9 Ağustos 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

9 Ağustos 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

9 Ağustos 1932 CtoriftttTfyet'• Roman Novarro'nun ilk aşkı Roman'ın ilk sevgilîsi, meşhur bîr yıldız değil, saf ve bir Meksika'lı genç kızdjr HoIIyvood 20 temmuz (Husu • sî) Ramon Novaro'dan bir hafta evvel bir mülâkat istemiştim. Bugün için II de kendisini ziyaret edebile ceğimi söylemişti. Muayyen saatte kapısmı çaldım. Nazik bir lâke bana salona doğru yol gö»terdi. Ramon da ropdöşambriyla merdivenden ini yordu. Yanyolda hafifçe esnedi. Yanıma yaklaştığı vakit: Affedersiniz, dedi, dün geceki ziyarethn biraz uzadı da uykusuz kaldnn. Onon için güç kalktım. Salona girdik. Oturur oturmaz: Bir sigara! DedL Cevap vermedigiıni gŞrjŞn ee: '*SW«r ı * />|3ÜK Yoksa siz de mi üyk~usuzsunuz? Diye takıldı. Sonra ilâve etti: An büme&jgizj dün g«ce kjune rasgeldim. henfiz on yedi yafinda i dim. O da on albsına ya basmıs, y a basmamısb. Birbirimize karşı çok safi • yane bir bağla bağlanmısbk. O merbutiyetin kuv vetini düşündükçe bugün bazen ağhyacağım, bazen de güleceğim geliyor.. Türkiye ve Türk Kadınınm kalbi. • • Mm. Harry memleketimiz hakkmda ne diyor? Fransız edibelerinden ve maruf romancılarmdan Myrian Harry Mısır, Suriye ve filistin'de yaptığı seyahatten sonra şehrimize uğramıştır. Burada bir hafta daha kalacakbr. Fransiz edibesi, bir tstanbul gazetesine verdiği mülâkatta memleketimiz için demiftir ki: * Günes batarken, deniz yolile fstanbul'a vardık. Hiç bir sark mcisi veyahut hiç bir incinin sarkı, tstanbul'a, kat'iyen müsavi ve mümasil olamıyacaktır. tstanbul'un muvacehesinde uzaklara doğru sonsuz de • vam eden Türk memleketinin, derin sükun ve huzuruna da hiç bir sey kıyas edilemez. Pierre Loti'nin ansalsiz fırçasile resmettigi tablolarda kullanılan bütün renkleri; Eyüp'te, camiler etraf mda, ağaçlar altındaki kahvelerde, hulâsa her taraf ta aynile gördüm. Fakat, mazinin cansız dekorlarından mürekkep köhne yığı nın altmdan, Gazi'nin nebean ettirdigi Türk vatanını da gördüm. Lucienne Hâmit Hanımla beraber, genç ve ihtiyar Türk hammlarile g8rüştük, konustuk. Madam Lucienne, beni, Türk hannnlannın kalbine isal eden yolda, elimden tutarak yürüttü. Türk kadmm kalbi, bugün, Loti zamanmdan daha genis, daha muttarit bir ahenk ve vezinle çarpmaktadır. Bu Türk hanımlarmın kalbi, Keriman Halis Hanınun güzelliğini yapan hamurun aynidir. Türk kadınınm kalbi kibar ve gururludur. Yabancılara karsı biraz uzak duran, ihtiyatlı ve çekmgen görünen bir halı vardır. Bu da, Türk'Ierm, haksız hücumlara karsı mukavemet etmek lüzumunu hissetmis olmalanndan üeri gelmistir. Fakat, böyle haricî manevi bir tazyik olmayınca Türk'ler, samimi, derunî ve payansız hiltnü keremlermi serbestçe znkisaf ettİTebildikleri zaman, çehreleri ne kadar tathlaşıyor, ne kadar yumusuyor, ne kadar mü essir ve müheyyiç oluyor!.. Filhakika, bu hal o kadar müheyyiçtir ki dünya bununla aydınlanabüir, nitekim, Türk güzelini Dünya i Kxaü%»dL ilân ederek nurlanmıçtır Harikulâde bir macera İlk Türk şof örünün Mısır'daki sergüzeştleri Padişahm mektubu diye satılan berat • Şoförlükten doktorluğa... Kilisede bir tesadaf Bütün hayahm adeta Marie'nin nazarlarına is tinat ediyordu. tnce dudaklan ustunde hafif bir tebessüm gördüm mü bütün dünyayı bana bağıs • lamışlar kadar sevinir • dim. Marie'yi ilk defa kili • sede görmüstüm. O ge ce sabaha kadar dösünce Edda: Ramon Novarr Doroti Yordan tU btrUkte. Solda: Ramon Nooarro'nun aon ntmi b'uket takdim ederek tebrîk edecek' • tim. Buketi çiçekçiden almanın biraz bayağı olacağmı düşünerek kendi elimle topladığun çiçeklerden bir demet yaptım, Sevgflknin bunu kabul anmdaki vaziyetlcrmi düsünmeğe başladım. Ne diyecekti. Belki teseklrik «t • mete bfle sıkılacaktı. Ggzlerini yere indirerek, uzun kirpikleri birbirlerine kavnsacak, yanaUan sararacaktı.. Genç artistin dudaklannda bir denbire Haâzeyyifane bir tebessüm belirdi. Nazarlar mubayyel bir sahneyi takip ediyormus gibi daldı. Fakat ne dersiniz, dedi, Marie bu buketi kabul etroedi. Beynimden vurulmusa döndüm. Ayaklar altında çiğnenen izzeti nefsimin intikamını almak için çiçekleri yamndaki lâalettayin kızlardan birine uzattım ve deli gibi kosarak oradan kaçtım. Ramon Navarro'nun nazarları biraz daha daldı. Oh, dedi, şhndi bunlar ne uzak birer mazi.. O evlendi ve ooluk çocuk sahibi oldu. Peki sizin bugünkü şöhret ve muvaffakiyetinizden haberdar mı? Evet, arasna kendisinden mek tup alıyorum.. Fakat affedersmiz ben demindenberi hep kendimden bahset. tim. Siz hangi bahse dair konu^ma mı istiyorsunuz. Bu sefer ben güldum: Sizin hikâyenizden daha enteresan bir babis buknama imkân var mı? Şimdiden yazımm serlevhasım bile koydum. «Ramon Novarro'nun ilk aski!» Deditn. Bu sefer tebessumlerimiz birbirlerine nazikâne mukabeleler gösterdiler . Vakit ögleyi geçiyordu. Mültefit ve lutufkâr Ramon'a tesekkürler ederek ayrıldım. P. N. Haycd ve hakihcd Benim içm ilk gozagnn ölan genç . Durango^u Marie'ye.. Tercümei luJîme bîr göz attınızsa büirsinis ki feenim. afağı yukarı bütün gençliğim maskatı resim olan Durango'da geçmiştir. Tabiî Marie ile olan sevda mız da orada cereyan etti. O anlar daki hissiyat ve heyecanların ne tatlı olduğunu mobakkak siz de tecrübe ettmssinizdir. tnsan öyle masum hülyalara kapılır ki.. Halbuki Amerika'da h'ususile Hollyvood'ta böyle mukaddes duy • gulara yer yoktur. Reklâm mubar rirleri en gizli, mahrem bayatnuza kadar nüfuz eder ve yaşadığınız ulvî dakikalarm zevkini kaçınr. Bizim Meksika'da ise.. Bu noktada büyük artistin sözünii kestim: Evet, dedkn, Meksika'da, vaktile bizde de olduğu gibi genç kızlar demîr parmaklıkh pencerelerin arkasında mahpusturlar. Oralardan ancak âşıklannın cumba altında yaptikları şerenatlan dinlemekle iktifa ederler. Sokağa çıktıklan zaman da yanlannda muhakkak şişman bir teyze veya büyükanne mubafız vardır. Fakat monser siz, ilk aşkım diye boyle sabah sabab nzun uzun dert yanmağa ba&layınca ben de zannettim ki alh yedi aydır devam eden şayiayı nihayet kendi dilinizle ikrar edecek sîniz.. Ve ağzınızdan sn cümle çı kacak.. <tlk askımı, saadetîmî temin eden yeşrâne kadın, Greta Garbo'cuğumu elden kaçırdım!» Ramon güledü: Greta Garbo dedi, san'atteki Kudret ve mabareti noktasmdan eibanda bir misli daha mevcnt ohnıyan bir kadındır. Fevkalâde mütevazi, kendini hnznrlarile rabatsız eden insanlara karsı bile çok naziktir. Sesi tesirli, bakısları kuvvetlidir. tnsan önu gözlerî onünde kendi rubunda bir çıplaklık duyar. Yanâ sizin derbal benliğinizin en derin noktasma kadar nüfuz eder. Buna rağmen Greta Mata Ha ri'de partönerim ve hayatta arkadaşım olmaktan başka bir şeyim değildir. Birbirimize âsık olmagı aklımız'dan geçirmemişizdir. ^. Ya Doroti Jordonl. Evet.. Doroti Jordon'la da bir Iikte bir çok filimler çevirdim. O san'atkâr ve sirin kızın dakna bay ranı ve takdirkâriyim. Fakat iki üç •enelik muşterek bir stüdyo bayatı yaşadığımız halde aramızda sevgiye dair tek söz bile geçmemiştir. O halde Rene Adore daKa esk: bir partöneriniz olduğuna göre onu hiç sormıyayım. Zaten beni mevzudan üzaklaş tırdmız. Ha.. Ne diyordum. Marie'cigimden ba^ediyordum. O vakit ben Aşksız Amerika den nynyamadım. Yarabbi nasıl ve ne yekilde onunla taniracaktım. tsmini vâkıft kolaylıkla ögrendim. Lâkin neye yarar. Benim annem babam onun ailesile tanısmıyorlardı Ifi.. Çünkü Meksika'da böyle tesadöfen görüşmfis insanlar hemen sıkı fıkı dost olamazlar. Artık her gfin kfliseye devama başladım. Sabablan mabedin içeri smde veya dısarısında sevgilimi saatlerce bekliyor, bazan memnnn, bazan da mahzun eve dönüyordum. Bana baktığını hissettiğim dakikalarda kalbhn o kadar hızla çarpıyordu ki adeta ölüyorum sanıyordum. Araya, araya nihayet, o aile ile ahbap birini buldum. O genç benim de çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Annesile, babasile beni tanıştırdı. Arasıra onlara misaffrliğe gittneğe balşadım. Hatta ufak tefek fırsat • lardan istrf ade ederek Marie'ye yaz dığım mektupları bile veriyordum. Fakat genç kız bir iki gün sonra bunları bana aynen iade ediyordu. Çiinkü o devrin telâkkiyatına göre bir gencin askına mukabele gösteren kıza iyi nazarla bakılmazdı. Kalkıp be raber ne sinemaya gidebilirdiniz, ne de telefonla görüşüp buluşacağmız yeri kararlaştırtnağa muvaffak olurdunuz. Durango da bir kere telefon yoktu. Sinemalara ise aile ile müçtemian gidilirdi. Hele araba, otomobil gezmeleri kat'iyyen yalnız yapıla mazdı. En büyük zevkim, saadetim pazar günleri öğleden sonralarnm onun evinde geçirmekti. Kiliseden çıkıldığı vakit delikanhlar bir tarafa, genç kızlar öbür tarafa saparlardı. Ben bu aynhş esnasmda Marie'ya tatlı tath bakar: Yemeği yeryemez geleceğim! Demek isterdrm. Bir pazar günü bana bir gül verdi. O andaki saadetimi size nasıl tarif edeyim. Nihayetsiz bir heyecan ve halecan içinde bacakIarım titredi. Bu vak'ayı takip eden bir iki hafta mütemadiven mes'ut bir rüya içinde yasadım. tki haftadan sonra da faica baş gösterdi. Ramon Novarro hikâyesinin bu noktasma gelince sigarasmı tazeledi ve sözüne söyle devam etti: Ailem Durango'yu terketmeğe karar vermişlerdi. Gidip Meksika'nın payitahtı olan Meksiko'da yerlese ceklerdi. Marie'den uzaklaşmak bana o kadar tesir ettiki bir kaç ay içinde saranp soldum. Annem, babam hasta olup yataklara düşmekliğime sebebi yet vermemek için benim tekrar Durango'ya dönmekliğime müsaade ettiler. Sevgilimle gene eski mes'ut anları geçirmeğe başladık. Doğduğu • nun senei devriyesinde sevgilime bir Afyon mahsulümüzün Geçirdiği tehlike Ktzin verdiğî gnl Ramon ve Grata Cenevre tahdidi tesKhat konfe ransında Almanya'yı temsil eden Ahnanya'nm Türkiye sefiri Her Nadolny Cenapları konferans müzakeratı ve netayici hakkmda demistirki: « Konf eransta altı aylık müzakereden sonra, yeniden toplanmayı mümkün kılacak bir karar sureti kabul edildi. Mesaiye göre pek fakir bir netice olan bu karan bir çok devletler kabul etmedi. Devletler ara smda müsavat prensibi nazari dikkate alınmadığından Almanya da kakarı kabul etmiyenler arasındadır. Almanya bu noktayı nazari dikkate almıyan bir mukaveleyi nnzalanuyacaktır. Konferansın şimdiye kadarki mesaisi muvaffakiyetli degildir. Silâhlarını azaltmamıs devletler tahditi teslihatı kabul etmelidirler.» Her Nadolny ton Alman întiha • batı hakkmda da: « Bu netice kimseyi hayrete düsürmemiçtir. Yakmda toplanacak Rayistağ'da Fon Papen kabinesi ekseriyet teminine çalısacakhr. Şimdilik esaslı bir ekseriyet görülmuyor, fakat muvakkat ekseriyetler temini kabildir. Alman harîcî siyasetinde taaavvül olmıyaeaktır.» Her Nadolny'nin beyanatı Eamdi gfendtye Muür'da toförlük yajmak için verüen eJiHyetnanOt geliyordu. Kahvenin müşterileri «le> seriyetle Türkiye'den firar etmif Türk'ler ve bunlann efkâr ve hissiyafana mütemayil Mısn'hlardı. Yalnız bu Arap istisna teşkil ediyordn. Her vesile düştükçe Padişaha sadakat ve muhabbetinden bahseder dururdu. Bu yüzden kahve müsterileri arasındaki dostları bir iki kişiye inhisar ediyordu. Bunlardan biri de bendim. Benim kendisi ile dost olmam bizim harçlık mes'elesi ile alâka dardı. Parayı Araptan alacaktım. Ba hususta onu intihap etmem, aptal lığımdan dolayı değildL Bir başka se, bep vardı. Bir iki gün evvel tstan bul'dan gelen bir gazete Mısır'a kaçtığım için gıyaben üç sene hepse mahkum edildiğimi yazıyordu. Bu benim Padîşahlara ve Padişahlığa karşı ötedenberi duyduğum nefreti bir kat daha arttırjnışjı. Bu haksıs bile... «.vji, „„ 2 5 KUrUŞ. • '••»*• «<««itojı iUı^ry karann intikanunı Padîşahtan de ğil fakat onon bir meftunu»dan *1*Bu «eyahathnden bir kitap çıka • Ne yirmi Heş kurnşu? eaktım. racağım. Bu seyahatnamesm yalnız Toprak bastı parast» "£* *'• Sanayi mektebinde okurken Ya Türkiye'ye ithaf edilmekle kalmayıp Vay canına işte bu hesapta yoktu. nan harbinde eslehai harbiye ima > 25 kuruşa değil a 25 paraya malik doğrudan doğruya benim: «Türk linde gösterdiğimiz gayretten dolayı değildim. Fakat sen gel de herife kitabım» olacaktu.» bize birer madalya vermişlerdL Bu dert anlat. madalyanm bir de beratı vardı. Be Param yokl ratı bavuldan çıkararak cebhne kojr^ ^^ Tanı dum ve Arabın yanına gittun. Nasıl tanımazsın yahu! Yok Uzun bir «ah» çektikten sonra • * & iste! ze başladım: tBatmdkaleden mdbatn Şehre giremezsin. Biz buralara düsecek ve sürfikahn bir keyf iyettir. Binaenaleyh hüHerif bu sözleri arapça söylüyor, necek adamlar değildik amma... etrafımıza toplanan kalabalık için kumet vaziyeti tavzih ederek sim den birisi de türkçeye tercüme edididen şu tedbirleri alabilir: Gözleri kör olsun inşallah e yordu. Tercümanım bir aralık be 1: Ziraat Bankasuu afyon almağa müfterilerin... Beni efendimizin nanimle alâkadar oldu ve koni4{mağa ve afyon üzerine avans vermege zarından düşürdüler. basladı. sevketmek. Arap merakla sordu. Neriye gidiyorsun?< 2: Diğer millî bankalan ayni yola Ne oldu? Iskenderiyeye. tesvik eylemek. Anlattım. Ben Padişahm çok ya Iskenderiye, burası. Nihayet ve muhali farzederek elkın bir adamı idim. Padişah beni İyi ya iste. Şu halde b'urâya! de mal kalacak olsa bunlar ilk stoo kadar severdi ki bana gönderdiği Sen cou Türk müsün? kunu teşkil etmek üzere inhisara intimektupları bile vardı. Fakat bazs Con Türk te ne cm<*k? kal eder. düşmanlarım bu teveccühü çekeme«Con Türk» ün ne demek oid" mi;er, beni sultanın gözünden düZaten su iki hareket ciddiyetle or ğunu bilmiyor değildim. Böyle bir taya çıksa bankalann bu sene zaten cevap vermemden maksat «evet» ve şürmek İçin söylemedik lâkırdı bı rakmamışlardı. Padişah ta hapis eaz olan maldan büyük bir sey almaya «hayrr» dediğim takdhde nasıl dilmeme karar vermişti. Ben bunu bir mukabeleye maruz kalacağımı larına hiç hacet olmaksızm f iatlann duyunca bir kolayını bulup tstan derhal tabiî haddini buluvereceği mu öğrenmekti. Baktım ki vaziyet mü bul'dan kaçmış, Mısır'a gelmişthn. hakkak addediliyor. Binaenaleyh va sait, «evet con Türk'üm» dedim. Uydurdugum hikâyeye için içm Istanbul'dan mı geliyorsun?, kit geçrrilmeksizm bu hardcetin yagülüyordum. Fakat Arap inanmıştı. Tabiî tstanbul'dan. pılması bizce hem zaruret icabı, hem Bana karşı derhal vaziyetini değiş Burada neriye ineceksin? maslahat iktizasıdır. tirmiş, hürmetkâr bir tavırla konuş Hacıbaba'nın kahvesine. YUNUS NADİ mağa başlamıştı. Av kapana düşüBu sözlerim ummadığım bir tesir HAMİŞ: Bu makaleyi yazdıktan yodu. yaptı. Derhal kahveye adam saldısonra Ankara'dan yekdlğerini müCebimden madalyanm beratuu çı> lar. Kahve sahibi bizim toprak bastı teakıp gelen haberlerden memnunikararak: parasım ödedi ve serbest kaldık. yetle öğrendiğimize göre Iktisat İşte dedim efendimizin bana Yalnız îsmmi bildiğim bu HacıbaVekâletimiz Afyon mahsulümüzün gönderdiği eski mektuplardan biri. ba'nın benim nam ve hesabıma 25 mevzuu bahis vaziyetini ehemmi • Herif divanî yazıyı ve üzerindeki kuruuş tediye etmesini belki garip yetle nazari dikkate alarak icap bulursunuz. Nitekim ilk önce ben de büyük turayı görünce heyecanlandı. böyle düşünmüştüm. Fakat bilâhare mektubu büyük bir vecit içinde öpe» eden tedbirleri almış ve ezcümle hakikati öğrenince f ikrimi tashih et rek başraa götürdü. tş olmuş bitmişti. Ziraat Bankasını afyon üzerinde Şbndi yalnız bu kıymetli mektubu tim. ciddiyetle muamele yapmağa sevAraba satmak kalıyordu. Benim söyBen tstanbul'dan geliyordum. O keylemistir. Malum olduğu üzere lememe meydan kalmadan bunu kentarihte tstanbul'dan Mısır'a gelmek Ziraat Bankası Afyon tnhisarının disi teklif etti. 10 altm liraya pazardemek hiç duyulmamış fevkalâde tedvirine de memur olacağı cihetle lık ettik. Paralan büyük bir memnumühim havadisler veren canlı bir onun bu seneden dahi afyon üze gazete olmak demekti. niyetle saydı ve kelepir bir mal elde rinde çahsmasmda hiç bir beU yoketmiş adamlann sevincile uzaklaşb, Bu Hacıbaba Eğin'li idi. tstasyotur, bilâkis büyük hayır ve menf aat gitti. nun karsısında büyük bir kahve isletiyordu. Bana yatacak yer göstervardır. Günler geçiyordu. Artık bir işj, diler. tş buluncıya kadar yemek vebulmak lâzımdı. Mısır'da o zaman Y. N. receklerini de söylediler. Bunlar mu Abbas Hilmi Paşa Hidiv idi. Kahvekabilinde tahakkuk edecek borcu • de de tanıdığım bazı müşteriler bir mu bilâhare ise girince ödiyecek mektupla beni onun adamlarına gön Dün ihtisas mahkemesinde bir kaç tim. derdiler. Vaziyetimi anlattım. Hikaçakçınm davasına bakıhnıstır. Şifahî mukavele böylece kararlas div'e söylemişler. Hidiv beni görmek tıktan sonra kendilerine İstanbul'dan istemiş. Yanına çıktım. Başıma geBunlardan tütün kaçakçısı Ha istedikleri kadar havadis verdim. lenleri anlattım. O zamanlar Hidiv run bir ay hapse, 140 lira para ceHacıbaba'nın kahvesinde yabp kalk ailesinin Kavala'da bir imaretlerî zasına; çakmaktaşı kaçakçısı Ha mağa başladık. ve mektepleri vardı. Ben bu mektep» lil bir ve arkadaşı Faik üç ay hapse, te de okumuştum. Mektebinde oku» Yiyecek sey vardı, yatacak yer diğer bir çakmaktaşı kaçakçısı Rifat muş olmam Hidiv'in hoşuna gitti. Be) vardı ve lâkin harçlık mefkuttu. bir ay hapse mahkum olmuşlardır. ni maiyetine aldı. Hacıbaba'dan harçlık ta istiyemez Sabıkası bulunmıyan ve hüsnü hali dim ya. Bunun çaresini bir başka şe Avrupa'dan yeni bir otomobil kilde bulmak lâzımdı. görülen Rifat'm cezası tecil edil • abyorum. Seni ona şoför yapayun. miftir. Kahveye zengin bir Arap gidip Lutfen sahlfeyt çevirtnta , [Bundan evvelki yazımda 35 senedir şoförlük yapan Hamdi Efendi isimli bir Türk'ün Mısır'da, Arabistan'da ve Amerîka'da geçirdigi harikulâde maceralan anlatmağa başlamıştnn. Hamdi Efendi bugün 55 yâşmdadır. 1 7 yaşında Drama'dan tstanbul'a gel mia, askerî sanayi mektebinde bir müddet okuduktan sonra Mısır'a firar etmisnr. Bu Mısır seyahati romanlara mevzu olacak bir seyahattir. Bütün birikmiş parasım vapura binmeden evvel harcıyan Hamdi Efendi girvertede otlar arastna saklanarak biletsiz seyahat etmiş, gulünç ve korkulu bir hayli sergüzeştler geçirdikten sonra nihayet Mısır'a gelebilmiştİT. Hikâyenin mabadini onun ağzından dintiyelim.] tskenderiye'de karaya ayak ba •ar basmaz garip kıyaf etli bir adam yakama yapıştı. Sordum: Ne istiyorsua? ihtisas mahkemesinde

Bu sayıdan diğer sayfalar: