10 Eylül 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

10 Eylül 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

t 10 1935 CT7MHTTRÎYET Dünyayı dolaştım Biz bize Oralara inmedik! Mevsimi hesablamadan Kızıldenizde bir seyahat Adeni geçtikten sonra ise... Artık hava oksîjen ve azottan mürekkeb bir formiil olmaktan çıkar, kimse teneffüg edemez. Onun için burada nefes alınmaz, sudan çıkmış bir balık gibi solunulur! C EĞİTİM ÜZERİNE [Maruf Fransız ediblerinden Francis de Croisset Fransis dö Kruase bir dünya seyahati yapmıs. Parise dönü şünde bunu güzel bir konferans halinde anlatmiştır. Çok güzel bulduğnmuz bu seyahat intıbalarını neşrediyoruz.~\ Dünyayı dolaşmak çok eğlenceli sey, fakat mevsimi şasırmamak şartile. Ben mevsimi iyi hesab edemedim, yola çıkmakta iki ay geciktim. Lâkin mazur dum. Mevsim tercihi elimde değildi. Vaktile, bir yazımda «ısınmak için seyahat ediyorum> demiştim. Bu sefer «çok fazla ısınmak için seyahat ediyo rum» diyebilirdim. Sıcak pek hoşa gidecek şev değil. Ben, şimdive kadar, sıcaktan hoşlandığım) sanırdım amma sıcağın bu türlüsünü bilmiyordum. Bu sıcağı kimse sevmi 3for, hele ben hiç! Doğrusunu isterse niz, galiba, ben de herkes gibi, hava cok M. Francis de Croisset (sağdaki) soğuk olduğu zaman sıcağı arıyorum! Kızıl deniz Kızıl deniz seyahatine mevsimi hesab etmeden başlamanın ne demek olduğu çine batar. Bu vaziyette, gidin de bir nu biliyor musunuz? Böyle bir seya kadına şairane sözler söyleyin bakalım! hat yemek yiyememek, uyuyamamak, Erkeklerin sırtında beyaz simokin göyazı yazamamak, briç ve güverte tenisi remezsiniz. Görülen, etrafında simokiııoynıyamamak, dans edememek, hasılı lerle bir sürü sırsıklam sırttır. Bir tek hiçbir şey yapamamak demektir. Hava kadın başı yoktur ki permanantını mu•le dalmak bile kabil değil, çünkü, dalar hafaza edebilsin! Her yolcunun evvelce dalmaz rüyanızda havanm serinlediğini geçirdiği, o sırada geçirmekte olduğu, görüyorsunuz ve uyandığınız zaman, yahud ileride geçireceği hastalıklar hakikat, gözünüze daha ıslah görünü kendini göstermeğe başlar. Kiminin kayor. raciğeri, kiminin midesi, kiminin göğ sü, gözü veya boğazı hastadır. Hele sıtBunun sebebi, ne güneşin yakması, ne de ışıklarının insanı rahatsız etmesidir. madan bahsetmiyorum, o, hepimizde Güneş zaten görünmez. Tıpkı harbde var. Deniz tutmasını da kale almıyo olduğu gibi. Biz Almanları görmüyor rum, çünkü beni deniz tutmaz! *** duk ama, bu, onların, bizi kurşun yağmuruna tutmalarına mâni değildi. Bütün bunların tedavisi, geminin bir Sıcak Kızıl denizde başlar, fakat, A limana gelmesine bağlıdır. Limana gedenden sonra büsbütün kızışır. Burada liş, hastalığı gene hastahkla tedavi e kâinat derhal değişmiştir. Madde baş den bir ilâc tesiri yapar. Insan birkaç kalaşır. Herşey vıcık vıcık olur. Hava, saat içinde herşeyi görmek ister; ve ekoksrien ve azottan mürekkeb bir unsur seriya, en dayanıklı yerlilerin bile öğolmaktan çıkar, tutkal ve buğu halirre le uykusuna yattığı ve sivrisineğin bile gelir. Fennî bir formül ileri sürmek id vızıldamaktan vazgeçtiği saatte! Tiirkistanlıların müsameresi diasında değilim. Fakat bu havayı kimSiz de içlerinde bulunduğunuz halde Türkistan Gencler Birliğinin sekizinci se teneffüs edemez. Onun içindir ki bu bütün yolcular, başlarında mantarlı yıldönümü pazar günü öğleden sonra rada nefes alınmaz, sudan çıkmış bir ba şapkalar, ellerinde sineklikler, siyah lık gibi solunulur! camlı gözlüklerin altında gözleri sula Sultanahmeddeki merkezinde büyük töValizler, kadınların yüzü, esvablar, na sulana, çekçeklere yahud otomobil renle kutlulanmıştır. Tören îstiklâl markravatlar, herşey solar. Herşey sulanır: lere dolup tozu dumana katarak, ma şı bir ağızdan söylenerek açılmıştır. Bu Tereyağı, önünüze konur konmaz ta bedleri, saravları, harabeleri gezmeğe münasebetle Birliğin haricindeki Tür bağın içinde sarı bir çorbaya döner; giderler. Hava o kadar sıcaktır ki, ar kıstan genclerinin tahsil ve terbiyesi için kalıb dondurması, masanın üstüne ge tık kimse aldırmaz. Eridikçe erirsiniz... gösterdiği büyük hizmetlerden bahsedil;lir gelmez su kesilir; balık tabağın i Ve, gemiye dönüp te o mahud sevimli rek nutuklar söylenmiştir. çinde hemen kendini koyuverir ve in hamamböceklerine ve karıncalara ka Türkistanhların millî dansları oynan san, ayaküstüne oturtulmuş bir nevi ru vuşmak, kendi kendinize: mış ve millî şarkılan çağırılmıştı'r. Bir tubetli fırın haline gelir. Bu muymuş? dersiniz, bundan i liğin eski Türk sazlarını çalanlardan müIş bu kadarla kalsa iyi! Üstelik her yisi can sağlığı! rekkeb musiki heyeti parlak muvaffaki şey insanla zevklenmeğe başlar. Kun Bütün bunlar, sizde, seyahate giriş yet göstermiştir. Müsamere hazır bulu duralarm üstünde mantarlar biter, en tiğime nadim oldum zannını uyandır nanlar üzerinde çok iyi intiba bırakmış ufak alkol şişesi tapasını atar; yakalıkmasın. Parise döndüğüme okadar faz ve Birliğin idare heyetine teşekkür edillar mendil gibi yumuşar, boynunuza yala memnunum ki, hiçbir şeyden piş miştir. pışır, ve böcekler üşüşmeğe başlar manlık duvmuyorum. Ruhumda boslukj Bunlar da nereden peyda olur bilmem! hissettiğim bazı anları ve hazır elimj Gemiye binerken bir tane böcek bu değmisken hepsini söyliyeyim yaman lindi! lunmadığı halde, limana varmadan ev gariblik duygularını bir tarafa bırakırFakat burada bir fakat gerek ben vel hepsi gemidedir. Gemide artakalmış dolaştığım memleketlere bağlanırım. sak, heyecan dolu beş ay geçirdim. biricik sivrisinek ailesi de türemiştir. Çünkü, yolculuk, benim için, gencli Dünyayı dolaşmak için insanda vefasız Sonu gelmez bir ham.amböceği ordusu, gözler bulunması lâzım. Yolcunun ra tabur tabur, her banyo odasına ve her ğimi iade eden bir banyo gibidir. Her hat ve.huzuru de*nek olan bu vefasızlık uğradığım yeni liman beni yirmi yaş kamaraya dolar. Kırmızı karıncalar, sikeyfiyetini, nefsimde, güçlükle temin ezinle kardeş kardeş kahvaltı etmeğe çağıma ulaştırır ve yeni memleketler debilirim. Bir memlekette bulunduğum tabiî benim için yeni olanları! yahud gelirler. zaman kendimi nekadar bahtiyar hisseGüvertede, rüzgâr arkadan esmiye türlü ırktan adamlar görmek neşesi, dersem, oradan ayrılmaktan o kadar tegörsün ben tam kırk beş gün böyle bir beni hep canlandırır. O kadar gencle essür duvarım. Öyle ki, her yeni limarüzgârla seyahat ettim hava o kadar şirim ki, bir gece, Singapurda, korkunc na gelişte gencleşmeme mukabil, her yapışkanlaşır ki, en küçük bir flört bir rüya gördüm. Guya şimdi bulundu jçidişte ihtiyarlarım. yapmağa bile imkân kalmaz. Bir kadın ğum yaştaymışım. Bereket versin ki, (Arkası var) koluna dokundunuz mu, parmağınız i bu aldatıcı hakikat, uyanır uyanmaz si Son senelerde, gencliğimizin millî meselelerde gösterdiği sinirlilik, ümid ettiğimiz tesiri gösteriyor. Bunu bılhassa, Bir içe, öteki dışa bağlı olan iki so bancı kültürlerin dokunağile inceleşmiş memleketımizde yaşadıkları, bızım paraeçen pazar günü, bazı dostla rum. Kültür, ulusal olduğu kadar ınsa olan duygu ihtiyaclarını doyuramıyor. mızla geçindikleri ve kendılerini Türk dirımla beraber, Karadeniz kıyiFincanı laştan oyarlar. ye tanıttıkları halde yabancı ısım taşıyan nidir; bilgi de azçok onun gibidir. Yalsında Şileye gittik. Üsküdardan Kilcride ise inmüesseselerde farkediyoruz. Osmanlı nız kültürde ulusan.. Beykoza kadar, galiba bizim Istanbul Ya da: ' Imparatorluğunun artığı olan Yakınrarka sanlık daha çok yer tutar. Belediyesinin sınırlan içerisinde olduğu Her ulusun kendine göre bir kü!w:**': V»mfiT,;min ucları, çıkamam yokuş mahsus bu garabetler bize bir müstemleiçin, bozuk bir yolda sarsıla sarsıla ilerke yahud bir kapitülasyonlar diyarı ko vardır; kültürünün özelliklerile başka /an... ledikten sonra, dümdüz, güzel bir joseye uluslardan ayırdedilir. Bununla bera kusu veriyordu. gibi türküler bir hoşumuza gider, iki ho çıktık. Çok şükür bu kokuyu üzerimizden ber her kültürde birgevasıflar (müşte şumuza gider, üçüncü, dördüncü, en Bu şose, böylece güzel Şileye kadar attık ve bunu en ziyade gencliğimize rek vasıflar) vardır; işte kültürün insa çok beşincide kulaklarımız tırmalanma devam ediyor. Tozundan başka hiçbir nî olan yanı budur. borcluyuz. ğa başlar. Bu türkülerin ezgileri pek ço kusuru olmıyan, iki tarafı yemyeşil bö Bilgi, daha çok insanidir. Fizik, kim cukçadır. Ancak, arayerde, önüne geçilmesi pek ğürtlenler, yabani fidanlar, yazın da mutte kolay olmıyan bazı hareketler görüldü. ya, riyaziye.. Yeryüzünün her yerinde laka renk renk çiçeklerle muhat olan bu Sarı zeybek şu dağlara yaslanır, Bu kuvvetli cereyanın kendilerine de ayni kurallara, ayni kanunlara bağlıdır; yolu, otomobille geziler yapmak heve Yağmur yağar, sllâhları ıslantr... çarpacağından korkan bar ve meyhane bununla beraber, bu bilgilerde de her la, hergün büyük adımlarla ilerliyen, sinde olup ta, kör değneğini bellemiş gisahibleri tuttular, müesseselerının ısımle ulusun kendine göre özel bir usulü, bir doğru yürüyen bir ulusu kandıramayız. bi Şişliden Büyükdereye gidip gelmek yolu vardır. rini türkçeleştirmeğe kalktılar. Yurdun her bucağında azçok birbir ten başka elinden bir şey gelmiyen yurdBu önsözlerden varmak istediğim Bar ve meyhane denilen yerler kos lerinden ayrı ezgilerde birçok türküler, daşlara önemle tavsiye ederim. Kabata} mopolit sınıfa mahsustur. Oraların milli erek (gaye) şudur: Bilgiyi her istedi koşmalar, mâniler, bilmem neler var. iskelesinden, pazar sabahlan yedi bu yetle, millî cereyanla alâkaları yoktur. ğimiz yerden alabiliriz; amma kültürü Bunlar da, en son, yoğurulmamış, olgun çukta kalkan araba vapurile karşıya Ve bu alâka bar ve meyhane sahiblerin alamayız. Bugün Alman, Fransız, In laşmamış basit duyguları anlatır. Hep geçmek, ve Şileye gidip, orada bir iki den istenmiş te değildir. Hiçbir zaman gilız... bilginlerinden istediğimiz kadar sinı bir araya getirsek, gene ileri bir ulu saat vakit geçirdikten sonra, ayni akşara gencliğimiz,. bu müesseselere adlarını yararlanabiliriz; bilgi, ortamalıdır. Ekİstanbula dönmek mümkündür. Ve bu siklerimizi ondan alıp bütünliyebiliriz. sun müziği olamaz. Bunlar Batı usulile yolculuk ta değiyor, doğrusu! türkçeleştirmeği hatırlatmadı. Bılgıde en ileri giden bir ulusun usul işlenmek ister. Bunlar, ulusal bir mü Fakat bu adamlar nedense bir ürktüBirkaç defa sırasını getirip yazdığımı lerini, kendi özelliklerimize, kendi ihti zik için, gereç (malzeme) olabilir. Eği ler ve palaspandıras türkçeleşmeğe koiyice hatırlıyorum; zira içimde derddir: yacımıza uydurmak bağile, almaktan bi tilmemiş bir gırtlağın çıkardığı birkaç yuldular. zi kimse alıkoyamaz. Şimdiye kadar perdelik ses, birçok perdeli bir müzik Biz, ana yurdumuzu tanımıyoruz. HalEvet.. Bar gibi, meyhane gibi yerler böyle yapmış olduğumuz ortadadır; fa yaratamaz. Ulusal müziğimiz bu Halk buki, bizim güzel yurdumuzda, öyle yerkosmopolit sınıfa mahsustur. En medenikat eksik yapmışızdır; aldığımızı eksik ve Folklör müziğinden doğacaksa da, ler, öyle bucaklar var ki, insan, ruhunu sinden en iptidaisine kadar içinde bar aldığımız gibi ona kendimizden de hiç onu yeryüzünün hayranlıkla dmliyece yükseltmek, en ince ve bediî duygulannı bulunan bütün şehirlerde bir Maxim, bir ği bir gürbüz müzik yapmak için Batı j tatmin etmek için aradığı temiz heyecanbir şey eklememişizdir. Rose noire, bir Tabarin vardır. Bu isimları oralarda ziyadesile bulabilir. Kültüre gelince, onu berşeyden önce sullerine başvuracağız; o ileri musikiden lerin hangi dilden olduklan çok kimseler eğitim alarak ulusal müziğimizi yaratacaDilimize bir Isviçre, bir Venedik, bir tarafından bilinmez bile. Bunlar kosmo ulusal olarak gördüğümüz için, herhangi z. bilmem neresidir dolamışız, ilk fırsatta bir ulusun kültürünü almağa kalkışma polit dilin acayib nümuneleridır. Müzik için böyledir de öteki ar şu buralara can atıyoruz. Bilmiyoruz ki, mız doğru olamaz. Kendi kültürümüzün Bizdeki bar sahibleri bunlan attılar. beleri için başka türlü müdür? Hayır.. Karadeniz kıyılarından, Akdeniz sahil özelliğini elden bırakamayız. İlerletme Yerine Altay, Bozkurd, Albayrak gibi ğe çalısacağımız kültür, kendi ulusal tdebiyatımız için de ayni şeyi söyliye lerine kadar, mubarek Anadolunun her oralarla en ufak bir ilişiği bile olmıyan kültürümüzdür; çünkü tarihimiz bu ulu biliriz. En ileri edebiyatları örnek alarak bucağı îsviçreden de, Venedikten de, her isimler taktılar. sal kültür içinde yoğurulmuştur. Başka tır ki kendi ulusal Edebiyatımızı kuraca yerden de belki çok daha güzeldir. Ne münasebet? Hükumetimiz, bizlere de, medenî ülbir ulusun kültürünü aynile almağa ğız. Toprağın bitki (nebat) ye can ve Bozkurd meyhanesinde sarhoş oîmak, kalktığımız gün, kendi tarihimizi, kendi ren tavı gibi edebiyatımızın tavı da Halk kelerinin hepsinden olduğu gibi, hafta taAltay barında ne idüğü bilinmiyen bir ulusumuzu hiçe saymış oluruz; kendi edebiyatı, Folklör edebiyatıdır. îleri u tilini, Ingiliz haftası diye ün alan şeklinkadına randevu vermek! Bunlar kulağa lusların öz edebiyatlarında Folklör ko de temin etti. Birçoklarımız, cumartrsi gükendimizi öldürmüş oluruz. hoş gelmiyor. (Tanzimat) dedığimız devirde biz, nularının yeri nekadar büyük, nekadar nü öğleden itibaren pazartesi sabahına Biz, çok yüksekte tuttuğumuz millî öz kültürümüzü savsalamış (ıhmal et önemlıdır, bilseniz. Bizim yeni doğacak kadar dınlenmek fırsatını buluyoruz. Bu davalanmızı barlara kadar indirmeği dü miş), eskiden benimsemeğe çalıştığımız edebiyatımız da, Halk edebiyatı, Türk hafta sonlarını, niçin meselâ Şilede geşünmemiştik, düşünmüyoruz. Arab, »Iran kültürüne bir de Fransız Folklör Edebiyatı üzerine kurulacaktır. irmiyelim. Bu yerlere gene Eden, Moulin Rouge kültürünü eklemeğe kalkışmışızdır. Bun Fakat, bu edebiyat, nekadar zengin o Oraya işliyen otobüsler, bir liraya a(iptidaî) olmaktan dam filân denilsin. Bu her yerde böyledir. dan gördüğümüz kötülükleri birer birer lursa olsun, ilkel taşıyor ve günde iki sefer yapıyorBizde de böyle olmalıdır. sayıp dökmenin yeri burası değildir am kurtulamaz. Bunu işlemek gerektir; onu armış. Bir lira, bir «Altınkum» a, yahud ma hakikat budur. Bugün de, öz kültü şlerken ileri edebiyatlardan örnek ala ki bir Yakacığa gidiş, geliş parasıdır. N. rümüzü ararken bocalayıp durmamız, cağız. Başka yol yok. Hatta yetmez bile! Halbuki ayni pa KültürBilgi IBUGJTNDEBHI Bir inci: Şile KURVMLARDA bir türlü doğru yolu bulmağı başarama mamız bundandır. Kültürümüzü yabancılıklardan arayıp yeniden kurmağa, geçmişın derınlıkle rindeki, ulusun öz içindeki köklerini arayıp çıkarmağa çalışırken, en ileri gör düğümüz yabancı kültürlerden yarar Ianmaktan doysalık (istiğna) edeme yizBir Türk müziği yaratmak Utiyoruz. Ne yapmalıyız? Batı müziğinden ya rarlanarak halk müziğimizi onaracağız. Çünkü ulusal özelliğimiz bu müzikte dir; şu kadar ki bu müzik, bugünün duygu ihtiyaclarını, hele bilgi ile\ ya İzmirde Kızıİayın aldığı bina îzmirde Tütün Inhisan fabrikası cı varındaki katolik Santanitte hastanesi Kızılay genel merkezile Ingiliz elçiliği arasında cereyan eden uzun müzakerelcrden sonra Kızılay kurumuna bm Ingiliz lirasına satılmıştır. İzmir saylavlarının tetkikleri Izmir (Ozel) İzmir saylavlarından Kâmil Dursun ve Sadettin, Odemiş, Tire, Torbalı ılıcalarına giderek Parti, Uray, Halkevleri ve sairede tetkikat yapmışlar, bu meyanda halkın ihtiyacrarını dinlemislerdir. Bu meyanda Torbalı Çeşme dıspanserinin çok iyi çalıştığı ve1 Cellâd gölünün de kurutulmağa başlanması sayesinde bu mıntakadaki sıtma tahribatının azaldığı görülmüştür. buluşmalarında yeni bir atılış yaptı. O kadar iyi hareket etti ki Kons tantin, bundan Aryana bahsedeceğini vadetti. Vadini tuttu ve bazı ihtiyat tedbirlerile bu mevzuu, balet için bir bilet almış olduğu vakit, açtı. Nataşayı görmüş ve onu güzel ve sevimli bulmuş olan Aryan onunla tanış mayı kat'iyetle reddetti. Her zaman gösterdiği tam bir vuzuha, Konstantin Mişele şu cevabı verdi: Arkadaşlarının tecessüslerini tut mıne hiç te niyetim yok. Nıçin beni görmek istiyorlar? Senın metresin olduğum için mi? Teşekkür ederim, ben kendimi teshir etmesini sevmem. Sonra, öyle ü mid ederim ki benden umumî şekilde hiçbir zaman bahsetmiyorsundur. Halbuki Konstantin bundan Nata şaya bahsediyordu. Aryanla araları a çıldıkça, onu mütemadiyen üzen bu meseleyi münakaşa etmek ihtiyacmı hissedıyordu. Metresınden hiç bahsetmiyor, Nataşa ile yalnız son neslin gene Rus kızı hakkında münakaşa ediyordu. Bir gün ona dedi ki: Hemen hemen her tarafta ve bilhassa Cenubî Rusya ile Kafkasyada genc kız jimnazlarının son sınıflarında teşek Bu yolda Humanismanın önemini söy ayla Şileye gitmek, Istanbulun hemea emek isterdim • amma bu, pek yakın bir •uracığrndaki bu fcroH, tcrcıiz, çirin ka »" leri için gözönüne almabılir mi? Işte, abayı görmek, coşkun Karadenizin en • bir yandan yeni edebiyatları örnek al ;inlerden taşıyıp getirdiği, iyodlu. cana makla başlarken, bir yandan da ulusal an katıcı hava ile ciğerlerini do' mak edebiyatların kuruluşuna yarıyan huma mümkündür. nismayı nasıl olursa olsun yerleştirmek Şilenin hususiyetleri bundan da ibaret zorağındayız. Humanısma yalnız, insa değildir. Ben, sakinleri bu derece adamnî demek değildir; belki yürünecek yol böyle kibar, nezih, güleryüzlü ve çaiçin bir ışınak (meş'ale), bir plân, bir ışkan olan kasabalar pek ?z gördüm. usuldür. Şipşirin, tertemiz bir otelı, ufak bir kaŞimdi, Orta öğretim alanında kültür zınosu, bu kazinoyla otelin terbiyeli, nabilgi sorumunun ne şekil alacağını araş zik, kanaatkâr bir de sahibi var. Birçok tırabiliriz. abancılar, bizden daha tez davranarak KÂZIM NAMt DURU Şileye gitmiş, orasını görmüş, beğenmiş, ık sık gidip haftalarca kalıyorlarmış. Memelde Almanlara zulüm Kasabanın fakir, fakat gönülleri gani olan halkı, el tezgâhlarında dokuduklan yapılıyormuş bezi satarak, idarei maişet etmeğe çalı < Tilsitt 9 (A.A.) Tilsitt yakınınıyorlar. Ben, yorucu, ezici olduğu nis da Memonieude vermiş olduğu bir söy bette kazancı az bir çalışmayı böyle gülevde Göring, Memel bölgesindeki Al eryüzle, feragatle" ve memnuniyetle te manlara karşı ihdas edilen tahammülsüz âkki eden kimseler görmedim. Bu nik durumu protesto etmiştir. Göring statü binliği, memleketin güzel, sağlam havayü imza eden devletlerin, bugünkü du ına hamledersem, bilmem yanılmış, olur rumun statünün ayak altına alınması muyum?. demek olduğuna kânaat umudunu izhar etmiştir. getireceklen Şile hakkında ve onun sevimli, terbiyeli ve asil yürekli ahalisi hakkında daha pek çok şeyler yazmak isterdim. Fakat gene de korkarım ki, hakikati ifadeden uzak kalmış olacağım. Petrol Kralı öldü Yazan: Klod Ane " Cumhuriyet „ in edebî romanı: 40 Çevlrenler: F. Varal ve F. Osman şey bu ilk duyuşu silememişti. O zamandanberi kocası da ondan bıkmıştı. Çalı şıp çabalıyarak kendisini uzak yer lere tayin ettirirdi. Yirmi yaşında yarı terkedilmiş gene kadın da mütereddid, endişeli, ümidsiz, hazin bir hayat geçirir, fakat gene dudaklarının ucunda tebessüm eksik olmazdı. Onunla Kons tantin arasında müşfik sıfatını verdikleri bir arkadaşlık doğmuştu. Rusyada terbiye, adab muaşereti ö'ğretmekten ibarettir, tabiat her ferdde kendıkendine inkişaf eder. Bunun için bu memlekette hiç kimse duyguların bu kadar çabuk açılmasına ve bu kadar sadelikle tezahür etmesine şaşmaz. Na taşanın da Konstantine olan sıcakkanlı lığını ve yakın kalbliliğini ona gecik meksızın göstermesi bu suretle kolayca anlaşıhr. İkinci görüşmelerinde gene kadın, «çok cazib olduğu söylenen» bir Arkadaş Konstantin arabacıya bir adres uzattı ve kızak, sertleşmiş kar üzerinde hızla ilerlemeğe başladı. Baron Kortiufun arkadaşı gene bir kaüının evine gidiyordu. Bu kadın kendisini tedavi için kışı Pauda geçirirdi. Nataşa, Moğolistan kıt'alarına tayin edilmiş olan bir subay (zabit) ın gene ve güzel kansıydı. Kocasının ihtiyar bir teyzesile beraber Arbat mahallesinde küçük bir evde oturuyordu. On yedi yaşında iken, parasız ve kendisini içkıye vermiş, sevmediği bir adamla evlenmek aptallığında bulunan bu kadın bazan şen, bazan melankolik, fakat fevkalâde bir mahluktu. Kaba ve aceleci bir kocanın kollarında aşk hakkında en fena fikirleri edindi. O•U Kafkasyaya götüren ekspreste dok Jüğü gözyaşlannı unutamıyordu. Hiçbir Universiteli kızla olan münasebetinden ötürü Konstantine takılmağa başladı. Konstantin, hususî hayatı hakkında hiç kimseye ağız açmadığı halde bu macera tafsilâtının Baron Kortiufun salonlarında bilinmesine hayret ettı. Aslı esası olmıyan dedıkodulara hiçbir ehemmıyet vernıe diğini göstermeği daha makul bularak hiçbirşeyi yalanlamadı (tekzib etmedi). Fakat Nataşa kendisini alâkadar eder gibi görünen bu mevzua yavaş yavaş gene geliyor; Konstantin ise birkaç asabî cümle ile karşılık veriyordu. Bu nunla beraber, bu gene kızın titiz tabiati ve tanıştıkları gündenberi gizli silâhlarla aralarında geçen düellonun onu çck kızdırdığını, asıl duygularını açığa vurnıa dan, birkaç kere kapalı kelimelerle söyledi. Nataşa onu dikkatle dinliyordu. Kurnazca sorduğu sualler hep ayni noktayı aydınlatmak içindi. Maksadı, Konstantinin Aryana karşı beslediği duygu ları anlamaktı. Konstantin boyuna kaçamak yapıyordu. Velhasıl Nataşa, bu gene kızı du. Bunu ği zaman, kat gene karılmadı. tanımak için yanıp tutuşuyorKonstantin Misele ilk söylediarkadaşı omuzlarını silkti. Fa kadının bundan dolayı şevki Tekrar hücuma geçti. Her Los Angeles 9 (A.A.) Meksika Herkese tavsiye ederim: Gidiniz; Şida Tompiko şehrinde dünyanın en büyük petrol arazisine sahib bulunan Pet eyi görünüz. Kat'iyyen pişman olmıya • cak, çok beğenecek ve çek seveceksiniz! rol Kralı Edvvard Dohey, ölmüştür. Ben orada, son senelerimin, belki en güzel bir gününü geçirdim. Bunu, oranm kül eden serbest aşk anlaşmalarının ne olduklarını biliyor musunuz? Gezıle yalnız engin denizine, azametli sahilleririmde bir tesadüf eseri olarak, bu ne, şirin manzarasına değil, zengin yü * birliklerin niçin teşekkül ettiklerini, rekli, öz Türk ahalisine de borcluyum. nasıl diyeyim, bunların program Kendilerine candan sevgilerimi, ta§ekkürlarını bana anlatan gene kızlara lerimi sunarım. rasgeldim. Çok tuhaf. Ekserisi çok zeki olan bu kızlar, öyle tasavvur ediyorlar ki Rusya cihana yeni bir medeniyet vermelidir ve otuz asırdan fazladır cemiyetleri tazyik eden âdetlerden ilk defa olarak o sıyrılacaktır. Bu küçük nihilist gene kızları, batıl fikirlerin en mantık sızı ve en zalimi bekâret olduğunu söylüyorlar. «Hangi kaidelere istinaden gene kızın gerdeğe, dokunulmamış olarak gelmesi lâzım geliyor?» demiyorlar. Zi ra, evlenme hususunda çoktanberi menf kararlarını vermiş olduklarından bunu münakaşa mevzuu yapmak onlan tahk: etmek oluyor. Bu kızlar söyle diyorlar «Kadın da erkek gibi, vücudünü istediği şekilde kullanmakta serbesttir. Kadın isterse vücudünü keyfiine göre kullana bilecektir. Aşkın ahlâkı yoktur.» Bu gene dimağlann ne nazariyeler kurdu ğunu görüyor musunuz? Ben bunlarla hiç uğraşmıyorum. (Arkası vat) Ercümend Ekrem TALU Hava tehlikesini bilen üyeler Mehmeid Bilâl oğlu Adanadan 20, Ömer Çataloğlu Osmancıktan 20, Remzi Tekkelioğlu 20, Hüseyin Hatiboğlu 20, Abdullah 20 ve ayrıca 20, Şükrü Trabzon Ünyeden 20, Yahya Kemal Kemahtan 24, Faruk Kılbirlik 30, Taranto İstan buldan 20, Bakey ve Sael 25, Leon Taranto 20, Karabet Türkçiyan 20, Onnik 20, Ohanes 20, Andon Yavruyan 20, Ziya Eskicioğlu 20, Sabatay Levi 20, Hevrakh 20, Kaneti ve Uion 20, Hakkı Damatzade 20, Zaharya Hakanati 20, Malatyalı Hafız Mehmed 20, Ahmed Ecirzade 20, îsmail Hakkı 20, Mustafa ve Kasuru 20, Nuri ve şeriki Bakkalbaşızade 20. Mehmed Niyazi 50, Şark deri Türk ticareti evi 50, Hacı ömer Malikzade 100, Avni ve Sıtkı Harman 100.

Bu sayıdan diğer sayfalar: