28 Ağustos 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

28 Ağustos 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

c 28 Ağustos 1933 CUMHURfYET Türkiyede Köy davası Biz bize Çocuklarımız Floryada dünkü toplantı Kurumlar, resmî müracaat olmayınca niçin kabukları dışına çıkmazlar? Iki acı müşahede verdim. Aradık, taradık bu işten anlı yan birisini bulduk. Herifi bize sağlık verenler kendisinin Istanbulda bostan ları olduğunu ve bu işi çok iyi bildiğini söylediler. Biraz peşin para verdik. Ku yu açıldı, su çıktı. Fakat herif işi bitir meden savuştu gitti. Bizim birkaç pa. ramızı da yedi. Sonra kuyuya dolab takmak işi kaldı. Bir usta geldi. Ona da para verdik. Dolabı kurdu. Kurdu amma bütün gayretler boşa gitti, çünkü dolab işlemiyordu. Bir türlü onu işletemiyorduk. Ben bu sefer Ziraat mektebine başvurdum. Oradan bir usta yolladılar. O adam da gitti, geldi ve dolabı Ankaradan Keçiören bağlarına giden her yolcu, Ziraat EnstitüJerini geçtikten döndüremedü. Uzatmıyahm. bütün erneklerim boşa sonra şosenin solundaki beyaz badanalı küçük köy evlerini görür. Bu yolcuların gitti, paracıklanm da yandı.» Bu dolab derdi daha uzundur, ben birçoğunun şöyle düşünciüğünu biliyokısa kesiyorum. rum: Sonunda iyice anladım ki, devlet bütNe bahtiyar köy... Ör.ünden bol su akıyor, tarlaları bereketli... Ankara gi çesile yönetilen Ziraat mektebi, yanıbabi ta yambaşinda zengin bir mahreç şındaki bir bostan dolabını işletmek için var.. Yumurta, yağ, süt, tavuk... Ne işe karışmağa lüzum görmemiş, vslnız, varsa bol bol yetiştirir, satar. Her hal kim bilir ne kalıtede bir ustayı de bu köylü iyi yaşamaktadır. köye yollamıştır. Bundan başka köyün tarım işlerini yoklamak, ıslahıKöyün içine girip te durumunu iyice incelemeden önce, ben dc böyle dii na çahşmak için köylünün o bizim şünüyordum. Fakat incelemece başlar hiçbir derdini anlatmasını bilemiyen başlamaz, görünüşe aldandığımı anla köylümüzün resmî müracaatine lüzum mıştım. Insanm gözü hâdiselerin ve eş var mıdır?. yanın dış tarafını görebildiği için çok Emin olunuz ki, Ziraat Enstitülerinkere ve hemen her zaman aldanıyor. de çalışan uzmanlanmızm, çoğu şahsan Kalaba köyü de bu dış görürüşü bakı bu hali görür ve bilirler. Fakat nedense mından çok kimselerde yanlış fıkirler resmî şekildeki durum nriessesenir, duuyandırmıştır. varları dışında hamleler yapabilecek bir Başya2icımız Yunus Nadinin 23 ağustos tarihli Cumhuriyettekı başyazısı gene köye ve köylüye dairdi. Yazıyı okuduktan sonra, bizde köylunün niçin çalışma usulü ve teknik bilmediğini bir kere daha düşündüm. Ziraat Enstitülerinin yambaşinda bulunan Kalaba köyünün hâlâ cski halinde yaşadığmı söyl'ycn Başyazıcısı, bu derdm tam üstüne par mağını basmıştır. Bu vesile ile, üç sene önceld araştırmalarımda bahsi geçen Kalaba köyünde dinlediğım bir hıkâyeyi kısaca anlatmak isterim. Kalaba köyü, bugün arhk bir n^ahalledir ve amele mahallesidir. Ona köy denemez. Zira: Şehrin gittikçe büyümesi ve daha birçok sebebler köy topraklarınm sınırmı çok daraltmıştır. Mer'ası kalmamıştır. Ekilecek tarlaları çok azalmıştır. Toprağı olmıyan bir koyiin nasıl yaşıyabileceğini düşünürken koylüye sormuştum: Siz şimdi eldeki topraklarınızdan nasıl faydalanıyorsunuz? Köyde toprağı olan aile pek azdır. Biz beş altı aıle, elımizdekı toprak yetişmediği için icarla lüzumu kadar tarla ekiyoruz. Köyde yıımurtscılık, tavukçuluk, sütçülükten faydalanan he men yok gibidir. Dört beş yumurtanın ne ticareti olabilir? Bu konuşma çok uzun sürmüştü. Köye birçok defa gidip gel miş, kendime lüzumlu notlar al mıştım. Zıhnimi tırmalıyan nokta şu idi: Bu durumda olan bir köyde pkonomik kalkınma için hangi çeşid ış üzerinde durmalıdır? Sonunda şunu gördüm: Köyün ırmak boyunda tarlaları var. Bunlar bostan haline konulursa mükemruel bir kazanc getirebilir. Bunu köylü de düşünmüştü. Hatta bostan haline konmuş olan t?rlaları gösterdiler. Fakat Irmak suyu senenin her ayında yeteri kadar akmadıgı için bostancılıktan da umulduğu kadar fayda gelmediğini söyledıler. Peki. dedim, buraya bir bostan kuyusu açmak mümkün değil mi? Işte, bu sorgudan sonra, etrafım dakilerin bütün derdi kabardı. O ana kadar bana söyliyemedikleri birçok acı şeyleri dinledim. Bunun en fıraklısı bostan kuyusu açmak .işiydi. Tarlanm kenarına oturduk. îhtiyar köylü anlattı: Senin dediğini ben yapmak istedim. Şuraya bir kuyu açmağa karar karakterde değildir. Yunus Nadi gibi, b*n de Kalaba köyünün bu derdini bir misal olnıak üzere aldım. Yalnız köy işleri değil, sosyeteye ?id olup ta devlet müesseselerinin her halde müdahalesini zarurî kılan daha birçok işler vardır ki, bir türlü ileri gidemiyor. Burada bir başka vakadan kısaca bahsedeceğim: Boluda bulunduğum bir gün bir kunduracı ile görüşüyordum. Aykerlikten yeni gelmiş ve dükkânında dört beş kalfa ve çırak kullanabilecek kadar işim tıkırına koyabilmiş olan bu zeki Türk çocuğu bana fransızca bilip oilrçediğimi sordu ve bir katalog vererek tercümesini diledi. Peki, olur dedim. Fakat sordum: Burada fransızca bilen kimse yok mu?. Kunduracı gözümün içme tuhaf tuhaf baktı ve acı acı güldü: Evet var, dedi. T.ca^et veSana^i Odasına, öğretmenlere, şuna buna baş vurdum. Lâkin kimse bana bu tercü meden yapacağım fayda hakkmda bir fikir vermedi ve önayak olmadı. Ya ticaret ve Sanayi Odasmın kuruluşundan maksad nedir'. Onlar yalnız aidat. ver<*i ahrlar!.. r Bu misalleri binlere çikar<?büı iz. Mesele şudur: Birçok kurumlar sosyetenin hayrına ve bir iş yapmak için kurulduğu halde bizzat sosyeteden doğmadığı. yanı onun öz ihtiyaclarını gözönünde bulundurarak aşağıdan yukarı giie'n *ir yol, bir ; prensib, sıstem güdemed'â' içii^ r ki, hayata intıbak edemiyor M.^ktebleri mizin hepsi yakın zamanı kadar böyle değil miydi?.. Kaç mektebimı/ geniş manasile iş, hayat adamı yetiştırebiliyor? Kaç tane iş, san'at mekteb:miz var, hatta sanayi, ziraat mektebleıinden çıkan çocuklarımızın kaçı i« hayatında Suad Dervişin gazetemizde çıkmakta olan anketini takib ediyor musunuz? Arkadaşımız, küçüklerimizin ne halde olduklarını. nasıl yetiştirildiklerini. onondrada, Vestminster kilise • lar için neler yaptığımızı görüyor, ögsinde, sulh için bir ayin ya(Baştaraft 1 înci tahifede) Tarihsiz milletler hiç yoktan tarih reniyor ve bize anlatıyor. yıldığım, dün ajans bildırdi. ilim âlemine yepyeni belgeler sunulması yaratmağa çalışırken bu kadar eski v Bu yazılarda. yavrularımız için çalıBir yandan, İngiliz kabinesi öneınli bu kadar nurlu bir tarihi olan Türklerin şan, onların sefaletten kurtulmalarmı, şeklinde vukua gelecektir. Medenr dünyada, tarihe aid nekadar cahil hükumetlerin ve hükümdarlarıı toplantılar yapar, İngilterenin Akdeniz faydalı bir unsur haline gelebilmelerini domanması meçhul bir semte gitmek üelden geldiği kadar temin eden bazı inanılmağa lâyık eser varsa hemen hepsi kayıdsizliğile kendi tarihlerini unutmala zere yerinden kımıldar, İtalya doğu Afteşekküllerin mevcud olduğunu okuyo ni kitabhanesinde toplıyan, jeolojık ve rma karşı Avrupanın o tarihî 'ahrıf veya rikaya asker sevkiyatım artınr, Haberuz. Bu, bizi sevindirecek bir sebebdir. arkeolojik en yeni buluşlan da çalışma inkâr etmesine, bugünkü Türkün ve hele şistan seferberliğini genişletir, Amerika < bize, kendisinden istifade edebileceği salonunda sıralıyan kurul, tarıhın nere Atatürkün tahammül edemıyeceğıni d müstakbel harbdeki durumunu karar miz bir tek yurddaş olsun kazandıra den başladığım ve medenıyet devırlerinın pek beliğ bir deyimle söyledi. laştırmak için tedbirler alır, Fransa Afbilmek, bu memlekete yapılabilecek hangi ellerle yaratıhp yaşatıldığını en Ondan sonra îstanbul saylavı ve îs rika sömürgelerindeki süel kadrolarını hizmetlerin en güzellerinden biridir. gerçek bir dılle ve en sağlam belgelerle tanbul Müzesinin kurucularından biri kuvvetlendirmeğe kalkarken, Vest Çünkü çocuk meselesi, yarının bizleri bugünün idrakine işlemeğı emel edındı. olan Halil Etem söz aldı. Türk tarihi minster kilisesindeki bu ayin, bana çirmeselesidir, yani yaşamak meselesidir. Bu emel, işte gerçeklejmek üzere bulu nin bütün belgelerile bütün dünyanın gö kin bir alay gibi geldi. Biz fakiriz. Buna rağmen tarihte rnç nuyor. zü önüne konulmak üzere bulunduğu bir Meğer ki bu, sulhun istirahati ruhu Atatürküa yaptığı her devrim bütün bir milletin yapamadığı kuvvetli ilcr sırada Türkiyede bulunan anıtların de için bir ölü ayini olsun! lemeler yaptık. Bu ilerlemelerin bir tek dünyaya parmak ısırtmıştır, şu tarih dev ğer bilmez ellerle bozulmasına ve yıkılO zaman, pek acele ve mevsimsîz olgayesi vardır: Yaşamak. Kelimenin en :imi ise o dünya için yeni bir bilgi olacak masına göz yumulmamak lâzım geldiğini makla beraber, bunu bir dereceye ka geniş manasile yaşamak. Kâbus geçir ır. Çünkü bu devrimin zevkı, şerefi bi söyledi. dar anlarım. Yoksa, iş bu raddeye varzim ulusumuza aid olsa dahi kazancı miş adamlar gibiyiz; yaşadığımızı benBayan Afet bunun üzerin" gazetele dıktan sonra, bu ayinden iyi bir netice liğimizin en derin köşelerine kadar du haksever olan bütün acun içindir. rın bu anıtlara sevgi gösterılmesi için çıkacağını, pek hasta, adeta can çekişir Bundan dolayı, yaz günlerini lstanyabilmek için çırpmıyoruz. Bu büyük bir halde bulunan sulh perisinin kurtubulda geçiren, kurul başkan ve üyelerile kuvvetli ve sürekli yazılar yazması dılearzumuzu ancak çocuklarımızın sıhhatacağını ummak düzbedüz enayilik o ğinde bulundu. li, neş"eli olmalarile, iyi yetişmelerile görüşmek, onların elde ettikleri sonuclar Bu arada Tarih Kurulu üyelerinden ur. Hatta, buna enayilik demeğe de dihakkında bir fikir edinmek çok taydalı tatmin edebilirz. Muzafferle Şemsettın, tarihî tefrika baş im varmıyor.. Enayılileri gücendiririm Fakat fakiriz, çok fakiriz. Binlerce, bırşey olacaktı. lığı altında sık sık yazılagelen ve birço diye korkuyorum. Iç işleri Bakanı Şükrü Kaya, nazeteyüzbinlerce çacuğumuz aç ve bakımsız ğu tarihle hiç ilgili Qİmıyan yazılar üzeBizim ata sözlerinin içerisinde bir tasokaklarda sürünüyor. Bunların ço^u cil^rin yüreğinde yaşıyan bu dilekle ilgirine toplantıda bulunanlarıa dıkkatini nesi vardır ki, ben pek bayılırım; vc halenmekte gecikmedi, dün bütün îstanbul ölüyor, çoğu da yetiştirilemiyor. çekti ve bu konu üzerine uzunca müna yatta onu kendime daima düstur edinBu ölen, bu yetiştirilemiyen çocukla gazete sahiblerini, yazı işleri direktörlerikaşalar yapıhrken gazeteler namına da mişimdir: <Atını sağlam kazığa bağla rın, damarlarımızdan boşanan temiz ni ve gazctelere tarihî yazılar veren yazıda, sonra Tanrıya ısmarla!> derler. mülâhazalar yürütüldü. kanımız olduğunu bilmeliyiz. Onlan ö cıları Atatürkün Floryadaki köşkünde Bütün söz söyliyenler Tü.k tarihinin Her zamankinden fazla rahat ve hulümden, sefaletten kurtaramazsak ya Türk Tarihini lnceleme Kurulu başkan bir tarih devrimi teşkil edecek olan derin zura muhtac olan köhne dünyanın düşamanın hakikî zevkini hiçbir zaman ve üyelerile karşılaştırdı. ve verimli incelemeleri hakkında sevgi, zenini bozmak için, elden ne gelebilirse duyamıyacağız, yarına karşı olan va Türk tanhinin hakikatini, o tarihin en saygı ve güvenıni meydana koydular. yaptıktan sonra, işi bu kerteye ge+irinzifemizi yaptık diyemiyeceğiz. büyük oğlu olan Atatürkün köşkünde ce, Tanrıya başvurmak, üluhiyptle be Bizde çocuk meselesi, bazı teşekkül bir kere daha dinlemek ne büyük bir Gazetecilerin de candan, yürekten o ıneriyetin münasebetlerini iyice bilme lerin başaçıkabileceği kadar kolay bir zevkti?.. Bunu orada bulunanlar bütün celemelere yardım etmek isteğini taşıdıkmek demektir. mesele değildir. Bunu devlet, en mühim inceliğile anladılar ve gerçekten tarihî larını söylediler. Kültür Bakanı Saffet Arıkan, gazeteBarigâhı ilâhi Uluslar Kurumu de • şlerden biri olarak üzerine almalıdır. bir gün yaşadılar. cilerle Tarih Kurulu bakan ve üyelerinin ğildir. Insanlara, hayra kullansınlar diÇünkü devlet cemiyetin ifadesidir; Bakan Şükrü Kaya, Tarih Kurulu bizim cemiyetimiz ise daha uzun za başkan ve üyelerile gazetecilerin bir ma gösterdikleri gönül ve ruh birliğini kay e vermiş olduğu iz'anın şerre alel ol manlar tek elden idare edılmiye muh sa başında toplanmalarındakı verimli dettikten sonra başında bulunduğu Ba duğunu görünce, yüzçevirir. Yoksa, tacdır. hazzı kısaca anlattıktan sonra mıinakaşalı kanlığın tarihle ilgili en küçük bir anıtın dünyayüzünde işler gerey gibi kolay N. bir musahabeye yol açılmak için sözü, ve izerin ayakta durması için elden ge aşırdı. Her tarafı altüst, allakbullak eder, sonra da, başımız dara geldiği gibi, Kurul asbaskanı Bayan Afete verdi. leni yapacağım söyledi. Onun ardından Iç İşleri Bakanı Şükrü Tanrıya sığmıverirdik. Muammer Eriş Avrupadan Bayan Afet, her Türk ruhunda yaşıyan Kaya, gazetecilerin böyle bir toplantıya Sulh, tıpkı peynir gemisi gibidir: Dua bir hakıkati ifade ile söze başladı. Orta le yürümez! Onu yürütmek için, duageldi Asyada Milâddan on beş asır önce gösterdikleri dileği ve toplantı sırasında dan çok daha müessir olan hüsnuniyetîş Bankası Genel Direktörü Muam Türklerin yaşattığı medeniyeti ve o me gösterilen heyecanh alâkayı takdir ede«ısanlık sevgisi lâzımdır. rek ve teşekkürlerini sunarak musahabemer Eriş dün Avrupadan şehrimize gel deniyetin coğrafî zaruretlerle yüz gösteErcümend Ekrem TALU ren göçler dolayısile Çine, Hinde ye ŞH nin sona erdiğini bildirdi. miştir. Gazeteciler, Türk Tarihini lnceleme asal yolile zikzaklı bir yürüyüs sonunda Muammer Eriş Ekonomi Bakanımız Ege havzasına geçiriK>inı anlattı. Orta Kurumunun yakında ilmî belgelere daItalyanların memleketimizden "elâl Bayarla birlıkte Sovyet Rusyaya Asyanın beşeriyet beşıği değil, medeniyef yanan yüksek bir müjde vererek bir tarih aldığı tütünler jitmiş ve oradan gene Bakanın berabe beşiği olduğunu işaret ettikten sonra Sü devrimini bütün dünyaya bildireceğine Son zamanlarda îstanbul ve lzmir inde Avrupaya geçmişti. Celâl Bayarın mer ve Eti medeniyetlerine geçti, onlar yeniden inan getirmiş oldukları halde dan nur alarak medenileşen Mezopotam köşkten aynlıyorlardı ve aralarında bu piyasasında tüccar elinde bulunan sahlmemleketımize dönmesinden sonra da mamış engin ve ucuz tütünler muhtelif Muammer Eriş Avrupa gezisine devam ya, Mısır ve nihayet Avrupa medeniyet günkü toplantının ta ruha işliyen hazzını ecnebi ve yerli kumpanyalar tarafından lerini hikâye etti. konuşuyorlardı. etmiş ve beş yıllık endüstriprogramile İş iyi fıatlerle satın alınmaktadır. Bankası uhdesine verilen fabrikalara aid Ekserisi Triyesteye gönderilen bu aşaşler üzerinde Avrupadaki firmalarla ğı cins tütünlerin îtalyan rejısine satıldığl emaslarda bulunmuştur. söylenmektedir. Şimdiye kadar bu tütünlerin İtalyaya gönderilen kısmı iki Muammer Eriş dün saat 17 de İş milyon kiloyu geçmiştir. Bankasına gelmiş ve banka direktörlerilc îtalyan rejisinin memleketimizden ve ş limited direktörü kabul ederek gö Yunanistandan aldığı bu tütünlerle Harü|rnüştür. Muammer Eriş Perapalas obeşistana gönderilen îtalyan askerleri elinde de Ekonomi Bakanı Celâl Baiçin yeni çeşid bir sigara yaptığı haber an ziyaret ederek görüşmüştür. verilmektedir. Eski Lürk medeniyetini dünyaya yayacağız! L Sulh îçin ayin Gönen Belediyesi yeni kaplıca binası yaptırıyor muvaffak olmuştur? Onda dokuzu ınemur değil midir? Acaba Ziraat Enstitüİ3r:m'en çıkan değerli genclerimizin kaçmı Lir köy ağılında köylüye temız sı.+ sapmasını öğretirken görebileceğız? Bcr., her çeid münakaşayı kabul eacrek :dd.a eüeceğim ki: Bugünkü öğretme sistemimiz mektebi hayata değil, hayatı rr.ekteV.: sokmağa çahşıyor. Köyün de, ,sehrin rie en baş derdi budur Ankara S. KANDEMIR yan taraflannı süsliyen zengin meyva ve çiçek bahçelerini geçerek ekseriya birkaç kilometro yakmdaki şehre kadar gider ve gece ojunca, denize hâkim bir otelin taraçasında akşam yemeğini yerlerdi. Oturduklan taraçanın altında, büyük elektrik lâmbalarının aydınlattığı lımanda gemiler sallanırdı. Saadetlerinin herşeye meydan okur bir hali olan bu çifte geçenler gıpta ile bakarlardı. îki âşık sonra villâlarına dönerlerdi. Yol üzerinde ateşböcekleri güzel kokulu çalıları, daldân dala konan ateşli uçlarile iğnelerler ve sönüp daha uzakta tekrar yanarak onların gece gezintilerine, aşkın her adımda kısa ve canlı alevlerle yandığı bir dekor verirlerdi. Eve döndükleri vakit semaveri sofranın üstünde bulurlar ve soyunarak ş;ece geç vakte kadar otururlardı. Bu başbaşa samimî hayatta, Aryanın her zaman muhafaza ettiği haricî çekingenlik kaybolmuştu. Onun gibi tabiî olan bir kızın «siz» demesinin sadeliğine ya kışmıyacağım ihtar eden dostuna şimdi «sen» diyordu. Konstantinin kcllan arasında müşfık ve ihtiraslı idı. Sonsuz okşatışlarında bir heyecan sezıliyordu. Fakat Konstantin onun için hiç değişmediğiui hissedıyordu. Genc kız her za îtalyan rejisinin önümüzdeki aylar içinde şark memleketlerinden tütün mübayaatını birkaç misli artıracağı söylenmektedir. Macaristanda doğum azalıyor Budapeşte (Özel) Neşredilen bir istatistiğe göre son elli sene içinde Macaristanm nüfusu yüzde elli nisbetinde ken pek eski zamana aid çok kıymellar düşmüştür. 1881 ile 1890 yılları arasınasarıatika çıkmaktadır. da bin nüfusta 44 doğum, 1933 te 21 Yukarıdaki resim; Gönenin eski kaphcalar yanında yeni kaplıcalar için doğum, 1935 te ise 14 doğum kaydedilmektedir. kazılan temelleri gösteriyor. miş, fakat fazla izahat vermemişti. T e cessüsü uyanmış olan ve metresinin herşeyini bildiğini sanan Konstantin daha fazla tafsilât almak için boşuboşuna uğraşmıstı. Aryan müphem ve kaçamaklı cümlelerle karşılık vermişti; Bir şeref üzerine taahhüd mevzuubahisti ve Aryan bundan kaçınamazdı. Konstantin, bazı kelımelerden, bu işe para meselesinın de karışmış olduğunu anladı. Genc kız bundan bahsettiği vakit düşünceli ve parlıyacakmış gibi bir hal alıyor ve sonunda, kendisine ıstırab veren bu bahsi kapat masını rica ediyordu. Konstantin sustu, fakat bunda karanlık birşeym saklandığını hissetti, bunu anlamak için neler vermezdi? Aradan bir hafta daha geçti. Aryan takvime daha sık sık bakıyor ve keyfi kaçıyordu. Bir akşam Yalta otellerinden birinin taraçasında yemek yerlerken, genc kız yakında kat'î olarak ayrılacaklanndan söz açtı. Sen gene dünyanın ve kadınların arkasından koşmağa başlarsın, ben de gelecek «onbaharda Moskova Univer sitesi derslerine devam ederim. ilk sö mestrden sonra Avrupaya, Paris Londraya gitmek niyetindeyim Konstantin sevincle: ve Gönen kaplıcalarma gelen halkm istirahatini daha ziyade temin maksadile Gönen Belediyesi 14 daireden ibaret asrî yeni kaphcaların temellerini kazdırmıya başlamıştır. Temeller kazılır man, alay edici, nükteli halini ve açık bir kayıdsızlığa kadar giden açıkfıkırliğını muhafaza ediyordu. Aralarında bir aşkın var olduğu sözü geçse hemen küstah ve çocukça bir gülme koparırdı. Aşk, ınasum bir genc kızın temiz hulyalarid.r. Filozoflar vücudde bunun sadece hakikatlerini ararlar ve şehvetın sonsuz zevklerinin, en akıllı ınsanlan budala etmekten başka bir işe yaramıyan, bir hissî hastalıkla karışmağa ihtiyacları yoktur. Demek ki, hislerini tatmin eden ve kalbile beynini serbest bırakan bir hayat hazırladığı için, dostuna müteşekkirdi. Aryan, deniz kıyısında geçirdikleri ilk hafta içinde, eski tecrübelerinı hatırlatmamak inceliğinde bulunmuştu. Aşk hakkında bütün söyledıklerını umumıleştirmeğe dikkat ediyordu. Aryanın ağzındaki bu maddî hikmet hazines: onun on sekiz yaşındaki parlak gencüğüe garib bir tezad teşkil ediyor ve Kcnstantınin buna hayreti bir türlü tükenmiyordu. Bu şekilde, ihtiraslı günler birbirlerini takib ede ede, on hazirana gelmişlerdi. Aryan bu tarihte evınde bulunmuş olacaktı. Bununla beraber, genc kız bir defa, bir randevuya tam zamanında gitmek mecburiyetinde bulunduğundan bahset Yazan: Klod Ana " Cumhuriyet „ in edebî romanı: 28 Çavirenlan F. Varal va F. Otman kumlar ve çiçeklerle kardeştüer. Deniz rüzgân onların gürbüz ve yanmış vücudlerini okşardı. Hiç konuşmaz ve ancak yaşadıklarını hissederlerdi. Saat bire doğru, güneşin şuaları amudî bir şekilde tepelerine indiği vakit, serin salona sarhoş gibi girerler ve öğle yemeğini yerlerdi. Bundan sonra yatarlar ve güneşin kızgınlığının geçmesini bekler lerdi. İlk günü Konstantin divanda, Aryan yatakta yatmıştı. Ikinci günü genc kız dostunu yanına çağırdı. Konstantın bunu hiç beklemiyordu. Okuyarak, sigara içerek, uyuyarak, yanyana istirahat ederler ve saat beşte çay içerlerdi. Sonra Aryan içıni çekerek başını düzeltir vc bir örümcek ağı gibi hafif bir elbise giycrdi. Güneş battıktan sonra evden çıkarak Hayatları yeknesaklık içinde geçiyor, fakat gayet iyi yaşıyorlardı. Bol güneşli odada uykudan geç kalkıyorlardı. Ar yan el vurunca çıplak ayaklı Tatar kadını, gülerek ve sessizce, bir tepsi üze rinde kakao, çay, krema, taze ekmek, tereyağı, reçel ve yemiş getirirdi. Yan yana büyük bir iştahla kahvaltı ederlerdi. Saat on bire doğru ılık yatağı bırakarak yakmdaki plâja giderlerdı. Orada güneşin altında şakalaşırlar, kayalar arasında çocuklar gibi oynarlar, suya girerler, çıkar ve tekrar girerler ve sonra da sıcak kumun üzerine uzanırlardı. ı Gözlerini kapıyarak yakıcı güneşin altında kjmıldamadan yatarlardı. Derilerinin üstünde sanki bir milyon elektrik kıvılcımı kaynaşıp bütün benliklerine ka dar tesir ederdi ve hemen hemen kendilerinden geçerlerdi. Etraflanndaki kayalar, O halde, orada görüşürüz, dedi, sana ne güzel bir hayat geçirtirim orada, görürsünl Aryan sesini yükseltmeden Seni bir daha hiçbir zaman görmiyeceğim, dedi. Ne diye görüşelim? Tekrar ısıtılan yemekler beş para etmez! Beraberce çok iyi yaşadık; bu kadarla kalalım. Konstantine bakarak tatlı tatlı güldü: Sonra da, diye devam etti, sana bağlanmamak talihine mazhar oldum. Tehlike büyüktü, değil mi? Çünkü sen tehlikeli bir adamsın. İster misin seni seveyim? Senin yokluğunla ıslırab çeke yim? Konstantin sadece: Evet, dedi, isterim. Fakat ben istemedim. Ben gendiğimi vikaye etmeliyim. Bunu sana feda edeceğimi zannetme! Beni çabuk unu tursun. Dediğin gibi küçük bir kızın, uzun bir listede ne ehemmiyeti olabilir? (Arkan var) Yalta yolu üzerinde yürürlerdi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: