3 Ağustos 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

3 Ağustos 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CÜMHURtYET H Hfffslos KUçükj hikâye j Amma da kadmmış! Uludağ çamları harab oluyor İnsafsız baltalar burasını bir ağac mezarı yapıyor Pırpırı Ünlü hattat îzzet Efendi, aylığının artınlması için zamanın sadrıazamına yazdığı bir arzuhale şu başlığı koymuştu: «Huzuru samii pırpırîlerine» Sadrıâzam, nefis bir rık'a ile yazılan bu arzuhali beğene beğene okurken, bu pırpırî kelimesine takıhp kaldı. Kütübhanesinde kaç tane lugat kitabı varsa onlara baktı. Arabca ve acemcesi kuvvetli kaç kişi tanıyorsa onlara sordu: Nafile! Nihayet, İzzet Efendiyi çağınp, sordu: Kuzum, Izzet Efendi! Elin derd görmesin, inci gibi yazı dizmişsin.. Güzel! Ancak şu pırpırî kelimesinin ne demek olduğunu ve hangi dilden geldiğini bir tiirlü anhyamadım. Lutfen izah eder misin? Izzet Efendi, masum bir eda ile gülümsedi. O kelimenin manası yoktur, efendim! Allah Allah! Manası yoktur da, ne diye yazdın, öyleyse? Izzet efendi kekeledi: Şey.. Efendimiz: Üç tane (rı) nm bir sıraya dizilmesi güzel duruyor da!.. ÖTÜKÇÜ Tarihî romam : 4 Yazan : M. Turhan Tan Saim, şapkası kulağınm üzerine doğru iğilmiş bir halde eve girdi. Bu onun pek sinirli olduğuna bir alâmetti. Elinde bir telgraf tutuyordu. Gür se sile: Şaziye diye haykırdı. Buaya gel. Evin içinde hizmetçiden daha mü him bir mevkii olmadığı kıyafetinden de anlaşılan genc bir kız içeri girdi. Saim: Derdim var, diye hom'Kdandı. 'Rakımı hazırlayıver. Halim ancak öyle geçecek. Genc kız itaat etti Saim küçük ma samn başına geçti. Bır kadeh içtıkten sonra elinin tersile ağzını sildi ve: Derdimin ne olduğunu sormu yorsun, dedi. Merak etmıyor musun? îşlerinizden bahsetmek âdetiniz olmadığmı biliyorum. Ne de olsa işlerimin seni alâka dar etmesi lâzım. Üç haftaya kadar ksrım olacaksın. Memnuniyet olmasa bile hiç olınazsa iftihar duyabileceği bu şeyi hatırla makla Şaziyenin çehresmde küçuk bir heyecan eseri bile görunmedı. Bilâkis çehresmde büyük bir Mkaydi vardı. Bu vaziyetin değışmesı belki de emirlerine itaat etmeğe ahştığı efen? disinin arzusuna boyun iğmekten baş ka birşey değildi. O, itaat ve hizmet etmek için dünya ya gelmiş mahluklardan biri idi. Saim ağarmış saçları, uzun ve iri vücudü, gür sesıle, insana korku ve hür met hissi veriyordu. Fakat Şazivede bir muhabbet uyandırması imkânsızdı. Şu dakikada Saimin konuşmağa ihtı \ yacı vardı. Dinle Şaziye, dedi. Süleyman geliyor! Nasıl, Süleyman geliyor mu? Süleyman Saimin üvey oğlu idi. Annesinin ikinci izdivacından sonra üvey babasile geçinemiyen Süleyman uzaklara gitmişti. O zamandanberi epeyce şeyler değişmişti. Annesi ölmüştü. Saim: Anasınm ölümünü duynıuş olacak, dedi. Adresini bilmediğim için o nu ben haberdar etmemiştım. Şüphesiz sizden mirasını talcb etmeğe geliyordur. Bu miras, şimdi Saimin oturduğu evle içindeki eşyalardı. Saim hiddetle: Birşey istiyemiyecek, dedi. Üs telik seyahat için masrafa girmis olacak. Ben her işi vaktinde düzeltmış tim. Şaziye dudaklannı istihfafla büke rek: Kannız vasiyetname mi yazmış tı? Diye sordu. Bundan daha mükemmel hırsey da uygundur. Sonra ev sizden ziyade güzelim! Bir vasiyetnameye daima iti onun hakkıdır. Ben kendisine meselekabul raz edilebilir. Sonra oğlunu büsbütün yi anlattım. Eğer beni karılığa mirasmdan mahrum edemezdi. Zpvallı ederse evi kendisine bırakacağ:mı söykadmcağız kurnazdı. Hayatta iken her ledim. Memnuniyetle kabul etti, beni alacak ve evine de yeniden sahib ola şeyini sattı. cak. Size aid olan eşyaları toplayıp ka Size mi? pının önüne koyduk, alm onları götü Ne diyorsun... uglan bundan çüphelenir, işi berbad edebilirdi. Ben o rün, tabiî malınızın üstüne oturmak is. nun mallanm bir başkasıra sattırdım. temeyiz. Haydi uğurlar olsun size. Mosmor kesilmiş olan Saimin yüzüBu insanın aldığı maldan haberi bile ne pencere örtülmüştü. Hiddetten tit yoktur. riyen boğuk bir sesle: Saim kadehini yeniden doldurdu ve Amma da karı imiş! dedi. Bütün bir yudumda içti. Şaziyeye dik dık bazahmetlerim onun bana bu oyunu oykarak sözüne devam etti: Şimdi ev senindir! Onu sen aldın naması için mi imiş!.. SÜVEYDA H. anlıyor musun? Hani seni bir gün bir yerlere götürdüm. Kâğıdlan imza'at tım. Sen hiçbirşey anlamadan banq :ta at etmiştin. Hatırlıyor musun. Bir imzanm sence hiç ehemmiyeti yoktu. Ma. lın olmadığı için senden birşey çala mıyacağımı biliyordun. Hani sana nüfus kâğıdı için demiştim, sen de heBien kabul etmiştin. Şaziye hayretle: Nasıl? Dedi. Evi bana mı aldır Bursa (Özel aytarımızdan) Bir müddettenberi Uludağda kamp kurmuş olan Istanbul dağcıları bugün şehre dondüler. Başkanları olan kulüb yönetim kurulu üyelerinden Ekrem bana dedi ki: « Uludağda kazandıklarımızı, yolda harab edilen çam ormanlannı gördükten sonra kaybettik. Bu manzaradan Tıirk ve yabancı hepimiz üzüldük. Diyebilirim ki; Dağın Dombayçukuru ve Kavalisi adeta bir ağaç mezarlığı halini almıştır. Oduncuların insafsızca balta ladıkları bu güzelim gelin gibi çamlar yerlerde yatıyor. Bundan başka koyun ve keçi sürüleri de ormanları tahrib ediyor. Hele bu sürülerin köpekleri dağda seyyahların serbestçe dolaşmalarına çok fena engel oluyorlar. Kışın vahşi hay van tehlıkesinı akıllarından bile geçırmiyen dağcılar burada köpeklerden yakalannı zor sıyırıyorlar. Turizm bakımm Tabiî! O zamandanberi sende gödan bu hal vahşi hayvanlardan daha közüm vardı. Karımdan sonra senden baştü bir tehlike teşkil ediyor. Sonra size ka kimseyi almağa niyetim yoktu. Andaha önemli bir şey anlatayım: lıyorsun ya vaziyetten emindim. BunUludağın derelerinde yetişen meşhur dan sana hiç bahsetmedim. BUÎIU izdı alabalıklann kökü kurutuluyor. Bu bavacımızda öğrenecektin. Adeta bu sana bır düğun hediyesi olacaktı. Sü Iıklar, son zamanlarda derelere kireç döleymanın gelişi herşeyi altüst etti. Ben külerek avlanıyormuş. Gezdiğimiz dercde sana hakikati söylemeğe mecbur ol lerin hepsinde de sulara atılmış kireç yığınları gördük. Bu yüzden bahklann yudum. murtaları ölüyor. Yani alabalığın nesli de Şimdi sana, bana nasıl yardım edebikuruyor.» leceğini öğreteyim. Göreceksin ya nasıl herşeyi düşünmüştüm. Hatta oğlanın ECNEBl MEHAFILDE (Başmahaleden devam) avdetini bile. Esasen izdivacımızdan evvel gelişi daha hayırlı oldu. Ben bunu ketin diğer pek çok yerleri tarım deneBir artistin memnuniyeti bekliyordum. îşte mesele şu: ŞimJi omelerine elbette Ankaradan daha artık Viyananın Burg tiyatrosu ve stüdyosu nu sen karşılar ve kâğıdlan gnsterir elverişlidir. Ancak memleketin tanm giartistlerinden Matmazel Any Hartman evi almış olduğunu söylersın. Sana kâbi ekonomik en yüksek kıymetli işini ilk dün şehrimize gelmiş ve şehrin gezilecek ğıdları veririm ve ben evde bulun olarak Ankarada kurmağa ve onun geliyerlerini dolaşmıştır. Matmazelin bilhasmam. Çünkü benim mevcudiyetim herşimini devamlı olarak gözönünde bulunsa Çamlıca tepesinden fevkalâde mem şeyi bozabilir. Yalnız karşısmda seni durmağa mecburduk. Eğer memleket nun olduğu ve Istanbulun bir seyyah için görürse hiddetlenemez. içinde enstitü bölüklerini açmağa başlaren ideal bir gezinti mahalli olduğunu söysak Ankaranın bir enstitü yapılmağa az Saim gülerek yerinden kalktı. lemiştir. elverişli dar alanının bu kusuru hükümsüz Anladın değil mi? dedi. Kabul ekalır. Çünkü bizim dedığimiz usulde taMotosikletle Afrikaya diyorsun ya? Arnold John Gregory adında bir In rım enstitülerimiz memleket ölçüsünde Şaziye kayidsizce: büyümüş olacaktır. Hakikaten teorık o N:çin kabul etmiyeyim' dedi giliz mühendisi arkasına gaz sandığı bağlarak ta, pratik olarak ta memleketin bü**• lı bir motosikletle bir hafta evvel Lon tün taşı toprağı ziraat enstitülerimizin üSaim evden çıkarken hılesinden ve dradan kalkarak, bütün Avrupayj do Zerierinde çahşacakian alanlardm Bunu Şaziyenin işi üstüne alırnş olmasından laşmış ve dün Edirne yolile Istanbula böylece hakikat kılmağa çalışmak zorunson derecede memnundu. dayız. Memleketin taşınr, toprağım deye Çok iyi've1 çoTTbü<?âîa'W&Wmış! gelmişiir. Dün kendisile konuşan bir arkadaşı rek elden geçireceğiz, ve bu araştırmadiye düşündü. Maamafih bu şey şimların bize gösterdiği hakikatleri hayata di benim olduğu kadar onun da men mıza demiştir ki: geçireceğiz. faati icabıdır ya! « Yaz tatilimi geçîrmek için mo Memleket içinde açılacak tarım enstiSaim gece geç vakit eve avdet etti. tosikletle bir gezintiye çıktım. Türkiye Süleymanın Şaziye ile anlaşması için den Suriye, Filistin yolile Arabistana tü bölüklerinde okutma, yani talebe baonlara uzun zaman bırakmıştu Esasen oradan da Mısır, Tunus ve Fas yolile nndırıp yetiştirme işi yoktur. Oralarda zaten okumuş genclerimiz, bilhassa içinde Süleyman edebsizlik edecek olursa komİspanya ve Fransayı dolaşarak İngiltebulunduklan çevrelerin en iyi ziraat kaşuları çağırmasını Şaziyeye tenbih et biliyetleri ne olduğu üzerinde lâboratuar mişti. Süleyman birşey yapamazdı. reye döneceğim. Türkiyeye ilk defa olarak geliyorum. çalışmaları yapacaklar, ve kendı emirleŞaziyenin elindeki senedler mükem meldi. Eve geldiği zaman genc kızı Bundan evvel Arabistanda bulundum. rine verilmiş geniş topraklar üzerinde uypencerede bulmadı. Kapı kapalı idi. Ibnissüudun yanında çalıştığım için a gutlamalarda (tatbikatlarda) bulunacak Ve kapının önünde ıki küçük sandık rapça da bilirim. Kendisini ziyaret ede lardır. Bu bakımdan enstitü bölüklerinin vardı. Saim endişe ile bunlara baktı. emirlerine verilmiş olacak topraklar dahi ceğim. Mısıra gittikten sonra, belki Hadaha geniş b'lçüde lâboratuarlar demektir Bu da ne demek? Dıye homur beşistana da, sırf merak için giderim.» Enstitü bölükleri çevresındekı ıllerın haldandı. Acaba Süleyman bir mesele mi Mühendis yann vapurla Mudanyaya ka aid toprakları da baştanbaşa gene bu çıkardı? Ve ilkönce kapıyı yavaşça çaldı. Ses gidecek ve oradan kara yolile Suriyeye bölüklerin araştırma, güzel yapma ve güzel yaptırma alanlarıdır. Meselâ zeytınleçıkmayınca daha kuvvetle çaldı. Ni geçecektir. rin nasıl düzeltilip çoğaltılacağı enstitünün hayet sabrı tükenerek hiddetle hay Asi Yunan zabitleri dönmek topraklarında iyice kararlaştırılmış oldukkırdı: istiyorlar tan sonra derhal bu hakikatin halka Şaziye... Şaziye... Kapıyı açacak Son Yunan isyan hâdisesinde sınırları mal edilmesine geçilmekte hiç vakit kaymısın? Kapı değil, fakat bir pencere mıza iltica eden Yunan zabitlerinden bir bedilmiyecek, devletin bütün yönetim açıldı ve Şaziyenin başı göründü: kısmı dün Istanbul Yunan konsoloslu makinesi bu işlerde enstitülerin çok do Sız mısiniz, efendim? kunaklı yardımcıları olacaktır. Görüyorsun ki benim! Çabuk in ğuna baş vurarak parasız kaldıklarından Çalışmalarını böyle büyültecek enstiaşağı kapıyı aç ta evime gireyim. memleketlerine dönmek istediklerini söytülerimizin bütün dünyadaki benzerleri Eviniz mi? Bir yanlışlık olacak. lemişlerdir. Yunan konsolosluğunun va içinde memleketimize onur verecek büyük Ev bana satılmıştır. Ben düşündüm, ta ziyeti Yunanistana bildirerek alacağı ceilim ve pratik sonuncları alacaklarında şmdım sizin bu eve sahib olmanız hovaba göre hareket edeceği zannedilmek bizim zerre kadar şüphemiz yoktur. şuma gitmiyor. Süleyman bana daha YUNUS NADİ muvafık bir koca olabilir. Yaşlarımız tedir. Kazıklı Voyvada, Yaksiç heyecanla bağırdı: «Söyle, Türklerin hücumundan nasıl kurtulabilirim?» Başpapaz palaspandıras sürüklenirken Korkuyorum, Türklerden korku o, gevrek gevrek güldü: yorum. Beni Kazıklı Voyvada yapan Yaksiç, dedi, ekmek meselesi ba işte bu korkudur. Deminden içimde kurd, hane. Seninle konuşurken bu günlük ko kafamda yılan var, dedim. O kurd, o kan ihtiyarın yanımızda bulunmasını is yılan hep Türk korkusudur. Gece uyuyatemedim, onun için kendini kazıklattım. mıyorum, gündüz geniş nefes alamıyo Onu yemeğe çağırmamak daha iyi idi rum. Gözümün önünde hep Türkler doamma, dalgınlıkla çağırmış bulundum. laşıyor. Bu hayaletlerden kurtulmak için Sonra da pişman oldum, işte cezasını, kan döküyorum, insan kazıklatıyorum. verdım. Delikanlıyı, cılız bir ağac silker gibi Ve birden kahkahalar savurmıya gi hızh hızlı salladı.. rişti, güldü, güldü, güldü, sonra bu kah Bana yol göstereceksin, mutlaka kahalarınm sebebini anlattı: bir yol göstereceksin. Türklerin ayaklan Bugün öbür dünyaya yolladığım altmda kalmamaklığım için çare bula bin beş yüz adamın başında iki de papaz caksm. Yoksa seni de yurddaşlann gibi bulunmak gerekti. Herifler yeraltı âle yakarım, hem kazıklattıktan sonra yakaminde çarçabuk papaz bulamazlarsa iba rım. Demetriyos ne telâş, ne ürküntü gösterdetlerini yapamazlar, vebal altmda kalırlar! Ben, kendilerini dünya sıkıntısından di, soğunkanlılığını kaybetmeden cevab kurtardığım gibi, gittikleri yerde günaha verdı: Her fâçlüğün bir de kolay yani düşmemelerini de düşünüyorum. Artık Allahın da, İsanın da yanında benim vardır. Ben/ dınlerseniz Türk korkusunu da gidermek mümkün olduğunu anlar iyiliğimi söylerler, değil mi? sınız. Demitriyos Yaksiç, zırdeli Voyvadanm Vilâd, delikanhnm yakasını bıraktı, sözlerini dınliyor, fakat bir karşılık vermiyordu. Çünkü onun kara ve bulanık ru inanmamazlıkla dolu gözlerini aça aça hunu çok iyi kavramıştı. Küçük bir ke sordu: Doğru mu söylüyorsun, beni bu yalimeden o ruhun kirli bir su gibi kabaracağını, dört yanına boğucu çamurlar man korkudan kurtaracağını umuyor musun? püsküreceğini biliyordu. Ummasam açık söylerdim, elimden Vilâd da onun hayran hayran kendini bir şey gelmez, derdim. dinleyişinden haz alıyordu. Yalnız söyleVoyvada, Yaksiçin yüzünü gözünü şamek ve hiçbir şey dinlememek bu eli kanIı adamın âdeti idi. Bu âdete saygı gös pır şapır öptü, yanıbaşına oturdu, yal termiyenleri, kim olursa olsun, parçala vardı. Ne düşündüğünü söyle, uzun uzun mak isterdi. Genc Macann bu çirkin zevke gösterdiği uysalhk son derece hoşuna söyle. Eğer benim de içime inan verirsen seni kendime dost edinirim. gidiyordu. Genc Macar, kısa bir düşünceden sonBaşpapazın kazıklanması hakkındaki ra fikirlerini anlatmıya girişti: düşün (mülâzaha) lerini söyledikten Türklerden korkmakta hakhsınız. sonra gülmeği bıraktı, ağırlaştı, tasalı göÇünkü Türk, yeryüzüne inmiş bir bu rünür bir sesle başka bir bahse geçti: Kimse, tek bir kimse içimde dola luttur. Durmadan yürür ve durmadan şan kurdu sezmiyor, sezemiyor. Gece yıldırım püskürür. Dağılmak bilmiyen bu gündüz yanımda bulunanlar, beynimde bulutun önünde sağ kalmak imkânı yokkıvranan yılanı görmüyor, göremiyor. Ben tur. Sonra Türklerin size saldırış yapade bu görmemeğe kızıyorum, alabildiği' cakları da doğrudur. Çünkü dokuz, on me kan döküyorum. Yalnız kan, yalnız yıldanberi Fatıh diye anılan Osmanlı Paateş o kurdu uyuşturuyor, o yılanı uyu dişahının kardeşiniz Radola gönül ve tuyor. Fakat bugün onîar gene ayakta. Eflâk tahtı için de söz verdiğıni bız MaDöktüğüm kanlardan içjme^jşjahjık gel carlar da biliyoruz. Fatih, gönlünün zo: runo kıramıyacağı gibi, sözünü da ayakmedi. "*• ' ~ ' Sustu, dalgmlaştı, iri başını göğsüne altına alamaz. Demek ki buraya gelmek dayıyarak düşünceye daldı. Demitriyos, istiyecektir ve gelecektir. (1) O halde?.. bir günde bin beş yüz adamı ateşe atan, O halde yapılacak şey Eflâk ovakazığa vuran, parçalatan bu duygusuz mahlukun elemlenmesine, eksin (âciz) ve larına, Eflâk ormanlarına doğru ağacak bıtkın görünmesıne ıçın için şaşıyordu, o yıldırım serper bulutu başka bir yola çelanca dikkatini gözüne toplıyarak herıfi virmekten ibarettir. Bu yolu bulabilecek misin? süzüyordu. Buldum bile: Macaristan! Pıhtı pıhtı kanla çevrili, demir bir to Türkleri Macarların üstüne mi salpuz gibi her gözde korku uyandıran bu dıracaksın? iri kafa şimdi ölü bir kelle gibi cansız Evet, muhterem Voyvada. Hem de görünüyordu. Bu adamın adı dillerde gekolayl.kla! zen Kazıklı Voyvada olduğuna binbir Bana olmaz işler konuşuyoruz gibi tanık isterdi. O kadar silık, o kadar sönük geliyor.. Fakat düşün ki ben, en küçük duruyordu. Vilâd, uzun zaman bu çökük durumda şakayı kazıkla cezalandıran bir adamım. (Arkast var) kaldı, sonra ağırlaşmış gibi görünen başını (1) Kazıklı Voyvadanm kardeşi Radola Fatihin gönül verdiğini söyliyen ve yazan Bızanslı iki tarihçidir. Kalkondilasla Dukastır. Onların ortaya attık ları bu masal, küçük bir hâdıse imiş gibi birçok frenk tarihlerine geçmiştir. Kalkondilas, iftirasını sağlamlaştırmak için sahneler de uydurur. Onun anla tışına göre Fatih Sultan Mehmed, Ra dolun güzelliğine karşı çirkin bir he yecan duyarak delikanlıyı sıkıştırmak isteyince ilkin büyük bir mukavemet görmüş ve bu mukavemet Radolun kı lıçla kendini korumaya kalkışması de recesinde sert olmuştur. Radol, gene Bizans tarıhçilerinin dediğine bakılırsa, namusunu ilk günlerde koruyabildiği halde sonra Eflâk Prensi olmak hırsile, Fatihin dıleğini yerine getirmiştir. Bu, bir masal olmakla beraber Fatih Ve birden ayağa kalktı, sofrayı tek Sultan Mehmedin güzel erkeklere karmeledi, sahanlan devirdi, Yaksiçin yaka şı çirkin sevgıler beslediğı de doğrudur. M. T. T. sına yapıştı, bağırmıya koyuldu: yavaş yavaş kaldırdı, inler gibi mırıldandı: Türklerle bozuşacağız: İşte beni çileden çıkaran, deli yapan, kana bulayan derd! Demitriyosun kulakları, sese henüz alışan bir sıpa kulağı gibi oynadı, gözleri parladı ve kendini tutamıyarak sordu: Türklerle bozuşucak mısınız? Evet, üzülerek söylüyorum, evet. Kardeşim Radol, Osmanlı Padişahının yanındadır, gözdedir. Hünkâr, güzelliğinden bol bol haz aldığı bu sütübozuk çocuğu benim yerime geçirmek istiyor. Bunu çoktan duydum. Fakat Macar Krah: Matyas Korvenle aramın iyi olma sından ötürü şimdiye kadar Türklerin saldırışına uğramadım. Şimdi Radol edebsizi sabırsızlanıyor, âşıkını sıkıştırıyor, başıma bir çorab örüvermek istiyor! Tarım enstitüleri ülkeye ve ulusa nasıl daha faydalı olabilirler? Büvük Gediz köprüsü Cumhuriyetin parlak eseridir Bursada gezgin satıcıların gürültüsünden şikâyet Bursa (Özel) Burada sabahlaıı saat sekizden evvel hatta saat beş ve altıdan itibaren gezgin satıcıların acı acı bağırarak herkesin, bilhassa uykuya ve sağlığa çok muhtac olan küçüklerin uykularını kaçırdıkları görülüyor. Halk tan, geceleri çalışan devlet işyarlarından ve avukatlarla diğer zevattan bu gürültü için sık sık şikâyet dinliyorum. Bazıları: Uray yasaklarından olan bu işin Bursada tatbik edilip edilmediğini soruyorlar. Sabahın kör karanhğmda başhyan gezgin satıcıların yaygaralarile mücadele edilip edilmediğini bilmiyorum. Fakat öyle sanıyorum ki Uray bu işi sadece büyük caddelerde takib ediyor. Dar aralıklarda, şehrin kö§e bucağmda yayga Parmaklarını makineye kaptırdı Büyükdere kibrit fabrikasında çalışan amele Zehra, makineye parmaklarını kaptırarak ağırca yaralanmıştır. Hâdisenin bır kaza sonu olduğu anlaşılmıştır. Kira yerine soymuşlar Kurtuluşta, Sinemköyünde oturan Edvardı, kiracısı Mari çağırarak «eve gel de kira paralarını vereyim» demiştir. Edvard Marinin evine gitmiş, fakat daha evin kapısından girer girmez Mari ile kocası Vizo Edvardm üstüne atla i mışlar ve cebinden gümüş bir saati zor la almışlar ve bir temiz dayak attıktan sonra Edvardı bırakmışlardır. Polis her ikisini de yakalamıjür. Aferin Bursa belediyesine Bursa (Özel) Şekerin ucuzladığı gündenberi kahve ve kazinolarda şekerli içkilerin ucuzlamadığı görülüyordu. Urayımız Son günlerde bir karar vererek birinci sınıf kahvelerde «kahve, çay, limonata, gazoz ve lokum» fiatlerini beş kuruştan dört kuruşa, ikinci sınıf kahvelerde yüz paraya, mahalle kahvelerinde iki kuruşa indirmiştir. Büyük Gediz köprüsü İzmir (Özel) Cumhuriyetin par lak eserlerinden biri olan ve mem lekette bir eşi bulunmıyan büyük Gediz köprüsünün, Bayındırlık Bakanı Ali Çetin Kayanın huzurile ve törenle açıl dığını bildirmiştim. Köprü, ta uzaklar dan büyük bir silüet halinde göze çarpmakta ve geniş kalmış ovasında Cumhuriyet idaresinin müsbet bir eser ve ifadesi halinde yükselmektedir. dınız?

Bu sayıdan diğer sayfalar: