1 Şubat 1933 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

1 Şubat 1933 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sub'at 1C33 Cumhtrriyet' Türkçemiz. Söz üretme ASKERÎ BAH1SLER, Gaz harbi n«l I» Elektrik fabrikası, plâj yapılıyor, yeni Yaşıyan adam! bir çok caddeler açılıyor Mudanya'da imar işleri Nasıl olacak? Uludağ zirvesinde M. Guillot, karlar ara sında nasıl yaşıyor? Yeni sözler üretme işinde en doğru yol, dilin kendi kendine yaptıklannı araştırmaktır. Konuşma dili bu i»te nasıl bir yol tutuyor? Hep bir türlü mü yapıyor? Yoksa birbirîne benzemiyen yollar mı? Okurla rımızdan biri bize bir kaç sözün üremesini örnek olarak gösteriyor: «Boş sözü sıfat olarak kullamlı yor; hep böyle miydi? Yoksa bir fiil kökü miydi de sonradan sıfat mı oldu? Bu sözün şimdi kullandığımız üremelerini anyalım: «Boşluk, boşalmak, boşaltmak, boşolmak, boşamak, boşanmak, boşatmak... «Boş, dolunun tersidir; kof; vahi: Boş söz, boş fikir; akılsız: Boş kafa, boş kafalı. «Boşalmak: Bir kabın içindekini * her hangi biçimle olursa olsun bitirmesi: Su küpü boşalmış; içi boşalmak. «Boşaltmak: Tulumdaki yağı tenekeye boşalttım. «Boşolmak: Eskiden koca, karısına «boş ol» dedi mi, kadın boş dü~ şerdi. «Boşamak: Kocanın karısını boşaması. Boşanmak: Kadının kocasından boşanması: «Boşanmak: Bir atın bağlanndan kurtulması, bir zembereğin çözül mesi. «Bu misallerden anlaşılıyor ki boş sözü, temelinde bir fiil kökü imiş. «Başka bir söz daha alalım: «Küçük: Bunun özü kiçidir, hâlâ da kullanınz: Ulu Burlu, Kiçi Burlu; Kayseri kalesinin bir kapı sına: Kiçi Kapı derler. Ankara bağlanndan Kiçi Üren. «Küçüklük, küçücük (küçücek), küçülfnek, küçültmek, küçümen... «Büyük sıfatı böyle üremiyor: Büyüklük, büyücek, büyümek, bü yütmek, büyülmek. «Küçülmek, ufak olmak manasına geldiği gibi, kendini küçük görmek, küçük göstermek manasına da gelir. Büyümek ise büyük ol mak değil, artmak, nesvünema bulmak manasınadır. Ama büyüt mek, büyük yapmak demek olduğu gibi yetiştirmek. terbiye etmek ma nalanna da gelir. ı i «Bu iki kelime, ayni biçimde söylendiği halde niye r.yni biçimde ürememişler? Bu hususta bizi aydın latmak istiyecek okurlarrmz yok mudur?» Büyümek sözünde kök, büyü yahut böyüdür. Bu kök, başlangıçta böy olsa gerektir. Büyük sıfatı, kökün sonuna bir ük gelmekle olmuştur. Nasıl ki salmaktan salak ta sıfattır. Bönden bunak gelmiyor mu? Belki de aldanıyoruz. Okurlarımız, bildiklerini, düşündüklerini bize yazarlarsa hepimiz seviniriz. Bununla beraber dilünizde söz üremesi tek bir türeye uymuyor. Türeler çoğalıyor. Bütün bunları araştırmak, bulup yanyana getirmek, türkçenin söz düzenini kurmak gerektir. Bir kaç misal de biz söyliyelim: San: Sararmak; kara: Karar mak; mor: Morarmak; kırmızı: Kızarmak; Ak: Ağirmak; ye»il: Yeşermek. Peki; niçin: Mavi: Mavileşmek; pembe: pembeleşmek oluyor? Mavi, pembe kelimeleri yabancı olduğu için mi? öyle ise kırmızı da türkçe değil. Ama kızarmak, kırmızıdan değil de kızıldan, yahut kızıl, kız kö~ künden gelmiştir. Demek ki söz üreme işine göz açarak bakacak olur sak, türkçe sandığımız bir çok sözlerin temelinde yabancı olduklarmı da anlıyabileceğiz. Renk bildiren sıfatlar böyle ürediği halde ölcü bildiren sıfatlar nasıl ürüyor? Uzun: Uzamak; kısa: Kısalmak, dar: Daralraak; geniş: Genişlemek; derin: Derinleşmek. Görülüyor ki aynlıp ortaya kona cak bir takım türeler, düzenler var. Bunlar üzerinde durmalıyız. I Muharebe gazleri arasında boğııcu, ze I Kânunusaninm son haftasmda bir portab'f cadır, bir battaniye ve bir iki okka şekerle bisküvisini sırtına alarak yapyalnız Uludağ'a çıkan ve orada bir hafta kalarak tstanbul'a dönen Galatasaray mu;»llimIernH'>n M. G'iillot'un bu heyecanlı seyabati kadar havatı da çok garip ve merakl'dır. Ken<J<sini görenler îğne ipliğe dönmüş kadar zayıf olan vücudünün bu yorucu seyahati ve ski sporunu nasıl vaphîhna sasarlar. Halbuki bu sınm gibi viicut; denizden 2500 metre yüksek tepelerm üstünden skflerile saatte elli kilometre sür'atle uçuyor. Sırtında k*ndi aihrlıpı kadar yük taşıyan M. Guillot sabahtan aksama kadar kaydıktan sonra srecelerini karlarî eserek kurduğu portatif çadınnda geçîriyor. Kendisine vahsi hayvanlardan korkuyor musunuz, dedikleri zaman (onların kıs güniinde dağbaşlannda ne işleri var? Hepsi kövlerin kenannda vrm bekli • yor!...) Cevabını veriyor. Ketif sisler ve dumanlar aras'nda vürümekten bile korkmıyan M. Guillot'un bu soçukta yediği şev nedir bilir misiniz? Bir kaç şeker ve bir iki bisküvi ist» o kadar... Arasıra çav iciyormuş... ömriinde et yememiş, kîmseye de et yemeyi tavsiye etmiyor. Bütün zevkini dağ snorlanndan alan M. Guillot tatilleri dört gözle bekliyor. Tatil gecesi neş'esinden uyuyamıyormuş... Bize son günlerde veni bir arzosunu îzhar etti: Bursa eençlerine bu güzel ve meraklı spor ha^kmda konferanslar vermek... Bursa'daki spor teşkilâtı riiesası avaçina gelen bu nimetin kıvmetini bilirse geneliğe çok büyük bir hizmet yapmıs olacak... Eskidenberi esrarengiz ve efsanevî bir dağ telâkki olunan Uludağ'ın ski sporlan için cok müsait olduğunu atletizm antrenörünün son raporundan da anlıyoruz. Daeın zirvesfne yaktn bir yere kadar mükemmel bir otomobil şosesi yaoıldı. Yazın bile bir kadm yüzü göremiyen Uludağ gecenlerde gene M. Guillot'un tertip ettiği seyahate iştirak eden bir Fransız matmazelfle kışm da kadın yüzü firördü. Mademki orada kışın da tehiike yokmuş. Genclerimizi, mekteplilerhnizi berrak bir güneşm altında ellerinde sopalan avaklannda skilerile karlar üzerinde sekerken görmek istiyoruz. Tkludanya'nın garbindeM plftjlard kaymakamı Salâ Mudanya (Hususî) Mudan ya'da kasabanın imarına iskele civannın tanzimile başlıyan çahşkan Belediye reisi Saip Beym güzel e serlerhıi gördüm. Sokakları biribi rine müvazi ve aımıt olarak açılmış olan bu küçük kasaba imara pek roüsait.. Şimdiye kadar elektrik nurundan mahrum bulunan Mudan ya'ya gene Belediye reisinin gayretile bir elektrik fabrikası yapılıyor. Medenî bk* ihtiyaca cevap veren bu teşebbüsü takdir etmekle beraber; fabrika gibi giirültülü bir müesse senin şehrin tam ortasına kurulmasını doğru bulmadım. Esasen bu cihet, Dahiliye Vekâletinin aon talimatnamelerinden birile de taban tabana zrt bir harekettir. Fakat artık tashihi mümkün değil... Kasabanm diğer bir noksanı da çok güzel plâj yerleri olduğu halde benüz asrî bir plâjın yapılmamış olmasıdır. Eğer4ra plâj yapıhrsa biitün Bursa halkının yazın buradan istifade etmesi kabil olacak ve bu İş ayni zamanda Mudanya için yeni bir hayat doğuracaktır. Mudanya havallsinin; daha doğrusu vilâyetin zeytin mıntakasının bu seneki rekoltesi (25,000,000) kilo imiş. Lâkin müstahsil, zeytinin! doğrudan doğruya satmak için onu tuzlayıp salamura yapmak mecburiyetindedir. Bu ise hakikaten tuzlu bir iştir. Çünkii; zeytine nis betle tuz pahalıdır. Bittabi bu pa hahltk karşısında müstahsil, mabulünü zeytin halincfe satmaktansa yağ çıkartmayı teccih ediyor. Bu da fena değil ama, yağlara olsun de •amlı istihlâk memba ve mahreçleri bulunsa... Bursa hinterlandının mühim bir Ibraç iskele • iolan Mudanya'mn gümriik memurları muhterem ve yazîfeşinas zevat.. Fakat ya kırta " siyecilikten veya başka bir sebepten işlerin ağır yürüdüğü söyleniliyor. an Mr tasmı re yenl Mudanya hattln Bey Hatta Bursa fabrikatorlan kendilerine kolaylık ve çabukluk gösteril mediğinden şikâyet bile ediyorlar, buna da bir çare bulunsa fena ol mıyacak... Kazaya yeni tayin olunan kaymakam Salâbattin Bey genç ve açık fikirli bir zat. Tam manasile bir Cumhuriyet kaymakamı.. Kendisinden gençlik ve memleket büyük ve kıymetli içler umuyor. Devlet Demiryoları idaresine geçen Bursa Mudanya şimendiferi nin Mudanya'daki merkezine gittim. Depolar müdürü olan bahriye mütekaitlerinden şimendiferci Şükrü B. beni depolara götürüp gezdirdi. Bu bat; şirketin idaresinde iken pek bakımsız kalmış... Devlet Demir yollanna geçtiği gündenberi her şubesinde yeni bir inkisaf başgösterzniçtir. Bursa'daki kanaat: Bu hattın zaranna işlemekte olduğu merkezinde idi. Halbuki çok iyi öğrendiğime nazaran; 6 aydanberi hat tın bütün masrafları ve memurlann maaslan verildikten sottra (400,000) lira kadar bir para bile merkeze gönderilmiştir. Köhne lokomotifler depoda ta * mir edilerek yeni bir hale getirili yor; ve cer kabiliyetleri tezyit edi liyor. Eskiden (120) ton kömür yakan makineler şimdi (80) ton yakmak suretile ayni işi görecek hale konmuslar ki; bu suretle büyük bir tasarruf yapılmak mümkün olımış... Ancak Mudanya hattı daha ziyade tiiccar eşyası naklinden kazanç te min etmektedir. Bu hatta yolcular rağbet etmiyor. Çünkü otobüsler yolculan Mudanya'dan Bursa'ya bir saatte götürüyorlar. Halbuki tren bir saat kırk beş dakikada... Fakat isi acele obnıyanlar için trenle se yahat etmeleri tevsiyeye değer... Zira bu hat boyu yazın dünyanın en güzel ve en sairane manzaralarile süslüdür. Zehirli gazlerin ne müthiş bir silâh olduğunu ve istikbal harplerinde tayya • reler vasıtasile cephe gerilerinde isti • mali takdirinde bu silâhın bilhassa gayrimuharipler için cidden korkunç bir teblike teşkil edeceğini yazmıstım. Geçen makalemde bu dehşetli silâhın, Alman'lar tarafmdan Fransız'lara karşı ük kuUanıldığı zaman nasıl bir tesir ha8il ettiğini anlatmıstım. Rus cenhesinde de ilk defa gaz istimal edild<ği zaman gsr'pr'n muc'di o'?n orofes^'» beraber cepheyi gezen bir Alman zabitinin anlattıklarını da okumanızı rica ederim. Zabit diyo rki: «Profesör, yola çıkarken, müthi» bir manzara '<arsıs:nda kalacağımızı söy • lemişti. Fakat, muharebe meydanında gördüğüm manzara o kadar korkunç, o kadar fec<di ki, hiç bir insan muhayyelesi, böyle bir seyi tasavvur bile edemezdi. Yerlerde krvranarak can çeki şen insanlar, eîleri ve dizleri üstünde sürünerek kaçmaea çalısan insanlar, çddırmıs gibi elbiselerini boğazlarını yır tan insanlar... Şurada, parmakları toprî'kNra trömü'müs bir nefer, bnrada gözbebekleri evlerinden fırlanuş bir asker, ötede, esrarlı ve anlaşılmaz bir ölümün korkusu Ue çehresi sonsuz bîr dehşet ic'nde can veren bir cavus... Can çekişenlerin ıslık gibi nefesieri, boğuk hınltıları, bütün bu m • sanların anlaşılmaz bir azap ve işkence ic'nde kıvrandıklaruu gös terivordu. Dudaklar mosmor olmuş, pjözlerin akı masmavi kesilrais. dudakların kenanndan, san bir köpük akıyordu. ölülerin benzini korkunç bir kül rengi kanlamıstı. Yarabbi bu da mı harp ti? Yoksa harbin asıl çehresi bu mu idi? * ' yakıcı ve tahrîş edici gazler var diinm. O, beni görünce eHerile yüzünü kapadı. Kendisine rusça «korkma seni kurtaracağım» dedim ve askeri omuzlıyarak bizim siperlere doğru götürmeğe başladnn. Fakat bu adam gittikçe ağırlaşryordu. Halbuki orta boylu, zayıfça bir insandı. Ben de kendimde bir gariplik hissetmeğe başladun. Ağzımda tatlı bir lezzet, burnumda tuhaf bir koku... Ben de zehirleniyordum... Bir kaç adım sonra, kuvvetimin büsbütün kesildiğini hissettim. Yüniyemiyordum. O zaman nefes alırken boğazımın ıslık çaldığını farkettim. Korkumdan omzumdaki Rus'u düşürdüm. Umitsizliğin verdiği son gayret ve kuvvetle koşmağa ba<!ladım. önümde bizim sihhiye neferlerinin durduğu ağaçlık göründü. îki nefer bileklerimden yakaladılar, biri halâskâr oksijen maskesini yuzüme taktj. Askerlerimiz bu manzara karşısında büyük bir merhamet hisstne kapılmışlar. henüz ö!memis olan Rus'ları, hummalı bir gavretle hastanelere t»<ıyor lardı. Yaotığımız hareket, artık bîr hücum değil, zalimane bir baskına uğnyan düşman hakkmda vüreklerden taşan bir acıma tuğyanı. zulüm ve iskence gö;en k»rdeşlere yardım mtiyacınm feveram idi. Yanıbasımdaki profesör efendi, bu fecî anfarda bile, fennin korkunç mü 1 »ah'tlîöî va*ifp*îni sîikîînet'e vaoh. N"zarivelennin do«huluihınu. îcnl ettiöi gazin mükemmeliyetini isbat için sağda solda nümuneler, vak'alar deliler anyordu. « Bakınız, bu morarmış gözbebekleri, en vaKim ve şifa bulmaz bir zrhirlenmeve alâmettr.» diyor, sonra, bedbaht kurbanmın yanağmı okşuvordu. Bir zavallıyi hastaneye götürmeğe çalışan neferlerimize: « Bırakın onu, kurtu'maz art>k, başkasını aravın» divordu. Bir derp Uenarına geldik. Zehirlenmis beş on Rus, su içmev» çaltsıvorlardı. Profesör: « Her yudum su, onlan bir adım daha ölüme vakU«tınr. Sövleyin su içmesin'er.» dedi. Zavallı'ar. benim tavsiyelerimi dinlemeden ciğerlerini yakan ateşi söndürmeğe uğraşıyorlardı. Aslan gibi bir Rus çavuşu, vücudü yay gibi gerilmiş, gözleri, evinden uğramiş, bir şeyler söylemek istiyor, fakat boğazmdan yalnız acı bir ıslık çıkıyor.. du. Çavuşu omuzlayınca, hastabakıcı . lanmızın yanına götürdüm. Kendisine oksiien teneffiis ettirerek ölümden kur. tardık. Bir Rus yüzbaşısı, bütün kuvvetile başına gecirilmek istenilen oksijen maskesini re^r'ediyordu. Zorla taktık, ken. dine geldikten sonra, « Beni büsbütün öldürmek istiyor. sunuz zannettîm de onun içm istemiyordum,» dedi. Yalnız, insanlar ve hayvanlar devil. tabiat te zehirlenmişti. Yanraklar, müthiş bir kasırgaya uğramış sribi sol mu.tlardı. Ağarlann tepesindeki yanraklar yemveşil, asaeıdaki dallardaki yapraklar ölçün ve kül rengi idi. Mavi çiçekler kızıl, yeşil ve san ekinler, esmer bir renk almıstı. Gazin geçtiği v e rlerde bütün hayat mahvolmustu. Uniformamın madenî k'sımlan, âdeta küflenmiş ve paslanmıstı. Siperlerin önündeki korkunç man zara, siperlerin icinde, büsbütün dehsetleniyordu. ölmüş zabitler, ölmüs neferler, hepsi can havlile vahşiyane birbirine sarılmışlardı. Uvkuda iken gaz baskınma uğradıklan için çehreleri müthiş bir korku ve ıstırap ifade ediyordu. Siperlerin üstünden dürbünle baktım. Düşman cephesinin derinliğinde goziîn alabildiğine insan cesetleri, at ve katır leşleri uzanıyordu. Bir batarya kacmak istemiş, gaz, insanlan, hayvanlan bilâmerhamet yere sermişti. Toplar bile bu afetten kurtulamamış, koyu yeşil bir renk almışlardı. ölüler arasından geri dönerken çukur bir yerde bir Rus neferi gördüm. Ona bakarken birdenbire bir ürperme duydum. Buradaki ekinlerin üstünde hafif bir gaz kokusu yayılıyordu; ekinin arasında yürüdükçe artan tatl>msı, fakat garip ve yavan bir koku... Biraz Ötede henüz berhayat Rus neferi gör Vedat örfi Beyin çevirecejji yeni filim Ayvallk (Hususî muhabirimiz den) Avrupa'dan dönen filim rejisörü Vedat örfi Bey Ayvalığ'a uğradı. Bir Millet Uyanıyoc filmi mümessillerinden Ahf ve sabık Darülbedayi san'atkârlarından M. Muammer Beyler de Vedat örfi Beye refakat etmektedirler. Vedat örfi Bey, şubat nihayetinde çekilmeğe başlanacak olan filim içm «Cunda> adasmda bazı tetkîkatta bulunmaktadnr. Bu ada, Türkiye'nin en müs tesna ve güzel köselerinden birisidir. Biraz sonra profesör de yanıma gele* rek bana bazı tavsiyelerde bulundu. ölümden kurtardığun Rus çavuşu da sıhhive neferleri beni tedavi ederken elIerîmi hem oğuşturuyor, hem öpüyordu. Bir kaç gün sonra, üçüncü bir gaz taarruzu yapıhrken, rüzgâr birdenbire deçiserek gazleri bizim siperlerimize doHnrdu ve 1200 Alman neferi zehirlendi.» *** Şimdi harpte kullanılan gazlere gelelim. Bugün gizli gizli imal ve ihzar edilenleri bir Allah, bir de yapanlar bilir. Umumî harpte kuDanılanlar ise başlıca dört nev'e aynlıyordu: 1 Boğucu gazler, 2 Zehirievici gazler, 3 Deriyi kabartıcı ve vakıci gazler, 4 Tahriş ve tehyiç edici gazler. Boğucu gazler: Çok miktarda teneffus edHdiği takdirde tesir'eri ani ve seridir. Bir kaç sanivede, bir kaç nefes alır abnaz adamı öldürür, Fakat bu en müthiş seklidir. Alelumum boğulma aı çok tedrici bir surette olur. Gazin burun, boğaz, hancere ve eîğerlere hücumu olüme sebebiyet verir. Zehirleyici gazler: Kandaki kereyvat hamrayı imha ederek ensioeyi oksijenden mahrum etmek suretile mevti mu« eip olur. Bunlardan bazılan kesif olarak bulundusru yerde 2530 saniyede sapsa«»'*nı bîr adamı" "^Idürttrler. Deriyî kabartıcı ve vakıcı gaxl«r: Vücudün acık kınmlanna, azayı tenasüliyeye tesir ettiği gibi elbise ve kundura!ard«n bile ge<*erek tesirlerini icra eder< ler. Bunlara «hardalb gaz» de deniiir. T^sirleri müthiş bir hardal yakısı gibidir ve ağır ağır tebehhur ettikleri için, az hava alan verlerde uzun müddet, hatta «rünlerce kalırlar. Tahris ve tehyic eden gazler: Bunlar adamı >»ksırhr, ağlatır, muvakkat körlük verir. Bazı gazler, yukanki hassalann t>ir kacına birden maliktir. Bu gazlerin icinde maskelerden geçenleri de vardır ki dü«mana maskeyi çıkartmak ve sonra öteki gazlerie hücum etmek icin kullanılır. Aksırtıcı «razler bu nevidendir. Başka bir makalemde zebîrli gaTİere kirsı tahaffuz çarelerinden bahsedeceABÎDİN DAVFR Bursa'da 88 kooperatif Köylü arazisini karşılık göstererek aldığı paralarî Lamamen ödemiştir Bursa (Hususî muhabirimiz den) 933 se nesi sonunda vi * lâyette teşkil edilen ziraî kredi kooperatifle • rinin sayısı (88) olmuştur. Bu kooperatiflesnıenin çiftçiyi tte ka dar sevindirdiğini kendilerind'e*dinlemek lâzun * dır. Çünkü: Biz Bursa Ziraat BankasıBurada ne yaz nm kooperatif servis sak hakikî se sefi Kemal Bey vinçlermi ifade edemiyeceğiz. Yalnız şimdiye kadar kooperatifçilik etrafında bir korku ve bir nokta a ğızdan ağıza dolaşıyordu: Acaba çiftçi bu parayı ödeyebilecek mi ve bu paradan kâr ya pabilecek mi?.. Bunun cevabını Bursa Ziraat bankasının Reisicumhur Hz. ne takdim ettiği rapor büyük bir sarahatle vermrçtir. Evet bütün kooperatifler 31 kânunuevvelde borçlarını tama men bankaya yatırmışIarAr. O gün, bankaya on paralık bir takıntılannm kalmadığı göcülmüştür. Şu halde köylü ve çiftçi bankadan, arazisini karşılık göstererek aldığı para ile iyi içler gbrebilmiş ve bu parayı Işleterek kazancını kendine, aslını da bankaya verebilmiştir. Kâr mes'elesine gelince: Bu sene bu kooperatiflerin hepsi hesaplarını (300) Iiradan (1000) liraya kadar değişen miktar arasında hep kârla kapatmışlardır. Meselâ bunlardan Bursa merkez koperatifi 1500 lira Kazlklı köy kooperatifi (500) lira kâr yapmıştır. Hatta bu kârlar da ğıtıldıktan sonra ayrıca kooperatiflere dahi birer miktar kâr kalmıetır. Yalnız Bursa kazasmda (42) kooperatif teşkil edilmiştir. Bu kooperatiflerin ortak adedi (2420) dir. (272,180) lira sermayeleri vardır. Bankadan aldıklan miktar (256250) liradır. 932 senesinde ortaklara dağıtılan para da (360650) liradır. Sırasile Gemlik'te (11) kooperatif (584) ortak vardır. Sermayeleci (39200) bankadan aldıklan (22400) ortaklara verilen (36900) liradır. İnegöl'de (10) kooperatif, (614) ortak, (39800) lira sermayesi var dır. Bankadan aldıklan (42200), ortaklara verilen (64000) liradır. Iznik'te (5) kooperatif, (180) ortak ve (4000) lira sermaye vaırdır. Bankadan aldıklan (1600), ortaklara verilen (3500) liradır. Karacabey'de (3) kooperatif, (190) octak ve (12000) lira sermaye vardır. Bankadan aldıklan (7800) Trakya'da şiddetli soğuVIar Çorlu (Hususî) Çorlu'nun üç dört gündenberi maruf kuru soğukları başlamısbr. Soğuklar bu suretle devam ettiği takdirde ks!ık zrriyata zarar iras et mesinden korkulmaktadır. Bu derece soğuklara nazaran mahrukat ftatı geçen aeneye nisbetle pek düşkündür. Fikret ortaklara verilen (13500) liradır. M. Kemalpaşa'da (4) kooperatif, (157) ortak ve (13300) lira sermaye vardnr. Bankadan henüz para almamışlar ve ortaklara verilme miştir. Mudanya'da (3) kooperatif, (169) ortak ve (18500) lira sermaye vardır. Bankadan aldıklan (6000), ortaklara verilen (15500) liradır. Orhaneli'de (3) kooperatif, (128) ortak ve (6800) lira sermaye var dır. Bankadan aldıklan (1600), ortaklara verilen (2750) liradır. Orhangazi'de (6) kooperatif, (238) ortak ve (10800) lira sermaye vardır. Bankadan aldıklan (6500), ortaklara verilen (8600) liradır. Yenişehir'de (1) kooperatif, (32) ortak ve (2740) lira sermaye»! vardır. Bankadan aldıklan (2750), ortaklara verilen (4300) liradır. Bunların yekunu (88) kooperatif, (4712) ortak (420320) lira sermaye, (347100) lira bankadan alınan ve (509,700) lira ortaklara verilen miktardıır. Bu kooperatiflerin hemen bir sene içtnde teşkiline Ziraat bankasının kıymetli ve çalışkan müdürü Hakkı Mançu Beyle bankanın koo peratif servis şefi Kemal Bey âmil olmuslardır. Ma,a Mektupçular ve Kaymakamiar arasında Ankara 31 (Telefonla) Zonguldah mektupçuluğuna Denizli mektupçusu Sait, Deniz'liye Elâziz Sevki, Emniyet işleri 6 ıncı şube müdürlüeüne 5 inci şube müdürü Necmettin Beyler tayin olunmuşlardır. Fallya kaymakamlığuta Palo kaymakamı Salih, Kas'a Refahiye kaymakamı Nesip, Kolp'a Zirve kavmakamı Memduh, Akçeabat'a Hope kaymakamı Kâzım, Şereflikochisar'a Reşadiye kaymak?mı Sttkı, M^cka'ya Hmıs kavmakamı Recep Hibtıi, Alocre'ye Köylühisar kaymakamı AIİ Hikmet, Nazilli've Eğrüh kaymakamı thsan, Seferihisar'a Nazilli kaymakamı AIi Rıza, Yıldızeli'n» Seferihisar kaymakamı Fahri, Zile'ye Kemalpasa kaymakamı Kâmil, Sile've Edremit Kaymakamı Mehmet Ali, tskilib'e Ziie kaymakamı Baha, Kuşadasına Vakfıkebir kaymakamı Dilâver, Vak fıkebir'e Kuşadası kaymakamı Ramiz, Bodrum'o Kula kaymakamı Sait, Hope'ye sabık Ovacık kaymakamı Nu • man Sabit, Salihli'ye sabık Behisni kaymakamı Abdülkerim Beyler nakil ve tayin edilmislerdir. Gerze «Hususî» Himayeietfal cemiyeti bayram münasebetile burada 29 fakir ve kimsesiz ilk mektep talebesini bastan ayağa kadar giy dirmif ve bu yavruları sevindirmiştir. Hava şehitleri thtifali burada parlak surette yapılmıştır. Bütün kasaba halkı ve erkânı hükumet me rasime iştirak etmişlerdir. Şehitle rin ruhlarına fatihalar ithaf olun muştur. Hakkı Karadenizereğlisi 31 (Hususî) Bu sabah Iknanımızda bulunan Zühal vapuru iç lhnana gftmekte iken taslara oturmuştur. Kaptan ve mürettebatı vapuru tahlis için çalışmış iseler de bilâ bare Kmadeler'e ak Atillâ vapuruna müracaate mecbur kalmıslardır. Zühal'm Atillâ vapuru tarafmdan kurtanlmasına imkân hasü ohnustur. Vapurun altında rahne olup olmadığı tetkik olurduktait sonra seferine müsaade edilecektir. 6erze'de Himaveietfalin faaliyeti Antalya'da askerî hastahane vendı Antalya 31 (A.A.) Dün akşam askerî hastanede sobadan bir yangın çrfcmış, hastane yanmıstır. İnsanca zayiat yoktur. Bir kaç karyola ve yatak yanmıstır. Ereğli limanında bir kaza Malkara'da tilki avcılığı Tekicdağ (Hu. Mu.) Malka ra kazasınm (Dereköy) kariyesin de kânunusani ayı içinde 18 Hlkf vurulmuş ve bu tilki derilerinin beheri Tekirdağı'nda 250 300 kuruç üzerinden satılmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: