyh, mülâkatın mahiyeti tşin doğrusunu ben diyeyim. Lausanne konferansında alacağı va ve konuşulan mes'eleler hakkında Midilli, siyasî rejimlerde, rejim ziyeti, Başvekil Brüning tarafından beyanatta bulunmaktan imtina ey lere göre manası olan bir şeydi. «artık tediyat yapamayız sözlerile lemiştir. Türedi krallar beyaz atı, geniş pek güzel bir surette ifham edilmiş mantoyu ve kır midilliyi tercih ederbulunduğunu yazıyor. Londra protokoluna hayat vermeği lerdi. Klerikallar yağız (yani kara) istihdaf eden Herriot plânına mu Bu gazete diyor ki: Hattı hareketimiz, hiç bir süpheve vafakat etmesinin gayrimümkün ol midilliye, feudallar al (yani kırmızı) mshal bırakmamalıdır. İnçiltere'nin duğu kanaatindeyiz. midilliye, aristokratlar doruya, bur Darmstad 11 (A.A.) Hess diyetinin tehdidî için yapılacak intihap mücadelesi pazar günü bir şenlik esnasında açılacak ve bu şenliğe müfrit milliyetperverler, taamülleri veçhile tahavvülü sayfiyi tes'it edecekle dir. HiÜer, Frankfurt ile Thuringe arasında Vogelsberg dağlarından bi Ismet Pş. Hz. Dün Ziraat enstitülerini ziyaret ettiler Ankara 11 (Telefonla) İsmet Paşa Hz. bugün refakatlerinde Ziraat Vekili Muhlis Bey bulunduğu halde yeni yapılan Ziraat enstitülerini ziyaret ve tetkik etmişlerdir. Bu tetkîkat, 2 saat sürmüştür. İsmet Paşa Hz. yarın saat ikide tekrar enstitülere gidecek ve tetkiklerine devem eyliyeceklerdir. Posta müvezzilerinin zekâsı! Memleketimizin halkı çok zekidir vesselâm. Size bugün posta müvezzilerimizin zekâsını gösteren bir hidiseden bahsetmek istiyorum. Ga • zetelerin ilân sahifelerinde görmüşsünüzdür. îpekiş, Beyoğlu'ndaki muvakkat satış mağazasının mevkiini en kısa ve en güzel bir surette tarif edene bir hediye vadederek bir müsabaka açtı. Bu müsabakaya iştirak edenlerden bazıları, sanki posta müvezzilerinin zekâsını da imtihan etmek ister gibi İpekiş müdiriyetine gönderdikleri mektupların zarflarına meselâ şu adresleri yazmışlar: «Beyoğlu mağazalar Kraliçesine», Beyoğlu'nda renkler meşherine». Posta müvezzileri, bu garip ad resli mektupları doğru «İpekiş» e getiriyorlar, orada zarflar açılıyor ve hakikaten mektupların müsabakaya iştirak edenler tarafından gönderildiği anlaşıhyor. Gerçi bazan mektupların kap lumbağa sür'atile gittiği, bazan ise üzerindeki sarih adrese rağmen başka yere verilrfiği de vakidir ama posta müvezzilerimizin dikkat ve zekâsı na bundan büyük delil olamaz. «tpekiş» in müdürü olsam Beyoğlu postanesi müvezzilerine bırer ipekli mendil hediye ederdîm. 1 M. Venizelos temmuzda Yalova'ya gelecek Atina 11 (Hususî) M. Venize los, temmuz sonlarında ve Lozan konferansından sonra tedavi için gideceği Banyol kaplıcalarından dö nerkcn Romanya tarikile İstanbul'a ve oradan İsmet Paşa Hz. nin daveti üzerine bir hafta kadar kalmak üzere Yalova'ya gidecektir. Anladınız ya: Dünya buhranı ile alay ediyorum. AKA GÜNDÜZ Bulgaristan'da feci Bir tren kazası iktisadî haberlerimiz 4 4 üncii sahif emizdedir birden karanlık bir girdap almıştı; o girdaba şaşkın bir korku ile bakıyordu. Gene bir düzene oyuncak olmuştu; hatta bu daha fazla, daha fe ' na idi. Hem yalana, hem de alçaklığa kurban olmuştu. Hayatı budanmış ve yıkılmıştı; köklerine varıncıya kadar meydana atılmıştı. Asılmak istediğı biricik kavi dal da havalarda uçuyordu. Arkamızdan Petersburg'a gel, cümlesini istihzalı bir tebessümle tekrar edi • yordu. «Sana orada münasip bir iş bulacağız!» Acaba beni bir nedim,bir ınusahip mi yapmağı konusmuşlar! Hem bulacağız, diyor. Bu (ğız) o nunla beraber demek, acaba o kim? Sonra her şeyi tamir edeceğini, ateşe atacağım umuyormuş, acaba neyi? Yahut neleri? Esrarlı ve şekilsiz şeyler. . En trikalar, gizli münasebetle/ âlemi. . BeUky ve Dolsky'ler âlemi... Beni meğer nasıl bir ati, nasıl bir vazife bekliyormuş ta haberim yokmuş... Ondan uzakta olmıyarak yaşamak, Sofya 10 Varna'dan Sofya'ya gelmekte olan ekspresle bir yük treni Mihalç; istasyonunda çarpısmışlar dır. Vagonlar birbirine girmiş, bazıları kibrit kutusu gibi ezilmisler dir. Yolculardan bir çoğu tehlikeli surette yaralanmışlar, 7 kişi öl müştür. CUMHURlYET'in fefrikav DUMAN Muharriri Mütercimi 65 /. Tvrgeniyet Haydar Rifat altında eziyorum. Fakat kabil değil, değişemiyeceğim. Senin ^aadetini mahvettiğimi; beni artık bihakkm adi, hafif bir kadın görmekte haklı olduğunu; her şeyi irtikâp ettiğimi; sana karşı tam bir taahhütte bulunduğurau şimdi kendi kendime beyhude yere itiraf edip duruyorum. Ürpermelere tutuluyor, kendi kendimden urküyorum; fakat yapacak bir şey de bulamıyorum. Elimden bir şey gelmiyor, bir şeylere kadir değilim. bir mazeretim yok. Sana «ne yapayım, sürüklendim» de demiyeceğim. Bunlardan bir şey çıkmaz. Ancak sana bir daha tekrar etmek isterim kî, ben seninim ve ileiebet seninim. Benden ne Utersen onu yap. Fakat her seyi bırakıp kaçmak, hayır! Hayır! Hayır! Ben sana beni kurtar diye yalvardım. Her şeyi tamir edeceğimi, ateşe atılacağımı ümit ediyordum. Fakat görünüyor ki, bana selâmet mukadder değildir... Görüniyor ki zehir pek derinlere kadar işlemiştir... yıf kadın, de; kıymetsiz, de! Tahkir et! Fakat terketme. Beni bırakma. İçinde bulunduğum âlemi b>lakıp kaçacak kadar kudretim ol • madığı gibi, o âlemde sensiz yaşıyabilecek kadar kuvvetim de yoktur. Yakında Petersburg'a doneceğiz, oraya gel. Sana orada münasip bir iş bulacağız. Meziyyetlerin heder olmaz; onları şerefle tatbik edersin; yalnız Bu havayı bir çok seneler teneffüs edip te sonra tesirinden kur benim yanımda yaşa, ve beni olduğum gibi, bütün zâflarım. >>ütün kutu'mak, cesasız kalmak kabil değilsurlarımla sev. İnan ki, hiç bir gönül. miş... seni İren'in gönlü gibi şefkatle seveBu mektubu sana yazmakta çok tereddüt ettim; bunun sana yafflez. Çabuk bana gel, seni görme pabileceği tesirden korkh'm. Ümider. bir an rahat etmek imkânım yokdim, yalnız senin aşkındadır, fakat tur.» düşündüm ki, senden hakikati saklamak pek dürüst bir hareket ol Litvinof'un basına kan sıçradi, omyacaktır; bahusus belki de projerada dondu. Sonra yavaş yavaş düştü, mizin tatbiki için tedbirler ittihazına kalbine döndü. Bütün bunlar bir çebaşlamış olacaksın. Ah bu çok tatlı kiç darbesi iner gibi bir halde ce idi, fakat tatlı bir vehm ve hayal, ıeyan etti. o kadar. Mektubu tekrar okudu ve vaktiyle Moskova'da olduğu gibi cansız bir halde bir divan üstüne düştü.Etraf ını Ey benim güzel dostum, bana za ayrı bir dertti. Hele hissiyatıntn zeval ona sık sık «gidip gelmek», bu âlembulmaz matalar olduğuna dair olan lerde yorulmuş, fakat gene onun diteminatı ayrı bir zehr idi. Nihayet; şinde yaşıyabilmek kuvvetini göste«hayır, bu böyle bırakılamaz, hayarerniyen moda kadınının fesat bul muş malihulyalarına iştirak etmek; tımı bu derece zalimane tasraruf etevinin, ve o halde tabiatiyle Ceneral mesine katiyen müsaade etmiyece • Kz. nin karini olmak ve bütün bun ğim!..» dedi. Hiddetle kalktı, şapkasmı aldı. lar hanımın keyfi yerine geldîği ve Ne yapmalıydı? Onun yanına mı koş> yavaş yavaş ateşi düşe düse sana ihmalı? Yoksa mektubuna cevap mı tiyaçtan vareste kalındığı, yahut güvermeli? Bu şıklar önünde durdu. nün birinde şişko ceneral, yahut Finikof tekrar göre girmediği, tekrar Kolları düştü. Evet, ne yapmalıydı? Kadına bu meş'um intihap salâhitadılmak istenmediği müddetçe devam edecek; işte mümkün olan bu, yetini veren kendisi değil mîydi? İnhal bu! Zaten benim mezayamm fay tihap neticesi arzusuna muvafık düşmemişti. Fakat verilen her intihap dalı surette istimai ed'leceğinden salâhiyetinde bu ihtimal vardı. bahsetmiyor mu? İşte mezayamm isKadın sözünü tutmamış oluyordu, timal edileceği şekil bu! bu doğruydu. Her şeyi bırakıp ken Projemize gelince o bir, vehm! disinin arkasından gelmeğe hazır olBir efsane! Efsane! duğunu ilk defa ve bizzat bildiren gene kadındı, bu da doğru idi. Fakat Litvinof'un ruhunda seri, peri şan hareketler kabarıyor ve bu bir ka kadın kusurum yok demiyordu, kendine zayıf diyen o idi, ben aldat sırganm zuhuruna takaddüm eden madrm, kendim aldanmışım, diyordu. karışık rüzgârı andırıyordu. İMabadt Var) Kadımn mektubunun her cümlesi

Bu sayıdan diğer sayfalar: