4 Eylül 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

4 Eylül 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Camhariyet SON 160,000 çelik miğferlinin yapacağı resmi geçit... Eski veliahtm da bulunduğu bir içtimada Vaymar sistemine hücum edildi Berlin 3 (A.A.) Berlin şehrinde, 3 gün müddetle Çelik Miğfer teskilâti faaliyette bulunacaktır. Bu ce miyet, ımparatorluk ordusunun eski rüesası etrafında kadroya ithal ve tensik edilmiş binlerce genci toplı yan bir cemiyettir. Çelik Miğfer teşkilâtı Cablence ve Breslau'da yapmış olduğu heyecanlı nümayisleri Berlin'de tekrar lıyacaktır. Sabık İtnparator Vilhelm'in büyük resmi geçitler tertip ettirdiği Çelik Miğfer pazar sabahı 160,000 askere Tempelhof meydanında bir geçit resmi yaptıracaktır. Bu askerlerin kâffesi, harp esnasmda giyilen hâki renkteki üniformayı giymiş bulunacaktır. Çelik Miğfer teşkilâtı reisleri cfaha dün Berlin'e ge!mişlerdir. Onlar, Hitler'in ekseriya nazil ol duğu otelde karagâhlannı kurmuşlardır. Bir takım Çelik Miğferliler, bu otelin önünde muhafızhk vazifesini ifa etmektedir. Otelin catısında «abık ımparatorluk orduları bayrağı dalgalanmaktadır. öğleden sonra Çelik Miğfer fah. rî misafirleri şerefine büyük bir kabul resmi tertip eyletnistir. Misafirler arasmdanda sabık Almanya Veliahtinin biraderleri Prens Eitel ve Os.ca.rd bulunmakta idi. Prensler, otelin methalinde Mareşal Maken • zen tarafmdan istikbal edilmiştir. Sabık Veliaht ile zeveesinin ve hanedanı tmparatorî azasından Prenslerden bazılarmm saiona girmeleri bu sefer ekseriya Hitler'i kar şılıyan alkıs tufanına benzer bir tezahüre vesile vermemiştir. Salon, siyahlara bürünmüş tmparatorluk bayraklarile donanmıs idi. Orkestra, eski Imparatorluk marşlarını terenniim edîyordu. Hatipler, kazirunutı alkışları arasında Al . »• ı(*«iHKt«*ınHHIfl IIII011II Dünya güzelinin evinde Sinerev nedir ? Sinema mevsimi yaklaşıyor. Beyaz perde âşıkfarını çıldırtan bu müjde, bana hiç bir şey söy lemez. Geçen sene bir defa sinemaya gittim ve filmin yarısında kendimi dışarı attım. Bu nefretimde çok samimiyim. Pek nadir giizel filimler çevrildiğini kabul etmekle beraber sinema kadar bayağı, sahte ve fotoğrafa kuyruklu yalanlar söyleten müte reddi bir san'at şekli bilmiyorum. Güzel san'atlar sahasında had deden geçmiş, süzgün ve tasfiye edilmiş bir zevk sahibi olmak istiyenlerin beyaz perde karşısın da can sıkıntmndan baygmhklar geçirmesi pek tabiî. Cemiyeti Akvamda bir heyet sinemada fikir ve san'at payını fazlalaştırmak için bir teşebbüste bulunmuştu. Her millet san'atkârlanndan ve muharrir lerinden senaryo istediler. Ben de iki defa mektup aldım. Fakat bizim Paris sefareti ve Ankarada Matbuat Müdürlüğü ilk mektubu geç gönderdiği için müddet geçmisti ve bir cevap göndermeği nafile butdum. Şimdi Fransa'da bazı gazetelerin teçebbüsile «Sinerev» diye bir müsabaka açıhyor. Şöyle böyle tercüme edilirse, bu «chayal sinema» demek olur. (Fakat bu tercümeyi ben de pek beğenmedim. Fransızcasını kullanahm). Bu müsabakadan maksat, Figaro'da Gerard d'HanvıIte'in yazdığına göre: «Musikiyi, dan8i, hitabeti, şiir ve iislup san'atım, tabiiliği ve hayatı, faciaların samimî tarafını» sinemaya sok maktır. Rene Clair gibi maruf sinema rejisörlerini de işhat ederek muharrir diyor ki: «En baygın, en amiyane san'at şekli olan sinema, beyaz perdeye her vakit iyi bir Keriman H. bir gazetede aleyhine yapılan neşriyata cevap veriyor Kitapçı Günlerce kalemlerin şişirdiği Kitap Panayırı, renkli bir sabun köpüğü gibi söndü, gitti... Halkevi'nin dünyayı mihverinden oynatacak bir kuvvet sarfile ancak Babıâli yokuşundan Beyazıt meydanma sürükliyebildiği kitapçılar, bu dört gün içinde ne yaptılar? Mükemmel bir günes banyosundan başka! Umuyorduk ki, on dört mil yon halkın fikrî gıdaları teşhir edilen bugiinlerde, İstanbui radyosu, memleketin kulaklarma, günde dört nöbet: Kitap!... Kitap!... Diye haykıracak... Umuyorduk ki, gazetelerin son sahifeleri, renkli, büyük ilânlfefla: Kitap!... Kitap!... Diye bağıracak... Umuyorduk ki, gökten tayyareler, topraklanmızın üstüne tanrı emri gibi: Kitap! .. Ki*>n!,,, Diye propaganda yağdıracak... Hayır!.. Bizde kitapçı, kariin bir falcı, bir remmal otmasını ister: Bakla atsın, kâğıt açsın, rakam döksün ve kendisine faydası dokunacak yeni çıkmış eserleri kesfetsin! Bizde kitapçı, ekmeden biç mek istiyen bir sihirbaz, tenekeyi gümüş, bakın altın, cam kırığmı elmas yapraak istiyen bir simyagerdir! Mısırçarş ısı'ndaki baharatçı] lar ne kadar eczacı, Basurcu A? gâh Paşa ne kadar doktor ve evvel zaman berberleri ne kadar disjçi ve sünnetçi edîse bizim kitapçılar da o kadar işlerinin ehlt^j dirler!. Beden sıhhatini mütetabhip ferin elinden alan bir devlet, fikir sıhhatini Babıâîi'nm elinde bırakamaz! YUSUF ZİYA manya, ve Prusya hükumet erkânının Çelik Miğfer tarafmdan tertip edile n nümayişlerden birine ilk defa olarak iştirak ettiklerini zikretmiş • lerdir. Bütün bu rasimelerden sonra, Sedkte, Çelik Miğfer'in maksatlarını izah eylemiştir. Bu maksatların başlıcaları, mecburî askerî hizmetin ia. desile Bismark'm eserine devam edilmek üzere millici mefkuresinin takip edecek olan mümtaz ve müntahip bir lider zümresinin teşkilidir. Kendisi sözüne şöyle devam et • miştir ; Biz, cephede harbetmiş olan as . kerlerin evsaf ve mezayasından sulh lehine istifade etmek istiyoruz. Milletin emnü selâmeti, ve kanunu esasinin muhafazasi gibi iki şıktan birini intihap ıztirarmda kalacak olur. sak, kanunu esasiye bir kâğıt pacavrası nazarile bakmakta zerre ka dar tereddüt etmiyeceğiz. Kanaatimize göre ne Veimar sisteminden ve ne de Versay muahede. sinin bizim için hazırladıği imkân lardan her hangi bir netice çıkarmağa imkân olmad'ığından bu iki sistemin berhava etmek lüzumu der . gârdır. Ancak, bu »artladır ki dahilen ve haricen servetimizı isthdat edebileceğiz.» Bu sözleri, ilk alkıslıyan, sabık Veliaht olmustur. Almanya ve Avusturya ittikadı Paris 3 (A.A.) Berlin'den bil diriliyor: Chancelier, Von Papen, Alman Avusturya Cemiyetî adlî komitesine gönderdiği bir telgrafta Alman ve Avusturya memurlarım birleştirme. ğe hazır olduklanm bildiren Al man . Avusturya hukuk fakültele rfnin bu niyet ve arzusund'an dolayı memnuniyetini beyan eyl^nıiştir Hanvrri fcflçflfc FatufüriSn rtsminl altyor ııu>nııııUlUtlllllWUt|IHII!llltHIII!l!!lllllllll!ll!l«l«lıılıi(nmı»r Donanmamız Avdet ediyor Amerika Alacağını îstiyor! Samsım'da halk tezahü Almanya 32 milyon mark ödemeğe mecbur., rat yapıyor Samsun 3 (A.A.) Filomuıun Samsun'da bulunu*u halkın çok heye canlı tezahüratına vesile vermek tedir. Gemilerimiz her gün binlerce kadın, erkek tarafmdan ziyaret edilmektedhr. Bahriye spor takımı ile Samsun muhteliti arasında yapıîan futbol maçmı ikiye karşı dörtle bahriye lilerîmiz kazandı. Yapılan atîetizm müsabakalarında da bahriyelilerimiz birinci geldiler. Donanmamız bugün Samsun'dan ayrılacaktır. Samsun Belediyesi, filomuzun zabitan ve efradma Samsun tütününden yapılmı* paketlerle sigaralar hediye etmiştir. Berlin 3 (A.A.) Havas ajansı muhabirinden: Amerika, Almanya'ya 30 eylul tarihinde Amerikan ordusunun Rhenanie'deki işgal masrafı olmak üzere 12,5 ve «Mixed Clains» namile de 20,000,000 mark tediye etmesine intizar edilmekte olduğunu bildirmistir. Almanya bu tediyatı yapıp yapmıyacağını henüz bildirmemiştir. Fakat resmî Alman mehafilinde, Reichsbank'ta döviz mevcut olmadığından dolayı, medyunun tediyenin tehirini talep et • mesine müsaadebahş olan borçlara ait itilâfnamenin raaddei mahsusasından Almanya'nın istifade etmek istemesi nin mümkün olduğu beyan olunmak tadır. Ingiltere bankası müdürünün teklifleri Londra 3 (A.A.) Nevyork'tan Daüy Telegraph gazetesine bildirili • yor: Meb'usan meclisi, maliye encümeni en nüfuzlu azasından ve reis Hoover'in ahbaplarmdan Mood'ye göre İngiltere bankası müdürü Montago Norman'ın harp borçlari mcratoriumunun temdi dini temin edecek bir itilâf zemini hazırlamıştır. Bu beyanat, manidar addoîunmaktadır. Çünkü, bşnları reis Hoover ile Mood arasında cereyan eden bir mülâkat neticesinde vaki olmustur. Mood, Avrupa kendi teslihah için ağır mas Sinop'ta bir ihtifal Sinop 3 (A.A.) Vazife başında yaralanıp Sinop hastanesinde vefat eden iki bahriye askermin hahrasım taziz içîn bugün limanımıza gelen Peykişevket ve Berkısatvet torpitolarmdan karaya çıkarılan müfreze ile Vali ve erkânı hükumet, bütün şehir halkı toplu olarak bahriyelilerin mezarları başında büyük bir ih tifal yapmışlardır. Sehit bahriyelilerin hatıralannı taziz eden nutuklar irat edilerek kabirlere çelenkler konmuştur. Bu münasebetle bahriye şehitler âbidesi ziyaret edilmiştir. Dünya Güzelini görmek için, Fındıklı apartımanına, üç gün içinde binden f azla ziyaretçi geldiğini kaydetmiştik. Dün bu rekor da kırıldı. Tahminm fevkinde bir kalabalık, kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu kaf ileler halinde sanki akın etmişlerdi. Düşünün bir kere, kapı o kadar fazla çalınmıs ki, zil aşındığından artık boşa dönüyor ve ses vermiyordu. Keriman H. da, valide ve büyük annesi de akşama kadar cidden yorgun düstüler. Gelen ziyaretçiler arasında şehrin çok kibar ailelerine mensup hanımefendiler de bulunuyordu. Bu hanı mefendilerden bir kı&mı Fmdıkh'daki diğer dostlarını ziyarete gehniflerdi. Onların tavassutu ve takdimile gördükleri Dünya Güzelini bu millt muvaffakiyetinden dolayı tebrik ettiler. Keriman H., dün kendisi için bes telenen bir sarkıyı da dinledi. Bu sarkı, Mediha H. isminde bir genç kiz tarafmdan, Kraliçenin Taksim bahçesinde halk a tr.kdim edildiği gece radyoda okunmustu. Medîha H., dün 7f**l« anAİıauIü c a c r l o r ÇllcfltYflLUkl valide»! ve hemşrresile birlikte Dünya yor. Sinerev unvanı gösteriyor ki Güzelini tebrike geldi ve pek güzel hayalin, şiirin sinemada yüksek okuduğu şarkıyı, Dünya Güzelinin bir yeri olacak, fakat «beşerî» kıy karşısında da tekrarladı ve hazır bulunanlar tarafmdan alkışlandı. meti haiz «hakikî» mevzular da Dünya Güzel i, dün misafirferme ihmat edilmiyecek. Fakat bu hakahveden başka badem de ikram etkakilik, sinemada şimdiye ka ti. İkram ederken, o kadar güzel şeydar ofduğu gibi, adi, bozuk düler söyliyordu ki, isvtselerdi, sade Milzen, biçimsiz bir amiyane telâkki lî Iktisat ve Tasarruf Cemiyeti değil, mahsulü değildir. Sinerev müsaIhracat Ofisi bile kendisine bir takbakalan ne netice verecek? Budirname gönderirdi. nu ancak yakın bir istikbalden Yorgunluğuna rağmen nes'esmi daima muhafaza eden Dünya Güzeli, anlıyacağız. Bu müsabaka ve bir aralık eline aksam gazetelerini san'atla zevke yeniden itibar tealmış okuyordu. Bu sırada birdenbire min için yapılan bu tesebbüs tam müteessir olduğunu gördük. Sebebini zamanım bulrouştur, çünkü alâaorunca, bize, bir erkek tarafmdan kadarlar bife bugün sinemanın kadın imzasile yazılmıs vaız ve nasihat kılıklı satırlan gösterdi: istikbalinden endişe ediyorlar.» Bu inkılâbı göreceğimiz güne Baknız. dedi. Bana nasihat vermeğe özenirken, etrafı da tahkir e. kadar beyaz perdeden üstüme yor. «Sirkeci istasyonunda size yapıyağan makine hilelerini ve palavlan merasimin şatafatlılığına bakmaralarını seyretmekten kacacağım. yın ve ehemmiyet vermeyin!» de ne Bir tesadüf eserine benziyen nademek? Beni Sirkeci'de, on binlerce dir güzel filimler müstesna, müsvatandaş karşıladı. Bu büyük te tesna. veccüh ve Mtifata lâyık olmasam bile, bu tezahüratı, Avrupa'da Türk ka PEYAMl SAFA dmlığını serefle temsil etmekliğunm bir mükâfatı addederek sevindim. Muharrir bey, beni, bu on binlerce Ankara 3 (Telefonla) Gümriikler vatandaşm iltifatma ehemmivet verutnum müdürlüğü teşrinievvel konten memeğe teşvik ediyor a ma, affetsinjan listesini mahallerine göre tevzi için ler bu nasihatlerini tutmıyacağım ve tetkikata baslamıstır. Bu liste yakında bu iltifatı daima şükranla hatırlıya resmî gazetede çıkacakhr. cağım...» Rica ederim, benhn nerem me ' rur? dedi ve misaf irlerinin içmiş ol dukları kahvenin fincanlarmı birer birer ellerinden alarak, dısarıya götürdü; tekrar odaya girdiği zaman da bir daha bu bahse avdet etme di. Mekki Sait Bulgar gazetelerinin neşriyatı Sofya'da çıkan Zora gazetesi 31 ağustos nüshasında Dünya Kraliçesi Keriman Halis Hanımın muhtelif resimlerini basmış ve Keriman H. hakkında şu sitayifkâr satırlan yazmıştir: «Dün ekspres ile vatanına dönen Dünya Kraliçesi, Türk Güzeli Keriman Halis H. Sofya garından geçti. Keriman Halis Hanımın refaka tinde pederi ve ailesi efradı vardı. Tren Sofya istasyonuna gelince Dünya Güzellik Kraliçesi, Türkiye sefiri Tevfik Kâmil Bey ve refikaları Türk sefaretanesinin diğer memurlan tarafmdan karşılandı. Sade fakat zarif bir surette giyinmi^ alan Dünya Güzeli, trenin gara girdiği sı rada ayakta duruyordu. Istikbaline gelindiğini anlayınca, çehresi, zarif bir tebe&sümle parladı. Kardesinin kendisini karşılamak için İstanbul'dan Sofya'ya kadar geldiğini ve bu kalabalık arasında bulunduğu görün. ce çok sevindi. Keriman H. refakatinde bajbası olduğu halde trenden indi ve istikbale gelenlerin ellerini sıktı. Türk sefiri, Güzellik Kraliçesine zarif bir buket verdi. Türk sefirinin delâletile muharrir arkadaslanmızdan biri Dünya Güzeline takdim edildi. Keriman H. bir çok Amerika'lı ve Avrupa'h gazetecilerle konusmus olmasına rağmen garp kadınlarmm lâübali tavrını almıstır; o, mütevari ve mahcup genç bir Türk kızıdir. Kendisine karsı gösterilen alâka ve müafirperverlikten adeta sıkılmaktadır. Bu hicap ve ağır baslıhk, kendısinin letafet ve sirinliğini bir kat daha artırmaktadır. Dünya Güzelinin sîmasındaki çizgilerin mükemmeliyeti cidden hayret edilecek derecededir. Sırtındaki elbise vücudünü sımsıkı kucaklamakta ve şayani hayret mükemmeliyetteki hututu tezahür et tirmektedir. Türk güzelinin elleri ve ayaklan sanki bir heykeltıraşın elinden çık mıştır. Tatlı ve manidar küçük çehresi de büyük ressamlann fırçalarmdan çıkmış sima'arı andırmaktadır. Keriman Halis Hanımın nefsinde kıymettar meziyetler tecemmü etmiştir: Zarafet, güzellik ve bahusus tevazu.. îşte 1932 Güzellik Kraliçesinin mümeyyiz vasıfları bunlardır.> Tütün kanunu Encümen dün ecnebi mütehassısları dinledi Bh aydanberi 1701 numarab tütün kanununun tadilât projesi üe uğ » raşan Tütün Encümeni dün fevka | Iâde bir içtima aktetmiştir. Bu içtîmaa intihap olunan murahhaslar dan raaada şehrimizde buiunan büün ecnebi tütün şirket ve kumpan yalannın direktorları ile mütehas sısları da iştirak etmişlerdir. Encümen içtimaında, ecnebi tütün şirketleri müdür ve mütehassıslarının kammda tütün ziraat, ticaret ve sanayiine müteallik bahisler üzerinde yapılacak tadilâtm mahiyeti et. İ rafındaki mütalealan dinlenmiştir. Encümen her gün içtima ederek mesaisine devam edecektir. Tütün kongresi de bu hafta nihayetinde toplanarak umumî tadilât esaslarını müzakere ve kabul edecektir. Kongrendn içtimanına Gümrük v* tn • hisarlar Vekili Rana Bey de iştirak edecektir. Teşrınievvel ko«tenjanı Cumhuriyel Abone • şeraiti • Senelik Altı aylık Üç aylık Bir ayhk Türkiye için 1400 Kr. 750 400 150 Harie için 2700 Kr. 1450 800 Yoktur I raflar ihtiyarda devam ettikçe kendisintn her ne suretle olursa olsun moratoriumun temdidi aleyhînde bulunacağını gizlemeği beyana lüzum görmüştür. Keriman H. bu yazınm: «Mağrur olma Kraliçem senden güzel kızlar var» diyen son îki satırını okur okumaz, ayağa kalktı: bir ses peyda oldu. Bu b:r vehim de ğildi. Herkes, bütün m »afirlerim bu sesi duyuyorlardı. Sebep!erini ara mağa kalkiık. Soba boruları ve ba calar bile muayene edildi. Her taraf tetkik edildi ve sesin nereden geldiği anlaşılamadı. Sinsi, derin, korkunç bir uğultu. Bazı günler on on bes kişilik misafirlerimi, en hararetli ko nuşma anlarında birdenbire susmağa, kendini dinietmeğe mecbur ediyordu. tçlerinden biri : Bu se; durmazsa çıldıracaçım! Diye bağırdı. Ve en sevdiğim insar» almak icin evime olünugird'ği gün, ancak o gü nün sabahı, bu ses kesildî. Onun yerîni insan çığlıkları ve inPtner doIdurtJular. Pek az sonra her şeyim dağılT»? olarak, yurtsuz ve sevgisîz, kendimi yapayalnız, etrafımda en yakın şeyler bile yabancılasmış bir halde, sokakta buldum. Sonra Muallâ Hanim hikâyesi başladı. Aradan iki üç ay geçmisti, hâlâ kat'î cevap vermiyordu. Ne ret, ne CUMHURİYET'in edebî tpfrîhott: 5 0 Bir Tereddüdün Romanı Çocukken elime cam kırıkları alır ve onlara saatlerce bakarak hulyalara daiardım. Başka çocukların da cama karşı hususî bir alâka ya şadığmı görürdüm. Camm içinde rüyalar var. Hele aynalar!.. Geceleyin aynaya bakmaktan korkardım. Halam bana demişti ki: * Sakm geceleyin aynaya bakma, fenadır. c Neden hala? lnsanın sonu fena olur. «Halbuki ben o zamana kadar oek çok defalar geceleyin aynaya bak ırnştım. Sonradan bakmadrm ama baktıklanmın uğursuzluğundan kurtulabilecek miyhn? Ben ne kadar batıl hislerle doluyum, bilsen... Ne kadar inanırım böyle şeylere... Ah, tubu göze attım ve onlarla bir konusmanın hararetine dalarak bu mes'elenin içimdeki tesir dairelerini as tım. Ve gece Vildan'a gitmedim. Haftalarca ondan ses çıkmamiştı. Peyami Safa Ebediyen sustuğuna ihtimal vertv.e kediler, kediler Cins kedilerin ödim. Onu düşünmemeğe çalışıyor " Iümü... Ben cins miyimr Sen daha dum. Bu muammanm üstüne iğilmebenim kim olduğumu bilmiyorsun. ye ve onu halletmeğe de kalkmadım. Yarın gece sana ailemi de anlata Her karma karışık mes'ele gibi Vîl cağm. Ah, prensim, benim bütün aidan hâdisesinin de şüphesiz nih^yet lemin başında maceralar, facialar, basit bir hakikati varc*.'. Şu veya bu. komediler ve neler!.. Tevekkeli mî Aslmda her şey ne kaîîar sadedir ve benim muvazenem bozulmamış?.. zekâmız kendtne yem bulmak îçtn reEvvelâ üç tane intihar!.. Bir de cinler icat eder; bununla beraber, varnet var ya.. Ben de ya delireceğim, lık, mademki eşyanın bizim içimizde ya intihar edeceğim. Gel yarm akşam aldığı manadır, bu kprmklık ta o sadelik kadar bir hakikattir. Fakat bana. Fakat nicin bu kadar tekrar edip duruyorum, elbette gelirsin. ı ben işi amelî tarafından kavrıyar?k basit farzettim, çünkü şüphesiz her Korkuyorum demek. Gelmemenden korkuyorum. Niçin? Şüphe ediyorum. şey farzett'ğimiz gibîdir; ve düşün medim artık bu mes'eleyi. Unuttucn. Gel mutlaka. «Odan» hazır. Ah bir gelip görsen .. Kendini orada bulaSonra hî*3İ kableivukuunu duyducaksm: fki yaşmdan bugüne kadar.» ğum meş'um hâdiseler silsilesî baş Gene odama iki kisi girmişti, mek gösterdi: Evimdeki odamda meçbcl kabul: Tereddüt. Ve boş bir teraze ebresinin iki ta raftan birine meyletmesî için kefe lerden birine hayatın ilâve edeceği meçhul yeni ağırlığı bckliyerek binnefis yaratıhşların gizl> akmtısına ve esrarlı oluşuna kenâimj bıraktım. Durmanm ve beklemenin ileri atıl madan daha müthis hh kuvvet ol dukları anları bilîrim. Sabnn hey kelleri olan uzak Aaya ilâhlarına bayılıyorum. tnnallahe maassabirin. t kimizm de bîrbirimiz* istemiyerek hecvettiğimize, karikatür haline ge tirdiğimize aldırmadan bekledim. Vüdan'dan hiç ses yoktu. Yalnız onu bir gün B^yoğlu'nd* gördüm. Ben elimde bir ^azete ile bovacıda oturu* yordum. Dikkatle bir yazı okurken yorulan gözîerimi caddcve doçru çevirmce onun geçtiğini gördüm. O beni görmedi. Zayıflamıştı ve öfkeli bir yürüyüsle, hızlı fridivordu. Hem«ı gazete arkasına vrzümü »ak'adım ve geçmesini bekledim. O kadar. Sonra, dö'Hüncü defa larak, bir geceyarısı otcmobille Bo " ğaziçi'ndeki otele geldiği zaman onu görnüştüm. Günde bh kaç kere te lefon ederek beni aradı. Otel müdürü ihtarıma göre hareket ediyordu. Fa kat beni orada yakalaması ihtima linden korkarak daha fazla kalma dim. Gecelerım İstanbul'un muhtelif semtlerinde geçiyordu. Vildan'ı bir kaç defa düsündüm. Gönderdiği mektuplan bir daha o kumak ve bu kadmın içimde kaybol * mağa baslıyan mizacm»n ve mesrebinin sîlinir taraflaını hatırlamak is tiyordum. Fakat hic bir mektubu va nımda değildi. Bunlar, sonradan ay ' rıldığım gazetenin kütüpanesinde ba* na ait evrakın ve kitapların rafında : kalmıştı. Bir gün ele rrecme< ' da korkuyordum. Fakat elim değip te o gazeteye uğrıyamadım. Nihayet gittim ve başka bir kâğıt aramak baha nesile kütüpanede o mektuplan bul" dum ve yanıma aldım. (Mabadi var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: