26 Ağustos 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

26 Ağustos 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

« 26 Ağustos • 1923 Ctttnhttrtyet l Nils Asther tekrar işe başlad Greta Garbo'nun vatandaşı iki sene ingilizçeye çalıştı. Sesli ve sözlü «Şehvet düşkünü» filminde çok muvaffak oldu Türkiye'den Toprak istiyen Ermenîler! Paris'teki Ermeni ga zetesi cevap veriyor Türkiye'nin Milletler Cemiyetine kabulü üzerine «ilk Ermeni reisicumhuruyum» diyen Aharonyan ve ilk Ermeni Başvekili olduğunu iddia eden Hadisyan isminde iki Ermeni Sevr muahedesile Ermeni'lere tahsîs edilen arazinin Ermeni'lere terki için cemiyet nezdinde teşebbüsatta bulunmak üzere Cenevre'ye gitmişlerdi. Pariste münteşir Ermenice (Gavruş) gazetesi bu gülünç teşebbüsten istihza ile bahsetmekte ve müte şebbislere hitaben bir açık mektup neşreylemektedir. Bu mektupta deniliyor ki: « Mösyö Aharonyan! Cenevre'de bu kadar milletin mümessili arasında size kulak asan çıktı mı? Kimse sözlerinize aldırmadı. Zaten aramızda şöyle diyorduk; «Canım hiç Milletler Cemiyeti her rastgelenin sözünü dinler mi? tşte zaten bir Ermenistan var. Ak bol şevik imiş. Ne olursa olsun, Türkiye'den eğer yurt istemek icap ediyorsa onu bu Ermenistan'ın istemesi lâzıır gelmez mi?» Biz artık kendimizi hulyalar ve boş masallarla avutuyoruz. Mevcut Ermenistan haricinde bir Ermeni yurdundan bahsetmek beyhude yere yürek tüketmektir. Mösyö Aharonyan! Senin istiye bileceğin nihayet Türkiye'nin Ermeni emvali metnıkesini iade etmesi ve her Ermeninin doğduğu şehre ser bestçe gidip gelmesinin müsaade edilmesidir. Bunun için de en kısa yol udur: Madem ki Milletler Cemiye tinde size metelik veren olmadı. O halde soluğu doğru Ankara'da alırsın. Venizelos'tan da büyük değil sin ya! O nasıl gitti, sen de gidersin ve Mustaf a Kemal Paşaya müracaatle: « Paşam, işte biz geldik. Olan olmuş. Şimdi bizim derdimizi dinleCenevre'ye gittik, dinletemedik. Düşündük, taşmdık kırk peygambere niyazkâr olmaktansa biricik Allaha yalvarmak daha evlâdır dedik. Derdimize ancak sen derman olabilir • sin.» dersin. Boş yere neden dilenci ibi kapı kapı dolaşıyorsun, kırk ki şinin tabanını yalıyorsun ? Cenevre'ye gideceğin yerde dosdoğru Ankara'ya gidersen hiç şüphesiz daha kârlı çıkarsm! 12 sene dünya cehenneminde!.. İbrahim 5 dakikada idama mahkum edilmişti... ((Sonra cezam müebbet hapse çevrildi ve beni ana vatandan ayırdılar» tbrdhim Mehmet Efendt maceralartm muharrirtmize anlattrken Ntls Asther ve lcarvn VİvtydnDurikan Asther'in *Cumhuriyet*e ihda ettiği bir resmt Hollyvood 14 ağustos (Hu. Mu) İki senedenberi sinemacılık âlemin den uzak yaşamış olan bir şahsiyet, Isveç'li Nils Asther tekrar stüdyojta döndü. Bu artisti bir çok sessiz fi • lhnlerile bilhassa Greta Garbo ile çevirdiği «Şehvet Diyarı» kordelâsı ile bütün cihan takdir etmiş ve kendisine en muktedir san'atkârlar aracında^mevki vermişti. Faakt sesli ve sözlü filimin icadile Nils Asther bir tereddüt vakfesi geçirdi. Sonra da tngiliz'cesini kuvvetlendirmek için bir köşeye çekildi. Bu âni kayboluş bir kaç ay sonra isminin ve şöhretinin halkın dilin • den düşmesine ve zihninden silinmesine sebebiyet verdi. Çünkü sinema eeyircileri çok kadir ve kıymet bil miyen bb> kütledir. Velevki tapınırcasına sevdiği bir yıldız olsun. Onu sık sık beyaz perde üzerinde görmediği, yahut bir parça san'atında aksadığmı hissettiği takdirde derhal unutur ve kendi sine husumet bağlar. Evet.. Nils Asther de son rolünü 1930 senesi şubatında bir sessiz filimde oynamıştı. Bu kordelânın adı «Deniz Kuşu» idi ve san'atkâr orada melez bir adamı yaşatıyordu. Nasıl sinemalarda hayaller bîr denbire kaybolup ışıklar açıhverirse Nils Asther de filimcilik sahasmdan öyle çekildi ve uzun zaman ortalıkta görünmedi. Hem öyle bir görünme yiş ki sade resmî değil hususî münasebetlerini bile kesti. En sevdiği arkadaşlarım, en sıkı f ıkı ahbaplarını kabul etmemeğe başladı. Belki Nevyork, Londra gibi büyük şehirlerde böyle münzeviyane bir hayat yaşamak daha kolaydır. Herkes etrafın dağdağasmdan sizinle meşgul ol mıya vakit bulamaz. Halbuki Hollyvood misali nisbeten küçük yerlerde buna imkân yoktur. Derhal dedikodu başladı: «Nils Asther için artık memleketine dönmekten başka çare kalmamıştır. Sesli filim onun san'atım iflâs ettirdi.» hali böyle pek kısa bir zamana münhasır kalacak kadar basit değildir. tsveç'in küçük bir kasabasmda yetişen Nils Asther delikanlılık çağına yaklaşmca herkes gibi oda Utikbalini temin için kendisine bir meslek seçmek mecburiyetinde kalmıştı. Annesi babası oğullannı fazla sevdikleri için onu çok dikkatli büyütmüşler ve ekseriya çocukların tesirleri altmda kaldıkları fena arkadaştan muhafaza için kimse ile görüştürmemişler onu fazla dost ve ahbap peyda etmeden yetiştirmiş lerdi. Bir defa çaylardan birinde söz çocukluğuna intikal ettiği vakit: «•Ah, demişti, arkadaşsızlığıma ve bütün yalnızlığıma rağmen o mes'ut günleri öyle arıyorum ki.. Annem babam her tatili bana giızef bir köşkümüzün bulunduğu küçük bir adada geçirtirlerdi. Yanımdaki ihtiyar mürebbiye her tesadüf etti ğimiz vesileden isifade ederek be nim malumatımı fazlalaştırmak isterdi. Hnlbuki ben onu dinlemez yalçın kayalara tırmanır, deli deli fışkıran kaynaklardan avuçlarımı doldurarak kana kana su içerdim.» man en çok takdir ve teveccüh kazanan ilk Avrupa'Iı artist oldu. Kadın erkek hemen herkes mektuplar telgraflar tebrikler yağdınyor ve kendisini diğer filimlerde gömek a»zusunu izhar ediyorlardı. Bu suretle o zamana kadar Amerika'nın en fazla rağbet görmüş jönprömiyesi Jhon Gilbert'e müthiş bir rakip çıkmış oldu. Nils Asther Amerika'da stüdyo ve mesai hayatından maada geri kalan zamanlarında yerlilerle pek az te masta bulundu. Hemen Greta Garbo gibi münzevî bir hayat yaşadı. An cak kendi vatandaşlarının sosyete lerine, devam etti. Çahşma saati dol. du mu en fazla hoşlandığı eğlence otymobtifnfebintp gezmekti. Haftalarea süren uzun tatil günlerinde de dağda bayırda ava çıkıyor, istirahat müd detini bu suretle geçiriyorduSesli ve sözlü filim icat olununca Nils Asther'in san'at hayatı nasıl bir alev gibi birden parladıysa öylece sönüverdi zannolundu. Fakat, Nils Asther'i sinema âle minden çeken sesinin mikrofona uy mamazlığı değil, ingilizcesinin kuv • vetli olmamasıydı. Çünkü daha o zamanlar Amerika'da fransızca, al manca sözlü filimler çevirmek teşebbüsü baş göstermemiştL tsveç'liler ve inziva Son sessiz rol Halbuki artist memleketine dönmedi. İki sene geceli gündüzlü ça Iıştı ve nasıl âni şekilde ortadan kayboldu ise gene öyle birdenbire ortaya çıktı. Stüdyodaki ve sinemacılık âlemindeki eski mühim mevkiini derhal işgal etti. Buna da sebep Robert Montgomery, Nora Gregor ile bir Iikte çevirdiği «Şehvet düşkünü» filimidir. Bu kordelâda Nils Asther Bir Rus Prensi rolünü oynıyor. telbahrinden mürekkep bir ingOiz Nihayet aktör oldu filosunun 16 eylulde şehrimize gelecetşte bu muvaffakiyet san'atkâra Nils Kopenhag tiyatro mektebini hemen eski kıymet ve ehemmiyetini bitirdikten sonra şurada burada bazı ği, burada bir, iki giin kaldıktan sonra Romanya ve Bulgar limanlarma gide • verdirdi. îki sene onu yolda gördük küçük rollere çıkı. Bir tesadüf onu ceği haber verilmektedir. leri zaman selâm vermeğe tenezGreta Garbo'yu da yetiştiren ve o zül etmiyenler şimdi tekrar önünzaman Avrupa'nın en büyük rejide yerlere kadar eğilmeğe bşaladısörü olarak tanınan Mauritz Stil Bir kaç gündenberi şehrimizde bular. ler'le tanıştırdı. Mauritz, Nils Ast lunan İtalyan seyyahları, dün adalar Filimin ilk parcalarında temin her'e yeni filimindeki baş rolü teklif gezmişler, Çamlıca tepesine çık > ettiği zefer, şirketile yapmakta ol etti mışlar, Boğaziçi'nde bir gezinti yapduğu kontratma kendi lehine bir Bundan sonra bu rejisörün hemen mışlar ve akşamüstü de Stella D'ttalya çok maddeler ilâve ettirdi. Hele kor hemen bütün filimlerinde oynadı. vapurile Rados'a hereket etmişlerdir delâ ayni zamanda Hollyvood ve Hatta bu kordelâlann birini de Greta tçlerinde bir çok maruf zevat bu Los Angeles'te gösterilmeğe başlaGarbo ile beraber çevirdi. lunan seyyahlar, Istanbul'u çok benınca sinema seyircileri de eski kahBir müddet sonra gene Muaritz ğendiklerini, gerek halkımızm, ge ramanlarını derhal hatırladılar. ArStiller'le birlikte Berlin'e geldi ve rek memurlarımızm nezaket ve mih tık bir daha göremiyeceklerini zan«Ufa» hesabma çalışmıya başladı. mannüvazhklarından çok mütehassi: nederek unutmağa yüz tuttukları olduklarmı ilk fırsat daha kalabalık 1927 senesinde «United Artists» san'akân gıyaben bile alkışlara boğ kumpanyasınm direktörü onu Al bir halde memleketimizi ziyaret et dular. man sînema âleminden alıp Amerika meği bir gaye edindiklerini söylemi ler, resmî makamata da teşekkürna Nils Astherin çocukluğa sinema âleminin içine attı ve Nils meler göndermişlerdir. Asther Amerika seyircilerinin o zaFakat Nils Asther'in tercümeli Tekrar meydana çıktş Fakat o altı yaşına girdiği vakit bu hulyah ve efsanevî günler birer hayal oldu. Nils Asther Stokholm'e hareket etti ve oradaki «Siyasî ilimHain ve entrikact ler» akademisine devam etmeğe başİki sene ingilizçeye çalıştı. Bu meladı. Bu zamana ait hissiyatını tahlil saisi esnasmda kendisini şu düşünceiçin sözü gene san'atkârın bizzat lerle tahrik ve teşvik etti. Her an akkendisine bırakahm: tör olmakla babasının kalbini kırdı « İki üç hafta kendimi sıkarak ğını hatırına getiriyordu. Onda da akademiye ve siyasî ilimlere alış böyle yarıyolda kalırsa duyacağı vicmak istedim. Fakat neticede anla dan azabına hudut yoktu. dım ki şahsiyetim ve ruhiyetim itiLâkin tekrar sinema âlemine gi • barile ben diplomat olmıya müstait rişi demindenberi anlattığımız veçhile bir şekilde yaratılmamışım. Buna rağmen mektebi bitirdim, çıktım. pek muzafferane oldu. Hem bu se Hariciye nezaretine kâtip oldum. fer Nils Asther sade jönprömiye deBir taraftan şifreler, tahriratlar ne ğil, hain ve entrikacı bir şahsiyet okadar beni üzüyorsa resmî ziyafetler larak temayüz etti. Bu hususta da de o derece canımı sıkıyordu. Her san'atkâr bana bizzat dedi ki: hafta yeni yeni insanlar tanımak ve «Sessiz filimlerde mütemadiyen âonlarla bir takım beylik cümleler şık rollerine çıkmak canımı sıkmaya taati etmek hiç hosuma gitmiyordu. başlamıştı. Halbuki yeni rollerimde Derken ruhumda tiyatroya ve artist daima şahsiyet değiştiriyorum. Bu liğe karşı nihayetsiz bir temayül pek hoşuma gidiyor.» baş gösterdi. P. N. Heyhat ki birdenbire aktör olmıya karar verecek olursam muhakkak ki babamm yüreğine inecekti. Çünkü çok muhafazakâr bir adamdı. Maa«Curaçaa», «Colomba», «Ceres» ve mafih sabah akşam nihayetsiz tel «Curslew» kruvazörlerile «Raver» tahkinlerle onu da yola getirdim.» Genç diplomat Türkiye yüzme Şampiyonası Bugün Lido'da büyük yüzme müsabakaları yapılıyor Bugün öğleden sonra saat birde Büyükdere'deki yüzme havuzunda, ilk defa olmak üzere denizcilik fe derasyonu tarafmdan tertip edilen Türkiye yüzme birincilik müsabakaları yapılacaktır. Bu müsabakalara İstanbul, tzmir, Bandırma ve Ko caeli mıntakalannın yüzme şampi yonları iştirak edecektir. Bugünkü müsabakalarm çok zevkli ve o nisbette heyecanh ve id'dialı olacağı muhakkaktır. Dört mmtaka şampiyonları arasında yapılacak bu müsabakalardan sonra Türkiye yüz me şampiyonları anlaşılmış olacak tır. Yapılacak müsab'akalar şunlar dır : 100 metre serbest, 100 metre sırt üstü, 100 metre kurbalama, 200 met. re serbest, 400 metre serbest, 800 metre serbest, 4X50 bayrak yarışı, 1S00 metre serbest, 100 . 200 100 metre bayrak yarışı, atla ve su topu. Bu müsabakalara iştirak edecek sporcular şunlardır: İzmir'den Alp, Vasıf, Rasim, Muhittin Beyler. tstanbul'dan; Vangel, Garip, Heraç, Salim, Süat, Şeref, Oleg, Melih Beyler. Bandırma'dan: Şakir, Mustaf a, Şamil, Mehmet, trfan, Hasan, Hayri Beyler. Kocaeli'nden: İhsan, Ali Haydar, Sıtkı, Yusuf, Ahmet Beyler. Bugün Velief endi koşu mahallinde beşinci haftanm at yarışları da ya pılacakhr. Bugünkü programda beş koşu vardır. Bir ingiliz filosu geliyor italyan seyyahlar gittiler" At yarışları Fransız Güyanı'nda 12 sene 3 ay müthiş bir hapis ve menf a hayatının bütün ıztıraplannı çektikten sonra siyasî teşebbüslerimiz sayesinde kurtulmağa muvaffak olan tbrahim Mehmet Ef endinin memlekete gel diğini haber vermiş ve meraklı olduğu kadar hazin yg, korkunç saf halarla dolu olan maceralarını da nakle başlamıştık. Taksim civarmda bir kahvede hiç yoktan üç Fransız askerinin hücumuna uğradığı için bıçakla kendini müdafaaya mecbur kalan tbrahim Mehmet Efendinin anlattıklarını nakle devam ediyoruz: « Hâdisede yaralanan üç Fransız askerinden ikisinin öldüğünü sonradan işittim. Böyle kanlı bir hâdise doğuran bir tesadüfle hayatı tımın feci neticeler verebilecek bir safhaya girmesine müteessirdim. Fakat mukadderatı olduğu gibi kabul edecektim. Nihayet ölihn tehlikesine maruz iki vatandaşımı kurtarmak kan borcumdu ve vak'ayı bu kana atle kabul edisim; zindanda bana en büyük teselli kuvveti oluyordu. Fransız zabıtası beni dehşetle tazyik ediyordu. Hâdiseyi inkâr ettim. «Bilmiyorum, ben oradan geçme • dim, bunu yapan ben değilim, de dim. Faka> kahvede bulunan Ermeni ve Rum'lar aleyhimde şahitlik ya pıyorlardı. Fransız askerlerinin kahvede taarruzuna uğrıyan Malatya'lı Mehmet Hüseyin ve Sinop'lu Abi din'i de tevkif etmişlerdi, Beni ka rargâhta günde üç nöbet dövüyor larrfı, sonra müthiş bir mahzene a tıyorlardı. Daha sonra Kumkapı'ya nakle dildik. 4 ay işkence çektim, boyuna dayak yedim, istintak edildim, ifade verdim, dayak yedim. 6 ay daha geçti. Bende mecal kalmamıştı. Bir iskelettim. Uyuz bir köpek kaöTar sahipsizdim. Merkez Kumandanlığına bir mektup yazarak hâdiseyi anlattım, yardım istedim. Arıyan, soran olmadı. Bir giin: « Haydi, dediler, muhakemen var, Divanıharbe!.. Gittik. Fransızca bir şeyler sor dular. Ben tek cevabımı verdim: Bilmiyorum. Haberim yok. Ben değilim! Beş dakikada karar verildi ve tebliğ edildi: Asker İbrahim Mehmet'le Malatya'lı Mehmet Hüseyin ve Si nop'lu Abidîn idama mahkum e dilmiştir! Gerçi Dîvanıharpte hâdiseyi in kâr etmel mecburiyetinde kalmış tım. Fakat ben katil mi îdîm? Ben cephede ileri halta sperime giren ve iki asker arkadaşımı süngülemeŞe çalışan Fansız veya İngiliz askerîerine karşı kendimi. kendimizi. na musumuzu müdafaa eden askerden farksız değil mi idim? Divanıharp reisine; Merak etmeyin kumand'an, dedim. Bizi birer ikişer öldürmekle, kursuna dizmekle bu milleti eksiHip azaltamaz, mahvedemezsiniz. A nadolu'da günes doğdu. Ayakîa nan millet bir gün sizi de denize dökecektir. Beni kovar gibi dışarı çıkarcîılar. Lâmı cımı yok ölüme çidiyordum. Kendi kendime söylendim: Adam Süleyman, memleket esir, millet esir. Zaten Anadolu'ygidip bir işe yaramadığımıza göre hu heriflerin elinde Hint'li Parya sibi hor hakir yaşıyacağımıza kestrme yoldan ölmek; daha fena günleri görmemek için hiç te fena d'eşil... Uç idam mahkumu Nişantası'na götürüldük. O gece doktor birbaşıs Alâettin Bey ismind'e bir zati da oraya getirdiler. Onu da bir haftaya mahkum etmişler. Bizimle alâkadar oldu. Macerayı dinledi ve dedi ki : Merak etmeyin çocuklar, ben yarın çıkıyorum, şimdi Sadrazam Damat Ferit haini değil, Izzet Pa • şadır. Harbiye Nezaretine gidip seni müdafaa ettirmeğe çahşacağım. Ne dersin efendi, ümit dünyadan da büyük.. Biz de o duygu ile bek ledik. Ne mert, ne vatanperver a • dammış bu Alâettin Bey? Hakikaten gitmiş, uğraşmış. tş tzzet Paşaya aksetmiş. O işgal ordusu kumandamna tesir yapmış, Bjzhn evrak Paris'e gönderilmiş. Bilmem neyin neresinde tetkik edilmiş. Ama bu işler olup biterken ben Kumkapı'da ıztırabm en sunturlusunu çekiyordum. Dayak, işkence, azap, açhk... Ve bunlann adı konmamış yüzlerce çeşidini... 6 ay daha geçti. Bir ramazandı. Jandarmalar geldi biz üç arkadaşı Fransız karargâhına götürdüler. Bir heyet huzuruna çıktık. Tekrar hü viyetlerimizi tesbit ettiler. Benim asker olduğumu kat'iyetle tesbit et meğe fazla ehemmiyBtsvsrdiklerini anlıyordum. Sonra iki arkadaşımı Nişantaşı'na, beni Kumkapı'ya yolladılar. Ertesi gün haber aldım ki: Onları kurşuna dizmîşler... Za vallılara günlerce ağladım. Insanî hareket ve ifade olarak yegâne servetim bu idi. Kinim muhabbetimi, iktidarsızlığım merhnmetimi besliyor ve kuwetlendiriyorı\u. Ertesi günü beni Harbiye Nezaretine götürdüler. Gene Fransız Di vanıharbinin huzuruna çıkardılar ve son kararlarını okudular: Seni ölümden affettik, fakat ölüncüye kadar hapiste yatacaksm! Çıldırır gibi olduğumu hatırhyo rum. Damarlarımdaki kan çelik bir çubuk gibi dondu, yandı, bağır dım: « Fakat niçin öldürmiyorsu nuz? Duyulmadık işkencelere yıllarca devam ettirmek için mi? Ve sonra ben de bir hüküm okur gibi bütün kinimle ağır ağır söyle dim: « Bir gün bunlann acısını çı karacağız elbette. Bu toprak, bu millet cevherini bir gün gösterecek, bu zulüm, işkence idaresi de bir gün akıbetini İsulacak. Akşamı olmadık gün mü olur? Bir kaç gün sonra beni zindandan çıkanp umumî mahbuslar koğuşuna koydular, fakat ayaklarıma pranga, bas parmaklanma kelepçe takarak. Mefluç gibi tortop oturuyor, ne yemek yiyebiliyor, ne bir iş yapabiliyordum. On gün sonra Fransa'ya gotü rüleceğimi haber verdiler. Son defa bir dal*a tesçil ettiler : Asker tbrahim Mehmet... Sordular: . Hangi hükumete mensupsun? Hangi hükumete mensubum da ne demek? Benim Türk olduğumu bilmiyor musunuz? Malum. Fakat Osmanlı hüku metine mi, Ankara hükumetine mi mensupsun? Bittabi Ankara hükumetine, Türk hükumetine mensubum. Türk ordusu neferlerinden Zile'li Mehmet oğlu İbrahim... Hapisten çıktık. Galata'da bir vapura bindik. Beni en alt ambara, patates çuvalı gibi tıktılar. Bir müddet sonra geminin hareket ettığini anlamıştım. Artık ana vatandan aynlıyordum. Mahpus ve müebbet mahkum olarak. Bir daha gelemiyecek, bu toprağa kavuşamıyacak, bu havayı koklıyamıyacaktım. Yarın, > cinde yaşadığım zindanlardan daha karanlıktı. Hep ayni şeyîeri dü şünüyordum; Lutfen sahifeyi çevlriniM

Bu sayıdan diğer sayfalar: