26 Eylül 1934 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

26 Eylül 1934 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Budun Birliği Dil Birliğile Kurulur Bugün de bu Ülküye doğru Cumhnrivet Dilimin bayramı . • • •• •• • ;Bugün Tiirk ilinde Yol takendi, feojbayram var. Güzel nak çörünüyor,: ve temiz dilimî?in kutlu olsun! İ bayramı. Ulu «Baş••••••»• • buğ», Yüce «Ga Türkçe yaşamak! Eiliyoruz ki a.'.""""^"'"""""""""j cunda her varlıj Bugun, kendi j ğın en büyük dij kendini buluşanleği onun dirimi. t e v ı n c i içindeyiz: onun yaşaması • „ .: dır. Acunda hiçbir varlık yok tur ki, ölümden kaçmasın, d'irime koşmasın. Çünkü ölüm yokluğa, dirim i»e varlığa götürür ve her duran (1) kendi varlığını yürütmek •e gittikçe daha iyi, daha olgun bir kılıkta varlığını yaşatmak için di • rime yoksuldur. Bundan dolayı her varhk icin en büyük dilek dirimdir, yaşamadır. Kişi varlığına gelince, acundakt •arlıkların en olgunu, kendini bileni, kendinden sahğı oalnı kişi • lik (2) olduğuna göre, bu her du * ranın uyduğu türeye bu duranlann gibi yabancı sarf sekillerinin dilden en yükseği, en olgunu olan kişilik kalkmasına ancak bunlara taban olan varlığı da uymamazlık edemez. Uy« sözün yerine türkçe bir söz getirip koymamazlık edemez değil, belki ötekt makla yol bulun^bilir. varlıklarda bulunmıyan bir den • de (3) için gelen bir sezişle duy • Dilde bulundoğu ve yabancı herhanduğu için, öteki varlıklardan daha gi bh* söze karsıiık olabildiği anlaşüan çok kişi varlığıdır ki bu dirim, bu her türkçe sözü kullanmağa çalışnvak yaşama türesine özünden bağhdtr. pek yerindedir. Bunlardan beğenilecek Acun için öteki varlıklann diri olanlar tutunur, yadırganscak olanlar, mini yürütmesi, kendi çevresine uyalıhr; bugünkü borcumuz osmanlıca gun bir kılıkta salt gövde varlığını nın andaç bırakt ğı yabancı sözlere bi yaşatacak her türlü bağlantılara urer birer, ikiser kıser orunlak (remp • yarak yaşamayı sağlamlaştırmaktır, laçant) bulmaktır. Bu yüzden dilde Ve bu dürim görülüyor ki kişi dirimi yanında daha kolay, daha yahn kansıklık olur, sczüne de kulak asma dır ( 4 ) . malıdır, çünkü b*ı kanşık!ık günleri arKişi dirimi ise kişinin çevresinl dmca t<"re ve düzen yıllatı gelecektir. yapan topluluk dirimine sıkı sıkrya «Sular bulanmadan durulmaz!» bağhhkla olur. Teklerin yaşaması, Arapçadan alınıp alısılmıs sözlere onlarm bağlı olduklan tophıluğua yaşamasiledir. Yoksa topluluk diritürkçenin eklerinı vermek yolunu gösmini özünde yaşamıyan, kendi vartercnler de vardır. Bunların içinde b'ı hğından salıksız, topluca dkrimden kullanısm «şimdil'k, türkçe eklere agızuzaklaşmış olan böyle tekler artık lan ve kulaklan ı>lışhrmcıya değin, olyaşamıyor demektir. masını istediklermi söyliyerek kolay • Evet, kişinin yasaması onun keax uyarlıklannı «opportunisme» saklamadîni yaratan, büyüten, yetiştiren o* ğa çalışanlar vardır. Bize göre bunlann na kişilik dtrimini veren topluca çevreye uymasile oluır. Yoksa «alt ^aphklan yol hepsinden de uygunsuz gövde yapınnm yiyip içmek gibi ve korkuludur. Çünkü bunlar dili me olup bitmelerile süreki ( 5 ) kişice lezleştiriyorlar. Osnrvanlıcedaki yabanyaşama değildir, bir gövdece dirim* (i sözlerden en benimsenmis olanlar dir. Böyle bir dirim ktşi dirimi sa türkçenîn türüm (teşekkül) kurallan • yılmaz, canlı olan her duran bu nî âlanlâfdır: nâyırsız, be*«ketli, teh • biçim dirimi edinmiş ve özünden. da» l*keli, terbiyesiz, selâmlaşmak, hiddetha çok gövdesinin gidİşine uyarak kendi varlığını yürütmüş olur. Işte lenmek... gibi melez «hybride» söz kişice yasamak böyle yalnız gövdeierin dilde tuttu^ı büyük yeri bîr düşü sini yaşatmakla değil, kendi özünü, rünüz! Bunlar, yazın, davarlann suradışını değil, içini yaşatmakla olur ki tına burasına yapışan ve etlerine kan bu da kişinin kendi varlığını, ken • farak göze görünmez olrn keneler • dini yaratan topluluğun varlığına. dir. tşte «simdilCr» maskesile arapçalara uydurmasile olur. türkçe kılıklar vermek istiyenlerin dc Demek ki kök ( 6 ) yasamak, kişigösterdiği yoldan bu dil asalaklarmı nin bütün varlığile topluca çevreniB varlığına uyması, topluluk yürüyü(tufeylâtım) çoğaltmaktar. başka bir şünü kendi dirimine uydurması, topvca vanlamaz. Bize göre melez sözler luluk yaşamasını kendi tekçe var • kullanmaktansa, temiz türkçesini buluhğınd'a yaşatmasıdır. runcıya değin, arapçasını olduğu gibi Bizim topluluk varlığımıza ba • saklamak daha îyidir. kacak olursak bizim topluca var » Tadma varmaksızu, anlahrlığını duy* lığumz Türk varlığı, Türk büyük varlığı olduğuna göre çevrenin tekmaksızın, öne gelen türkçe sözleri kullerinin de kendi dirimlerinde bu varlanrr.ak ta dile i; iiikten artık yamanlık lığı yaşatmalan, her türlü yaşatmaedcr. Yeni bir sfaz, yeni bir deyim kuîları bu varbğın dirimine uydur • Ianmağa başlamadan, kullanılmıs ol • malan ve böylece kişice yaşamayı riuğu çağ ve cogıafya alanı (sahası) edinmelerile olur. üzerine bir bi'gi edinmelidir; bir de aYoksa eski Osmanlüıkta olduğu lışmış olduğumuz türkçe sözler ve de • gibi kendi öz varlığımızı bırakıp ?imler arasmda kendisile birlejecek v s yapma Osmanlıhğın karmakanşık bağdaşacak künıeler bulunmalıdır olan dürimini, ve en çok OsmanhhŞurası da var ki yadırganan sözler arağın üst bölümü olan Araplık diri mini kendi varlığımızda yaşatma s'nda, azçok tatkımıza uygun, gönlü • ı mızla kişilik varlığını yaşatmış olmüze yakm gid«>rler de vardır: Küçükmayız. lerîn çetrefil, pelrek peltpk söyledik Topluca çevreyi yapan dil, ah lerî sözlerin hor'ığunu andıran birşey!. lâk, hukuk... gibi bütün topluluk Yazıcılarunızda ve okuyuculanmızda kurumları (7) kendi kurallaırını, tüböyle hir yeni «stetik duyusun uyan • relerini Türklükten, Türk varhğın: ması çok istenil i Eskidso ServetiFü» dan almakladır ki topluca dirim bünun edipleri Karnuslarda, Okyanuslartün yüksekliğile, bütün yüceliğile da, bu gibi yadırgıhğmda anlatılmaz kendini gösterir. güzeîlikler tadılan arapçalann dalgıç Yat türelerin, artakalmış kural lığını ederlSr, ele gecirdikleri kara midların yaı.~gıcı.l.ığı ( 8 ) altında ezîl yelerden çıkan rakılcıkları inci yollu mekte ve gittikçe kendi varlığını dizcrlerdi. Şima: de, Türk budunu • kaybetmekte olan bir topluca çevre nun hep birlikte çahsarak yarathğı Der ne kendi varlığını yaşatmış, ne de ona bağlı olan teklere dirim vermiş og', bugünün yazıcılan ve dizgicilen lur. İşte eski Osmanlılk bizi böyle (nâzımları) için, tükenmez bir sedef bir yokluk dirimi içinde bulunduıur, denizi olabilir. Onun da derinliklerin • bizi varhk yaşatmasından geri bı . den an sili Tü'k incileri dermek, v e kırdı. naııltılarile erden emresi (san'at âşıkı) Çok yüce bir varhk olan Türk vargözleri kamaştiımak, kulaklan büyü • lığına, Türk topluca varlığına bağlı îemck güç olmıyacaktır. olan teklerin de artık kend'i öz varlıklarını duyarak, her türlü yürü Dil inkılâbma rarsıîma; inan gerek. yüşte kendi Türklüklerinden ün abütün usumuz va bütün gönlümüzle Iaı/ak bütün varhklarmı «türkçe yamanıyoruz ki, inkdâbımızın bütün ulu şatmak» ve bu som yüce varlığa hiçbir yabancı bölüm, hiçbir yabanokımlarmda olduğu g'bi, dil iflvrinde cı gidiş katmaksLzın kişice varlığını def en doğru yol Uluğ önderin açtığı (Lutfen sahifeyi çeviriniz) yoldur: Onun üzerinden yürüyoruz, ' ürüyeceğiz de. (1) Mevcut. (2) Insanlık. (3) Derece. Çanakkq.le. rnsh'u?u zi» nin, Tiirk ulusunun basma buyruk luğunu kurtardıktan sonra, ona bağu Madtjp sayısız günüç'erden belki en edgiisü önce ücük, ardmca da dil dönen. nif'i olmustur. öyle ya! Ba«Viasma, bir vrlıgı, kocaman, tunga, bir budun ötküncü, eskiden eski, an verm;8 b!r soysallığı olan Tiirk ulusu okumak, yazmak hem de konmmak içm Arabm ücüjHinü yabanm di'ini ne diye kullarmn? Yuce Gazi buyurdtj: BiV»iç erleri ^»nek kurdular. Geeeye gündüzü ka tarak, öz dilîmizin yıllanmıç yosımlar altmda yitkTeşmiş kavnaJdannı ortaya çkardılar. Bu kaynaklardan, arik su gibi, tertemiz dilimizin özü b«lirdi. Bu dil, önce vok muvdu?. Yolrtu demek, Türklügün budtm ö'künrünü, «oysallığırn, varkgmı bile bükteimek ohır. Turkun, kendi oldvğu gibi, puriiz rüı, katıksız, oflaz dilî de vardı. Cen • giz, Avnıpaya Tiirk soysalhğını, Tiirk kültürünii ileten ordularma bu dille buyurdu. Can Anadolu, yüzde »eksen bo dill sSyler. Oıra bozan, piçedea, Ox • manlı nçnrunnn cahk hem de alavuz yanctlan oldo. Kendi alttn deger van dururken, konsudan dflenen bu ussuz adamlar, boyleoe y»batun kuUuğuna boyun matfaklannm yetiğine varma • düar: vardılarsı da aldumadılar. Azkaldı dıb'miz, öziinii itiriyazdı; arapla • şıyor, acemlesiyor, köle dili ohıp çıkt yordu. Efendüiçe alışkan Tiirk, köleliğe katlantr mı? Gazismîn gözünün içine bakb: «Beni kurtar!» diyerek. Yfice Kur iitfcı da. fcuvurfaı «Ulosoroun yitiHe şen diHhî araşbnn, bulun, koyun ortaya. Yılmaym; başmızda b«n vanm!» Yılmadtlar, çabşblar, çabaladılar, Daha da if bugüne bugün dört yandan, dUimizîn erdeniden de • ğerli sozlerini derledüer. nanç etmeT<dir. Çünkü başanldıği kadan, sonuna varmadl. Ancak varacağına î bize bu i*in çoğu Dil Inkılâbı yanlış anlaşılmamalıdır î 0 ifleri akınM (hareketi), inkılftbunızuı baska büyuk kılifla • rından (icraatından) ayn olarak, konak konak ilerliyor, basamak basamak yükseliyor. Dil işlerine tezlikle düzen ve türe veri lememesini anlamak güç değildir: Dil bütün elgünün (halkm) malıdır; dil denilen sesten imler (işaretler) aiste • mini herldti kullanır; dilin en baslı rolii, varlık eypi (hikmeti viicudü) anlasılır olmakbr; dil bu özlemliğini (hassasmı) yitirdiği (kaybettiği) gibi dillikten çıkar. Kullanılan yabancı sözlerin çokluğu da tez değistirilroelerine büyük bir engeldir. Düşünü$ün ve anlatıtın akıcı, kesiksu (bilâfasıla) bir tezlikte olraası gerekliği de çokrak (ekseriya) bulunabilecek karşılıklarra kullanılma • »ına yol vermiyor. En büyük özeni yazı» da gösterebiliyoruz, ancak günü güntine, »öyle denilebilirse, öyünü öyününe yazılarmı yetiştirmeli olanlar verebDe • cekleri emeğin en küçüğüne bile elleri değmiyor... ve daha birçok bltaylar (sebepler) ki bunlann en büyiiğu, bence, inansızlıktır. Bu inansızbğın na • zariyesini bile kuranlar var: «Dil isle • rinde halka inmek yanlış bir prensiptir, asıl pransip halkı kendimiıe yükselt mek olmalıdn*» dîyorlar ve hemen hemen mefrnttyetçfterin oyltonsııifl (z!h • niyetine) sapıyorlar. tşte en korkulu düşman bu yanlış ve yerlejmij oylanıshr. Bu düsünüye düşenler dü fle kültürü kariftınyorlar, birinci aldanıılan bun • dan ileri geliyor. En yüksek kültürü en büyük tezlikle edinebümek, budunca, (mîlletçe) türklügün basülküsüdür; kiiltür edinişinde alçak, yüksek kalmamak ülkünün b'biir yüzüdür. Kültür bölümlenir ve bölüsülür, ancak bölüklermde alçaklık yükseklik ayırtısı yoktur; bu sağınçla (mülâhazayla) biz «halkı kendimize yükseltmeliyiz» deyimini aksak ve eksik buluyoruz. Ülkü: Türk budununu (mületini) en doğru yol • dan, öz yaratılısına en uygun yol dan, yüksek kiiltur edinişine yaklaftırmaktır; bunun da en doğru yolu, yarahlısıroıaa en uygun yolu Türk dilini kü'türleştirmektir. Tek kisiler ana dilinden ayn düle kültür ed'nebilir, ancak bir ulusa (millete) oz dilinden baska bir dille kültür verilemez. Tek kisilerin yabancı bir dille kültürleşmesi budun içinde yük»ek ve alçak tabakalar yarabr. Türkçe kültürleşme dikçe Türk budunu yüksek ve fclçak tabakalara aynlmaktan kurtulamaz, bu yol da Osmanlılann Orta Çağda, üs • tünden yüriidükleri yoldur; o çağlarda kültürün ayncalık (imtiyazlı) bir öküriin (zümrenin) elinde kalması iste nfliyordu; çünkü budun yoktu, «reaya ve beraya» vardı; ökütenler (idare edenler) ile okütülenler vardı; çobanla sürü vardı. Yirm'nci yüzyılda artık bu yoldan gidilemez: Çünkü bugün kendi kendini öküten, güçlü erklî Türk budunu vardır: Uluğ Onder Gazi Mustafa Kemab'n içuıden çıktığı Türk budunu! Bugün, çiftçil'ğin her kolu, erdenin (teknigin) her dalı kültürle ilişiklidir; adamlıgın kurmak üzre olduğu yeni öğreğe (cemiyete) dokunan her iş bölüroü kültürle durur (kaimdir); ve bu kültürün, yirminci yüzyıl kültürünün, osmanlıca ile anlatılabllen Orta Çağ kültürile hiçbir benzer uyar yeri yok • tur. Yukarıda söz açtığunız sakat düsünüşe düşenlcrin ikinci aldanışı da os • manlıcayı bir kültür dili sanmalandır. Doğunun Orta Çag kaltürünü anlatabilen osmanlıca, Batınm geliştirdiği yeni Dil Kurultayı lçttmaındaa bir lntıba BOyük Öttder Dil Kurultayında kültürün dili olamaz. Bu dil bugüne değin yaşıyabilmis tek bir eser yetis • tirmemiş, klâsik tek bir eserin türkçe ye çevrilmesine yol vermenuştir; böyle bir dile bir budunun kültür d'li, diye bakması ve geleceğini ona bağlaması olabilir mi? Doğunun ölen kültürile Batının dipdiri kültürü arasındaki uçurura göz • önündedir: Bu ayrılık yeîdegirmeniîe Diezel makineleri, tatar postasile radyo arasındaki ayrılık kadar büyüktur; onlan anlatan dil ler de o ölçüde birbirinden ayn olmahdır; bunu görmeylp, bir avuç okumusun elinde bir aynca • lık (inrvtiyaz) gibi duran osmanlıcava yâpışmaya sağlam düşünüs denüebil'r mi? Şunu açıkça ve yüksekten söyleme > liyiz ki: Osmanlıcacılar, daha saltanat günlerinde, bütün özeniş ve emekle nişlerile beraber, Arap sözlüğü ve Arap dilbilgısi taban «base» olmak üzre yirminci yüzyıl medeniyetine w>gun '«>r kültür dili yaratamamışlardı; artık bo sanıvı (hayali) eslerden (zihinlerden^ föküp atmalıdır; bundan baska yol kalnıarraştır. Şeriatçılar nasıl ki çoktan devleti fetvalarla ökütmek savlamından (iddia • sından) vazgeçmiş'erse; saltanatçj'ar pasıl ki eski istT>dat prensiplerije yurdu korunnak yolunun artık çıkmadığını utanç ile söylemekten ba^ka yol bul madılarsa; osmanlıcacılar kalınhsı da o eskimif, aksak ve eksik anlatış sistemüe Türk budununu yirminci yüzyıl kültü rüne yak'astırabilmek savlamından elçekmel'dirler, Şüphesiz her kültür dili elgünün (halkm) gündelik konuşum dilinden ayn dır, ve anadili taban (base) olmak üzre son ikiyüz yılda bir kültür dili geliştirmiş olan budun'ann okuşlulart (intellectüels) elgünü kültür diline yükseltmekten söz açabilirler; ancak osmanlıca için böyle bir savlam (iddi a) olamaz. Osmanlılar, budundan ayn bir kast gibi yaşıyan ayrıcalıkh öküriin (zümrenin) dilile, türklüğe hiçbir andaç (bergüzar) bırakmamış'ardır. RusIar için Pu&kinin, Dostoyevskrnin, Tolttoyun... yazılarmı saklıyan dil bir kültür dilidir ve bu dile yirminci yüzyıl erdenini (fennini, tekniğini) kavrıyacak^bjr anlatırhk verilebilmiftir. Al • manca da Götenin, Niçenin, Kantın, Hegelin, Einsteinin... düşünüslerine dilmaç olabilen bir dildir: fransızca Corneillelerin, Voltairelerin, Hugolann, Paskallann eserleri için bir gömüdür; ingilizce bunlardan da daha zengin değerler saklar. Fakat Türk Farabilerin, tbni Sraalann, Nizamilerin, Mevlâna lann gislençleri türkcede değil arapça ve farsçadır. Osmanlılann da verebildigi düsünüş ve duyuş örgütleri (eserleri), Leylâ ve Mecnunlar, Yusuf ve Zelihalar, Hüsnüaşklar, Makberler... Arapça ve fança kadar budunun hnına (ruhuna) yabancı bir dille yazıhnıstı.' ve bu dille ne bir felsefe, ne bir fizik, ne bir sosyoloji veya lojik kitabı ya • zılabilmiştir. Artık «halkı kendimize yükseltmeliviz» sözünü kim ve ne hakla ,ıoyliyebilir ? Dil alaşının bugün almak üzre olduğu inkılâpçı benize karsı edilen ba^Un kınansımalar (tenkitler, itirazlar) vardır: «Kültür dilbdeki terim (ıstılah) ve deyimlerin (tabhlerm) türkçeles tnilmesini anlanz, ancak bütün mıl'e tin kullandıgı en alışımlı sözleri de. yabancıdır diye, değiştirmeğe ka'kış^ak neden?» diyorlar. Dil işlerine tez ve inkılâpçı bir akıs vermek istenilmeıiaîn eypini (hiknvstini raiscn) anlamak güç değildir: önce şunu gözden uza'claştırmamah ki, en ziyansız gibi görü nen bir sözün yalnız yalmı (b?sti) külanılmaz, Arap ve Fars dilbirliğince aldığı tiirlü kılıklan da kullanılır. îs*e millet sözü bunlann yüzlercesi arasm 4ın b'Vcir; bütün millet bu sözü bilse de, «miîiî, millijet, beynelmüel» g:bi türeme ve birleşik şekilleri ancak Os manlı rramerindo arapça ve farsça =»ın (sıfat) ve söz tskımı (terkip) kurallannı okuduktan, bunlar üzerinde UTUH uzun dürüştükten (exercise yaptıktan) ronra benimsenebî'ir. Bunulna beraber millet sözünün ve yüzlerce benzerle tinin yalnız yalmlan kullanılsaydı bile türkçeleştirilmeleri gerekiiği kalkmazdı; çünkü bir mületin dilinde millet sözünün bulunmaması o milletin ün'ıj rdına dokunmaz mı? Ya türkcede budun, ulus gibi milîcte karşı lık sözler varken onlan kullanmayıp başka dillerden borçlanmak yakışır mı? Bundan baska az yukarda getir diğimlz «millî, milliyet, beynelmilel» gidip, ari kaldığmı gösteriyor. Yol tükendi, konak görünüyor. On • dan ötürü seviniyor, hayram ediyoruz. L Kutlu olsun î ERCÜMENT EKREM Recaioğlu S3z karşılıklan: Başma buyrukluk = Istiklâl, Gü . nüç = Nimet, Edgü Hayırlı, Ücük= Harf, Donenme = inkılâp, Tunga = Muazzam, Budun ötküncü = Tarih, Soysallık Medeniyet, Yıtikleçmiş = Kayfaolmuş, Buktelemek = Inkâr et mek, Ka'ıkaız = Saf, Oflaz *= Nefi», Ala Uçur *» Devir. Çaiık = Gafil, •uz ™ Miirai, Yetiğine varmak = Farkına varmak, îtirmek = Kaybetmek, Erden! ^ Miicevher, Inanç = Iman. Tan özdille şiir yerinde önce titrek ısıklar, tan yerlerinde ka • nar, jSonra b!r gün sağnağı gökler üjtünde yanar. Bir sunak işık içer yerden açılan göz • ler, Totafan krvılcjmlar »önen Dlkeri göz ler. I>OBer ber kara bulut bir altin küme sine, Pariaik goklerin artık karanlıkiar ne sine. neeek. Keskin bakiflı gGnes nerdeyse görfi • . . J j ^alçm kayalı daglar aliara bürüne • cek. Sevgüerin kaynağı, ay aydınü bir gece, Giindüzlerin önünde bir kanstk bilmece. Hayrettin Ilhan Sunak: Kadeh. Aydm: Mehtap. AHMET CEVAT (4) JBaslt. (5) Devam. (6) AsıL (7) Muessess. (8) Hakımıyet. I V Omanlt soltancrtında köylü davletin dilini anlamazdı. Cumhuriyet v* budun birliğim dil yönündeı» «I* kurtanyor» r Tıp fakültosind* ıslılahlan lürkçeloş*irm«k için yapılan içiimalardan .. ı ...;i* Öz türkçenin sonsuz anlıyımayanlara yazıkfarflJsUnt tazaliğini ve engin verîmliliğini

Bu sayıdan diğer sayfalar: