21 Ekim 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

21 Ekim 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

•21 Teşîrinevvel *Ctmhttriyef Bir ada Kayboldu... Bir Liranm Başmdan Geçenler... Tefrika numarası: 11 Yazan: Kemal Ragıp Sinemalarda operet haftas Haftanm yeni filimlerî Gemiciler harıl harıl aramakla meşgul! Büyük Okyanos'ta seyrüsefer eden gemiciler bir müddettir kaybo. lan bir adayı aramakla meşguldürler. Bu adanın bugünkü haritalar . da kaydi yoktur. Ancak Sarahan denen bu adacığın evvelce büyük Okyanos'un ...inci tul ve arz derecesinde mevcut olduğu tesbit edil . miştir. Amerika'nın ve Avrupa'nın ta nınmış iki âlimî bu adanın yerinde olup olmadığını eğer batmamış ise hangi tul ve arz dairesinde kâin ol. duğunu aramak için büyük Okyanos'ta seyrüsefer eden gemicilere müracaat etmişlerdir. Sarahan adası nerede?. Sarahan adası ne oldu? Bu ada niçin aranıyor bilir misiniz? Gemicileri bu yeni çeşit seferberliğe sevkeden iki âlimden biri Almanya'h profesör Kopff'tur. Profesör Berlin enstitüsü azasındandır. Amerika'lı âlim de profesör James Robertson'dur. Bu iki âlim 23 haziran 1937 senesinde vaki olacak güneş tutulmasında, Sarahan adası nın tam mihver noktasına isabet et. tiğini anlamış ve orada tarassudat yapmak lüzumunu duymuşlardır. İki âlim, 1937 seresindeki güneş tutulmasını tarassut etmek için münasip bir yer ararken eski harita . lan karıştırmış ve bu adacığı mu vafık görmüşlerdir. Gemilerin takip ettikleri deniz yollarından çok uzakta olan Sara . han adası, uzun yıllardanberi bahriye haritalarına kaydedilmemek . tedir. Bu itibarla bu adanın hâlen mevcut olup olmadığı bilinmemekte . dir. Adanın daimî değişme kanu nuna göre dalgalar altmda batıp kalmış olması muhtemel görülmek. tedir. Vapur kaptanları şimdi bu adayı arıyacak, bulurlarsa iki âlime uygun bir tarassut noktası olup olmıyacağım bildireceklerdir. Sokakta şöyle bir yan bakışım insandan esirgiyen güzel, süslü azametli kadınlar kumar masasında î Hep bir ağızdan: Haydi, kâğıt çekelim!.. Dediler. Müteahhit ayağa kalkmıştı: Ben iki seanstan fazla oynamıyacağımı ilk önce jöylemiştim. Sonra rahatsız oluyorum. Diye gitmek istedi. ötekiler hep birden üstüne düştüler: Daha erken, diyorlardı. Baksanız a öbür masalarda da üçüncü seans başhyor. Hem yarm cuma... Dinlenmek için bol bol vakit var. Kış gecelerinde bu kadar erken gidilip yatılır mı?. Necati'nin kalbine kulak verdim: Haydi oyna!. Bak, kazandın. Detnek ki talihin yolunda .. Oynarsan daha ziyade kazanacaksın!.. Diye müjdeliyen şeytanî bir sesin fısıltısını duyuyormuş gibi halecanla, hırsla çarpınıyordu. Çok nazlanmadı. Oturdu. Tekrar oynamağa başladılar. Şeytanî ses yanılmamıştı, onu Ja yanıltmamıştı. Hâlâ kazanıyordu; Deminkinden daha fazla kazanıyordu. öteki tnasalardan kalkıp onun şansını seyredenler vardı. O (seans) ta bitti. Necati'nin kazancı bir kaç kat artmıştı. Bu sefer hiç nazlanmadı. Denilebilir ki karşısındaki oyunculara karşı küçük düşmek istemiyor: Bak kazandı da kaçtı!. Demelerinden korkuyordu. Bir taraftan da hep o şeytanî sesin: Oyna!.. Fena mı, kazanıyorsun ifte!.. Diye fuıltısı eksik olmuyordu. Talihin iyiliğine bakınız ki bu akşam böbreklerinde, hiç ağrı, sızı duymadı. Gene oynadı. Gene kazandı. Arhk ne olursa olsun kalkacaktı. İçinden fısddıyan, sesler şimdi biraz daha çoğal mif, biraz daha başkalaşmıstı. Kimisi: Ayıp!.. Mademki öteki oyuncu lar daha oynamak istiyor. Mademki sen de bu kadar çok kazandın. Kalkmak ayıp olur!.. Kimisi: Talihin yolunda işte.. Oynasana... Zengin oyuncular... Tatlı bir oyun... Parlak bir şane... Her zaman böyle fırsat ele geçer mi?. Derken onların arasına, derinden derine: Kalk arhk!.. Bu kadar kazandığm elverir. Daha ziyade kazanayım derken bunlan da kaybetmiyesin! Diye, titrek bir ses te kansıyordu. Bu ses gittikçe kuvvetlendi. Bir korku gibi içine yayıldı. Hiç durmadan: Haydi, kalk!.. Diye feryat ediyordu. Kalktı. Artık oynamıyacakh. O zaman hepsi etrafını sarddar. Onu tekrar oturtmak içip hep bir ağızdan neler söylüyorlardı! Hele içlerinden bir kadın, gröcel bir kadın, hırçın, kıvrak bir kadın, hırçınlığı güzel, kıvraklığı insanm başını döndüren, gözünü karartan, zihnini çelen bir kadın: A... Nasıl olur, efendim?.. Diye abldı. Kaşlannın birisi kalkmış, gözleri sitemli, dudaklannm bir köşesi yanağının çukuruna doğru kaymıs, kıvrılmıştı: Nasıl olur?. Biz hepimiz kaybediyoruz, bütün kadınların kaybettiği bir masada kazanan erkeğin kalkıp gitmesi nerede görülmüş?.. Hele bizim gibi aile arasında oyun oynıyanlar için doğrusu pek garip bir şey olur!.. Hem beyefendi ile bu akşam teserrüf ettik!.. Doğrusu kendilerinden hiç ummazdık!. Hırçuı bakışh, kıvrak edah kadın, yeşil gözlerini istihkarla süzdü; altın dalgalı saçlarını şöyle kulağının arkasma doğru attı. Sanki: Bilseydik!.. Hiç oynamazdık!.. Dememek için kendisini güç tutuyordu. Necati kıpkırmızı oldu: İki seanstan fazla oynamıyacağımı evvelce de arzetmiştim!.. Evet ama, üçüncü seansı da oynadımz; dördüncüyü de... Diye kekeledi. Emirlerinizi yerine getirmek için.. Neden emir olsun?.. O zaman da rica ettik; gene rica ediyoruz. Demin: «Oynıyalım» dediğimiz zaman hiç te bu kadar nazlanmamıştınız; üçüncü, dördüncü seanslara oturdunuz. Bir seans daha oynasanız, ne olur?.* Herkes oyununu bırakmış, onlara ba kıyordu. Kadm, erkek hepsinin gözü onlarda idi. Bunlaruı pek çoğu ile bu akşam ilk defa burada tanışmış, konuşmustu. Hele içlerinde bazı kadınlar vardı; onları eskidenberi uzaktan uzağa gördükçe erişiknez birer mahluk sanırdı: Sokakta söyle bir yan bakışım bile insandan esirgiyen güzel, süslü, azametl kadınlar... tşte onlardan bir kaçını bu gece, burada, bu masalaruı etrafında kumarın verdiği heyecanla konuüur, bağrışır, çırpmırken tanımışb. Onlardan sıkıldı. Nasuhi, onu buraya getiren arkadası, bir aralık yanuıa sokuldu: Otur bari... Bir seans daha oyna... Ayıp olacak! Seni buraya getirdiğim için ben de sıkılıyorum; ben de müşkül bir mevkide kalacağım. İkinci seanstan sonra hiç oynamasaydın olurdu ama mademki üçüncü, dördüncü, hatta beşinci seansa oturdun; bir seans daha oynayıver. mabadi var* i «Kilü Altînda* füminden "bir sahne, 2 Mary Glory € Mösyö, Madam ve Bîbh de, 3 Michael Bohnen ve Lee PaJy <Johan Strous ve Aşkı> nda, 4 Maurice Chevalir «cSeninlean Saat* te Senînle bir saat Elhamra ve Melek'te «Sen'nle bir saat» isıni bu filme Maurice Chevalier'nin îçinde söyle • diği güzel bir şarkı esas ittihaz edilerek verilmiştir. <Aşk Restnigeçidb rejisörü Ernest Lubiç'in idare ettiği bu kordelânın senaryosu şu şekildedir: Doktor Andre kansı Kolet'e sadık bir kocadır. Fakat Kolet'in afkadaşı Mitzi onu her an baştan çıkarmak jçin vesileler aramaktadır. Nite kîm bir aksafflTyalancıktan hastalanarafc ddktor Andre'yi çağırtıyor. Fakat bir tesadüf Andre ile di ğer bir kadın, Madam Martel ara smdi âşıkane bir münasebet mev cutmus hissini veriyor. Bu haksız ıtbama kızan Andre de Mitzi'nin evine bîr doktor gibi değil, bir âşık gibi gidiyor. Kocası kendisini aldatan kadın intikam almadan durur mu? Kolet te ötedenberi kendisile alâkadar görünen Adolf'u evine çağırıyor. Fakat bir an bu sevmediği adamın okşamelarından iğrenen Kolet onu kapı dışan ediyor. Ertesi günü karı koca anlaşmış bîr vaziyettelerken karısından ayrılmak ve bu hususta da Andre'yi şahit göstermek istiyen Mitzi'nin ko casının ziyareti işi bozuyor. Kolet vaziyetten adamakıllı şüpheleniyor ve binbir ısrar ile Andre'ye kaba hatini itiraf ettiriyor. Diğer taraf tan izzeti nefsini korumak için kendi de Adolf'Ia sanki epeyce tatlı za manlar geçirmiş gibi mübalâğalı hikâyeler uydurup anlatıyor. Neticede iki taraf ta birbirlerinin kabahatlerini affederek eski mes'ut ve samimî aile hayatlarma kavuşuyorlar. Ernest Lubiç bu basit mevzua muhtelif sahnelerde iyi bir bareket vermiştir. Chevalier, o her zamanki bildiğimiz raüstehzi ve neş'eli çapkmdır. Janette Mac Donald'm sesile birlikte meşhur tebessümlerinden ve canlıhğından iyi istifade edilmiştir. Lili Damîta şuh ve cazip, Ethepare da müthiş çamları tam zamanlarında deviren bir saf tiptir. Leopold Marchand'ın yazdığı mükâlemeler tatlı ve eğlencelidir. vakkat bir zaman için bile olsa değişmesi bir çok gülünç sahnelerin cereyamna sebebiyet veriyor. Ha kikatc ancak en sonunda vâkıf olan Amerika'lı bu vaziyete yalnız şaşırıp kalmakla iktifa etmiyor, kendi saf?ığına kahkah ta gülüyor. Bir aralık madamı daktilo zannettiği için Amerika'ya götürmeğe kalkıştığını hatırlayınca biraz da kızıyor. Bu entrika seyircilere güzel ve eğlenceli bir şekilde arzolunuyor. Miikâiemeler cinaslı ve tatlıdır. Dekorlarda yenilik mevcuttur. Florelle kâtibelikten hanımhğa iyi geçiyor. Mary Glory kaprisiyöz, fakat ayni zamanda şefkatli bir kadın rolünü güzel oynuyor. Rene Lefebvre'in mes'ele sarpa sardığı vakitki tereddütleri, işin içinden nasıl çıkacağını düşünmeleri hoş tur. Jean Daks ve Suzanne Preville de onlara meharetle refakat edi yorlar. Paul Hörbiger seyircileri epey güldürüyor. Kilit altmda Asrl'de Meşhur iki komik Stan Laurel ve Oliver Hardy taraflarından oyna • nan bu kordelâ, aşağı yukarı «Demir kapı» filminin alaya alınmış bir şeklidir. «'Demir kapı» daki dekorlar ve sahsiyetlerin bir çoklarından isti fade edilmiştir. Mevzuu şu şekilde dir: Stan Laurel ile Oliver Hardy Amerika'daki en kârlı işlerden bi • rini yapmağa kalkışıyorlar. fçki kaçakçısı oluyorlar. Bir müddet kazanç yolunda gidiyor. Fakat giinlerden bir gün Stan Laurel otobüs kontro • lörü zannettiği bir polise de içki satmağa kalkıyor. Yakalanıyorlar. Tabiî haydi kodese! Hapisanede ve oradan şövle çı kıp hava almağa vesile olan dişçi ziyaretlerinde muhtelif tuhaflıklar cereyan ettikten sonra kaçmağa muvaffak oluyorlar. Tanınmamak için yüzlerini boyayıp zenci kıyafetinde dolaşıyorlar. Hard bu sırada «Hal laluyas dan bazı parçaları çok güzel teganni ediyor. Nihayet hapisane de tanıştıkları korkunç bir haydut bunları kovalamağa başhyor ve bu zalimin elinden ancak gardiyanın kızının yardımile kurtuluyorlar. «Kilit altmda» fazla iddiası olan bir kordelâ değildir. Gayesi gül dürmekten ibarettir. Beynelmilel ziraat Matbuatı toplantısı Roma muhabirimiz bu toolanışte gazetemizi temsil edecek Bu ayın ikinci yarısına doğru Roma'da toplanacak dördüncü zıraî tedrisat beynelmilel kongresinin müzakereleri esnasında, ziraî teknisiyenler beynel • milel federasyonu da 27 birinci teşrüı günü ilk defa olarak bir toplantt tertip edecektir. Bu toplantı, Beynelmilel ziraat matbuatı toplantısı adını taşıya caktır. Bu toplantının bedefi; ziraî teknisiyenler beynelmilel federasyonu nezdînde ziraat matbuatının daimî bir şubesini teskil etmek ve ayni zamanda ziraat haberleri teatisini ve meslekî bir tesanüt temin etmektir. Hemen bütün dünya ziraat matbautı mümessilleri bu toplantının mesaisine iştirak edecektir. İktisadî ve ziraî mes'elelere sütunlarınuı ehemmiyetli bir kısmını tahsis eden gazetemiz, bu toplantıda Roma muha birimiz M. Shevalie E. ArnoldKhan tarafından temsil edilecektir. Johan Strauş ve a.şkı Majik'te Viyana operetlerinin tatlılığı meşhurdur. İşte «Johan Straus ve askı» bu şekil operetlerden biridir. Hem bu meşhur musikişinasm ha • yatından bir saf hayı gösteriyor, hem de onun seçilmiş bestelerile seyir cilere mükemmel bir musiki ziyafeti çekiyor. Senaryo şu suretle tertip olunmuştur: Johan henüz kıymet ve kudreti takdir edilmemiş bir vazi yettedir. «Fledermaus» u hazırla makla mesguldür. Bütün istikbali aşağı yukarı bu esere merbuttur. Muvaffak olduğu takdirde gayesine eerişecek, saraya orkestra şefi tayin edilecektir. Sevgilisi Lili ile birlikte bu emellerine vâsıl olmağa çalışı yorlar. Fakat Domski isminde bir zabit te Lili'yi seviyor ve Lili'yi elinden kaçırmamak için Johan'ın yükselmesine mâni olacak bütün vesileleri ihzar ediyor. Fledermaus'un ilk temsilinde gürültü çıkartıyor, ıslık çaldırıyor. Nitekim bu hainlikleri tesirlerini göstermekte gecikmiyor. Johan inkisarı hayale uğruyor, Lili de vaktile kardeşini ölümden kurtardığı için minn^ttarlık hissettiği Domski ile beraber gidiyor. Fakat bir müddet sonra hakikat meydana çıkmakta gecikmiyor. İm parator da Johan'm parçalarını beğendiği icin bir vesile ile kendisine takdim olunan listede Ştraus'un saray arksetra şefliğine tayini mes'elesini görünce derhal tasdik ediyor. Diğer taraftan «Fledermaus» un Berlin'dek: temsilleri son derece muvaffakiyet kazamyor. Lili ile Johan da epeyce ıztırap çektikten sonra birbirlerine kavuşuyorlar. Johan Ştraus'u Viyana operası san'atkârlanndan Michael Bohnen temsil ediyor. Bu zatın sesi güzel olduğu kadar artistlik kudreti de yüksektir. Lili rolünü oynıyan vaktile sessiz filimlerin en parlak yıl dızlarmdan biri Lee Pary'dir. Bu kadar billurî bir sese sahip olduğu halde niçin sesli filimlerde vazife almakta bu kadar gecikti bilmi yoruz. Gretel Theimer ikincî genç kız da her zamanki gibi iyidir. Komik Casus T. Lincoln Cemiyeti Akvamda Brüksel'de Buda rahibi kıyafetinds Yeni intihap edilen Umumî kâtip kimdir? Tıp cemiyeti faaliyete geçti Türk Tıp Cemiyeti sene mesaisine başlamış ve yeni idare heyetini intihap eylemiştir: Reis: Operatör Bürhanettin, ikinci reis Operatör Fahri, ve göz hekimi Hakkı Hayri, umumî kâtip sinir hekimi Şükrü Hazım, veznedar Bakteriyolog Fethi, kütüohane muhafızı sinir hekimi Hüseyin Kenan Beyler seçilmişlerdir. Her salı günü saat 6,5 ta umumî toplantılar yapılarak muntazam surette tıbbî ve ilmî müzakere ve münakaşalara devam edilmektedir. Bilecik'liler şehri Ihya ediyorlar Bilecik (Hususî) Son seneler zarf ında buhranın şidcfetine rağmen Bilecik'te hummalı bir faaliyet gö. rülmektedir. Bir çok f edakârlıklarla meydana gelmiş olan elektrik fab. rikası geçenlerde yanmıştı. Belediye azamî f edakârlık ihtiyar ederek f abrikayı yeniden yaptırmıştır. Halkın ihtiyacını her zaman ve her an dü. şünen valimiz Emin Bey ve Be.ledî. ye reisi Yahya Bey bu hususta çok emek sarfettiler. Şehrin su ihtiyacını temin için halkın fedakârlığı ve elediye rei sinin himmetile 270 tonluk beton bir su deposu ve bir mezbaha ya pılmaktadır. Türk Tayyare Cemi . yeti Bilecik şubesi de kendine bir bina yapbrmış ve Adapazarı Türk Ticaret Bankası tarafından derhal kiralanmıştır. Vali Emin Beyle Halkevleri re isî Yahya Beyin maddî ve manevî yartfımlarile bir futbol sahası mey. dana getirilmektedir. Memleketin her ihtiyacile pek yakmdan alâkadar olan valimiz E. min Beye Bilecik'liler çok müteşekkirdirler. ÖMER FARUK Mösyö, Madam ve B:bi Artistik'te «Mösyö, Madam ve Bibi» filmi bir öperettir. Musiki Paul Abraham tarafından yapılmıştır. Mevzuu da tabiî her operet gibi biraz hayal ve biraz hakikat karıştırılarak viicudc getirilmiştir. Bir küçük köpek ta savvur edeniz ki adı «Bibi» dir ve karmızm bu küstah mahluku ba • zan sizden ziyade sevdiğine hükmedeceğiniz geliyor. Faraza Ameri ka'daki milyoner patronunuz bu • iunduğunuz memleketten geçmek iizeredir. Siz özenraiş, bezenmiş bir ziyafet bazırlamışsınız. Halbuki karınız köpeğini de adamcağızla be • raber sofraya oturtmak istiyor. Tabiî kızar, köpürürsünüz değil mi ? tşte «Mösyö, Madam ve Bibi» filmi boyle başhyor ve nihayetsiz tu haflıklar, garabetler içinde nihayet bnluyor. Meselâ Amerika'lıya ha • nım kâtibe, kâtip te hanım diye takdim olunuyor. Şehsiyetlerin mu • Veremle mücadele faaliyeti Kışın yaklaşması dolayısile Hilâliahmer cemiyeti Erenköy sanatoryomuna kalorifer tertibatı yaptımuştır. Halen sanatoryomda 38 hasta tedavi edilmektedir. Geçen gün sanatoryomu ziyaret eden B. M. M. Reisi Kâzun Paşa Hazretleri müesseseyi çok beğenmişler T e s ilerisî için ümit verici bir müessese olduğunu söylemişlerdir. Diğer taraftan Hflâliahmer cemiyeti Eyiip Belediye dairesindeki dispanserden maada gene Eyüp'te bir dispanser daha tesis etmek için bir arsa satan al mıstır. Bir soyguncu çetesi yakalandı Adana'da köylüleri korkutup bağlamak, mallannı ve paralaruu almak suretile soygunculuk yapan ve sabıkalı Mustafa'nın idaresinde bulunan bir hırsız çetesi yakalanrmştır. Son defa çaldıkiarı hayvanlar da ellerinde bulun mnftur. Amasya'da iki feci ölüm Amasya (Hususî) Kâmil is minde zararsız delilerden biri sar'a neticesinde ırmağa düşerek boğul muştur. Rüştü isminde bir amele de vagon altmda ezüerek ölmüştür. Sir Eric Drum Brüksel 20 mond'un istifa (A.A.) Brük sile mhilâl eder sel adliyesi • Akvam Cemiyeti nin adlî zabıta kâtibi umumili • memurlarınm ğine M. Ave • mehareti saye * uol'un intihap esinde meşhul dildiği yazılmış casus Trebitch tı. Lincoln, Midi îs* tasyonunda t e v Akvam Ceml • kif edilmiştir. yeti umumî kâ tipliği gibi e • Kendisi Buds hemmiyetli b^ rahibi kıyafe ' vazifeye intihnt tine girmişti. edilen M. Avenn M. Avenol Emniyefci u fHeşhur casus Tfn^, • Lincoln elli yaşındadır. Fansa'nın Deut mumiyeye tevdi Sevres kasabasında dünyaya gelen edilmiş olup hudut haricme çıkarı M. Avenol memuriyet hayatına malacaktır. liye müfettişliği ile başlamıştır. ?• Lincoln, Brüksel'e pazartesi günü raları 1916 ilâ 1923 tarihine kadar gelmiş, Chakung ismi altında bir o Fransa'nm Londra sefareti maliv*1 tele inmişti. Şanghay belediye ko ateşeliğinde bulunmuştu. misyonundan almış olduğu 16 temmuz 1932 tarihli pasaportta bu isim Bu zat, Londra, SanRamo. Hythe yazılı idi» Spa, Boulogne, Bruxells, Canns, Gene konferanslarmda ya aza ya Pasaportuna nazaran 53 yasında hut eksper sıfatile bulunmuştu. olup Macaristan'da doğmustur. Hiç bir devlet tabiiyetinde değildir. Al1923 tarihindenberi Akvam Ce manya için muntazam pasaporta ma~ miyeti umumî kâtip muavinliğin^< lik bulunuyordu. Fakat vizesi Bel bulunan M. Avenol ayni zamancU çika'da oturmasına tnüsait değildi. cemiyetin teknik teşkilâtının müdij Bu sebepten dolayı odasında tevkif riyetini ifa etmişti. edilmiştir. Lincolon 6 eylulde Marsiyl'ya çıkmış olduğunu, müteakıben Ber lin'e gittiğini ve orada Budizm hak Madrrt 20 (A.A.) Korterlerde' kında konferanslar verdikten sonra M. Herriot'nun seyahati hakkırda Münih'e gitmiş olduğunu söylemiştir. sorulan bir suale cevaben M. ZulueCasus cumartesi günü Brüksel'e ta, ecnebi memleketlerde bu mes'ele gelmek üzere trene bintniştir. hakkında şayi olan haberlerin asılsu Bugün Kolonya trenine binmesi'ne olduğunu söylemiştir. müsaade olunacaktır. Hükumet, kanunu esasinin ruhuna ve ahkâmına münaf i gizli hiç bir içtima aktetmiyecektir. Ankara 20 (Telefonla) Satn Esasen İspanya'ya bu husus hak sun Sıvas hattının küşat resmi teşkında hiç bir hükumet taraf ında mürinisani ayı içinde yapılacaktır. Maa. l racaat vuku bulmamıştır. maf ih hat şimdiden umuma açılmıştır. ispanyaFransız anlaşması tekzip ediliyor Samsun Sıvas hattı

Bu sayıdan diğer sayfalar: