3 Eylül 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

3 Eylül 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

S Evîul 1935 CTJMHTTRtYET Sıhhî yardım teşkilâtı bozuk ve kifayetsizdir Cankurtaran otomobilleri kullanmadaki zihniyet düzeltilmelidir. Hasta, cenaze otomibillerine gelince (Batlarafı 1 inci tahifede) gömlekliyi orada alıkoymak surelile immobilinde bulunan sıhhiye mcmurunun dad otomobilini hareket eltirdi.» hastayı uzun müddet beklettiği noktala Bu, ağlanacak bir zihniyetin tezahürürında ısrar etmektedir. dür ve dünyanın hiçbir yerinde görülmeVak'adan en az 24 saat senra vapılan miştir. Cankurtaranların yalnız yaralılara Sıhhat Müdürlüğü tahkikatının hâdise mahsus olduğu mazereti ise özjün kabaanındaki vaziyeti ne dereceye kadar isa hatten büyük olduğunu ispattan başka betle tesbit edebildiğini münakaşa etmek birşeye yaramaz. Sıhhiyeye göre Nanıık istemiyoruz. Ancak bize öyle gelıyor ki îsmail Köprüye geldiği zaman ölmüş «Burgaz» vapurunun o seferinde bulunan müş, onu artık yalnız cenaze otomobili yolcuları bulmak kabil olsa da herhangi götürebilirmiş! Henüz canı bedeninden bir resmî makam anket yapsa herhalde çıkmamış bir vatandaşa mezarlık yolunu tahkikatm rengi başka türlü olacaktı! gösterebilmekteki soğukka.ılıl:ğj kavrı Çünkü merhum Namığın tcdavisine ko yamadığımızı itiraf edıyor ve bunlann şan profesör Löwenthal ayni gece Al sadece «kan» görülen vak'alara tahsisile, man hastanesinde bir doktora vapurun diğer vak'lara ve hastalaıa metelik verililâc kutusunda böyle krizler için lâzım o meyişindeki mantıksızhk üzerinde bil lan ampuller şöyle dursun eter dahı bu hassa ısrar ediyoruz. îmdada muhtac lamadığını ve Namık İsmaile yalnız bir vatandaşlar üzerinde tefrik ve tercih yaüvil kanfre şırıngası yapaLildiğini söyle pılamaz! miştir. Bu kısım için sözü bitirirken, bunSonra Cankurtaran olomobilleri iki larla ister kara Sıhhat, ister deniz Sıhhat tane ve biri bozuktur. Nıçin? Yılda on Müdürlüğü meşgul olsun; vapur, otel, bınlerce lıra otomobil, benzin parası veplâj, fabrika ve saire gibi yerlerin imdadı ren Belediye neden 600,000 nüfus için sıhhî teşkilât ve vesaitine dikkat etmele daima dört, altı ve daha ziyade imdad rini rica ediyoruz. Yoksa böyle feci şekil arabası bulundurmaz? de vatandaşlar kaybettikten sonra kuru Belediyenin alelâde hasta otomobillelâflarla mazeret esbabı mucibesi bularak ri ne ihtiyaca kâfidir, ne de elverişli.. koca bir şehrin sıhhî ihtiyacını temin et Bunlar ayn bir derddir. mek değil, sadece emniyet telkini dahi Belediyenin iki tane cenaze otomobili yermek kabil olamıyacaktır. vardır ve bunlar misli nadir bulunur nimetler kadar irişilmesi güç vasıtalardır. Gelelim alelumum yaTdım teşkilâtına Çünkü ihtiyaca kat'iyyen kâfi değillerdir, ve ezcümle Belediyenin imdad ve servis böyle olduğu için cenazeden cenazeye arabalanna.. Belediyenin üç nevi oto koşarlar ve arabalar bir ölüyü bir memobili vardır: Cankurtaran, hasta, ve zarlığa bırakıp bir diğerine yetişmek ücenaze otomobilleri.. zere yıldırım gibi işlediklerinden cenaze llkinin tahsisi zihniyetindeki garibliğe sahibleri arkalarından yet'.smekte, ölüleşaşmamak ve fecaatine ağlamamak kabil rini takibde müşkülât çekeıler. Ustelik te değildir. Bu arabalar sadece zabıta vu Belediyemiz cenaze otomobilleri için kuatma ayrılmıştır, içine girebilmek için sehir dahilinde beş buçuk, schir haricinmutlaka bıçak veya tabanca yarası almış de on buçuk lira gibi lüks bir ücret koyyeya apartımanın taraçasından dıişmüş mustur. Belediye bu arabaları işletmekle olmanız lâzımdır. Kalb, mide, barsak şehircilik vazifesini mi yapıyor, yoksa tikrizleri, müstacel bir nakil ihtiyacı bu caret mi? Sadece ikincisi içinse sehir mücankurtarıcıların umurlarında değildir. essesesinin herhangi bir şirketten ne farkı İsterseniz Namık İsmail gibi buhrandan kalır? Her ölüyü Belediye bedava taşıölebilirsiniz, lâkin bunlara bınemezsiniz, maz ve her aile bu parayı verecek vazihasta iseniz hasta otomobiline, öldünüz yette değildir. Ahirete gitrrek için neden se cenaze otomobiline gireceksiniz. Bele bu kadar yüksek taksi ücreti ahnıyor? «jıyemızın IIIÇDU lasnır ve prısıpınde bun Biz bize Alkış ihtiyacı Fransanın sahne artistleri, arasıra Paris radyosunda da çalışırlar. Bunlann arasında Sacha Guitry, Trısıan Bernard gıbı dünyaca tanınmış aktörler ve ınuharrirler de vardır. Bılhassa bu iki san'atkârın küçük skeçleri her zaman büyük muvaffakiyet kazanır, radyo dinleyicileri tarafından sabırsızlıkla beklenir. Fakat başta Sacha Gukry olmak üzere büyük san'atkârların çoğu, radyoda çalışmaktan hoşlanmıyorlarmış. Bunların şikâyetleri şu: « Mikrofonun önünde söylerken, sahnede olduğu gibi halkla karşı karşıya değiliz. San'atımızm, bizi dinliyenler üzerinde ne tesır yaptığını hemen, o dakıkada öğrenemiyoruz. Bu vaziyet şevkimizi kırıyor, hevesimizı kaçınyor ve hakikî kabiliyetimizın yansını bile gösteremiyoruz.» Şikâyet haklıdır. San'atkârın yegâne zevki, karşısındakilerin zevk ve heyecan duyduğunu görmektir. Bir aktör, kendini seyredenleri, bir akşam evveline nazaran daha fazla teshir ettiğini görürse, şuphesiz daha iyi oynar. İyi bir aktörün bazan muvaffakiyet gösterememeMnın sebeblerinden biri de budur. Fena oynadığı zaman, karşısından beklediğı alâkayı gorememiş demektir. Şimdi radyo idaresi bu derde bir deva bulduğunu sanıyormuş. EleklrıUe ışler kaynana zırıltısı gibi bir alet yaptıracakmış. Her numara sonunda san'atkâr bu aletin alkış gürültüsünü andıran sesini isitecek, bu suretle manenyatı bozulmadan çalışmasırva devam edebilecekmiş. Buluşa ne dersiniz? Bana kalırsa bunun tesirleri adamma göre başka başka olacaktır. Şakşaktan, pohpohtan hoşlananlar, elektrikli kaynana zırıltısı sayesinde kabiliyetlerinin son mertebesine yükselebihrler. Fakat hakikî bir san'atkârın aradığı alkış değildir ki.. O karşısında, kendini anlıyan bir ruh bulmak, onunla temas etmek ister. Radyo idaresi, kaynana zırıltısı değil ya, ağlama taklidi, kahkaha taklidi yapan makineler bile bulsa, gene hakikî bir san'atkârı memnun edemez. San'at hâdisesile sünnet düğününü ayırd etmek lâzım. N» Telefonun devri başladı Ilk olarak îstanbul santralı teslim almıyor, kadro aynen muhafaza edilecek Kongre eğleniyor aşingtondan gelen bir telsraf haberine göre, Amerıka say i lavları, geçen gün işlerini bitirdikten sonra, kurul binasına bir cambaz getirtip, saatlerce çümbüşlenmişler. Amerika parlamentosunun resmî adı kongre olduğuna göre, onun eğlenmesi, Lilyan Harveyin meşhur fiînıini seyret» miş olan bizlere pek te aykın gelmemelidir. Bütün bir yıl, bütçenin bunaltıcı rakamlarile uğraşan, nereden kaç dolar artınp kime vereceklerini düşünmekle kafa yoran, dibsiz kile boş ambar nevinden bir sürü ekonomik yasa taslaklannı inceîeyip onaylıyan saym Amerikalı saylavların, giderayak, bütçe fasıllannı, bir mızıka faslile unutmak istemeleri tabiî bir duygudur. Keski, dünya yüzünde bütün siyasal toplantılar, kongreler, hep böyle şenlikle bitse! Yarın öbür gün gene denizde pala çalmak üzere toplanacak olan Uluslar Kurumu konseyi Amerika saylavlar kurulundan örnek alsa, ne iyi olurdu. Ama, gene de korkarım: Zira Uluslar Kurumu, Amerikan kongresi gibi keyif ehli değildir. O, şayed bir mızıka takımı getırtecek olursa, öyle tango, mango çaldırıp ta dinliyemez. Ağır başjıdır, Onun için, bir iki hafif besteyi müteakıb, pek muhtemeldir ki, esen hava mızıkacılara da sirayet ederek, iş, derhal süel marslara, harb şarkılarına dökülsün. Bununla beraber, yukarıki Vaşington telgrafını okur okumaz, kendimi hayal denızine kapıp koyuverdim. Silâhları Bırakma konferansından güzel bir melo * dram, Uçler toplantısından feci bir opera, Stresadan şen, şakrak bir operet çikıp çıkmıyacağını düşündüm. Delidolunun adını alıp, Uluslar Kurumuna verdim; îtalyan ve Habeş parlamentolarında bizim mahud «Ey gaziler» i ckuttum; Sobranya koridorlarında, kulağımaS «Yavuz geliyor, Yavuz!.» diye bir Ka« radeniz havası aksetti... Herhalde, Amerikan kongresinin ba hoş teşebbüsü, Atlas denizini aşarak, ta burada, bana kadar tesir etti, beni de neşelendirdi. Çok temenni ederim ki bu her yerde âdet olsun! Frenkler: «Musiki insanla* rın huyunu yumuşatır..» derler. Harbi U« mumıdenberi o kadar kaskatı kesildik birazıcık olsun yumuşamak için, clîmî Sağâa Istanbul santralının tesellümünden bir manzara, aşağıda Sosye* tçnin kapıstna dün konulan resmî tabelâ, solda Sosyeteyi idare edecek olan heyetten Nazif, Kadri ve Niyazi... îstanbul telefonunun devrü teslim muamelesıne dünden itibaren başlanmıştır. Şebekenin en büyük merkezleri olan İstanbul, Beyoğlu ve Kadıköy santralla rından, bırıncısınin devir alınması ıcin çok büyük gayretle çalışılmaktadır. Bu üc büyük santralın tesellümünden sonra 11 talî merkezin devrine başlanacaktır. Eski sosyetenin 375 kişilik memur ve amele kadrosu vardı. Bunlardan on dört ecnebi memur çıkarılmıştır. Şimdi tele fonda elli üç gayrimüslim memur çalış maktadır. Bunlar vatandaşlık haklann dan istifade ettiklerinden bulunduklan memuriyetleri muhafaza edeceklerdir. 14 ecnebi memurdan yalnız üçünün uzman (mütehassıs) sıfatile devri tes limde hazır bulunmalarına lüzum gö rüldüğünden çalıştırılmalarına devam edilecektir. Devir ve teslim bir ay sürecektir. Bundan sonra Bayındırlık Bakanlığı komiserlerine lüzum kalmadığından bunlar telefon işinde tahrirat ve aboneman şefliklerine tayin edilmişlerdir. İdare kadrosunda hiçbir değişiklik yapılmıyacaktır. Memur ücretlerinin azal tılıp yükseltilmesi de şimdilik mevzuu bahıs değildir. Habeş davası ve Türkiye {Bastaraft 1 inci tahifede) olduğuna şüphe olmıyan duyguları ne olursa olsun hükumetin resmî vaziyeti şimdiye kadar ihtiyatkârane olduğu gibi, bundan sonra da bu vaziyette devam edecektîr. Bu hal Türk matbuatının blçülü lisanında dahi makes bulmaktadır. Bir taraftan Türkiye Uluslar Kurumuna müzaherette bulunmağı taahhüd etmiştir. Diğer taraftan da İtalyayı rencide etmekten çekiniyor. Uzun müddet devam eden bir şüphe ve ihtilâf devresinden sonra aradaki münasebat şimdi iyileşmiş bulunuyor. Türkiye bu çekingen tavır ve hare ketine ilâveten Italyanm Habeşistanla meşgul olmasmdan bir derece ferahlık ve inşirah duymaktadır. Çünkü on senedenberi Türklerin zihninde, tam bir hakikat gibi telâkki edilen İtalyanın Anadolu üzerindeki mefruz emelleri nin Habeş meselesi dolayısile bir müddet geri plânda kalacağı zannolunuyor. Türkler bugünkü vaziyetle Trablus harbinin arifesi olan 1911 senesi eylulündeki ahval arasında fevkalâde bir benzerlik görüyorlar. O zaman İtalya nm takib ettiği usuller ve ileri sürdüğü bahaneler bugünkünün ayniydi. Filvaki Mılletler Cemiyeti şimdi yeni bir amildir. Lâkin bunun hadisatm ccphesini değiştirip değiştirmiyeceği an cak ileride anlaşılacaktır. İtalyanın yeni bir zafer kazanacağmı zanneden Türklerin nazarmda Habeşistanın zapt ve fethi bile İtalyanın ıhtı raslarını tatmin edemiyecektir. Fakat bu kara düşüncelere karşı yeni Türkiyenin 1911 senesindeki OsnıanAryan kekelememişti bile. Tam bir samimiyetle konuşuyor gibi idi. Konstantin sadece şu karjil.kta bulunurdu: Çapkın kız, istesen de, istemesen de beni seviyorsun. Ezeldenberı cinsinin mahkum olduğu bu boyuncluruk sana da geçtı: Şımdı sen bir kölesın! Aryan gününe göre kahkahadan bayılır veya sol omuzunu sılker ve yahud da kızardı. Bazan da: Ya sen, beni seviyor musun? rlerdi. Aryan bu suali ilk sorduğu zam.^n Konstantin hayret etti, fakat bunu göstermedi. Koltuğundan kalktı, gene k.za yaklaşarak önüne dikildi, onu koüanna aldı ve okşayıcı bir sesle tatlı tath serzeniste bulunarak: Herhalde seni sevdiğimi zannetmiyorsun. Sen o kadar yaramaz kücük bir kızsın ki bunu nasıl aklından geçirebilirsin Aryan pek mütereddiddi. Hangısine inanmak lâzımdı? Müstehzi sözlere mi, yoksa okşayıcı sese mı? Konstantını bir türlü anlıyamıyordu. Tam ele geçtiği zannedildiği zaman birdenbire dofierek parmaklarımn arasından kaçıveriyordu. lı İmparatorluğundan daha eanlı olduğu hakikati ileri sürülmektedir. Yeni Türkiye birkaç sene daha gailelerden masun kaldığı takdirde memleketi yeni den kurmak işi çok ilerlemiş olacak ve hava müdafaası hazırlıkları ikmal e dilecektir. Meselenin her ciheti düşünüldüğüne bak'ıhrsa Cenevredeki Türk mümessi linin nüfuzunu, uzlaştırmak tarafında kullanması muhtemeldir. İşin sonunda Türkiyenin Balkan Misakım imza eden devletler ve Sovyet Rusya ile birlikte rey vereceği tahmin olunabilir.» CUMHURİYET Kabinenin böyle bir toplantı yapmadığını Le Temps gazetesinin neşriyatı münasebetıle yaz mıştık. «Times» in îstanbul rnuhabi rinin îtalya Habeşistan ihtilâfı ve Türkiye İtalya münasebetleri hakkmdaki mütalealarını da daha ziyade kendi indî düşünceleri olarak karşılamak lâzımdır. İzmir panayırı Yurdun her yerinden ziyaretçi geliyor Son günlerde, limanımızla İzmir ve Mersin arasında işliyen postalar fevkalâde kalabalık olmaktadır. Bu kalabalığın en mühim sebebi Arsıulusal izmir panayırıdır. Gerek Istanbuldan, gerekse Karadenız sahıllerinden ve Anadolu içerılerinden geien bırçok aıleler tenzılâtlı gıdiş gelış bilet'.erınden ıstifade ederek îzmire gitmektedirler. Bu yüzden bu postaları yapan vapurlarda yer bulmak kabil olamamaktadır. Bu vapurlarm kamaraları bir haf'a evvelinden tutulmakta, kamara bulamıyan yolculardan çoğu güverteye çıkmak zaruretinde kalmaktadır. İlgili makamlar bu hali gözönünde bulundurarak Izmır ve Mersin hatlarına bu fevkalâde günlere mahsus olmak üzere ilâve postalar yapılmasını düşünmekte dirler. Durum Ankaraya bildirilmiş, direktif istenmistir. Velhasıl sıhhî imdad teşkilâtımız bodaki kadar titiz olduğu görülmemiştir! zuk, hatalı, noksan ve atrş pahasınadır! Can kurtarmanın Belediyeye gbre yapılan tarifini anlıyamıyoruz: Acaba can sadece yaralanırsa mı kurlarılır? Diğer suretle ölümle karşılaşanîar «can» değil midir? Meselâ İhsan Yıldırımın, Namık îsmail faciasına dair bize yolladığı mektubdan şu parçayı okuyunuz: : «îmdad otomobilinin gelmesini ben de Altı aydanberi bütün Avrupa güm herkes gibi heyecan ve sabırsızlıkla bekrüklerinde bilfiil çalışarak incelemeler liyordum. Nihayet uzun zaman bekledıkyapan Gümrükler Bakanlığı Inceleme ten sonra otomobil göründü ve sedyenin DirektÖrü Mustafa Nuri ile MuHmelât olduğu yere yanaştı. Otomobılin içınden Direktör yardımcısı Celâdet gelecek hafçıkan beyaz gömlekli biri hastanın yanıta şehrimize döneceklerdir. İki dırektör na gelerek elleri kalçalannda ve gayet Pire yolile gelerek îzmire de uğnyacaVlar «oğukkanhhkla hastayı kuşbakışı tetkike ve İzmir gümrüğü muamelâtını incehyebaşladı. îşin bu suretîe de uzıyacağını ceklerdir. görünce, «hastanın muaycnesıle meşgul İnceleme ve Muamelât Direktör'erinin olunmuştur; fazla vakit geçirılmeden he yaptıkları bu uzun etüd gezisi gümrüklemen hastayı nakletmenizi rica ederim» rimizin ıslahı için yapılacak projenın esadedim. Benim bu sözümü Namık îsma smı teşkil etmektedir. Gümrük teşkilâtı ilin tedavisile daha vapurda büyük bir mızın bütün şikâyetleri ortadan kaldırafedakârlıkla meşgul olan Dr. Lövvent cak bir şekilde ve en ileri memleketlerin hal da teyid etti. Fakat beyaz gömlekli gümrüklerile örnek bir hale getirilmesi adam aldırış bile etmiyordu. başlıca ülküyü teşkil etmektedir. Bunun ! Sokak ortasmda can çekişen Namık için de evvelâ îstanbul gümrüğü bir örîsmaili, kan olmadığı için nakletmemekte nek gümrük haline getirilecektir. Bu teşısrar ve inad eden beyaz gömleklinin gös kilât îstanbulda yapılırke^ Mustafa Nuterdiği bu taşyürekliğine tahammül ede rı ve Celâdet burada çalışarak tatbıkatla miyen halk galeyana gelerek beyaz meşgul olacaklardır. geçebilen her fırsattan istifade etmeliyiz. Kongre eğleniyormuş.. Aşkolsun kon* greye Örnek gümrük Ercümend Ekrem TALU Avrupaya giden direktörler avdet ediyorlar Balıkesirde hayat ucuzluğu Balıkesir (Özel) İlyas mezarlıgı ı nm parka çevrilmesi işine hararetle devam edilmektedir. Parkın orta yerinde bir de yüzme havuzu yapılmaktadır. Havuza su verecek borular döşenmiştir. Son günlerde gıda maddelerindeki u « cuzluk göze çarpmaktadır. Kuzu eti 25« sığır 15, oğlak 10 kuruşa düştü. EkmeK 8, yumuşak buğday 5 kuruşa satılmakta'* dır. îkinci şube Direktörlüğü İran paviyonu f İzmir 2 (A.A.) Arsıulusal İzmir panayınnda Iran pavıyonunun açılması münasebetıle dün gece İzmir Palae sa lonlarında bir şölen venlmiştir. Şölende Ilbay, Iran maslahatgüzarı ve İran konsolosile Şarbay, Türkofis dırektörü ve bazı saylavlarla basın oruııtaklan bu lunmuşlardır. Cemalin Akçadağ ilçebaylığına layiBeylerbeyinde müsamere nile boş kalan Emniyet ikinci şube di Türk Hava Kurumu Beylerbeyi ka rektörlüğüne eski Emniyet direktörlerinden ve halen Anadoluda ilçebay olan Ne munu tarafından 4 eylul 935 çarşambaj günü akşamı Beylerbeyi Yazlık tiyat cati gelecektir. rosunda büyük bir müsamere verilecek» Aksarayda bir kamyon kazası tir. Bu müsamerede Eftalya ve kemani Aksaray (Özel) Nevşehirli Sev Sadi tarafından konser, Hamiyet taraketin idaresindeki kamyon içinde beş kişi fından konser, san'atkâr Fahri ve kumolduğu halde Tuzlu su banyosuna gider panyası tarafından tiyatro, monoloğ ve ken yolda devrilmiş ve yolculardan Musa envai rakıslar yapılacak ve bir musiki heyett terennüm edecektir. Pek parlak ezilerek ölmüştür. Tahkikata başlıyan müddeiumumî şo olacağı anlaşılan bu müsamere için ci« vara nakil vasıtası temin edilmiştir. för Şevketi tevkif ettirmiştir. Vaktile tanımış olduğu erkekler Kons tantinin yanmda neydiler ki? Onlann en kibirlilerini az zamanda, en küçük heveslerine boyun iğen köleler haline koymuştu. Konstantin Aryana lâyık ve onu şaşırtan bir muhasımdı. Fakat nıcin gene kıza karşı, çocuklara olduğu gibi, sert olmıyan bir alay tonu kullanıyordJ? Aryan onu kıskandırmağa çalıştı. Cuma akşamları evindeki toplantıya devam eden üniversitelilerden biıinin güzelliğini ballandıra ballandıra anlatt'. Ona göre bu delikanlıya hiçbir kadm karşı koyamazdı. Velhasıl, bu gene Aryanı çılgınca seviyordu. Konstantin sadece: Doğrusu zevki selim sahibi imiş, dedi. Geçen akşam beni öpmeğe kalkıştı... Bu, onun erkeklik vazifesidir. Tabiî bu sana vız gelir, değil mi? Sevgili yavrum, beni aldatmak kadar kolay ne var? Fakat bu neye yarar? Eğer beni sevmiyorsan burada ne arıyorsun? Yanımda kalmakta mar.a ne? Fakat eğer beni seviyorsan ki b\ı asikârbaşkasının kollarında ne zevk duyabilirsin ki? Seninle sekiz ay yaşadıktan sonra seni tanımadım mı zannediyorsun?, Ardı arkasma sevdiğin oldu ve olacaktır da, fakat sen merdsin. Senin tınetinde bir kibarlık ve bir güzidelik var. Bir gün benden ayrılacaksın, fakat beni hiçbir za« man aldatmıyacaksın. Şimdi de Aryan dostunu dikkatle dinliyor ve sözlerinin altında saklanan şeyi anlamağa çalışıyordu. Konstantinin sözlerinde hiçbir zaman fazla hararet bulunmazdı. Vicdam ask mübahaselenne hiçbir his katmıyor gibiydi. Onunla Aryan mı mevzuubahisti? Bundan şüphe edilemezdı. Aryan Konstantine karsı yalnız bir taraftan tutturabiliyordu. Gene kız bunu, dostunu tanıdığınm beşinci günü keş* fetmiş ve o gündenberi keşfinden fevkalâde bir surette istifade etmişti. Büyülc Prens, Aryanın mazisinin örtülere gö mülmüş olarak kalmasını istiycrdu. Aşkın yazılmamış olan kanunianna göre bunlar anılmaması lâzımgelen şeylerdir. Bzı lüzumlu kuruntular vardır ki het kadın bunu yaşatmasını bilir. Yalnız Ar« yan, mazisinin üzerine çiy bir ışık in « dirmekte inad edıyordu. Hava Kurumu menfaatine tasavvur edebiliyor musun?.. Allaha şü' kür ki bu iğrenc şeyler başımdan geçmiyecek. Kalbimi almağa çalışmadığın için sana teşekkür ederim. Büyük Prens; kendi kendisine yetişerek baska birşey aramıyacak kadar zevkini yükselttiğın ve onu aslının saflığıle muhafaza ettiğin için " Cumhuriyet „ in edebî romanı: 34 san nekadar minnetarım bilsen! Sen haYazan: Klod Ane Çevirenler. F. Varal ve F. Osman kikî bir artistsin. Önünde saygı ile iğilineşeli hissediyorum. Biliyor msun, başırim, sen bir üstadsın! ma bir felâket gelebilir ve seni sevebilirBeraber yaşayışlarının yeni dekoru i dim!.. O zaman fazla hassas olur, kenVe bunun üzerine Aryan Konstantinin çinde, onlan birleştiren cinsî ve fikrî dimi kapıp koyuverirdim. (Gözlennı ha önünde alnını hahya değdirecek kadar bağlar farkına vanlmaksızın, hergün da vaya kaldınyor ve ellerini göğsünün üs iğildi, gene doğruldu ve aynı mcrasimle ha çoğalır ve daha kuvvetlenirken, a;k tünde birleştiriyordu); sonra boyuna gö belki binbir kere diz çötü... yaziyetleri ilk münasebetleri esnasındaki ğüs geçirirdim. (Yürek Başka zamanlarda: parçalarcasına gibi kalıyor, aralarında gizli gizli can içini çekiyordu!) Neşem de uçuverirdi; Birşeyi itiraf etmeliyim, d«rdi. Bir lanan dram inkişaf ederek hailevî bir ke ben de teyzemin güzel doktorile olduğu iki defa yenilir gibi oldum. Nekadar safet alıyordu. Birbirlerini sevmediklerini, gibi budala olurdum!.. Senden ayrıla korktum, bilsen!.. Tamamen ayrıldıgıaralarında başlangıcı ve sonu sadece mazdım; ah çekerek seni beklerdim; se mız zamana kadar ıstırab cekerdim!.. zevk olan bir maceradan baska birşey ni sevdiğimi o kadar tekrar edftrdim ki Kendimle nekadar mücadele ettim!.. Fabulunmadığını ispat için mütemadiyen sen de bıkardın. Kıskanchktan kudurur kat kendimi tutabildim. Mademki sana uğraşıyorlardı. dum; ikide birde yazıhanene gelir, seni bu kadar karşı koyabildim, cengi kazanI Aryan bu hususta benzeri görülmemiş kontrol ederdim; nereye gittiğinı, salon dım demektir. Yaşasın!.. bir üstadlıkla birçok roller yapıyordu. larda hangi kadınlara rasladığmı cğrenAryan konuşurken Konstantin her kejBirgün sevincden odanın ortasında dans mek isterdim; gittiğin evlere sana telefon limeyi tartarak, en küçük birşeyi sesin ederdim; gülünc olurdum vesselârn!.. ihtizazını, cümlelerin ağırlığını, kelimeleetmeğe başlamıştı. Konstantin: ^ Ne oluyorsun? diye sordu. Gene HMta belki de ağlardım... (Aryan sö rin şekillerini bile kaçırmıyarak dinlıyorzün burasında gözlerini «iliyordu) Ağ du. Gene kız acaba samimi miydi? Yokkız föyle karşılık verdi: Memnunum. Kendimi »erbest ve lamaktan gözlerimin kızarmış olduğunu sa onu aldatmağa mı kalkışıyordu?.. İş mücadelesi (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: