1 Ağustos 1933 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

1 Ağustos 1933 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 Ağustos 1933 Camhürtyeİ' Hititler ve Hitit medeniyeti Hitit hiyerogliflerini okumağa çalışan âlimler şimdiye kadar neler buldular ve neler öğrendiler? 2 [*] Yeni Üniversitenin kadrosu Mülga Darülfünunun 151 müderris/ muallim ve müderris muavininden 59 u Üniversiteye alındı Birinci tahifeden mabat ÜnicersHenfn küşat merasimi, tedrisatın başhyacağı gün« bırakılmıştir. Bu itibarla merasim 15 teşrinievvelde yapılacaktır. Maarif Vekilinin beyanatı Maarif Vekili Reşit Galip Bey, içtimaı müteakıp matbuat mümes sillerini kabul etmiş ve aşağideki beyanatta bulunmuştur: « Bugün ilga edilen Da • ralfünunun Türkiyede bu atla knrulan irfan müesseselerinin üçün • cüsü sayılabilir. tlk Darülfünun tesisi hükmünü 23 temmuz tarihli resmî tebliğde görüyoruz. Halbuki menfi mukavemetlerin şiddeti karsısmda teseb • büs ve icra takatinin çelimsizlıği yÜ7Ünden ilk ders ancak 15 kânunusani 1863 te yani 17 yıl sonra baslıyabiii • yor. Başlangıçta dersler yanmya malak hikmet, hayvanat, nebetat ve tarihten ibaretti. Tabiî coğraf . yanın bunlara ilâvesi ancak daha sonraki yılda 1863 tarihinde mümkün olabilimistir. Coğrafyamn geciktirilişi dünyanın yuvarlaklığı davasınm mü • nakaşasından korkulma*ı yüzündendi. Açılması emirler, iradelerl* karar laştırıldığı halde açılamıyan Darülfü • nuna muallim yetistirmek lüzumu da hatırlanmış, o devirlere mahsus garibelerden olarak birisi riyaziyat, diğeri tabiiyat tahsil etmek ve ayni zamanda Paristeki hnistiyan Osmanlı tebaasma türkoe öğretmek üzere yalnız iki efendi Parise gönderilmisti. Birmin ismi bilinmiyen bu iki efendiden ikincisi Selim Sabit Efendi idi ki lstanbul Darülfünununa muallim olmak için Pariste altı yıl riyaziyat, beyet ve fizik tahsil ettiği halde memlekete dönüfünde altıncı b«lediye dairesi rüsumat kalemine kâtip tayin edilmiş, daha sonra Darülfünun açıldığı zaman ise kendisine riyaziyat kürsüsü yerine edebiyat muallimliği verilmisti. Üniversitede kimlere vazife verildi? JVIiilga Darülfünunun Universite kadrosunda isimleri bulunmıyan müderris, muallim ve müderris muavinleri Birinci sahifeden mabat ve mevziî coğrafya, profesör mua vini Orhan Sadettin Bey: Umumî felsefe, profesör muavini Caferoğlu Ahmet Bey: Türk dili ve edebiyah tarihi. ririyatı ve diş hastalıklan, muallim Hüseyin Hâmit Bey: Protez, muallim Rüştü Bey: Protez, muallim Salâhattin Mehmet Bey: Fiziyoterapi ve röntgen, muallim muavini Ziya Cemal Bey: Diş farmakolojisi, anestezi ve tedavi. Etı denüen kabartmah arslan Gurgum Kralı Ralparudaya atttîr mnrkasi) Maraşıa bulunmus olup Müâttan evvel takriben 9 uncu asra aitUr Hitit hiyerogliflerinin halledümesi îçin bugün birçok âlimler geceli gündüzlii çalifmaktadırlar. Fakat evvelki yazılanmızda da arzettiğiaiiz gibi henüz ilim bu mesele hakkında son sözünü söylemekten çok uzaktır. Şimdiye kadar Hitit hiyerogliflerinden halledilebilmiş yg i h l i k k llii işaret ve harflerin sayısı kırk elliyi ge çememektedir. Bir dilin malum olmıyan, okonaım rogliflerin çivî yazısile yazılmtş tabletlerdeki isimlerle bir dereceye kadar mukayesesi mümkün olabilir. Dr. Bossert tarafmdan birkaç abide üzerinde senelerdenberi yapılan tecrübeler mu • vaffakiyetle neticelenmiş bu abideler > deki isimlerle Asurî çivi tabletlerindeki kral isimleri arasında müşabehet görülmüştür. Bu makaleye koyduğumuz Konva vılâyetinin Erecli kazasına tâbi tvriz FEN FAKÜLTESt: Profesör Ali Yar Bey: Umumî riyaziyat ve yüksek cebir, muallim Hâmit Nafiz Bey: Jeolon (P. C. N.), profesör muavini Şevket Aziz Bey: Antrepoloji, profesör muavini Fa • hir Bey: Umumî fizik. ÎSLÂM TETKIKLERİ ENS TtTÜSÜ: Profesör Şerefettm Bey: tslâm dini ve felsefesi, Profesör Mehmet Ali Ayni Bey: tslâm dini ve felsefesi, profesör tzmirli tsmail Hakkı Bey: Hadis tarihi, profesör Şevket Bey: Tefsir tarihi, profesör Yusuf Ziya Bey: Türk dinleri ve mezhepleri tarihi, profesör muavini Hilmi O . mer Bey: Umumî diıder tarihi, kurs muallimi Kilisli Rifat Bey: Arapça, kurs muallimi Abdülbâki Bey: Fars. memleket hayatımn umumî gidisine uygun bir tekâmül gSstermesini bek* lediler. Memleket in hiçbir meselesi Darülfünun işi kadar umumi alâka uyandtrmadı; hiçbir müessese onun kadar tenkide uğramadı. Lâkin bütün on alâkalara, bütün bu tenkit • lere ragmen lstanbul Darülfünunu Türk münevverliğinin kendisinden iştiyak ve ihtîrasla beklediği salâha, inkisaf ve terakkiye eremedi. Memlekette siyasî, ictimai büyük inktlâplar oldu. Darülfünun bunlara karşı bitaraf bir müsahit kaldı.; iktısadî sahada esaslı hareketler ol da, Darülfünun bunlardan habersiz göründü; hukukta radikal değişiklikler oldu, Darülfünun yalnız yeni kanunlan tedrisat programma al • makln iktifa etti; harf inkılâbı oldu, Bz dil hareketi başladı, Darülfünun hiç tınmadı; yeni bir tarih terahkisi millî bir hareket halinde bütün ülkeyi sardı, Darülfünunda buna bir alâka uyandirabilmek için üç yıl kadar beklemek Ve uğrasmak lâzım geldi. lstanbul Darülfünunu artık durmuştu, kendisine kapanmıştı, vustaî bir tecerrüt içinde hanci âlemden elini ayağınt çekmisti. Türk camiasının hayat seyri içinde bu kadar tecerrüt halinde kala • bilen tstanbul Darülfünunu dünya • mn başka yerlerİndeki ilim hare • ketlerine karşı da, bittabi, yaktnltk ve alâka gösteremezdi ve bunlardan da ttzak kaldı. tstanbul Darülfünunu ilmi taharrî ve tetkikler için bir faaliyet sahası olamadı; şahsî mesai için ftrsat ve imkânlar veren bir çaltşma muhiti haline giremedi. Tedri sattnm tarz ve usulünü mümasil garp müesseselerindeki tarz ve usullere uygun bir hale getiremedi. Türkiy gibi radikal bir inhtlâp memleketin* de vatanın müstakbel zimamdarla • rtntn terbiyesi hayattan bu kadar uzak kalan, inkılâbın seyrinden ba kadar geride duran bir müessesey artık daha uzan müddet tevdi ediltmezdi. Esasen on yıldanberi lstanbul Do> rülfünunu kendi kendisini tslah için kendisine verilmiş olan ve her ytl tekrarlanan bol ve gem'ş ftrsatlar dan istifade etmedi. Geçen zaman ile geçirilen tecrübe kâfi idi. HUKUK FAKÜLTESİ: Profesör Mişon Ventora Bey: Roma hukuku, profesör Ebülulâ Bey: Medenî hukuk, profesör Ahmet Sa • mim Bey: Medeni hukuk, profesör Mustafa Reşit Bey: Hukuk usulü, icra ve iflâs, profesör Tahir Bey: Ceza hukuku ve usulü, profesör Ali Kemal B.: Kara ve deniz ticareti hukuku, profesör Muammer Raşît Bey: Devletler hususî hukuku, profesör tbrahim Fazıl Bey: Maliye ve ista • tistik, orofesör muavini Kemalettin Bey: Hususî devletler hukuku, profesör muavini Muhlis Etem Bey: fktısat ve ikhsadî meslekler, başasistan Bürhanettin Bey: Ceza hukuku ve usulü. YABANC1 D1LLER MEKTEBİ Profesör Fazıl Nazmi Bey: Eski Yunanca. üniversiteye alınmıyan zevat Mülga Darülfünun heyeti ilmiye• mensuplanndan yeni Üniversiteye i almnuyarak kadro haricinde bırakı lan zevat şunlardır: TIP FAKÜLTESt: Darülfünun ismi nasıl takıldı? Cpğrafi isimleri gosteren Hj/ıt 9* ifÜferoğHfleri tllii Kral isımlenm gosteren HıtU Htyeroetttleri Müesseseye Darülfünun adınm veri lişinde medreseler zihniyetinin tesir ve nüfnzu olmuştur. Fen kelimesi o za • manlar sadece teknik ve tatbikî bilgilere delâlet eden bir tabir olduğu halde Türkiyede yeni ilmi, yeni irfanl tem»il etmek için açdan müesseseye Darülfünun adı verilmesi ne bir yanlışlık ne de bir lisan zuhulü neticesi idi. Bu, o zamanki zihniyeti çok manalı bir sorette ifade etmek üzere verilmiş isimdir. Riyaziyat, fizik, kimya, tarih, coğrafya, hayvanat, nebatat ve saire gibi ilimlere o zamanki medrese uleması ancak (fenler) denilmesine müsaade ediyor • lardı. Çünkü onlann itikadmca hakikî (ilim), yalnız ve münhasıran naklî bilgilerdi. «İlim» in yeri ancak medrese olabilirdi. ilk Darülfünunu kuranlar «fen ve onun cemi olan fünun tabirini kullan makla memlekette medreseye karşı mütevazı, hatta ürkek müessese çıkarmif oluyorlardı. TIP FAKÜLTESİ: köynnde kayalar uzerine yontumraş y%n yazıTanm deşifre etmek için birçok (HHit Luvî) eterile Mara» aslanı a snetotlar vardır. Âlimler bu metotUnn dile anılan Gurgum abidesinin tarihleri hususî şartlanm gözönünde bulundu • bu sur^tle tavin edilmistir. Bunlardan rarak, malum olanlarla kapalı ve kabir HitH ilâhmm karsısmda ibadet eder ranlıkta kalan harf ve işaretleri birbirvaziyette görülen kral abideunin Mi • lerile mukayese ederek hakikati bul • mağa çahşmakta, yahut her iki dil de yazılmış kitabelere (Bilmgue) lere müracaat ederek okunamıyan yazılan okumağa uğraşmaktadırlar. Mısır hiyerogliflerini çözerek okumağa muvaffak olan Champollion bu muvaffakiyeti tesadüfen bulduğu, üzerinde iiç yazı yani eski Yunan, Mısır hiyeroglifi ve bir ide Domotique denilen diğer eski bir Mı«ır yazısı olan bir bazalt tasma medyun ideğH midir?. Bu tasra üzerinde yunanca Petoleme Ptolemacos kelimesinm okunması muvaffakiyetin anahtaruu ele vermişri. I Henüz HHH hiyerogliflerini halle yarar böyle birşey, meselâ hem Asurî hem de Hitit dilile yazılmış bir tablete veya bir abideye tesadüf edilmemistir. 1802 senesinde ilk defa olarak Grotefend tarafmdan çivi yazısı (Cunei forme) deşifre edildiği zaman buna kimse manmak istememişti. Halbuki aradan seneler geçtikten sonra bu âli • min hakikaten çivi yazısını hallettiği kanaati yer bulmuş, abide ve tablet lerde yazılan tarih ve kral îsimlerinin 'diğer okunan kitabelerdeki malumata uygun geldiği görülmüştür. Menşe itibarile Sümerlerin îcat et . tikleri çivi yansını bilâhare Samî mil. letler de kabul etmişlerdir. Çivi yasnsınm okunması birçok tarihî vakayiin ayndınlanmasına »ebep olmuştur. Bu gün Sümer ve Samî kavimlerin konuştuklan, kullandıkları kelimelerin hemen hepsi mütehassıslarınca okunmuş, grameri toplanılmış, lugatleri vücude getirilmiftir. Fakat Hitit dili için henüz bu yolda hiçbirşey yapılamamıstır. Gerçi çivi yazısile yazılmış bazı tabletlerin ortasında hiyeroglif damgalara tesadüf edilmekte ise de bunlar Hitit hiyerogliflerinin halli için şüphesiz ki kâfi gelemezler. 60 «enedenberi HitH hirogliflerinin halli için sarfedilen emeklerin bir ne tice vermemesi bilhassa abidelerin ta rihlermi bilememekten ileri gelmek tedir. Abidelerin tarihini bilmedikçe çivi yazuı tabletlerinde ismi geçen krallann HitH hiyerogliflerinde isimlerini bulmağa imkân yoktur. Bundan baska bir ismm Hititlerle Asuriler arasmdaki telâfftn farkmı da gözönüne getinnelidir. tşte bunun içindir ki Dr. Bossert ifls defa olarak abidelerin tarihlerini taym etmenin lüzumunu fleriye atmış ve işe bu noktadan girişmiştir. Fîihakika Wr abidenhl tarihî aşagı yukan tayin edfldiktea «onra hiy« • İlk Darülfünun kapamrken Açılma resminde arapça dualar okunduğu ilk Darülfünun bugün anladığımız manada bir ilim yurdu değildü Sadece yeni ilimlere ait bazı bahisler üzerine serbest umumî dersler veren biı nevi mektepti. Başka türlü olmasına tfle şimdiye kadar 40 işaret ve hece bu. lunmuş ve okunmuştur. Acaba bu (ideogramme) lann tamamile anlaşılmasi ne zaman mümkün olacaktır? Bunu ancak zaman halledecektir. Anadoluda hafriyat yapıldıkça meydana çıkacak eserler belki bir gün bütün bu güçlükleri bertaraf edecek • tir. Girit medeniyetinin esaslannı aras • tu^uı Dr. Bosserte göre Hitit hiyerog liflerini yalnız kitabelerin fotografilerini tetkik etmek ve bunlar üzerinde çahşmakla halletmenin imkânı yoktur. Filhakika eski Şark eserleri müzesinde Hitit abideleri üzerinde çalışmakta o lan mumaileyh bir abide üzerinde şimdiye kadar hiç te nazan dikkati cel • betmiyen bir (ideogramme) a tesadüf etmiştir ki bu başlıbaşına ehemmiyetli bir buluştur. On senedenberi kitabeler ve eserler önünde çalışan Dr. Bosserte nazaran ta. mamile vazıh ve açdc olan, okunan Hitit Hiyeroglifleri makalemizde gösterdiğimiz işaretlerdir. Forrer, Meriggi, Gelb gibi en meşhur Hittotologlar da ayni kanaattedirler. Bunun içindir ki Dr. Bossert şimdilik kitebeler karşı smda pek az çalışan Çek âlimi Hroz nynin bütün Hitit hiyerogliflerini oku mağa ve çözmeğe muvaffak olduğu haberini nabemevsim telâkki etmektedir. İlmin ve bu yoldaki çetin uğraşmaların Hitit hiyerogliflerini ilmin bir gün hal. ledeceğine şüphe yoktur. Dağlıoğlu HlKMET TURHAN Kaya üzertnde alçaJc Luvî (Tyana) KraU <Warballa> büyuk tann (Sandun) an karstsında. Abide üzerinde Bti denüen kabartma kitabeler. gorulmektedir. Bu dbidenin aslt Konya vüâyetinın Ereğh kazasına tâbi «Ivm» ,„ dedir. Mılâttan evvel takriben 735 senesine aittir lâttan takriben 735 senesine diğerinin de gene Milâttan evvel dokuzuncu as 1 ra ait olduklan • Citmıs ve bu tarihlerin Asurî kitabe ve tabletlerine de tamamile uygun olduklan göriil müştür. Maraş Aslanı üzerinde tam yedi kral ismi zikredilmektedir. Abidelerin tarihi anlasıldıktan sonra kral isimlerile coğrafî yerlerin isimle rini bulmak bir dereceye kadar mümkün olur. Meselâ Asurî kralı (Salmanasar III) Müâttan evvel 858 tarihle • rinde yaşamıs bir kraldır. Bu kral zamanma ait Asurî kHabe ve tabletler de iki Hitit kra'mdan Muta'H ile Hal parudadan bahsedilir ki Hitit hiye • rogliflerinde okunan bu isimlerle A surî tabletlerindeki isimler arasında hemen hemen bir benzerîik görülmüştür. Bunun için makaleme koyduğum isimleri gosteren Hitit hiyerogliflerine bakmakla bir kanaat edmilmiş olur. Bugün Halep diye anılan eski (Halapa) sehrinin isminin bu kral Halparudamn ilk hecelerinden teşekkül ettiği görülecektir. (Coğrafî hiyeroglif lerine bakmız) Asurî kHabe ve tabletlerinde Asurî krah (Tiglatpeleser III) e tâbi olduğv yazılan HitH Luvî lerm Tyana kralı Urballanın HHit abidelerin. de görülen (birinci resme bakınız) kral olduğu taavyün etmiştir. tşte bu metot sayesinde yani ilkevvel abidflerin tarihlerini taym etmek »ure Profesör Sains Ali Bey: Adlî tıp, Profesör Nurettin AK Bey: Tesrih, profesör Tevfik Recep Bey: tstolo p, empriyolon, profesör Kemal Cenap Bey: Fiziyoloji, profesör tsmail Hakkı Bey: Parazitoloji, profesör Akıl Muhtar Bey: Tıp müfredahj farmakodinami ve tedavi seririyah, profesör Neşet ömer Bey: dahiliye se ririyatı, profesör Tevfik Salim Pa şa: Dahiliye seririyah, muallim Ahmet Kemal Bey: Haricye seririyah, muallim Behçet Sabit Bey: tdrar yol*' 'riyaü. orofesör muavini Tevfik Remzi Bey: Kadın hastalıklan ve doğum, muallim Necmettin Rifat Bey: Umumî emraz, muallim thsan Hilmi Bev: Çocuk hekimi ve hekimliği, muallim Akif Şakir Bey: Çocuk cerrahisi ve ortopedi, muallim Mustafa Hayrullah Bey: Smir hastalık lan, profesör muavini Fahretthı Kerim Bey: Sinir hastalıklan, profesör muavini Süheyl Bey: Tıp tarihi ve deontoloji, profesör muavini Hamza Bey: Tesrih, profesör muavini Edip Hasan Bey: Ensaç ve mebhasülre ' şim, profesör muavini Sadi Bey: Fiziyoloji, profesör muavini Sedat B.: Tıp müfredah, farmakodmanru ve tedavi seririyah, profesör muavini Muzaffer Esat Bey: Dahiliye seririyah, profesör muavini Nurettin Kâmil Bey: dahiliye seririvah, profesör muavini Şinasi Hakkı Bey: Hariciye seririvatı, profesör muavini Kâzım. tsmail Bey: hariciye seririyah, pro fesör muavini Osman Cevdet Bey: Fiziyoterapi. Profesör Kadri Raşit, Ziya Nu. ri, Esat, Besim ömer Paşalar, Sü . reyya Ali, Kerim Sebati, Orhan Abdi, Hamdi Süat, Hâdi Faik, Etem Akif, Hasan Resat, Talha, Sadettreı Vedat, Kenan Tevfik, Ziya, Server Kâmil, HuSeym Ali Beyler, muallim Salâhattin, Fuat Fehim, Mustafa Nevzat ve Mahir Beyler, müderris mu. avini Übeyt Refik, Haydar, Hikmet, tsmet Kâmil, Niyazi, Bürhan, Fazıl, î><>»l'"m Sevki Bevler. İlk tetkikat FEN FAKÜLTESÎ: Profesör Mustafa Hakkı, Hüsnü Hâmit, Sait, Esat Şerefettin, Cevat Mazhar, Fatin, Nami Asaf, Musta. fa Selim, Ahmet Müştak, Bürhanettin Şükrü, Bürhanettin Ferit, Ligor, Ali Vehbi, ömer Sevke», Tevfik, Malik Bevler. İLÂH1YAT FAKÜLTESİ: Nimet, Fuat, Hüseyin Avni, ts. mail Hakkı ve Sekio Bevler. HUKUK FAKULTESÎ: Ağaoğlu Ahmet, Etem Akif, Cev. det Ferit, Hacı Adil, Aynizade Tahsin, Zühtü, Ahmet Reşit, Kenan ö . mer, Muslihittin Adil, Abdurahman Münip, Münir, Cevat, Mithat, Memduh, Vehbi Beyler. EDEBÎYAT FAKÜLTESİ: Ali Muzaffer, tsmail Hakkı, Naİm, Behçet, Ahmet Refik, Ali Ekrem, Avram Galanti, Yusuf Serif, Ferit, Halil Nimetullah, Ali Macit, Sadi, HâmH Bevler. ECZACl MEKTEBt. Hulusi, Server Kâmil, Kâzım Nu. ri, Mustafa Nevzat, Osep Celâlyan, ömer Şevket ve Ziva Beyler. ECZACl DlŞÇt MEKTEBİ: MEKTEBİ: DtŞÇt MEKTEBÎ: Muallim Akif Bev: Toksikoloji. Muallim Kâzım Esat Bey: Diş se imkân da yoktu. Henüz, orta hatta ilk mektepleri bulunmıyan bir memlekette Darülfünun kurulamazdı. Zaten bu ürkek teşebbüsün ömrü de pek kısa oldu, hocalanndan ikismi takrir esnasında ağtzlanndan kaçan iki masum cümleyi vesile hıtarak meşihat ve medrese er kânı, halifenin bir iradesile bu Darül • fununu kapathlar. Mustafa Mehmet, Hüseyin Ta lât, Mazhar Hüsnü, Halil ve Mahir Beyler. edilmiş ve adma da (Darülfünunu Osmanî) denilmiştir. Islahat lüzumu Umumî Harp içmde Almanyadan getirilen profesörlerie azçok ıslah yo luna girer gibi olmuş olan tstanbul Darülfünunu Umumî Harbin »on ydla . nnda ve hassaten mütareke günlerinde ağır sarsmtılara uğradı. O kadar ki Cumhuriyet devrinin başlarmda bu müessese yeniden kurulmağa muhtaç bir halde bulunuyordu. Millî Maarif işlerini faaliyet prog ramının en başına koymus olan Cumhuriyet bir taraftan tevhiditedrisat kanunu ile medreseleri kaparken öbür taraftan da Darülfünuna elini uzattı. Bu müessesenin kendi kendine inkişafi, te. rakkisi ve tekâmülü için, başta hükmî şahsiyet ve ilmî muhtariyet imtiyazlan olmak üzere, maddî ve manevî her türlü imkânlar temin etti. 1923 fen 7932 ye kadar geçen dokuz yıl zarfında Turkiyenin butan münevverleri gSzlerini Darülfünuna diktiler; her sahada inktlâplar ge . ft're* yeni Türkiyede Darulf&numm Büyük Millet Meclisi Darülfünunun 1932 bütçesini ancak bir ecnebi müte. hassıs getirilerek bu müessesenin esash bir snrette ıslah ve tensiki şartile kabul etmişti. Bu maksat için çağmlan ecnebi mütehassıs geçen yıl Darülfünunda esa» h tetkikler yaptı. Gördüklerini ve dü şündüklerini bir raporda hükumete bil. dirdi. Yukanda birkaç maddede tesbit edilen noksanlar ecnebi mütehassısra raporunda da ayn ayn zikredilmiştir. Bunlan bellibaşlı şöyle tasnif edebiliri* 1 Darülfünunun fakülte ve mü. esseseleri arasında ilmî mesai teşrikmi temin edecek bir irtibat bulunmaması, 2 Bazı fakültelerin münhasıran tedrisat ile alâkadar olarak bir mes lek mektebi vaziyetinde kalmalan, 3 Tedris heyetinin, ekseriyet ıtibarile, kendisini yalnız muayyen saat . lerdeki dersltfrinden mes'ul sayarak ilmî tetkik ve taharrilerden uzak kaL ması, 4 Talebe ile tedris heyeti arasindaki münasebetin dershane hududu dahilmde kalarak, bunun haricinde, talebenin h«r türlü rehberlikten uzak, ke» di başına kalması, 5 Tedrisahn, gene ekseriyet iti. barile, müderrisin takririne inhisar etmesi; talebenm öğrenme mes'uliyetinin de muayyen bir kitabm sahifeleri vey« müderrisin takririnden tutulan notlar hududu dahilinde kalması, 6 Seminerlerin ekseriyetle, lârn murat bir halde kalması, 7 Lâborahrvarlarda, ekseriya, daha ziyade demostrasyonla iktifa «di . lerek talebenin şahsî faaliyette bulun. maması ve bir de tetkik usullerine alışması imkânlarmm asgarî hadde indiril» mesı. 8 Telifat ve neşriyatm yok dene. cek derece azlığı, 9 Ekseri müderris ve mualümlerin, haricî iş ve alâkalannm çokluğu yüzünden, Darülfünundaki vazifelerini ikinci derecede sayacak kadar müesseseye i« lişiklerini azalhnalan, 10 Darülfünun tedrisatının mem. m kaybederek nazari bir tecerrüt haleketin hayat ve faaliyetlerile teması • linde kalması, 11 Haydarpaşada kendi âlemm. de kalan Tıp Fakültesinm şehrin hasta. nelerile temas edememesi yüzünden tıp tahsil ve terbiyesinde birinci derecede ehemmiyetli olan klinik tedrisahnın pefc mahdut bir sahaya mahsur kalması, 12 Bir kısım müderm ve muallim* lerin yıüardanberi Darülfünunda ca . lıshklan halde ortaya henüz ilmî kıvme« ti haiz bellibaşlı bir eser çıkarmamalan, 13 Basit bir tercümenin bile «theLutfen sahifeyi çieirinia tkinci Darülfünun ^ tkinci Darülfünun II. Abdülhamidin saltanahnm son zamanlannda kuruldu. Fünun, edebiyat ve ulumu şer'iye subelerinden teşekkül eden bu Darülfünun sadece bir nevi yüksek mektepten ibaretti. Tedrisab bazı dersler itibarile bugünkü liseler seviyesinde sayılabüe cek bu müessese meşrutiyet devrine kadar sürdü. tste bugün ilga edilen tstanbul Dariilfünununun ilk temelini bu «Darülfünunu Şahane» teşkil etmiştir. Meşrutiyetten sonra tensik edilen bu müesseseye o zamana kadar müstakil birer meslek mektebi halmde devam e[*] Bınncı makale 25 temmuss, tarıhlt den Tıbbiye ve Hukuk mektepleri ilâv» nushamızdadtr.

Bu sayıdan diğer sayfalar: