9 Temmuz 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

9 Temmuz 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

9 Temmuz 1933 KUçUk Ihlkfiye Iki kardeş Hava Kurumunun Altı alylık ondüle yapacağı miting saçlarî mahvediyor Taksimde^ yapılacak Berberler Cemiyeti Başmitingin programı kanı acı şeyler söylüyor hazırlandı Altı aylık ondülâsyon yapan kadın Tarihî roman Hageçti, ^ Ha geçiyor 6 Yazan: M. Turhan Tan dirdi ve Ağanm kulağına fısıldadı: Kapıağası Toraman Hasan, Kılsız Gazanfer, Küp Musa, Çengel Hızır elbirliği etmişler, şehzade efendilerimizi göçürmeği kurmuşlar, Hasodadan yar * dım arıyorlar. Uzun yıl lar entrikalar çevirmiş ve a * leyhine kurulan yüzlerce entrikay.ı çürütmüş olan Ağa, zihnini yormadan maslahatı kavradı, hatta bu fesadın yalnız hünkân korumak için değil, kendi ikba • ? lini yıkmak için tertib olunduğunu anla dı, ağzındaki kemiğe ilişilen azılı bir köpek gibi hırladı: Efendizadelerine kıyacaklar ha. Yedikleri ekmek gözlerine, dizlerine dursun. Ve sonra San Veliyi sorguya çekrî. Altın yağmuru hikâyesini, Toramanın sözlerini birer birer söyletti: Memnun oldum, dedi. Ağalann gözlerinden öperim. Kendilerine söyle. Bu akşam yatsıdan iki saat sonra yanıma gelsinler. Ama dikkat etsinler, Kapıağalılara görünmesinler. Sen de dilini sıkı tut ki: Sadakatinin mükâfatını göresin. Bu sebeble bir fitne kopanp yıldızîn! parlatmak istiyor. Kapıağaları ise Hün kânn deliliğinden memnundur. Zira bu adamın aklı kaçıksa da eli açıktır. Gece gündüz altın yağdırıyor. Ağalar işte bu yağmurun dinmemesi için Hünkân korumağa yelteniyorlar. Onların haremağalarile ezelden düşmanlıklan da var. Belki bu işten istifade ederek kara derilileri saraydan uzaklaştırmağa da çalışırlar. Bizim için hava hoştur. Hadım değiliz ki haremde hizmet istiyelim ve Kapıağalarına uyup haremağalarına yan bakalım. Gelene paşam deriz, gidene ağım. Lâkin kopacak. fırtınada bir köşeye sinersek belki kirleniriz. Kazanan taraf, gün olur ki bizi yenilen tarafm yardak çısı sayar, çanımıza ot tıkar. Onun için bir tarafa yaslanmalıyız. Bu taraf, kazana cak taraf olmahdır. Şimdi ben sana sorayım: Kızlarağası mı daha kuvvetlidir, Kapıağalan mı? Elbette Kızlarağası! O halde bizim yerimiz onun yanındadır. Kuvvete bel bağhyan kuvvet alır, zayıfa el uzatan zayıf kalır. Ağaya uyduk diyelim, kendisine nasıl açılacağız? Yanma gideriz, düpedüz konuşu ruz. Toramana and içtik, unuttun mu? Çocuklaşma be arkadaş. Böyle bir sırada andın sözü mü olur? Ha su içmişiz, ha and. Fakat içine ürküntü geliyorsa kefaret veririz, köpeklere ekmek doğrarız. Ben bugünü değil, yarını da düşünüyorum. Yeminimizi uluorta ayak alüna alırsak sarayda adımız çıkar, bir daha kimse bize açılmaz. Onun için işi kitaba uydurahm. Kazaskere gidip fetva mı alalım? Fetvaya ne hacet? Şer'î bile yolu açık. Nasıl? Biz and içerken Sarı Veli susuyordu, değil mi? İyi söyledin. Ben onun and içmediğini unutmuştum. Toraman, telâşından farkında olmadı. Bizim çömezi alargada bıraktı. Bana kalırsa Kızlarağasına onu gönderelim, vakıayi hikâye edelım. Bu suretle yeminimizde hulf etmemiş oluruzl. Münasib! Bir saat sonra San Veli, Kızlarağası Mustafanın yanında idi. On üç yıldanberi o mühim mevkii işgal eden kudretli köle, bılinmez ne münasebetle alay elbisesini giymişti. Başmda Selimî kavuk, arkasında serasere kaplı ağır sırt samur kürk, belinde elmaslı ve köstekli bir bıçak vardı. Hasodalılar namına San Velinin kendisini görmek ıstedığini işitince yüzünü ekşitti: Gene bir dilencilik olacak, dedi. Kireçbenizliler (beyazlar demek isti yor!) başka türlü bana yanaşmazlar. Ve Sarı Veliye, azarlar gibi haykırdı: Tez söyle, dileğiniz ne? Karnmız mı duymuyor, sırhnız mı ısınmıyor, harclığınız mı yetmiyor nedir? Genc çömez, k^rka korka ilerledi, büyük ağayı etekledi: Pirî Halife, Hattat Hasan Ağa, mubarek elinizi öperler. Ayağınız turabına yüz sürerler. Para mı isterler, çuha mı? Şeker mi dilerler, bal mı? Sayenizde karınları toktur, paraları da çoktur. Efendimi bir sırra agâh etmek isterler. Sır mı? Mustafa Ağa, bu kelimeyî minldanmakla beraber yüzündeki azgınlığı attı, yıldızh bir gece gibi gülümsedi. Sır keli mesi esrarla dolu ve adeta esrardan mahluk olan bu adamı neşelendirmişti. Tatlı bir sesle Sarı Veliyi okşuyordu. Pierre Louys'den O amele evinin iki odası ve bir mutfağı vardı. Bir odada ana baba ile en küçük yavru, ötekinde de öbür çocuklar Süreyya (on sekiz yaşında), Se miha (on dört yaşında) ve Selma (dokuz, on yaşlarında) yatıyordu. Bir saattir herkes uyuyordu. Karşıki hastanenin saati onu vurmuştu. Ay ışığı ile gecenin parlak ve tatlı havası açık pencereden çocukların odasma i 7 dİ3 ordu. Çocukların üçü de yan taraflarına anın yatmışlardı. S ü r e y y arkası, şilte nin ucunda yatan en küçük kardeşine 'dönüktü; Semiha ise, yanağı koluna dayalı, ağabeyinin karşısına uzanmıştı. Gözleri açıktı. Süreyya onun ayağına Üokundu ve: Uyuyor musun? Diye sordu. Semiha sinirli bir halle: Ya sen? Dedi. Süreyya bir müd 'det kızkardeşinin gözlerinin içine baktı, dizini sevda ile okşıyarak sordu: O delikanlıyı düşünüyor musun? Ya sen, o genc kızı mı düşünü yor sun? Süreyya dirseğine dayanarak kalktı, sevgi ve merhamet dolu bir bakışla, ilk aşkın ne olduğunu anlamış bir ağabey bakışile başım hafıf hafif salladı. Semiha, konuşmamak için dişlerini sıkıyor, parmaklarile uzun saçlarının ücunu döğümlüyordu. Süreyya: Zavallı çocuk, dedi. Zavallı yav rucuk, geçen aydanberi nekadar değiştin, biliyor musun? Geceleri uyumu yor, hiçbirşey yemiyorsun.. Ne rengin kaldı, ne de sıhhatin... Hayatm böyle mi devam edecek? Semiha sakin sakin cevab verdi: Herhalde devam etmiyecek. Ya rın intihar ediyorum. Süreyya yerinden sıçradı, kızkar deşini kucakladı, onu kollarında sıkar ken tirtir titriyordu: Sen, kendini... Ne diyorsun? Ne dedin? Deli misin? Tokat yemekten korkar gibi, Semiha ilkönce başmı iğdi, kollarile sakladı, sonra yüzü büzüldü, gözlerinden yaş lar fışkırmağa başladı ve odanın ses sizliği içinde hıçkıra hıçkıra: Evet, dedi. Kendimi öldüreceğim, Süreyya; evet, kendimi öldüreceğim... Ondan sonra artık kimse benden bah setmiyecek... Herkes Semihadan kur tulacak ve annem de sevinecek... Ma dam ki benim bu kadar ahlâksız olduğumu söylüyor, fenalığa bu kadar müstaid olduğumu... Bunun doğru olma dığını, hiç kimse ile, hatta sevgilimle bile, fena birşey yapmadığımı Ulu Tanrı bilir... îşte kendimi öldürüyo rum, böyle devam edemem, ben o kadar bedbahtım ki... Dünyaya geleliberi dayaktan başka birşey görmedim, her zaman dayak ve, insanlarm en a gağısı gibi imişim gibi de, ağır, ağza almmıyacak sözler... Günde on iki saat çalışıyorum, elimden geldiği kadar iş işliyorum... Ve, hafta sonunda ka zandığım paraları verdiğim vakit an nem: Bu, ne yediğin yemeğe, ne eskittiğin ayakkabıya yetişir. Demeği unutmuyor. O halde işte ben de boğulunca herkese yük olmaktan kurtulacağım.. Herkes' de geniş bir nefes alacak. Yarın Sarayburnuna gi deceğim. Oradan kendimi denize bırabvereceğim.. Ne yapa^*i, Köprü üzerinden atlamağa cesaret edemiyorum. * * * Süreyya, bu büyük kederin başka bir sebebi olduğunu anladı. Kızkardeşine sarıldı ve heyecanı yatışmca onun ku lağına: Ya Yusuf? Diye sordu. O zaman Semihanın hıçkırakları arttı: Ah benim Yusufcuğum, benim biricik Yusufcuğum, diye ağlamağa başladı. Haydi bana anlat Semiha, bana herşeyi söylemelisin, birbirinizi ne zamandanberi tanıyor sunuz? Geçen ayın on dördündenberL Ona ilk nerede rasgeldin? Taksimde. Yolda mı? Hayır, sıranın birinde oturuyor duk. Süreyya sorğudan sorğuya atlıyarak, yavaş yavaş, fakat güclükle, daha şimdiden sönmek istiyen bu zavallı küçük varlığın bütün sırrmı öğrenmeğe mu vaffak oldu. «Yusuf» on altı yaşında bir amele Idi. Çıraklıktan henüz çıkmıştı. Semi hanm sözüne bakılırsa iyi bir işçi idi. Bir tesadüf eseri olarak bu iki genc birbirlerine rasgelmişlerdi. Yusuf kı zı cici bulmuş, kız da onun için çıldır mıştı. Bu iki gönül birbirini o kadar sevmişti ki... Delikanh, on dört yaşındaki bu kü çük terzi kızını kandırmağa kalkışma mış, ve hemen onunla evlenmek iste mişti. Birçok akşam atölyeye gelerek Semihayı almıştı. Beraber gezinmifler ve görüşmüşlerdi. Kirahyacakları odaya kadar aralarında herşeyi, bütçele rini bile kararlaştırmışlardı. Süreyya günde yüz yirmi beş, Semiha elli ku ruş kazanıyordu. Bu para onlara bol bol yetişirdi, hatta bir yavrulan olsa bile. Bazan Hürriyet tepesi civannda geç kaldıklan olmuştu. Fakat birbirlerine sanlmak, dudak dudağa vermek ten başka bir zevk tatmamışlardı. Fa kat bu bile o gece uykulannı kaçırmağa kâfi geliyordu. Bir gün Semihanın bir komşusu on ları kolkola görmüş ve hemen kızın annesine yetiştirmişti. Semiha tam yirmi dakika dayak yedi. Annesi onu hem dövüyor, hem de fahişelere verilen adlan veya onlann nelerle vakit geçir diğini anlatan cümleleri kullanıyordu. O günden sonra hergün atölyeye gidip kızını aldı. Ve Yusufla Semiha da görüşemediler. *** Süreyya, zavallı kızkardeşini dik katle dinliyor, Semiha ise her kelime de bir ağlıyor ve dudakları, can çe kişir gibi, titriyordu. întihardan bahseden genc kızları paylamak, onlara aptal olduklarını söylemek, onlan korkutup utandır mak... îşte akla ilk gelen şeyler bunlardır. Fakat Süreyya küçük kızkardeşinin seciyesini bilirdi; söylediğini yapacağmdan emindi; ona hayatın tadını iade etmek için bir tek çare vardı. Yemin ederim ki onunla görüş meni temin edeceğim, onu yarın göreceksin.. Hem de bir dakika için değil. Onunla kaçıp gidersen, sizi kim yakalıyacak... Semiha tekrar hıçkırıklarla ağlamağa başladı: Bir daha görüşemiyeceğiz... Yarın sabah gidiyor... Bana atölyeye mek tub yazdı.. On beş gündür onunla gö rüşmek imkânmı bulamadığım için başka bir âşık yakaladığımı zannedi yor.. Bu gece saat on ikide beni Sa rayburnunda bekliyecek.. Eğer git mezsem Anadoluya, amcasmm yanma kaçacak... Geceleyin buradan çıka mam, fakat yarın oraya gideceğim ve tam beni beklediği yerde ölerek saa dete kavuşacağım. Süreyya yatağmdan sıçradı: Haydi, hemen giyin! dedi. Evde bir gece fazla kalmak için bu kadar mesele yapılır mı? Daha saat onbir ol madı. Hemen beş dakikada esvabla rını giy.. Bu saatte Köprüyü tabü yal nız geçemezsin.. Ben de seninle bera ber gelirim.. Bu suretle kimsenin bir söyliyeceği kalmaz. Semiha hem şaşırmış, hem sevinc den çıldırmıştı. Yatağmdan atladı, doğru sandalyeye koştu, evvelâ çorablannı aldı, sonra dizbağlarını, sonra gömleğini, sonra... Mütemadiyen ağabeyisine bakıyor, hem yaşlannı silmek, hem de bil hassa iyi gördüğünden, yanlış anla madığından, Süreyya ağabeyisinin o nunla alay etmediğinden, dışarı çıkacağmdan, artık intihar etmiyeceğinden, hiçbir kederi kalmıyarak bütün kuv vetile hayatm bütün saadetlerine ka vuşacağından emin olmak için gözlerini siliyordu. Sevincden âdeta uçuyordu. Ne yaptığını bilmiyordu; bacağına geçirmiş olduğu çorabları çıkarıp at tı; başkalarmı aldı; dolaba giderek, kendi elile yaptığı cici gömleğini aldı. Bunları giymezden evvel süngeri ıslattı: Vücudünü ovaladı ve temiz bir havlu ile silindi. Yüzüne biraz pudra sür dü. Tarandı. Pazarlık fistanını, yeni kolalan mış kırmızı benekli bluzunu, deri ke merini koydu, pembe kravatını taktı. Sonra biricik ayakkabılarını giydi, hasır şapkasını başma geçirdi, şemsiye sini aldı. Süreyyaya: Daha hazırlanmadın mı? dedi. Süreyyanın işi bir dakıkalıktı. Tam eşiği aşacağı sırada Semihanın gözleri, küçük kardeşi Selmaya ilişti: Yavru cak hâlâ şiltenin ucunda uyuyordu. Semiha: Zavallı Selmacık, dedi. Sade o nu çok göreceğim gelecek; sen gelip beni göreceksin, değil mi Süreyya? Kaçtığımı anlaymca annem kim bilir sana neler söyliyecek? Sanki bu kadar işittiğin söz yetişmiyormuş gibi... Süreyya daha müteessir bir halle: Ben de artık bu eve geri dön miyeceğim ki, dedi. Sen Yusufu dü şünüyorsan ben de Zelihayı düşünü yorum berberlerinden birçoklarının saçları berHava kurumu Kadmlar kolu önü bad ettikleri hakkında gelen şikâyetlere müzdeki cumartesi günü Taksimde bir dair berber kurumu başkanı Ismaı! miting yapacaktır. Mitingin programı Hakkı bir yazanmıza şunları söylmiştir: şudur: « Ondülâsyon meselesi önemli bir Mitingden yarım saat önce uçaklar evreye girmiştir. Buradaki berber esnahavalanarak afişler atacaklar, Şehir fınm yüzde seksen beşi bu aletin kullanılbandosu İstiklâl marşını çalacak ve mamasına taraftardır. Bunun önüne geçilbundan sonra Taksim Cumhuriyet anı mesi için berberler kurumu tecimen odatına kadmlar tarafından bir çelenk kosma üç maddelik bir yazı ile başvurmuşnulacaktır. Başkan Hakkıye Koralı bir tur. Şimdiki halde bu makineler bütün söylev verecek, bir iki kadın da söylevdünyada kullanılıyor. Fakat bunlar iyi ler vereceklerdir. Bando Onuncu yıl uzmanlar tarafından yönetilmektedir. marşmı çalacak ve buradaki tören bitHalbuki burada ne idüğü belirsiz bir tatikten sonra Fatih parkına gidilerek Ukım kimseler tarafından yapılan makine çak anıtma da bir çelenk konulacak ve ler kullanılmaktadır. Bunlan kullanan törene son verilecektir. dükkânlarda uzman olmıyanlar bu ma Eminönü kaza çubesindeki toplantı kınelerin başma geçirilmiştir. Bir kısım Hava kurumu Eminönü kaza merkezi kimseler de Yunanistandan, Bulgaristanşubesi ilk toplantısmı dün İstanbul İl dan getirilen gene adını, markasını tanıçalışıyorlar ki şubesinde yapmıştır. Bu toplantıda E madığımız markalarla minönü kazası içindeki tecimen, esnaf bütün şikâyetler bunlardan çıkıyor. ve serbest meslek erbabile endüstri Kurumumuzun Beyoğlundaki okulunerbabının hava tehlikesini bilen üye yada parasız bir öğretme kursu açtık. Bu zılmalarına karar verilmiştir. rada ençok altı ayda bu makineleri kul Eminönü merkez nahiyesi kaldınl lanabilecek uzman yetişebiliyor. Bu uzmış yerine kaza merkezi kurulmuş ve manlar nedense okula gelip öğrenmeyi bunun çevrelerinin nereleri olduğu onurlanna yediremiyorlar. Bir takım bermerkez şubesinden sorulmuştur. berler de kendi yaptıklan ilâclarla hem Berberlerin yapacağı yardıtn halkı altadarak, hem de çok para alarak îstanbul Berberler cemiyeti dün bir permanad yapıyorlar ki asıl şikâyetler toplantı yaparak berber esnafınm Ha bunlardan çıkıyor. Bu ilâclarda süblime va kurumuna yapacakları yardım ko vardır, saçlara çok zararlıdır. nuşulmuştur. Birinci sınıf berber kal Bu gibilere Beyoğlu taraflannda çok faların senede üçyüz, ikinci sınıf kal raslanmaktadır. Bizim bildiğimiz bir ilâfaların 240, üçüncü sınıf kalfaların 180 cı ya bir kimyager ve yahud da bir dokkuruştan aşağı olmamak üzere yardımcı tor reçetesile eczacılar yapar ve ondan üye yazılmalarına ve ustalarla ikinci sonra halk kullanır. Sağlık ve soysal yarsınıf ustaların ayda 50, üçüncü sınıf nsdım Bakanlığı berber dükkânlarından taların 25 kuruş vererek yardıma üye bunu yasak etmeli ve hergün dükkânlaolmalarına, çıraklardan da en az yılda rımızi kontrol altında bulundurmalıdır. 60 kuruş alınmasına karar verilmiştir. Yoksa önüne gelen bir su yapıp ta permanadj^nzı altı liradan aşağı yapamam, Tecim Odasının faaliyeti Tecim (ticaret) Odasında Hava Ku bu suyun içinde öyle bir ilâc var ki grarumuna tecimen ve fabrikatorları üye mını iki liraya alıyoruz, derse bu şikâyet(aza) yazmak için ayrılan üç kol dün lerin önüne geçmek imkânını bulamıyasabahtan itıbaren tecimel, endüstriel cağız.» ve fınansal kurumlan gezerek Hava Ankara Belediyesi ondüle Kurumuna yapabilecekleri yardımı makinelerini mühürledi yazmağa başlamıştır. Dünkü çalışma Ankara 8 (Telefonla) Altı aylık lar çok umudlu sonuçlar (neticeler) ondülâsyon makinelerinin kontrolu, An vermiştir. Kollar bugün de çalışmalarına devam karada yeni başlamış değildir. Yalnız, son zamanlardaki iki ehemmiyetsiz saç edeceklerdır. yanma hâdisesi, bu tetkikatın tesri edilmeYardımlar sine sebeb olmuş ve makineler BelediyeTürk Petrol Limited Sosyetesi Hava ce mühürlenmiştir. Kurumuna 400 lira, Kolman çivid fabBelediye meseleyi şu bakımlardan rikası 100 lira, Aslan ve Eskihisar Bir kontrol etmektedir: leşik Çimento Sosyetesi memurların Bir taraftan ondülâsyon makinelerile dan Fuad 50, Manieri 50, Munjeri 5, yapılan saçlar muayene edilmekte, bir Ziya Kapaalp 20, Nuri 20, Maretti 12, yandan da dükânlardaki sabit tesisat tetM. Mümtaz 15, Olga 7, Tımalon 5, Şük kik olunmaktadır. Bundan başka, ondüran 5, Sıdıka 5 lira vermişlerdir. le yapan berberler de ayrıca bir ehliyetname imtihanına tâbi tutulacaktır. önemli bir teklif Alınan tedbirler arasmda, bu makine Gureba hastanesi operatörü Ali Rıza, Ziraat Bankası veznedan Ali ve lerin azamî 38 volt üzerinden çahştmlTıb Fakültesi Doçentlerinden Zeki im ması da vardır. Ankarada şehir cereyanı zalarile aldığımız mektubda deniliyor 220 volt olduğundan bu şiddeti tadil edecek transformatörler konacaktır. ki: Asıl tehlike, ibodi denilen ve üzerine « Üsküdar ve Kadıköyünde bütün apartımanlarda her katm ayrı bir su kıvnlacak saçın sanldığı kısımdadır. Bu saati olduğu gibi bir de büyük saat ko ibodiler için yalnız bir tip kabul oluna cak, diğerlerinin kullanılması yasak edinulmuştur. Bunun için her taksitte lecektir. 144 kuruş almırdı. Bu paranm haksız Ankara Belediyesi, bu hususta ne giolarak alındığı anlaşılmış ki kiraları bi tedbirler aldıklarını Paris, Viyana gibi almamağa başladılar. Biz, Su Şirketine müracaat ederek büyük şehirlerin belediyelerinden sormuşbizden bu saatler için kesilen parala tur. rın Hava Kurumuna verilmesini iste dik. Şirket bu teklife hiç cevab vermedi. Oldukça önemli bir para tutan bu kiralarm Hava Kurumuna verdirilmesi için aid olduğu makamın dikkat na zarını çekeriz.» **• Karanlık bir gece. Bütün yeni saray uykuda. Ayasofya cephesindeki kapı çoktan çevrilmiş ve kapıcılar uykuya dalmış. Oradan ortakapıya kadar geniş bir ıssızlık uzanıyor. Meydamn bir yanındaki kozbekçiler ocağı boş bir yuva gibi sessiz. Beri yandaki fmn, sönmüş ve yı< kılmış bir yanardağ yığını gibi isli bir dilsizlik içinde. Yalnız başsız ve iri bir vücude benziyen büyük suterazisinde büyük bir mırıln var. O başsız cesedin tükenmek bilnniyen kanı mırıl mml içine akıyormuş gibi bir ses! İlerideki (sengi ibretlere) konulup unutulmuş olan birkaç kesik baş, kapalı gözlerile sanki bu mınltıyı dinliyorlar. Ortakapıdan Babüssaadeye Akağa lar ocağına kadar uzanan ikinci yol da boş ve ıssız. Alay meydanı denilen bu sahadaki selâm taşlan yeraltından geceyi teneffüse çıkan birer ahiret cücesini andınyor; yükseklikleri o koyu karanhğın nihayet eteğine varabiliyor; Enderun ko ı ğuşu sönük, Silâhtar hazinesi karanlık, Ağa yeri sessiz. Belki içeride, harem dairesinde de ziya ve hareket yok. Saray bu derin karanlıklar içinde tabiatten üstün ve korkunc bir mahluka benziyor: İri ve yorgun bir mahluk ki: Zulmetler içinde geniş geniş uyuyor! Yalnız mahud havuzun yanında birkaç gölge kımıldıyor. Ya> vaş yavaş kımıldıyan, iğilip kalkan, başbaşa gelip ayrılan bu gölgeler, arzın ilk' doğum çağlanndaki büyük fillerin. ma mutların üstünde dolasan minimini bö • » cekler gibi birşey. Muhitin ululuğu ara « sında ancak böyle bir seziş uyandınyorlar. Herkes ve hatta has fmn ve has ahır uyurken ayakta bulunan bu gölgeler birer hayalet değildi. Onlar Hasodalı Pirî Halife ile Hattat Hasan, San Veli, Kapıağalanndan Toraman, Kılsız Gazanfer, Küp Musa, Çengel Hızırdır. Seslerinde karanhklan incitmeden yelpazele * mek istiyen bir rüzgâr yavaşlığı, ayaklannda günahkâr adımlann yumuşaklığı var. Hepsi Pirî Halifenin etrafında toplanmışlardı ve onu dinliyorlardı: Vakit tamamdır. Hırka dairesinden Altın yola geçeceğiz. Oradan fürce dolup içeri gireceğiz. Şerbethanedeki sır # daşlar, bu gece dağıtılan helvalara, şer « betlere uyku verici ilâclar karıştırmışlardır. Herkes bu dakikada yarıölü gibidir, Efendilerin dairesine kadar önümüze bîr kedi dahi çıkmak ihtimali yok. Yalnız elçabukluğu gerek. Çengel Hızır nöbetçi kalacak; küçük bir pıtırtı sezerse baykuş ötüşile bize haber verecek. HaU tat Hasan, Mehmed sultanı; San Veli, Murad Çelebiyi; Toraman, Beyazıdi| Kılsız, Süleymanı; Küp Musa, Kasımla Ibrahimi boğacak. Ben, hisseme Osmai nı alıyorum. Ankara berberlerine gelince, altı aylık ondülâsyonun pek rağbette olduğu bir sırada, makinelerinin mühürlenmesinden yanayakıla bahsediyorlar, eğer kontrol işi daha uzarsa, pek mağdur olacaklarmı Beni merakta koyma oğul, tez ol, nedir bu sır? ileri sürüyorlar. Odada kimse yoktu. Fakat San Veli gene endişe gösterdi; dört tarafa göz gez Suadiyedeki balo çok kalabalık oldu (Arkan var) Aksarayda yapılan sıtma mücadelesi VARAL Tekirdağda zararlı yağmurlar Tekirdağ 8 (A.A.) Dün bir saat süren şiddetli yağmurlardan sonra 15 da kika devam eden dolu bazı camlan kırmış, ürüne çok zarar vermiştir. Birçok evleri su basmıştır. Aksaray (Hususî) Sıtma mücadeIesine kuvvet vermek için kurutulan 10 bin hektarhk Karasaz bataklığı bilhassa Suadiyedeki balodan bir köşe Alacaköy halkını çok sevindirmiştir. Köy Pazar akşamı Suadiyede, Erenkö konseri pek rağbet görmüş, hoş man bu suretle bir taraftan bataklıktan kur yündeki 38 inci Ilkokulun yoksul ço zumeler okunmuş ve sabaha kadar tulmuş diğer taraftan da ekimi için bul sucuklarma yardım için verilmiş olan dans edilmiştir. Civar halkın baloya rağ ya kavuşmuştur. balo çok kalabalık ve eğlenceli olmuş beti sayesinde yoksul çocukların iaşeBataklığın kurutulmasî münasebetile tur. Münir Nureddinle arkadaşlarmuı lerine epey yardım temin edilmiştir, köy halkı, Sağlık ve Soysal Yardım Ba kanhğına bir teşekkür mazbatası yolla • mıştı. Bakanlık cevaben teşekkür et i mek üzere Konya Sıtma Mücadele başkanı doktor İzzet Arkanı memur etmişti. îzzet Arkan, köylüler tarafından kar« şılanmış, karşılıklı söylevlerden sonra heyete köy tarafından bir kuzu ziyafeti verilmiştir. Gönderdiğim resim Alaca köyii muhtarını söylev verirken göstermektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: