12 Eylül 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

12 Eylül 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 hylul 1932 Cttmhariyet MUSAHABE SON TELGRAFLAD | |t U Q{j|| Almanyada dahilî vaziyet bugün son şeklini alacak Hindenburg fırka mümessillerini kabul ediyor, mülâkat çok mühim olacak Berlîn 11 (A.A.) Havas ajansı muhabirinden: Reichstag'm feshi hususunun, Hindenburg ile merkez» Nazi ve halkçı fırkaları murahhasları arasında vuku bulacak mülâkattan sonra, etnredilmesi muhtemel görülmektedir. Hugenberg fırkasının mürevviçi efkârı olan Lokal Anzeiger gazete aine nazaran Hindenburg, bu mu. rahhaslara Von Papen'in progranunt kabul edip et*emekte oldukli rınl «ormakla Iklîfa edecektir. Ufak bir menfi cevap, feshe ait kararnamenin okunmasını istilzam edecektir. Bu endise, Nazi ve merkez fırkası murahhaslarının ziyarptltıe ait tarihin 3 defa değiştirilmiş olması esba. bmı i*ah etmektedir. Bu tarih, bi dayette salı günü olarak lesbit edilmiş iken, bilâhare M. Gochring'in talebi üzerİne başka güne tehir ve bu ziyaretin hükumetin Reichstağ'da oku. yacafı beyannamesinin münakasatı hitamma bırakılntatı «uretinde gece yarısına doğru vuku bulan talepler üzerine de daha muahhar bir tarihe talik olunmuştur. Hindenburg, benüz cevabını bil dirmemiştir. Bu cevap bakkında yek diğerini nakzeden bir takım haber • ler deveran etmektedir. Bazılarına gore mülâkat günü perşembe olarak tesbit edilecektir. Diğerlerine göre de Hindenburg fikrini değiştirmis ve ekseriyet murahhaslarını kabul etmemeğe karar vermiş olduğundan dolayı bu mülâkat vuku bulmıyacaktır. Berlîner Tageblatt'a göre, Nazi'ler ancak pazartesi günü kabul edilebilecektir. Merkez fırkası ile Nazi'lerin JU mükerrer tehirlerden bilistifade feshin önüne geçmeğe çahşacakları zan. nolunmaktadır. Berlin 11 (A.A) Reisicumhur, pazartesi günü millî sosyalist, merkez ve Bavyera halkçı fırkalsnnın mümessillerini kabul edecektir. 26 eylul günü Türk Dili Tetkik Cemiyeti umu mî kâtipliği, kurultayda konuşu lacak mevzuların programını tebliğ etti. Bunu, geçen günkü bir yazımda izhar ettiğim temenniye bir cevap sayarak teşekkür ede rim. Türkçenin menşelerine, mu hit şartlarına, bugünkü halile medenî ihtiyaçlara göre tekâmülüne, tarihî seyrine ve gayesine ait teferruat maddelerini ilân eden bu program, hemen bütün dil mes'elelerini kucaklamıştır. Şüphesiz bu kadar muhtelif dallara ayrılan bir mes'eleyi kurul tayın ilk toplantısında konuşmak mümkün değildir. İhtisas fube lerine göre evvelâ komisyonlar ayrılmak lâzım gelir. Mevzuların birbirine karışmaması ve müza kerelerin müsbet bir karara bağlanması için bu, dünyanın bütün kongrelerinde ittihaz edilen usuldür. Kurultay münakaşalarının ilmî bir disiplin altında, ahenkli ve intizamlı bir seyir takip edece ğinden eminim. 26 eylul, medenî tarihimize geçecek büyük günlerden biri ola caktır. Bu ehemmiyeti idrak etmiş insanların listesinde memleketin bütün münevverleri bulunmahdır. Müracaatte ihmal ve tereddüt gosterenlerin derhal karara geçmelerini temenni ederim. PEYAMI SAFA Onlar ve biz Yazcm: CEffAP ŞEHABETTİN Triyeste : 7 Eylul Seyahatin okumağa vakit bulmak için de faydast oluyor! Bu cümleden olarak kenditine mütetekkir oldu ğum bir arkadaşın işaretile Cenap Şehabettin'in son Mahit nmhanndaki yaıınnı dikkatle ve zevhle obudum. Uslubunun güzeUiği kadar mevzuunım ehemmiyeti de meydanda olan bu makalenin daha genif bir intişar sahasında tefekkiir, muhaheme ve belki müna kaşa vesilesi olmast için Camhuriyet'te de aynen neşrolunmantn muvafık buldum. YUNUS NADİ Bunu görmek için pek keskin nazarh olmak lâzım değil: San'at âlemimizde bir anlasma buhranı var. Ne yeniler bizi, ne biz yenileri tanı tnıyoruz. Sanki zekâlarımız biribi rinden yüz çevirmiş. Vakıâ hayatta bulunan muhtelif nesiller arasında karşılıklı tanışmamazlık biraz kaidedir. Zira fıtraten çocuklar inanmağa ve uymağa mail oldukları halde gençler bilâkis se leflerinden ayrı düşünmek ve başka tiirül yaşamak isterler. Kendisinden evvel gelen nesle karşı her gençlik için tenkit, takbih, isyan ve iftirak hetnen hemen tabiî bir harekettir. Eski ağızdan çıkan söz genç kula ğa ancak inkâr ve istfhkar ile karsıIaşmak için girer. Babanın olgun ve durgun fikirleri kaynamak, köpür mek ve hayatta Ölçüsüz tasmak istidadmda yaşıyan oğul dimağına süphe yok ki muvafık gelmez. Bahutus ki çok kere gençlik her ne pahasına olursa olsun başkalasmak gayesine merbuttur; değismek, babasına benzernemek ister; fakat kabul edeceği yenilikler hakkında takarrur etmis fikirleri ekseriya yoktur. Onlara öyle gelir ki dimağın »aadeti behemehal an'ane haricindedir ve kendile rinden evvel gelenlere uyraazlarıa fUtuhat yolunu rutmuş olacaklar. Tabiatin göz bağcilığı hiç bir gençliğe sezdirmez ki onun yeni tanıdığı da köime an'anenin öteki yUzUdiir! Böyle biribirini takip eden f>esil ler arasmdaki ihtilâf, «tekâmüb dediğimiz kıymetli hareketin belli başlı âmillerinden biri olduğu için men'ine kalkışmak abestir. Fakat hftdîse Yasımıza rağmen biz de, emin oIunuz ki, korktuğunuz ham ervahtan değiliz. San'atın yeniliğini ve tazeliğini kosarak irtikbal ederîz. Bakınız, bir devir geldi, nazmıtnızın Ustüne üfliyerek vezni uçurdu; sonra bir rüzgâr esti, nazmımızı kafi yesiz bıraktı. Bütün bu hâdiseleri biz isyansız bir feragatle telâkki ettik; zira dediler ki: «Bunlar te rakkidir!..» Nihayet terakki gerai azıya alarak: «Nazım, efendiler, mevzuda, şekilde, ölçüde, ahenkfe, hatta sebküraptta nihayetsiz hürriyettir» dediği gün bile belki müte hayyır olmusuzdur, fakat hiç öfke ye benzer bir his yüreğimize uğra madı. Zira biliyorduk ki yaşıyan san'at tekâmül edecekti ve yaşamak değişmektir... Maamafih sunu da bilrhez değiliz ki her «yeni» bir «eski» den azmadır. Diğer cfhetten her taze san'atm solmaza mahkum oldu ğunu ve eskitniyecek yenilik bulunmadığını da tarihte birikmiş tecrü beler bize öğrermiş bulunuyor. Ki min şüphesi var ki her cemiyette, edebiyat tarihi, yaşamış nazım ve nesir modaiarının kabristanıdır ve müstakbelin mesimesinde bu günkü san'at şekillerini de kökünden biçecek bid'atler besleniyor. Ve bunla ra mukabil ebediyyen geçti sandığımız modalarm san'at âleminde apansız çevirme hareketleri de görülttr ve çoktanberi unuttuğunuz bir şekil bir sabah bakarsınız ki ufkunuzu ihata etmiş. Zira bizim yeni ve eski yaftalarile ayırdıklarımız arasında ancak sathî ve tnuğfil bir başkalık vardn. Hakikatte zevk tekemmül Tanrı misafiri ömer Seyfettin'in Bulgar hudu. dundan (Genç kalemler) e yazdığı bir mektupla yirmi beş sene evvel başlıyan sade türkçe cere yanı, aradan çeyrek asır geçrae sine rağmen henüz özlediğimiz neticeye varmadı. Dilimiz hâlâ yabancı sozlerle dolu... Arap ve Acem kelimeleri, lisa nımızm gürbüz vücudüne aç sülükler gibi öyle yapışmışlar ki, ne yapsak bırakmıyorlar.. Kalemlerin bu kadar yıllık »üngü hücumuna karşı, bu müstev • lileri yerlerinden pek az kımıldatabildik. Nihayet, muazzam bir taarruz hazırlandı: Harf inkılâbı! Gerçi bu dört senelik mücadele neticesinde bir çok siperler yıkıldı, bir çok kaleler devrildi ve öz dilin yolu açıldı.. Fakat, kö şebaşlarında, yol dönemeçlerinde, çukurlarda, boğazlarda, henüz parça parça, kısım kısım tutunan düsmanlar var.. Bu akelli, papaklı misafirlerden büsbütün kurtarmak zamanı artık gelmiştir.. Güzel bir fıkra hatirlıyorum: Bir gün Nasrattin Hocanın ka • pısı çalınmıs.. Kim o? Tanrı miıafiri! Buyur bakalım» tCüçücük kafalı, kocatnan iâ rıklı bir softacık içeri dalmış.. Bir gün, beş gün, on gün... Yöbaz gidicilerden değil! Çaresiz, Nasrattin Hoca, misafiri kolundan tutup karşıki camiin kapısına götürmüş: Söyle bakayım, sen bizde ne idin? Tanrı misafiri... öyle ise işte babanın evi... Burada istediğin kadar otur! Tıpkı onun gibi, eylul sonlarında toplanacak Dil kurultayında da, bir bu tanrı misafirlerine: tşte babamzın evi!.. Diyip artık Afabistan çÖÎlerînî ve İran yaylalarını göstermeliyiz! AKBABA »m.»ıiHiıııtHHnitlll»lfl«HBIIIIIIIIIII!l!HtWHn(fllllllHllılıııııiH1»ı,m....~..1 Paraguay Bolivya Harp borçları Harbi devam ediyor İlga edilmeli! Milletler Cemiyetine bir Bir Darülfünun Emini «tehlike büyüyor» diyor takrif verdiler Buenos Aires 11 (A.A.) 24 saattenberi Boqueron ismindeki Bolivya istîhkâmı etraftnda şiddetli mu harebeler olmaktadır. Paraguay'lılar, bu istihkâmı fiddetli bir taarruzdan aonra ele geçirmiş olduklarını iddia eylemektedirler. Bu muharebede tayyarelerle topçu kuvvetleri mühhn bir rol oynamlşlardlf. Zayiat miktarı henüz malum olmamakla beraber pek mühim olduğu zannoluhmaktadır. Muharebe, LUina sabalıı 3«tt 6 dk f M. Venizelos Milktîne Türk dostluğu nu vasiyet etti Boqueron istihkâmlarından mühim miktarda Bolivya kuvvetlerinin Fozo Valencia'ya doğru ilerleıtıeleri üzerine başlatniş ve btl ileri hareketi, tnüthiş bir topçu borobardımanı ile ihzar edilmişUr. Cenevre 11 (A.A.) Milletler cemiyeti konseyi reisi M. Matos, cemiyet kâtibi umumiliğine bir telgrafname vermiş ve bu telgrafname, azaya tevdî edilmiştir. Bu telgrafnamede Bolivya Paraguay ihtilâfımn vehamet kesbetmiş olduğuna daîr olan haberlerin efk&ri umumiyeyi heyecana düşürmüş el duğu beyan edilmektedir. Telgrafnamede deniliyor kı: «Sulh için pek tehlikeli olan bu vaziyste hateme vermek üzere ne gibi tedbirler ittihaz etmiş oldukları hakkında her iki hükumetten malumat almak arzusunda bulunduğu muıu bu hükumetlere iblâğ etznenizi ve mes'elenin muslihane bir surette halli için girişmiş oldukları taahhutlere riayet edeceklerinden kat'iyyen şüphemiz olmamakla beraber kcndilerrâe milletler cemiyeti asası sıfa tile yerine getirmek mecburiyetin de bulundukları taahhütleri ifa et melerini hahrlatmanizı rica ederit.» Dahiliye Vekili Ankara'da Ankara 11 (Telefonla) Dahiliye Vekili ŞUkrÜ Kava Bey bugün fcuraya gcldi. tktisat Vekili Celâl fieyle Dahiliye erkânı tarafmdan karşılandı. Vekil bey doğru Vekilete giderek meşgul olmuş, bilâhare Bafvekil Hat. le görüsmüştür. Londra 11 (A.A.) «Sunday Refere» nin bir muhabirine beyanatta bulunan Kolombiya Darülfünunu emini M. Murray Butler, Amerika'Bin harp borçlarını îlga ctmesi lâzım geldiğini söylemiştir. Darülfünun emini demiştir ki: « Cihan, siyasî, iktisadî ve malt olmak üzere 3 noktai nazardan tehdide maruz bulunmaktadır. İktisadî, fikrî Ve manevî kuvvetleri «eferber ederek bunları beserivetin yeniden tensiki için yapılacak cidalo atfnak za rureti hiç bir zaman bugünkü kadar hissedilmemiştir. A«rî dünyanın ihtiyaçları, yeni, yeni usullere ihtiyaç göstermektedir. Vaşington ile Paris dünyanın kendi lerinden beklemekte olduğu veçhile onayak olmadıkları takdirde imar ve ihya vadisinde hiç bir şey yapmak mümkün değildir. Amerika ve Avrupa efkârı umumi • yesinîn her türlü muzmer iikîrleri atmak için zarUrî olan mütekabi! an laştna v« teşriki mesai İçin sarft me•ai edilmesini istetnesinin zamanı geltniştir. • Amerlka'ntn borçlar mes'elesindeki Kattı hareketinl tnutlak surette tadil etm««l lüzutmı bedihidir. Borçlara müteallik oiân şimdiki •iyâsete devam etmek Amerika'nm iktitadî inhitah temdrt ve Amerika1da issizliği tezyide mütemayil olduğu manasma gelir.» Mumaileth, netice olarak muvaf • fakiyetle neticelenme»i ihtimali olan yegâne progratnın harp borçları mea'elesinin yeniden tetkiki ve ticftrî mübadeleleri ağırlaştiran tedbirle • rin ilgası olduğunu söylemiş ve «ffli yata geçmek zamanının hulül etmit olduğunu, göz önünden uzak tutmamamız icap eder» demiştir. bugiinttn genç ediplerile bizim aramısdaki ayrı gayrılık nisbetini alınAtitıa, 10 ca her halde tetebbua ve tahlile şaBaşvekil M. Veyan bir mes'ele olur. Şüphe yok ki nizelos, siyasî vaaramızda çok kesif bir yabancılık siyetnamesini tantabakasi var. zîm etmiştîr.Başvekil in, vasiyethaBu mubalâğayı cihan harbinm mesinin başmda, kötü yadigârlarından biri gibi tclâkTürk Yunan ki edenlere, biraz düşününce, hak dostluğunun muvermek istiyorum. Zira o haile tarihafazası ve îki hin tanıdığı cenkler gibi yalnız dememleket arasmmîr ve ateş musademesine münha daki teşriki nuısır kalmadı. Onun «evkile zekâlara saitıin idamesi ve mantıklara varıncıya kadar her vardır. kıymet biribirine saldırıyordu; kkn Kraliyet fır * Oost YunAn miUeitnı, ya kimyayı zebirlemek için çalıstı; kası reisi M. Çal?e/f M. Venkelos san'at san'atı inkâr ve şiir çiire kü dari», siyasî dostlarma, makamı ikfür etti. Hareketini şatıran arz guya tidara geçecek olursa haricî siyase geriye dönerek en uzak maziden tttinin üssüleâast, Ttirk . Yunan dostzerimize bir kuduz behimiyet sah luğunun muhafazası olacağmi ve vennişti... Bütün vicdanlarda itimat hariçte ilk seyahati, Türkiye'ye icra Ulkesini süphe zaptetti. Kınlmıs Ü edeceğini söylemiştir. mit ve hulya yığinlanndan bir dağ ile boğucu bir kan kokutu giden ve gelen nesiller arasında kesif bir göz perdeu oldu... Kâbus sıyrıldıktan Atina 11 (A.A.) Atina Ajansi sonra biz ve gençler aramızda devam bîldiriyor* ve tevarü» yerine bir losluk ve bir Türkiye'nin Atina Sefiri Enis B. bosluk bulduk; ve müphem ve mütereddit bakıstık. Hayatta biribirini Atina'ya avdet etmiştir. Enîs Bey takip eden iki liimre belki hiç bir Yunan Hariciye Ne2aretine giderek zaman bu kadar yabancılık duyma Türkiye'nin Türk . Yunan ticaret mıştır. Bu bigânelik bifhasta matbumünasebatının inkişafını görmek atta çok manasız ve mahalsiz düruarzusunda olduğunu bildirmiştir. det manzaraları gösterdi ve hâlâ araPolitika gazetesi bu hâdiseden fevsıra göstermekten hâli kalmıyor... kal&de memnuniyetle bahsetmek * Halbuki aramızda ihtilâfı izah tedir. edebilecek bir sebep görmîyorum ve saairım ki yoktur. Gençler elbette taze ve yeni yazacaklar; şüphe varmı ki bizim san'atımız onların san'atı olamazdı? Fakat eskiye zulüm Izmir 10 Elhamra sineması yanınetmeksizin de insan yeni düsünür ve da Raıtkkh lbrahim Beye ait tütün de • yeni yazabilir, sanıyorum... Evet, posu yanmıştır. Zarar üç yüz bin lirayı biz çürümekteyiz, siz kemale ere mütecavizdir. Tütünlerden bir kısmı ikiceksiniz; ve mazi ölüdür, gömülmezyiiz kiisur bin liraya Ziraat Bankasına, se kokar. Çok hakkınız var, lâkin bir kısmı da 148.000 liraya Memaliki düşününüz ki sizin için de selefleriŞarkiye Fransıa bankatına merhunda Londra 11 (A.A.) Sunday E* nizden evvel doğmak mümkündü. ve bankalarca muhtelif sigorta şirketle press gazetesine nazaran Londra' Tesadüfün dizdiği sırada tefevvuk rine sigortalı idi. Yangının sebebi tah • daki Sovyet sefiri, anî surette Mosdavası istihkaka istinat etmez. kik ediliyor. kova'ya davet edilmistir. Türkiye Yunanistan ticarî münasebatı etmez; ancak modalann birisinden yorulunca diğerine iltifat etmesi bize tekâmül vehmi verir. Maamafih bir «Selim zevk» ve bir «Sakim zevk» tabiri vardır. Fakat bunları da tah lil adesesinden geçirince anhyoruz ki her devir için «selim zevk» kendi zevki ve «sakhn zevk> kendisine takaddÜm eden devirlerin levkidir. Nâsım Hikmet korkarım ki meselâ Baki'yi çok yavan bulmasın.Zira o hiç bir şeyi eski şairin düşündüğü gîbi düşünmüyor ve onun anladığı tarzda yazmıyor; iki san'atkâr arahakkm sesi değildir. Arz ile güneşin sında hemen hiç bir temas noktası merkeziyet alâkası münakaşa editirkalmamış ve Baki için de Nâiım ken: «Hayır!» diyen bütün dünyaya Hikmet'in. vezin ve kafiye dediği karsı hak bir tek «GalUet> nin mllsmîz iki kanadı omuzlarından silke • bet davasında değil imi idif Bir gün rek yükselen naztnına hazin bir haybir «Einştein» hendesede en ürfî haretle bakmak pek tabiidir; zira en kikat tanıdığımız: «Muvazi httlar sevdiği fikrin siöıası genç şairin nebiribirini kattetmez!» vecİ7esinin şidelerinde o kadar baskalaşmıştır butlanını ispat etmedi mi? Ve hatta ki Baki'ye eski aşinalık silinmiş gibi siyasî sahada «Musolinb icraatının gelecek... semerelerile gösteremedi mi ki *ulBunlar böyle olmakla beraber mün bile faydah olduğu tarih geçitemin olmalıyız ki bütün değişiklik leri yok değildir?... Bunları dü*tt * san'atm dış yüzündedir. Hiç bir kudnUnce Uk üfürükle yiktlacak temel ret onun nesçine dokunamıyor. tna nınız ki Allah gibi güzel de birdir siz reylere bağlanıp kalanlara acı ve eskilik yahut yenilik kabul etmez; maöıız lâzım gelmez mi? San'at belki dedikleri gibi bir mabeUîr, fftkal ve saymz şekillere giren ancak onun sathı ve cnaskesidir. Güneşin bulut orada hiirriyetten başka «Umihal» Iarda yarattığı yalancı manzaraları tanımain. San'at bazâtı put yapart hatırlıyalım. Şiire nisbetle bitim fakat san'atkâr hiç bir zaman puta san'atlarımız ondan kuvvetli değil tapmaz. Zira bilir ki san'at mabedin* dir. de her put bir gölgedir» Uk liya te • masile eriyecek bir gölge.. Onun için san'ata, btiyük san'atkâr, modanm getirdiği ömürsüz tahavviillerin fevkinden bakar: za man ve mekânın telkinlerine karşı vicdanını müstakil yaşatabilir; hiç bir hüktnünü ömrü kısa ve sıhhati mefkuk nazariyeler üstüne kurmaa. Gözleri her fikir etrafında köstek siz dolaşır ve her nısıf kutru istikam.etinde muhitini devretmedikçe: «Ufku gordüm!» demek hakkını nefsinde hissetmez. Herkesle beraber, ancak herkesin doğru düşündüğü tahakkuk ettikten sonra düşünür. Zira bilir ki halkın «esi her taman arka odalarma gizlice girerek kokain çeken münevver hanım: Ne o, ne sen! Hatta ne de ben diyeceğim, fakat ben kalmak istiyorum, yeni bir klasisizm istiyorum, bundan anladığım mana büsbütün başkadır, şimdilik doğan dünyanın îşaretlerine süku netle bakıyorum, marksistler gibi ayak patırtısı ve kuru gürültü yap mak, yahut ta gider ayak hemen bir iktisadî siyaset nazariyesi, genç ne süleri avlıyan şöyle bir sistem kur mak niyetinde değilim. Ona, sana •e kendime ve dünyaya bakıyorum. «Yeni» tahminimizin fevkinde olaeaktır, bununla beraber gayet sade, beşerî ve klâsik. Her halde çok sa mimî. Yıkıhyor, her şey yıkıhyor, diyorsun. Yıkılmıyor, sallanıyor. Her şey, baskalaşmak üzere, yerinde kalacak. Her şey: Aile, milliyet duy gusu, beşerî alâkalar, her şey. Giden nedir, biliyor musun? Kökleri yurdunun toprağından kopmuş, sadece mil lî duygulannı kaybetmiş «d^racine» i 4 izmir'de 300,000 liralık ttitütı yandı Londra'daki Sovyet sefiri, Moskova'ya çatjırıldı San'at çok ulu bir at*Çtır{ ve üz«rinde ne biz, ne bugünkü ve yarm " kiler, hatta ne de en ytiksek dâhiler Omiros, Dante, Şekspir, Mikel Anj yahut GÖthe hiç birimis bir tıakir yapraktan «iyade bh» şey de* ğiliz; hepimiz güzellik güneşinî m»ısetmek istiyen fani yapraklar . ve unutmıyalım ki hiç birimİsi korumıyacak zalim bir sonbahar vardır. Onun için biribirimize ancak şefkatle bakmahyız; başka hiç bir na*i zar zekî ve haklı değildir! CENAP ŞEHABETTIN ler, Pierre Loti'nin «Desenchante 1«« ri, Andre Gide'in veya Oscar Wil de'in ahlâksızlıkları, bütün o harotett evvelki ve sonraki züppe dünya «debiyatmm kahramanları, bütün o hiç bir şeye inanmamağı bir ibadet ve bir süs yapan, spontane bir değis meden başka hiç bir şeyi hakikat olarak kabul etmiyen ve ruh azabını «vice» olarak taşıyan münevver eîei beyler ve hanimlar, onların bodleryen edebiyatı ve Niçeen felsemesî gi« diyor ve yerine Karl Marks'tan büsbütün başka bir insan tipi gelecektir. Kimsin sen? Ben senin ve sizlerin bi* rer casus olmanızdan bile şüphe edi* yorum. Çünkü birer «deracine» sini», «desenchante> siniz, itiraf ediyor sunuz. Bütün îçtimaî ve beşerî bağlarm bir anda kopması için bu şüphemiz kâf idir. Bir insanın her f en»hğa muktedir olabileceği yerde ceml» yet iflâs etmiştir. Böyle bir sarsıntı devresi geçiriyoruz. (Mabadi var) Bir Tereddüdün Romanı Peyami Safa Bu dtinyada herkes alçaktır, içinde en kuvvetli unsur olarak te fakat alçak olduklarını bilenler daha reddüt bulunan bir hikâye var. Bü • az, daha az alçak 1 yük bir epope. Fakat tereddüt eden kim? Muallâ Hanım mı? Bu, lıâdîSükunetle ayaga kalktım ve elini seyi basite irca etmek olur. Haki tutarak onun kadehini ağzıma gö türdüm. Bu hareketim sinirlerini gev katte sen de tereddüt ediyorsun: Roma ile fstanbul arasında, hile ile sasetanek için k&fi geldi. Hasta beyaz mimiyet arasında, olümle hayat ararenlcli şakağının üstiine dudağımı sında tereddüt ediyorsun. Sonra ben kondurup çektikten sonra dedim ki: ve benim olduğum zümre de tereddüt Dinle beni. Demin bir cümlen içindeyiz. Elimizdeki bu kadehler ve hoşuma gitti. Belki farkmda olmagecelerimizi dolduran bu çılgınlıklar dan bütün bir devri o cümle ile izah nedir? Bütün san'atkâr dediğimiz etmiş oluyorsun: «Yıkıhyor, her şey yıkıhyor!» dinle. Hayatımda ben bu sııuf ve münevver dediklerimiz hep tereddüt geçiriyorlar: tnanmakla innu çok hissettim. Hemen bütün ki • kâr arasında tereddüt; ferdî ve içtitaplarım yalnız bu cümleyi izah et mek içindir. «Tereddüt!» diye bağırı maî temayüller arasında tereddüt; «moi» nin kendi üstüne doğru saldı yorsun. Dinle ve sükunetle diişün. rışından başka bir şey olmıyan kendi Kim t«r«4düt ediyor? Şüphe yok ki CUMHURİYET'in edmbî tefrihaa: 58 kendini tahrip aşkile, yaratıcı hırslar ve sevdalar arasında tereddüt. Bütün Avrupa ayni tereddüt içinde: Almanya, Fransa, ve tngiltere sağla sol arasında gidip geliyorlar. Millî ve beynelmilel cereyanlar, dinî ve lâzühdî cereyanlar, katolik izdivaç ve serbest aşk cereyanları, ahlâkî ve gayriahlâkî cereyanlar bütün beşerî iradeyi ikiye bölüyor ve tereddüde düşürüyor. Onun için izdivaçlar azalıyor ve gençler tereddüde düşüyorlar. İzdivaç, en azından bir tek şeye inan • maktır. Bu çılgın, bu kudurmuş te reddüt ve şüphe devrinde sarsmtıyı en çok hisseden müessese izdivaçtır. Fakat şüpheye ve tereddüde lânet savurmadan evvel hakkını verelim. Zekânm en sivri noktası şüphe ve tereddüttür. Bütün Rönesans bir şüpheden doğdu. Bütün yeni felsefe zaferini Descartes'm şüphesine borçludur Fakat, mücerret sahada zekânın evcini işaret eden bu şüphe ve tereddüt, amelî sahada ölümden başka bir şey değildir. O noktaya kadar çıktıktan sonra, insanın hayat ve müşahhas dünya içindeki azamî kıymetine varabilmek için, tereddütten karara geçmesini bilmek lâzımdır. Çünkü bu, ölümle hayat arasmdaki huduttur. tşte ben dünyada ve ken dimde bu dÖnümü hissediyorum. Yeni bir devir doğuyor, şüphesiz. Fakat bu siyasî ihtilâl nazariyelermin bekledikleri devirlerden pek f arklı ola caktır. Sol cereyanlann tahmin et medikleri bir devir. «Harp sonu» devresi kapandı. Anarşiye, «vice» lere, şüpheye ve tereddüde paydos. Olmiyeceğiz. Kendini tahrip modası kalmıyacak. Harp sonu kızı ihtiyarladı ve şakaklarmda mııır püskülü gibi ak saçlar kabarıyor. Ne o saçaklı, viran kâşanelere sinen karanlık ve ahmak burjuvazi, ne de 19181932 modernizmi, ne mehtaph gecelerde, şatosunun parkındaki ıhlaimrrlar altında izini belli etmeden «vice» yapan monden kız, ne de kabarelerin

Bu sayıdan diğer sayfalar: