16 Ağustos 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

16 Ağustos 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET 16 Ağustos 193S KUçilkj hikâye \ Istanbul kızı Muazzez Tahsin Sağlık bilgisi Çocukları idrar yolları taşlarmdan koruma Çocuklara ârız olan hastalıkların en mühimlerinden biri de idrar yolları nın herhangi bir yerinde husule gelen taşlar ve bunlann ihtılâtlarıdır. Bu hastalık, büyük insanlarda olduğu gi bi, yeni doğan çocuktan, ta büluğ ça ğma kadar olan yani henüz neşvüne masını ikmal etmemiş çocuk uzviyetlerinde de görülür. Çocuk, annesinin kucağında, durup dururken birdenbire ve fena halde bağırmağa başlar. Ateşi olmadan, o anda mide ve barsak bozuklukları göster meden arasıra gelip geçen böyle zâ hiren sebebsiz anî bağırtılarda ilk, akla çocuğun bir tarafına iğne gibi ya bancı bir cismin batması gelir. Hal buki neşvünemasım ikmal etmiş bü yük bir insanda görülen böbrek ku luncu burada çok defa düşunülmez. Böyle şüpheli vak'alarda, idrar bez lerıni sıkma suretile toplanan idrarın muayene ettirilmesi, hatta icabmda röntgenle teşhis edilmesi lüzumu var dır. Yürüme çağmda olan çocuklarda ise taş çok defa mesanelerinde bulunur. Çocuk işeme ihtiyacını duyar, fakat idrarım serbest edemez. İdrarı bir münhani çizerek yere ineceği yerde ayak larının ucuna damla damla düşer. İdrar etme müddeti de uzun sürer. İdran bitmeden kesilir. Aradan iki, üç dakika geçmeden tekrar gelmeğe başlar. Gene kesilir. Çok defa idrarını ı kıntı ile eder. Âdeta çocuk bu vaziyette morarır. Mesanesini boşaltmak ve ön deki mânii atmak için bazan o kadar zorlar ki bu zorlama ile makadı dışanya fırlar. Hatta bazan idrarını gece leri donuna da kaçırır. Nihayet bu gibi yavrucuklarm imdadına koşulmaz sa mevziî veya umumî «infection» la hayatı tehlikeye girer. Bazı memleketlerde bu taş hastalı ğı zannedildiğinden çok fazladır. Dünya müellifleri bunun üzerinde çok meşgul olmuşlardır. İçtimaî yaşayışları geri ve fakir olan ve mototon, veya sık sık mide, barsak bozukluklarım mey dana getirerek gayrimuntazam ve gayrisıhhî gıda alan, bilhassa albüminli (et, yumurta) gıda almıyan ve vitamin A ve D (tşreyağı, balıkyağı, yeşil sebze, meyva, yumurta sarısı, süt) siz gıda alan ve kireçli su içen çocuklarda bu hastahğın çok olduğu görülmüş tür. Umumiyetle, yapılan tetkik ve ista tistikler neticesi, yaşayışı geri bazı memleketlerin halihazır taş fstatistikleri bugün yaşayışı ileri memleketle rin yüz sene evvelki taş istatistiklerine tekabul ettiği tesbit edılmiştir. Bun lardan mülhem olarak alelumum gıda rejiminin, vitaminlerin bu hastalık üzerindeki tesiri, lâboratuar hayvanları üzerindeki tecrübelerle de teyid ve tesbit edilmiştir. Taşhlarm çok görül düğü Avrupanm muayyen mıntaka larında halkm mutad olarak verdikleri gayrikâfi ve yanhş gıdalar ıslah edilince derhal (çocuk) taşlıların azaldığı görülmüştür. Memleketimizin bazı köşelerinde köylü ve rencber çocuklarında taşlıla rın, büyük insanlara nisbetle % 6070 nisbetinde fazla olduğu görülmekte dir. Bundan ötürü cumhuriyetinin bekçisi olan Türk köylü çocuğunun büyütülmesi için lâzım gelen bilgileri, öğüdleri annesine ve babasma vermek bize hususile köycülükle meşgul genclere vazifedir. Bu bilgiyi öğretmek ve yaymak o kadar güç değildir. Esas köylü ye kendisi ve çocuğu için albümini ve vitamini ihtiva eden gıdaların hayatı kıymet ve lüzumunu telkin ve izah etmekten başka birşey değildir. Köylü, hiç olmazsa haftanm muayyen zamanlarmda kendi mahsulü olan ve dışarıya satacağı et, yumurta, taze tereyağı. sebze ve meyvasmdan bir azını sofra sında bulundurmağı itiyad haline ge tirmelidir. «İnsanlık tarihi Türk ulusunu tebrik ediyorî)) Memleketimize gelen Isviçreli su mütehassısının diyevi Baraj ve su işlerinde büyük ihtisası olan İsviçreli Dr. Gruner, Konya İlba yının çağırısı üzerine 20 gün kadar evvel ülkemize gelerek Konyaya gitmiş ve orada lâzım gelen baraj etüdlerini yaptıktan sonra ilk baraj a aid muka veleyi imzalamıştır. İsviçreli mütehassıs, mem'eketine hareketinden evvel Anadolu Ajansı nın kendisile görüşen bir muharriri ne Türkiye hakkmdaki duyuşlarmı şöyle anlatmıştır: « Memleketinize evvelce de gel miştim. Bu defa Konyayı, Ereğliyi, Ankarayı ve şehrinizi gördüm. Bir ulusun yaşamak ve ilerlemek hususundakl dölenini (azmini) anlamak için Ankarayı görmek yeter. Modern bir şehrin bu kadar az vakitte yerden fışkırır gibi yaratılması bir harikadır. Buna benzer birçok harikalar yaratan Büyük Şefi niz, arsıulusal muazzam bir şahsiyettir ki, bugün bütün dünya içinde bulunduğu en sıkmtılı devrede bile onun yarattığı harikalarla meşgul ve ona hayrandır. Ben de vücude getirilen büyük ve değeri ölçülmez eserleri, şahsan derkı bir hayranlıkla gördüm. İnsanlık tarihi, Türk ulusunu tebrik ediyor. Tarihî roman : 17 Yazan: M. Turhan Tan On binlerce Akıncının at sîrtında Tunayı aşmasında, dalgayı at ayağına çiğneten Türk gücünün göz kamaştırıcı ululuğu, yüceliği vardı! Bu emir, bir salı akşamı verilmişti, çarşamba günü silâhlar yenibaştan bi lendi, atlar güzelce tımar edildi, Yeni çeri ve Sipahi çadırlarında başlıyacak savaş şerefine eğlenceler yapıldı, akm cılar tarafından at ve mızrak oyunlan gösterildi ve perşembe gecesi tatlı rüya ar geçirildi. O gün tanyeri ağarırken bütün ordu ayakta idi. Güneşle beraber Tuna kı yısında heyecanh bir âlem doğuyordu. On binlerce akmcı at sırtmda bu büyük suyu geçmeğe hazırlanmışh. Yüzme zevkini sezen hayvanlar şec şen kişniyorlardı. Kulaklarını dikerek ve kuyruklarını salhyarak Tunaya atılmak emrini bek liyorlardı. Büyük bir köprü, yaya as kerle topların geçmesi için göğsünü aç mıştı, suyun üzerinde neşeli bir yüzle uzanıp duruyordu. adamın nereli ve neci olduğunu anlamaE ihtiyacile kıvaranıyorlardı. Fakat herkes bunun bir Türk olduğuna inan taşıyor du. Tunayı, bir yük altında yüze yüze geçmeği Türkten başkasının başarmasına imkân mı vardı? iki yaka arasındaki açıklık bin met * roya yakındı, suyun akışındaki hız bu açıklığı bir yüzgeç kolu için üç misline çıkarıyorsa yüzücünün sırtındaki yük aynj işı beş on kat fazlasıle yapıyordu, dal galı yolu aşılmaz bir biçime sokuyordu. Fakat yüklü yüzgeç, yaman bir inadla suyu yanyor, köpükleri sağa sola atryor ve ilerliyordu. Nihayet galebe yüzgeçte kaldı, Tuna bu geçişe boyun iğdi ve bütün ordu, çocuk denilecek yaşta bir delikanlının posbıyıklı bir herifi sırtmda taşıyarak karaya ulaştığını gördü. Artık yerden göğe doğru bir alkış gürültüsüdür yükseliyordu, binlerce ağızdan çıkan «yaşa!» lar Tunanın homurtusunu susturuyordu. Yüzgeç, Fatıhle sadırazamın bulun * duklan yere yakın bir yerde karayı yakalamıştı. Yükiyle birlikte ayağa kal kar kalkmaz şöyle bir silkindi, silâh pı rıltısı içinde göz ahcı bir azamet göste « ren kalabalıkla, o coşkun alkışlarla il gilenmedi, sırtındaki adamı yere indirdi ve onun boynuna sarılı ipin ucunu elins aldı, üzerinden şırıl şınl su aktığı halde etrafına bakındı, hünkârla veziri gördıi, mırıldandı: İyi bir karşılaşma. Şu ağıl kokan yükü hünkâra götüreyim, dılinı kerpe • « tenle o açsın! i Ve yürüdü, taşıdığı yedeği de yüriit • tü. Ordunun gözü önünde onu adım adim takib ediyordu. Artık herkes bu deli kanhnın Türk olduğunu ve bir tutsak getirdığini anlamıştı, yalnız kendini bilen ve tanıyan yoktu. Bu bilgisizlikten ilkönce kurtulan gene Fatıh oldu ve genc yüz • geçin kıyıdan beş on metro uzaklaşmasıle berab.er derin birsevincle haykırdı: Bizim küçük akmcı, biz çapk.nî de arıyoruz.O, sudan cılnyor! Gerçekten de oydu, Kara Muradır» kardeşiydi ve şiş üstünde çevrile çevrile kebab edılirken küçük bir inilti çıkarmı yan o yiğit adamın kardeşi olduğunu ap» açık gösteren bir adım atışla ilerliyordu* Sanki ağır bir yükle engin ve coşkun bitf suyu aşan o değilmiş gibi çevikti, dim dikti, damarlarındaki alevli kan, Tunadan üzerine bulaşan ıslaklığı kururmuşa benziyordu, görünüş o kadar tabiiydü Küçük akmcı, Fatihin önüne kadar geldi, iğilmeden selâmladı: < Ulu hünkâr, dedi, sana bir tutsak' getirdim. Voyvadanın kafasını getirecektim ama olmadı, herif mızraktan bir ormanm ta ortasında yatıyor. Bir türlü süzülüp yanına varamadım, kelleyi boş yere kaptırmamak için de o çelik ormanın kıyılarında çok kalamadım, şu posbıyığı y^aladım, döndüm. Fatih sordu: Voyvadanın bulunduğu yere ka * dar vardın mı? Varmaz olur muyum hiç?... Aklım, fikrim zaten onda. Belki boş bulunur da yakasını bana kaptırır sandım ama umudum boşa çıktı. Peki, o teres nerede) Bükreşe yakın bir yerde duruyor, başında hayli kalabalık var. O kalabalık kaç kişi ola? Belki yirmi bin, belki kırk bin baş. Fakat daha iyisini bu posbıyık bilir. (Arkast var) Bu yıl köy okulunun altı üstüne gelmişti. Kaç senedir, ilkin başı sanklı, şışman bir imama benziyen bir hocafendi, son ra da cılız, kemikleri teker teker sayıla bilecek kadar sıska bir muallim bcy e Ünde enine boyuna tembelleşen, okulu bırakıp dağlarda, bayırlarda dolaşan ve dokuz ay içinde dokuz defa eline kitab ve kalem almıyan çocukların başına îs tanbullu bir bayan getirmişlerdi. Köye ayak bastığı gün, mce yüzünün iki yanını çerçeveliyen siyah kesik saç ları, zayıf vücudü, renksiz yüzile onu görenler: Eyvah, bu Istanbul kızı bizim çocuklanmıza nasıl hocalık eder? Şu parmak kadar şey köyümüzün sert havasma dayanamadan göçüp gidecek! diye söylenip durmuşlardı. Nuriye, üç sene evvel Istanbul Kız Muallim mektebinden diploma almış ve bu üç seneyi gene Istanbulun şirin, temiz okullarından birinde, temiz aile çocuk ları içinde geçirmişti. Bu güzel mektebi bırakıp ta Anado lunun uzak bir köşesindeki bu okula bugün niçin gelmişti? Nuriye genc yaşında çok görmüş, çok çekmiş bir kızdı. Babası İstiklâl Savaşında şehid olmuş, annesi bin zorlukla onu Muallim mektebine yazdırabilmişti. Bu seneler içinde hayatı, mektebde ve evde geçirdiği günleri nekadar »evimli, jen, ümidli ve ısıtıcı olmuştu! Fakal çalışma senelerinin bitmesile guya talih de ondan yüz çevirmişti. Diplomasmı aldıktan bir sene sonra annesi, onun elini nişanhsınmkine vererek büyük bir sükunetle gözlerini dünyaya yum muştu. Nuriye bu ölümle, dünyada duyduğu ve duyacağı acılarm en sert ve çaresizini bulmuş, aylarla gözünün yaşı dinmemiş, kalbinin yarası ilk günlerin sıcakhğını kaybetmemişti. Etrafımızda ve benliğimizde büyük bir boşluk ve felâket yaratan bu gibi büyük acıların karşısında kalbleri saran bir sevmek ve yaşamak kaygusile Nuriye nişanIısma bağlanmış ve onu sahiden sevmişti. Fakat kıskanc talih, dünyada hangi tam bahtiyarlığı baltalamadı ki... Nuriye iki senelik nişanlılığın tadına henüz doymadan nişanlısını da kavbetti. Annesinin ölümünden sonra gelen bu acı, zavallı kızın maneviyatı gibi sihhatini de büsbütün bozmuştu. Doktorlar «bir kbye giderse iyileşir, birşeyi kalmaz!» diyor lardı ama köye gidecek parayı nereden bulsun? İşte Nuriye bunun için Maarif Mü dürlüğüne baş vurarak kendisinin Ana doluda bir köy mektebine tayin ediîme sini istedi. ... köyüne ilk geldiği gün, burada bir saat bile yaşıyamıyacağını zannederken yavaş yavaş açık havaya, bol yemeğe alıştı, bunlann vücudünde yaptığı iyilikleri, herşeye rağmen gencliğinin ölmiyen ümidile gördü ve bu yalnız yeri benimsiyerek içine sindirdi. ##* Nuriye köye geleli üç ay olmuştu. îlk günleri: Bu kız çocuklarımızı okutamaz.. İki günde göçüp gidecek! diyen köylü ler, şimdi onu köyün öz yavrusu gibi seviyorlardı. îstanbul kızma söyle de sana biraz nakış öğretiversin! Anne, bak Istanbul kızı bana nasıl bir entari dikti! Istanbul kızı Bodur Hüseynin Fatmasınm hastalığmı iyi etmiş, gece gündüz ona bakmış! Işte Nuriyeden konuşurken onu «Istanbul kızı» diye anan köylüler, gün geçtikçe ona böyle bağlanmışlardı. *** Bodur Hüseynin oğlu Mehmed askerJigini yapıp köye döndüğü vakit bü\ük bir bayram ve şenlik yapıldı, kurbanlar kesildi.. Davullar döğüldü.. Bütün köy halkı elele verip oyunlar oynadı. Köy ağası Bodur Hüseynin kızı Fatma, Nuriyeye yalvarmış, onu da köy, meydanında oynıyan genclerin arasına katmıştı: Kuzum Istanbul kızı, canım Istanbul kızı, ablamın entarisini giyin de gei.. Ağamın yanında oyna sen de! Küçük kızın yüreğini kırmaya dayanamıyan Nuriye buna razı olmuş ve kalabalık içine katılmıştı. Beni bu kıyafetimle köylülerden ayırd edemezler! diyordu. Bunda nekadar yanılmış! Istanbul kızınm eli eline değer değmez Mehmed, kadife kanadlı yumuşak bir kuş sevimliliğile onun nasırlı elinde yumulan bu elin, köy kızlannın nasırlaşmış, sert leşmiş ellerine benzemediğini anlamış ve Nuriyenin yüzüne evvelâ şaşkınlıkla, sonra da merak ve halecanla bakmakla doyamamıştı. Zavallı Mehmed, gözlerini bir mık natıs gibi kendine çeken bu siyah göz lerden nasıl kurtulabilsin? Köyün açık havasının açtığı temiz ruhu, bu çok bilmiş Istanbul kızınm binbir biçime giren, binbir anlamlı yüzü karşısında nasıl rüzgâra bırakılmış toprak taneleri gibi karı şıp dağılmasın? *** Köyün havası bulutlanmıştı... Yalnız arkadaşları değil, yedi köy halkı Koca Mehmedin derdini öğrenmişti: Istanbul kızına tutkun zavallı!. Kışın dondurucu soğuklanna, yazm bu naltıcı sıcaklanna karşı koyan demir vücudü, şimdi ateş karşısında kalmış. bir balmumu gibi eriyor. Bunu Nuriye de anlamıştı. Koskoca bir dağın devrilmesini kim haber almaz! Kendi kendisine: Artık bu yerlerden de kaçmalı kızım, zavallı bir adamı ölüme sürükle medense kendi çareni başka yerde ara! O da yavaş yavaş senı unutur, köy kızlanndan birisile evlenir. Fakat ne de yazık oldu.. Yanaklarıma kan gelmeğe başlamıştı. Gizli gizli kaçacaktı. Kasabaya gıdiyormuş gibi köyden yalnız küçük çan tasını alıp çıkacak, gerideki eşyalarını sonradan aldıracaktı: Gideceğimi haber alırsa büsbütün üzülür zavallı ! Fakat nasıl oldu 5 Kim duydu? Kim haber verdi? Akşam ezanında sokak kapısına hafıfçe vuruldu: Aç ablacığım, benim, Fatma.., Ne istedin kızım? Hiç.. Seni göresim geldi de... Yüz yüze bir iki saniye bakışıp sus tular. Sonra Fatma Nuriyenin eîini tuttu: Gitme İstanbul kızı.. Ağama yazık edersin! diyerek ağlamağa başladı. *** Gün henüz tamamile ağarmamıstı. Nuriye küçük yol çantası elinde, acele adımlarla köyden uzaklaşırken omuz ları sarsıla sarsıla ağlıyordu: Zavallı Mehmed, zavallı dev gibi adam... Nasıl oldu da çöp kadar bir Istanbul kızına gönül verdin sen? Onunla senin arandaki aşılmaz dağları görmedin mi? Niçin bu genc yaşında kendine kıyNeşvünemasım iyi alan, iskeletini dın? Şimdi, seni öldüren tabancayı ben sağlam kuran çocukta, taş görülmiye çekmişim gibi içim yanıyor.. Kendime «katil!» diyorum. Sana da bana da ya ceği gibi büyüdüğü zaman da, birçok hastalıklara, hatta vereme karşı mu zık ettin Mehmed. kavemeti fazla olur. Bizde, değil yalnız köylerde, hatta Birdenbire arkasında bir ayak sesi duyarak irkildi. Acaba onu giderken gö birçok şehirlerde dahi anne sütünden ren mi oldu? Ya birisi peşine takılıp onu başka mutad olarak verılen gıdalar gözden geçirildikte hemen hepsinin de yakalarsa! Ya onu: Bak, kanına girdiğin delikanlıyı pirinç unu ve diğer hazır un larla yapılmış bulamaçlar oldu gör! ğu görülür. Bunlar hidrat de Diyerek Mehmedin yanma sürüklerse! Gözleri karardı.. Başı döndü. Kar karbonu ihtiva eden gıdalardan sayılır. şısında Mehmedin babası Bodur Hüse Monotondur. Hayvanî albüminden ve yin duruyordu. Bir saniye göz göze gel vitaminden mahrumdurlar. Bu şekilde diler. İhtiyar köy ağasının ağzının iki büyüyen çocuk normal bir neşvüne maya sahib olmamış demektir. Bunun tarafı köpük saçıyordu. Birdenbire elini cebine soktu... Taban için çocuğa daha 4 üncü aydan itibaren et suyu ve mevsim yemişlerinden almcasını çıkararak ateş etti: AI kahbe! Git oğlumun kanını mış meyva suları verilmelidir. Meyva ca fakir olan soğuk mevsimlerde ço kanmla temizle! cuğa doktorun tavsiyesile günlük gı MUAZZEZ TAHSİN Sadırazam Mahmud Paşa da, hün kâr da erkenden otaklanndan çıkmış lardı, at üstünde bu geçişi seyre gelmişlerdi. Çünkü sahne, pek seyrek görülen bir manzaraydı. On binlerle akıncının at sîrtında büyük bir suyu aşması her gün veya her yıl görülebilen birşey değıldi. Bunda, bu geçişte dalgayı at ayağına çiğneten Türk gücünün göz ka maştırıcı ululuğu, yüceliği vardı. Bütün Memleketinizin en önemli işlerinden ordu gibi vezirle hünkâr da bu ululuğ';n biri, beyaz kömür yani, su meseİesi büyük bir nehir üzerinden silâha bürü dir. Ben dünyanın her tarafında ve nerek akışını görmek istiyorlardı. bilhassa sıcak memleketlerde, İspan Akıncıların o devirdeki başbuğlan, o yada, Cezayirde, Mısırda büyük su me ünlü beyler atbaşı beraber hünkârın yaselelerile uğraştım. Bu ihtisasımdan nına gelerek fırkalarının suyu geçmeğe istifade için, Konya İlbayı tarafından hazır bulunduğunu söylemişler ve son yapılan çağırı üzerine Konyaya geldim emri alıp geri dönmüşlerdi. Artık orada, ve yaptırılacak barajlarm projelerini o iki yüz binden fazla askerin, binlerce hazırlamağı yükendim. Bu iş, memle atın, öküzün, koyunun toplanmış olduğu ket için çok büyük faydalar sağlıyacak geniş alanda derin bir sessizlik başlamışbir iştir. tı. Hayvanlar bile böğürmelerini, mele Başka su işlerile de uğraşmayı çok melerini bırakmışlardı, büyük geçişi seyarzu ederim. Çünkü su işleri, memle re hazırlanmışlardı. Yalnız akıncıların ketin genlik ve bayındırlığma azamî atları ön ayaklarile toprağı eşiyorlar, safaydası olan en önemli bir iştir. Bugün bırsızlık gösteriyorlar ve bu hareketle o başarılan işlere bakarak, yapılan şi derin sessızliğe taklid olunmaz bir ahenk mendıferlerinizi, yollarımzı görerek, işliyorlardı. Güneş, doğudaki beşığin vücude getirdiğiniz fabrikaları göz den fırlamıştı, Türk akıncılarının dalgaönünde tutarak, onlarla müvazi yürü ları nallara nasıl çiğnettıklerini görmek yen su işinde de büyük bir başarı gös ıçın ufuktan boynunu uzatıyordu. terileceğine kaniim > Işte bu sırada, bu heyecanh anda karşı yakadan iki kişi belirdi. Bunlardan biBakanlar Kurulu ri önde yürüyordu, arkadakini yedekli (Baç taratı 1 inci sahifede) yordu. Su kıyısına gelirgelmez öndeki Rusyada bulunan Ekonomi Bakanı biraz durakladı, ardında bulunam o Celâl Bayardan başka bütün bakanlar muzladı ve o yükle Tunaya atıldı, yüztoplantıda bulunacaklardır. meğe başladı. Şimdi akıncılar yürümek Yalovada bulunan İç İşleri Bakanı ten geri kalmışlardı, ordunun gözü akınŞükrü Kaya dün şehrimize dönmüş, öğ cılardan ayrılarak ağır bir yükle ırmağı leden sonra Floryaya gitmiştir. aşmıya savaşan cesur yüzgeçe kaymış ü. Vezirle hünkâr dahi isteristemez bu Telefon Sosyetesile anlaşma Telefon Sosyetesinin hükumete geç gelişe, bu yüze yüze gelişe bakıyorlardı. mesi için Bayındırlık Bakanı Ali ÇetinSuya atılışı uzaktan şöyle böyle se kaya, murahhaslarımız ve sosyetenin çilebilen yüklü yüzgeç, Tunanın köpüksalâhiyetli delegeleri arasında yapılan lü akışı arasında bozuk düzen bir tulum anlaşmanın teferrüatına taalluk eden gibi görünüyordu ve güçlükle seçiliyordu. işleri inceliyen karışık (muhtelit) ko Arasıra onun sularla örtüldüğü, akıştakı misyon dün de Sosyete binasında çalışhızı yenemıyerek aşağıya doğru sürük malarma devam etmiştir. lendıği seziliyordu. Fakat yüzgeç, sırtınBu çalışmalar bir iki gün içinde bi dakı canlı yüke rağmen ne yapıp yapı tecektir. yordu, yolundan geri kalmıyordu, beri Bakanların İstanbulda bulunmalarınyakaya doğru kulaç atıp geliyordu. dan istifade edılerek bugünlerde Ba .Akıncılar kendilerini yoldan alıkoyan kanlar kurulunun burada toplanacağı ve bu toplantıda İstanbul Telefon Sos bu kim olduğu belirsiz yüzgeçe karşı yetesi ve bütün şebekesinin hükumeti kızgınlık değil, sevgi duyuyorlardı, atlamize geçmesi için yapılan anlaşmayı in rının dizginlerini bırakarak ve ellerile celedikten sonra tasdik edeceği kuvvetgözlerine siper alarak onun yüzüşünü le muhtemeldir. beğene beğene seyrediyorlardı. Fatih Ekonomi Bakanmın dönüşü Mehmed başta olmak üzere bütün orada Bir müddettenberi Sovyet Rusyada bulunan ve manzarayı gören adamların ve Avrupada incelemelerde bulunmakta olan Ekonomi Bakanı Celâl Bayarın içinde hem heyecan, hem merak vardı. önümüzdeki pazar günü Berlinden şeh Ağır bir yükle Tunayı aşmıya savaşan rimize geleceği anlaşılmaktadır. Arsıulusal şatranc tumuvası Varşova 15 (A.A.) 16 agustosta başlıyacak olan arsıulusal satranç turnu vası için hazırlıklar bitmek üzeredir. bu turnuvaya 23 memleket katılmaktadır. Girenlerin sayısı ve ünleri itibarile bu turnuva bir rökor olmaktadır. dasına vitamin A ve D hulâsalarmdan kâfi miktar verilmelidir. Bütün bu munzam gıdalar meme zamanları arasında birer kahve kaşığından başlamak ve tedricen miktarları artırılmak suretile verilir. Gıda rejimi hakkında da • ha fazla malumat almak istiyen köy • cü gencler ayrıca mütehassıs hekımlerin fikirlerine müracaat etmelıdirler Maamafih köy çocuğuna pratik olarak muayyen zamanlarda et suyu, meyva suyu verilmesi ve kireci ihtiva etmi yen, yani sabunla iyi köpüren memba sularmdan içirilmesi âdet haline geti rilirse bu sahada en büyük vazife ya pılmış demektir. 'JROLOG Dr. SAİM AHMED İpar kotrası dün denize açıldı Moda Deniz kulübünün İpar adlı kotrası, dün Yunanistana mütevecclfien Modadan hareket etmiştir. Kotrada on denizci genc vardır. Kotra 15,30 da alkışlar arasında hareket etmiştir. Yukarıki resim dün kotranın hareketinden evvel aünmıştır

Bu sayıdan diğer sayfalar: