4 Ekim 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

4 Ekim 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Camhariyei Bana kalırsa Vâlâ Nurettin Beye iki üç gün geci kerek cevap veriyorum. Geçende, ban muharrirlerle beraber onun da, türkçe karşılığı olan bazı arapça sözler kullandığına işaret etmiştim: «Beyin» yerine «dimağ*, «güzel» yerine «nefis» gibi sözler kullanmağa kendisini ve bir çokIarımi7i mecbur eden alışkınlığa biraz dokunmustum. Vâlâ Bey, türkçesini bulup dilimize Tokio 3 (A.A.) Rengo ajansınKomisyon, Japonya tarafmdan iyice yerleştirmeden evvel, yabancı dan: sarfedilen faaliyet ve girişilen te sözlerin atdmasına taraftar olmadığını Harbiye ve Hariciye Nezaretle şebbüsün şöyle böyle «bir meşru mü. söylüyor. Aramızdaki mes'ele orada deTİnin nakili kelâmları, Lytton raporu dafaa tedbiri» olduğu mütaleasm ğildir. Ben diyorum ki «dimağ» yerine dadır. hakkmdaki mütalealarını beyan et«beyin» ve «nefis» yerine «güzel» demişlerdir. Bu mütalealar, onların bu Fakat milletler arasmda kabul mek gerektir. mes'ele hakkmdaki hattı hareketleedilmiş bir esas vardır ki o da bir Vâlâ Bey de bu iki söz için bana verrindeki azimkârlığı göstermektedir. memleketin meşru miidafaa halinde diği cevapta şunları söylüyor: Hariciye Nezareti nanıına söz söy olup olmadığını takdir etmek hak«Nefis» ketimesi yerine «güzel» i liyen zat, raporun vaziyetî teşrih et kmın o memlekete ait olmasıdır. koyamayız. Birincinın manasmda lez mek üzere kaleme alınmif olan bi Harbiye Nezaretinin nakili kelâzete delâlet vardır. lkincisi ise umumî, rinci, beşmci, yedinei ve sekizinci mı, evvelce beyan edilmiş olan nok. şamil bir mefhum karşılığıdır. fasıllan hakkmda kısaca mütaleatai nazarlarda hiç bir guna tadilât Bu muharrir, «nefis» kelimesini ya • «mı söylemiştir. Yeni Mançurî dev . yapılamıyacağını ve istikbale iti zısında hangi manada kullandığını unutletinin teşekkülüne dair olan madı olduğunu, çiinkü gerek Millet muş. Ben hatırlatayım ve cümlesini ol10 uncu maddeye gelince bu zat, bu ler Cemiyetinin ve gerek devletlerin duğu gibi tekrarlayım: «Meselâ insan maddeyi baştan nihayete kadar mu Japonya'nın haklı olduğunu yavaş, dimağmın nefis bir mahsulü olan kuv • zır bir takım mütaleaların heyeti vetli bir basmakale...» İşte Vâlâ Beyin yavaç anlıyacaklarım söylemiştir. mecmua*ı addederek tenkit etmiştir. Çin Japon ihtilâfı ve Amerika «dimağ ve nefis» kelimesini taşıyan Mumaileyh, komisyonu Çin'lilerin cümlesinin fıkrası budur. Eğer muharrir, Washington 3 (A.A.) New «öylediklerini kaydü şartsız olarak york gazeteleri muhabirleri yazıyor: bu cümlesinde nefis bir şeftaliden veya kabul etmiş olmakla muahaza etmiş Hariciye Nezareti mütalea beyanın armuttan bahsetseydi, nefis kelimesi belve komisyonun Mançuri'de yalnız dan imtina eylemekte ise de Man ki yerini bulmuş olabilirdi; fakat güzel 15 gün kalmış ve yeni dev . bir başmakaîenin de bediî bir eser olaçuri ihtilâfına dair olan Lytton ra letin teşekkülünü müteakıp zuhura porunu Amerika hükumetinin nüfu bileceğini söylüyor. San'atın mevzuu «güzel» dir. Nitekim eskiden «sanayii gelmîş olan kargaşalıkları nazari zu ile takviye etmek temayülünü nefise» diyorduk, şimdi de «güzel san'atdikkate almağa vakit ve imkân bubeslemekte olduğu âşikârdır. Harilar» diyoruz; Fransız'lar da Beaux • lamamış ve muahharen vaziyette ciye Nezareti erkânı, Lytton rapo Arts dedikleri gibi! Kuvvetli bir baş hasıl olan salâhı görmek istememiş runu ve vaziyeti adilâne ve munsımakale nefis değil, güzel olabflir: Çünolduğunjı söylemiştir. Buna mukabil fane bir surette takdir etmekte ve komisyon Pekin'de uzun müddet kal pek büyük olduğu kabul edilen müş kü bir basmakale bize ağzımızı sulan dıracak bir olgun yemiş lezzeti vermez: mış ve Teheng Sueh Liang'dan küllerin amelî hal çaresini göster Şeftali veya armut değildir. Japonya aleyhinde mükemmel ma • mekte olduğu mütaleasında bulun lumat almıştır. Dimağ kelimesine gelelim. Burada da maktadırlar. Maamafih, Amerika Valâ jBfiy diynr.kj: Milletler Cemiyeti ile Amerika için yegâne hattı hareket Milletler «Dimağ» kelimesi de, tam «beyin» Lytton raporuna istinat ederek Ja Cemiyetinin icraatına intizar etmekponya'nm hattı hareketini tenkide ten ibaret olduğundan dolayı, Ame değıldir: Zira «beyin salatası» yerine «dimağ saîatası» diyemeyiz. kiyam etseler bile Japonya, mes'eleyi rika hükumetinin bu mes'ele hak • O halde niçin bu muharrir, «lisanı • kendi noktai nazarına göre derpiş ktnda bir karar ittihaz ve tatbik mız» diyecek yerde, bana cevap verdive halletmeğe azmetmiştir. etmiyeceği söylenmektedir. ği yazıda «dilimiz benliğini arayacak, '• '»'»iMimııiHlllitlllHIIUIIIIfllllllllllllllinilNIHtlimiünmııtnHmmım».» bulacaktır» diyor? Eskiden «lisan» kelimesi manevî sahada ve «dil» kelimesi de ağzımmn içindeki uzva işaret için kullamhrdı. Vâlâ Bey lokantaya gidip te «bana bir sığır lisanı veriniz!» De 1 mezdi. Artık böyle küçücük farklar için Arap, Acem sözlerini tutamayız. Nitekim bütün genç mütefekkirlerimiz, ru hiyatçdanmu, meselâ terbiyeci İsmal Hakkı Bev, eserlerinde ekseriya» di mağ» yerine «beyin» kullanıyorlar ve Cşn«vr« 3 (A.A.) Milletler Leicester 3 (A.A.) Amele fırgene Fransız'lar «Langue» dedikleri Çemiyeti bîyük meclisi, Irak'ın Ce kasınm senelik kongresinin açılış cel vakit, bundan, yerine göre hem «insan» mjyete kabulüne ittifakla karar ver sesinde millî hükumete, bilhassa Ot lisanı, hem de «koyun veya sığır» dilini nıijtir. Milletler Cemiyeti azasınm anlıyorlar: Langue orientale veya Lantava itilâflanna ve gütnrük tarifebuKÜnkü miktarı, bu son kabul kague fumee misallerinde olduğu gibi. sine karsı siddetli bir hücura yapılrarile, 56 yı bulmuştur. Ben de bu işte Vâlâ Beyden fark • mıştır. Reîs Maxton ile müstakil asızım: Müfrit değilim; fakat güzel imBir çok murahhaslar, beyanatta mele fırkasmdaki arkadaşları son kânlar karşısmda da eskiye saplanmak bulunarak Milletler Cemiyetinin âzamanlarda teşkilâttan ayrılmış olinadını manasız buluyorum ve yeni dil lemşümul mahiyetini genişleten bu duklarmdan bu içtimada bulunama cereyanının merkezinden ne kadar uzakkabul keyfiyetinden memnun olduk mışlardır. Kongreye riyaset eden M. ta bulunursam bulunayım, makul saylarını söylemişlerdir. Lathan'ın hükumet aleyhindeki bir dığım derecelerde, güzel türkçenin yehücumuna mukabelede bulunan M. Lehistan'ın azalığı yenilendi ni sözlerle leneinleşmesine var kuvreHenderson hükumetin himaye u su timle çalısacağım. (Yahut savaşaca Cenevre 3 (A.A.) Milletler lüne müstenit iistü kapalı bir mu ğım.) Cemiyeti büyük meclisi Lehistan'ın haf azakârlık suretinde tasvir etmişPEYAMİ SAFA meclise tekrar intihap edilebilece • tir. M. Henderson sözde koalisyon ğine 41 reyle karar verilmiştir. Mev siyasetinin hakikatte halis ve hayasız cut aza adedi 47 idi. bir muhafazakârlık irticaı şeklinde Milletler Cemiyeti meclisi azalıktezahür ettiğini sözlerine ilâve et • Ankara 3 (A.A.) Cumhuriyet lan için intihap öğleden sonra yamiştir. Merkez Bankasmm tesisi yıldönümü pı'ncaktır. M. Henderson, sosyalistliğe doğru bugün banka erkânı ve memurini tarafından tes'it olunmuştur. derhal ve açıktan açığa terakki adımları atılması lehinde beyanatta Paris 3 (A.A.) Sannt Vaast' bulunmuş, bu ilerleme lüzumunun tzmir 3 (A.A.) Torbalı kazada «Sulh Meş'alesi» denilen şayanı kendi fikrince vak'alann sevk ve smda fakir ve topraksız 76 aileye dikkat bir âbidenin küşat resmi yatesirile her vakıtkinden ziyade za emlâki milliyeden 820 dönüm tarla pılmıştır. rurî bir şekil aldığını söylemiştir. tevzi edilmiştir. Bu arazinin bir kısM. Henderson, amele fırkasmın Obüslerle yıkılmış olan evlerin mmm da çiftlik yapılacak diğer bir siyahlanmış taşlardan vücude gethil programmda ve takip ettiği usul mmında incir bahçesi vücude ge lerde değixtirilecek bir şey olm a miş bir el, avucunda medeniyetin tirilecektir. dığmı da kaydederek sözünü bi meş'alesini tutmaktadır. Bunun etarzusundadırlar. tirmiştir. rafında yeni evcikler vardır. Bun • îngiltere'de yeni bir »osyalist larda, bu muazzam harp meydanınbirliği Atina 3 (A.A.) M. Çaldaris da bulunan ve on binlerce Fransız, Leicester 3 (A.A.) Dün resmen matbuata beyanatmda Cumhuriyet tngilîz ve Alman askerlerinin naaşmüstakil amele fırkası mensupla rejimini bütün fırkasile beraber talarını ihtiva eden mezarlıkların rou nndan mürekkep yeni bir sosyalist nıdığını söylemiş ve bu mes'eleyi hafızları olan maluller ikamet et birliği vücude getirilmiştir. Bunlar, niçîn kapatmak istemediklerini anmektedir. amele asıl fırkasma sadık kalmak lamıyorum demiştir. ANKARA MEKTUPLARI Japonya'nın kat'î kararı Mançurî mes'elesinde Amerika'yı ve Cemiyeti Akvamı dinlemiyecek Küçük bir münakasa Beklediğimiz terbiye inkılâbı «Biz, tedricî tekâmül kaidesini yolumuzun Ü8 • tünde çiğniyerek irfan yolunda tekâmülümüzü inkılâplar siir'at ve siddetile yapmak, içtimaî kanunlara yeni bir kanun ilâve etmek mecbu riyetindeyiz!» Dr. Re?it Galip Ankara 1 teşrinievvel (Hususî) Eski maarif makinesinin başına a teşli bir inkılâp adamı geçti. Bu genç ve heyecanlı ideal adamının siyasî hayatı Ankara'da başlamıştır. O, bu inkılâp ocağmm yüksek tevettürlü ateşinde dövüle dö vüle çelikleşmiştir. Kendisini ilk önce Millet Vekili ve kısa bir zaman sonra milletin şah lanmış adaleti ve keskin kılıcı olan thtilâl mahkemesinde hiyanetlere ve suikastlara karşı millî vicdanin tnü messili, daha sonralan birbirinden büyük iki kültür işinde Büyük Şefin en sadık ve en bilgiç yardımcıları arasında mümtaz bir sima olarak gördük. Tarîh kongresindeki kıy metli konferansları ancak büyük ideal adamlannda tesadüf edilen sarsılmaz bir irade ile insan takati üstünde bir çalışcnanin mahsulleriydi. Onun ya kin dos.tları son iki sene içinde kitapları arasında sabahlamadığı gece nin ender olduğunu bilirler. Doktor Reşit Galip Bey işte böyle bir stajdan sonra şimdi en büyük kültür ve terbiye teskilâtmın kumanda köprüsünde bulunuyor. Yeni Vekilin bu teşkilâtın başında yalnız gündelik Işlerle mesgul ola. cağını zannetnoiyoruz. O, hiç şüphesiz, Türk inkılâbının derinleşmek ve kökleşmek için muhtaç olduğu ana temeli kuracak, yani terbiye inkılâ bmı yapacaktır. Büyük inkılâbın bugüne kadar olan seyri içinde sona kalan bu inkılâbı kendisinden bihakkm bekilyebiliriz. Onun bir sene evvel bir kültiir bayranunda söyle . diği şu enerjik sözlerin akisleri h&lâ kulaklarımızda çinlıyor: «Biz tedricî tekâmül kaidesini yo. lumuzun üstünde çiğniyerek irfan yolunda tekâmülümüzü inkılâplar sür'at ve siddetile yapmak, içtimaî kanun lara yeni bir kanun ilâve etmek mecbur iyetindeyiz!» Doktorun eldeki vasıtalarm de recesini ölçmesi ve yapacağı işlerin plânını çizebilmesi için henüz kâfi zaman geçmedi. Şu dört beş gün içinde iş başında edindiği fi&irleri de bilmiyoruz. Ancak evvelce meşgul olduğu kültiir işleri dolayısile millî ter biye hakkmdaki mülâhazalanna yakından vâkıfız. tnkılâbm şiarların dan ve hedeflerinden mülhem olan bu mülâhazalarin resmî malumat ve adetler karşısında değişmiyecekle * rinden emin olduğumuz için diye biliriz ki: Doktor, tanzimattan bugüne kadar bin yama ile sürüklenip gelen ve bil hassa eleman itibarile zayıf olan maarif makinesini yepyeni bir bün yeye mazhar kıldıktan sonra ona ve Halit Ziya Bey Kurultayda Milletler Cemiyetinde İngiliz amele Fırkası kongres Irak'm azakğı ittifakla M. Henderson hükumete kabul edildi şiddetle Kücum etti cak olan bu fikir hareketine daimî bir ideal santralı olmak üzere ilim dünyasında mevki sahibi ve yeni ku~ ruluş davatniz için iş ve fikir haya tmda müsbet birer kıymet olmağa namzet gençler yetiştirecek bir da rülfünunun yükselişini görmek, evvelce kendisile konuştuğumuz sırada doktorun en büyük emeli idi. Şimdi bu emelm tahakkukunu kendisi için vazife edindiğine etniniz. tyi ^ensik edilmiş bir muallim kadrosu, en ileri, en yeni metotla en es. kilerinin yanyana yaşad'kiarı bugünkü metot anarşisi yerine ikame e. dilecek bir metot vahdeti, millî kü tüpane, millî tnüze ve akademi gibi ana kültür müesseseleri doktorun tahakkuk ettirmeğe çalışacağı terbiye iı^dlâbının vaaıtaları olacaktır. öyle zannediyoruz ki şimdiye kadar »altanat maarifinden randman itibarile büyük farklarla ayrılamıyan maarif hareketleri yakın zamanda, bize bambaşka rakamlarla büyük kemiyet farkları gösterecek ve tam Ga zi'nin istediği bir inkılâp nesli Türk vatanının müstakbe! mukadderatını ileriye ve en iyiye götürmek için kendisini bekliyen tarihî vazifenin başında yepyeni bir kudret halinde liya kat ve nefis inanı ile yer alacaktır. ALİ SÜREYYA Dil Kurultayının dünkü top • lantısında, Edebiyatı cedideye, Yevf ik Fikret'le beraber isminin receği ilk hedef her türlü iptidailik damgasmı basan Halit Ziya Beyi ve gerilik vasıflarından kurtulmuş dinledik. muasır bir millet vücude getirmek Faik Âli'nin evvelki giinkü ceolacaktır. Reşit Galip Bey bu hedefe varılacak naze duasından sonra, sanmıs • tım ki, üstadın hitabesi de (me> yolda ilk merhalenin inkılâp terbi yesi olduğunu, yani inkılâbın şiarla zardan sesler) olacak... Yanıl rını kendisine ahlâk edinmiş, mem mışım! leketi ileri bir medeniyet seviyesine Halit Ziya Bey, ihtiyar basının çıkarmak endisesi içinde feragatle karları altından çıkardığı sıcak yuğrulmuş, mücadeleden gözü yıl. bir bahar manzarasile bizi şa mıyan yaratıcı bir inkılâp nesli ye tiştirmek olduğunu en iyi bilenler şırttı... dendir. Halit Ziya Bey, türkçe kelimeBundan başka bugünkü 17 mil lerden örülmüş süslü bir üslup ile yon Türk'ün bir mucize sihrile en dilimize dair duygularını söy kısa zamanda hakikî manasile bir lerken, yiiksek bir san'atkâr ile millet halini alabilmesi için şimdiki karşı karşıya olduğumuzu bir dabüyük irfan tezadınin ortadan kalktnası lâzım geldiğini de gereği kadar ha anladık. takdir edenlerdendir. Halit Ziya Bey, renkli teşbihFilhakika medeniyetin ölçüsü bil ler, gföz kamaştıncı tasvirlerle, gi, yani tekniktir. İleri bir tekniğe sahip olduğumuz derecede medeni dilimizi, bazı parmakları kınalı bir dağ güzeline; bazı, ipek mi, lesmiş oluruz. Halkınm dörtte üçü köylü olan Türkelinde «köy» ün ümmi ona, o mu ipeğe büründüğü belli kalmakta devam etmesine müsamaha olmıyan bir İstanbul hanımına, edilmesi inkılâbımızın inkârından bazı da güneşten gelmiş bir yeni farksızdır. Onun için Doktor Reşit ırkın kızı gibi kumlar üstünde yaGalib'in ümmiliğe karşı derhal amansız bir mücadele açacağma şüp tan yarı çıplak bir plâj çocuğuna he etmiyoruz. benzetti ve: Bütün memleketin damarlannda Ben onu her şekilde sevdim, bir hümma nöbeti gibi ateşle çarpa dedi... Nedim'in: bürünsün yürüsün I'CJ göniüm gibi ardınca sürünsün yüriisün O gül endâm bir al şâla Beytinde de sevdim... Izmir'imin bağlarından akseden yanılc türkülerde de sevdim! Muhterem üstada, saygı ve sevgi ile hatırlatayım ki, yukanki mısralar Nedim'in değil, Enderunf Vasıf mdır. tnsan, sevgilisini bu kadar az mı tanımalı? İzmir bağlarından akseden türküleri sevmelerine gelince... Ne yazık ki, bizi üstadın bu muhabbetine inandıracak, sözlerinden baska, elimizde hiç bir yesika yok. Acaba, Halit Ziya Beyefendi için bu sevgi bir (aşkı memnu) • mudur? YUSUF ZİYA Talihli kız [Birinci sahifeden mabaiti 3 numarada oturmaktadır. Kırtasiyeci Kınalızade Zühtü Beyin kızıdır. Perihan ve Sevim isimlerinde, biri 9, diğeri beş yaşında iki kardeş var. dır. Talihli kız bu neticeden duyduğu büyük sevinci saklamamakta: Para biriktirmeğe çalışırken ikramiye de kazandun, demekte ve şunları ilâve etmektedir: « Bu para ile evvelâ bir piyano alacağım, çünkü çok meraklıyım. Geri kalacak parayı da bankadaki hesabıma yatıracağım, kardeşlerime vermiyeceğim. Çünkü ben mektepte iken Perihan'm kumbarasına bir lira fazla atmışlar, benim hesabım 45 lira olduğu halde onun hesabı 46 lira tutmuş. Onun hesabı fazlayken mademki aradaki farkı bana ver mediler, şimdi ben de onlara vermiyeceğim. Paramı bankaya yatıra • cağım. Yalnız alacağım piyanoyu ara sıra çalabilirler!» ve kendimde bir hafiflik, başımda bir dumanlanma hissetmeğe başladım. Andre Roan tatlı bir gülüşle yüzüme bakıyordu: Geçer şkndi, geçer, ilk önceleri öyledir, haydi biz provamıza de . vam edelim, dedi. Beni bir kolunun içine aldı, başımı göğsüne koydum, gözlerimi kapa dım, güzel bir rüya görüyorum san dım, tatlı bir tebessümle gülümse meğe çalıştım, derin derin nefes alı yor ve göğsümün muntazaman kalkıp inişini idare etmeğe çalışıyordum. Andre'nin dudakları saçlarımın üs tüne kelebek gibi hafifçe konuyor, yüzütnün üstünde ılık bir nefesle dolaşıyordu. Sahiden güzel bir rüya görüyor gibiydim. Likörün tesiri'e ken dimi güzel kokulu, tatlı bir banyo içinde gevşiyor sanıyordum Başım, Andre'nin göğsünde, eskisinden daha tabiî bir surette yayıldı. Arada bir uyanır gibi yapıyor, biraz kımıldı . yor ve gene dalıyordum. Cumhuriyet Merkez Bankasının yıldönümö "Sulh meş'alesi,, abidesi Fakir ailelere tarla tevzi edildi M. Çaldaris ne diyor ? nanmıştı. Müteaddit taklar kurul muş civar köylerden bir çok halk gelmişti. Binlerce halkın Yaşa tsmet Paşa sadaları ortalığı çmlatıyordu. Mahfelde bir müddet istirahat buyurduktan sonra vilâyetler hakkmda Başvekil Paşa Hazretlerine takrirde bulunmak üzere Diyarbekir'e gelmiş olan Mardin, Siirt, Muş, Diyarbekir valileri Osmaniye'den döndüler. Kalender köprüsüne Elâziz vilâyet ve belediye heyetleri gelmişlerdi. tsmet [Birinci sahifeden mabaitl Paşa Hazretleri kendilerini karşılıya n halkın hatırlarinı sorduktan sontsmet Paşa Hazretlerinin şerefine ra bakır madeni galerisme girdiler. Halkevinde iki yüz kişilik bir çay ziyafeti verilmiştir. Ziyafeti bir kon Galeride tetl«kat yapan ve bazı izahat alan Başvekil Hazretleri çok ser takip etmiştir. Akşam Belediye lar. Maden idaresi tarafından veri tarafından 150 kişilik mükellef bir ziyafet verilmiştir. Ziyafette Beledi len öğle yemeğini müteakıp saat 12 buçukta hareket eden Paşa Hazye reisi ve gazeteci Tahsin Cahit B. retleri Gezin Mollaköy nahiyesinde ler tarafından söylenen nutuklara toplanmış olan bir çok köylü ve mekBaşvekil Paşa Hazretleri çok veciz ve kıymetli bir nutukla mukabelede tep talebesi ile ^ntnuştuktan sonra bulunmuşlardır. Başvekil Paşa Haz yollarına devam buyurmuşlardır. retleri bugün beraberlerinde sıhhıye Vekili Refik, Birinci umum mü • fettiş İbrahim Tâli Beylerle diğer zevat olduğu halde hastaneyi ve mektepleri gezmişlerdir. Nüshası 5 Kuniftur Diyarbekir 3 (A.A.) İsmet PaTürkiye Hariç şa Hazretleri bu sabah Diyarbekir'den parlak bir teşyi merasimi ile saat altı buçukta hareket buyurarak yolSenelik 1400 Kr. 2700 Kr. larda toplanmış olan köylülerin ha14S0 Altı aylık 750 tırlarını sorarak Osmaniye'ye teşif 400 800 Üç aylık buyurdular. Yoktur Bir aylık 150 Osmaniye kazası bastan başa do İsmet Pş. nın seyahati Cumhuriyet şeraitj* BÜYÜK HIKÂYE: 11 Sinema Deîisi Kız SERVER BEDİ Tabiî... Artist Keceyanı... Sim I di ben kendimi sinema alan maki nenin karşısında farzediyorum. Siz de öyle farzedmiz. Başınızı daha serbest bırakınız, gözlerinizi kapayınız. Gözlerimi kapadım. Aman yarabbi! Şimdi ben filim mi oynuyorum? Yoksa çıldırdım da timarhanede miyim? Rüya mi görüyorum? Andre'nin dudakları saçlarımın ve alnımın üstünde gezinmeğe başla mıştı. Bîrdenbire gözlerimi açtım. Dedi ki: Biraz düşününüz, uykuda insan ne yapar? Ne yapar? Evvelâ derin nefe« alır. Sonra arada bir hafif uyanır, gözlerini açmadan biraz kımıldar, gene uykuya dalar. Bh prova daha yapmağa başla. mıştık. Andre birdenbire durdu: Olmuyor, dedi, uyur gibi değil heykel gibisiniz. Göğsunüz hafif hafif, fakat derin derin kalkıp inmeli. Yüzünüzde, güzel bir rüya içinde imişsmiz gibi tatlı bir gülüş olmalı. Birdenbire içime derin bir ümit sizlik, bir keder çöktü. Kendi kendi * mo: «Eyvah, dedim, yapamıyaca ğrm!> Fakat ne nazik, ne mce, ne san'atkâr adam bu Andre, hani oyu* nu bahatae ederek boynuna sarıla cağım geliyor; benim kederimi an ladı, hafif bir el dpkunufile saçlan • mı okşıyarak dedi ki: Umitsizlenmeyiniz. Kolay mı hiç? San'at bu. O sizin tanıdığınız Greta Garbo'lar, Billi Dov'lar, bazen en basit şeylerde ilk defa muvaffak olamazlar; provalarda ne sıkınblar çekerler, türlü hırçınlıkla ederler, ağ. larlar, yolunular. Fakat bazen de rol. lerini kolaycacık yapıverirler. Fakat, ah, biraz inat etmeseniz... Anlamadım? Biraz inat etmeseniz, diyorum. Evet? Şöyle bir kadeh likör içsey diniz iş öyle bir başkalaşırdı ki! Sesimi çıkarmadıcn. Kadehi doldurdu, kendi elile ağzıma yaklaştırdı: Haydi bir defada içiveriniz, balıkyağı değil bu, dedi. Bir defada likörü içtim. Ne za mandır ağzıma böyle şey koymadığım için mi, yoksa korkumdan mı nedir, bu likör bana çok sert geldi. Vücudümün her tarafında kan yerine adeta kızgm bir su dolaşıyordu Birdenbire sıçradım: Yoo!.. Dedim, oyunumuzda bu yoktu. Pardon! O kadar beğendim ki, öyle muvaffak oldunuz ki, hayret içinde kaldım, dayanamadım, bravo, bravo, fevkalâde! Büyük bir sevincle yüzüne baktım: Ciddî mi söylüyorsunuz ? Parol donör doğru söylüyorum. Fevkalâde muvaffak oldunuz. Fev kalâde, harikulâde . Gördünüz mü likörün tesirini?.. Sizde gizlenen san'at kabiliyetlerini birdenbire nasıl meydana çıkardı! Onun için bir çok Avrupa stüdyolarmda buna tnüsaade ederler. Fakat Holivut müstesna. Çünkü Amerika'da içki Yasak, biliyorum; ah ne kadar sevindim bilseniz!... Demek muvaf fak olacağım? Süphe mi ediyorsunuz? Elbette .. Ben artık sizden emininn. Oh... Bana da cesaret geliyor. Fakat, ah... Nezni var? Hava kararıyor, geç kalıyorum, bugün kat'iyyen erken gitmeliyim. Sırası gelmişken Andre'ye geceki rüya mes'elesini de anlattım. Kah kahalarla gülüyordu: Ah, mon Diyö... dedi, sizde ha.j kikaten büyük bir san'atkâr istidadı var. Rejisöre bütün bunlan anla tacağım. Fakat benim aklıma gene ailem geldi. Bütün ueş'em kaçmıştı. Zatet onlar hiç aklımdan çıkaııyordu ki..: Yalnız, prova ile filân oyalandığım için bu derdimi unutuyordum. Şimt onar bilseler benim burada olduğu mu... Boş bir evde, genç ve güzel bh erkekle başbaşa... Hele hiç isteme dikleri bir sinema provası yaparken!j Ben Andre'nin göğsüne başımı k o y muşum. Aman Allahım!.. Bir an için babamm bizi kapının eşiğinde seyrettiğini düşündüm, tüylerim ürp««"di, hemen yerimden sıçradım: Mabadi var

Bu sayıdan diğer sayfalar: