16 Eylül 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

16 Eylül 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CTJMHURÎYET 16 Evlüî 1935 Türkün ruhunu en iyi anlıyacak gene Türktür! Bunu prensip yaptıktan sonra; Amerikanm sehircilik tecrübelerinden istifade etmerpiz en doğru harekettir Son günlerde şehirlerimizin imarı, plânlarının yapılması için çok önetnli karar'/ar verilmiş bulunuyor. Bunlann en mühimlerinden birisi îç İşleri Bakanlı ğmın bu isle uğraşmak üzere bir büro tesisine kalkışmış bulunmasıdır. Bu ,*urelle yaratıcı Türk hükumeti inkılâblar serisine bir yenisini daha kaydetmiş bulunuyor. Unutmamalıyız ki şehirler maziye karışmış medeniyetlerin tetkikinde en büyük rolü oynamışlardır. Bız nasıl bizden evvelki nesfllerin medeniyet seviyelerini onların bugün topraklar altından çıkarmaga çalıştığımız şehirlerile ölç mek istıyorsak bızden sonra geleceklerın de bizleri ayni vasıta ile değerlendıre cekleri muhakkaktır. Sehircilik insanların cemiyet ha'inde yaşamağa başladığı gün doğmuş, beşeriyetin Rönesans devrine kadar olan çok ağır terakkisini adım adım takib etmiş tir. Fakat Rönesans devrinin genişlettiği muhtelif çalışma alanlarındaki ilerlemeîer o kadar çabuk olmuş, şehirler o kadar çabuk büyümüştür ki bu devreye kadar büyük bir itina ile tanzim edilen şehirlerin inkişafını artık kendi halleri ne bırakmak mecburiyeti hasıl olmuştur. Aradan bu şekilde asırlar geçtikten sonra On dokuzuncu asrın sonlarına doğru Âvrupanın büyük merkezlerinde şehir lerin vaziyetlerini ıslah etmek ve müs takbel inkişaflarını da ihtiyaca uygun olarak temin etmek hevesi uyanmıştır. Bu yolda önderlik edenler Almanlar olmuş, onların makul düşünce ve teşebbüsleri Âvrupanın Ingiltere, Fransa gibi memleketleri tarafından da tasvib ve takdirle karşılanmış, kendileri de bu sahada çalışmağa başlamışlardır. Anadolu şe hirleri ise kendi zevk ve sefahetlerinden başka hiçbir şey düşünmiyen Osmanlı sultanlarının lâkaydisine kurban gitmiş, cumhuriyet devrine kadar bu yolda e saslı hıçbır teşebbüste bulunulmamıştır. Şehirlerimizi tanzim ve imara kalkışjtığımız bugünlerde biz herşeyden evvel 'şunu aklımızdan silmeliyiz ki Fransa, Almanya veya herhangi bir ecne bi memlekeüe büyük bir şöhret sahibi olan bir zatın muhakkak bizim şehirlerımizin plânlarını tanzim işinde de ayni muvaffakiyeti göstermesi lâzım gelmez. Şehirciliği, şehir plânlarının tanzimini otuz sene evvelki bir görüş ve zihniyetle muhakeme edeceksek o vakit mesele yoktur. Fakat gayemiz Yirminci asrın ve müteakıb asırların ihtiyaclarını karşılı yacak eserler vücude getirmekse bu işi başaracak insanlar bu memleketin ruhunu, an'anelenni, bünyesini herhangi bir ecnebi mütehassıstan daha iyi bilecekleri şüphesiz olan Türk gencleridir. Bu nunla bu memlekette ecnebi mütehassı sm lüzumu yoktur demek istemiyorum. Her yeni başladığımız işte olduğu gibi bu sahada da bize rehberlik edecek bir reya birkaç mütehassısa ihtiyacımız vardır. ı alnız bu gibi adamların uzun seneler bu memlekette Türk mühendis ve mimarlarile beraber çalışması şarttır. Yoksa geçenlerde gazetelerin yazdığı gibi Istanbul plânının Türk mühendis ve mimarlarından müteşekkil bir heyet ta rafından tanzimini senede buraya birkaç defa gelip kontrol edecek bir mütehas sıstan hiçbir istifade beklenemez. Bu gibi işler üstünkörü olmaktan kurtulamaz. Nitekim şimdiye kadar yüz binlerce lira verip muhtelif sahalarda çalıştırdığımz "Cumhuriyet,, in bölemi: 34 ecnebi mütehassısların verdiği raporla rın neticesiz kalması da hep bu yüzdendir. Şehir plânlarının tanzimi işi zamana mütevakkıftır. Bu yolda muvaffak ol mak için kısa bir zaman burada oturup bol para alarak kalkıp giden mütehas sıslara değil, yorulmadan çalışabilecek kanaatkâr, gönüllü insanlara ihtiyacımız vardır. Memleketimizde çalışacak ecnebi mütehassıslan seçerken onların muvaffaki yetli eserler vücude gtirmiş olmalarına dikkat etmeliyiz. Yoksa geçenlerde Is tanbul plânının tanzimi işi için Beledi yenin yaptığı gibi muhtelif mütehassıs ları buraya çağırarak onlardan birer rapor istemek ve bu raporları tetkikten sonra da bu veya şu zat diğerlerinden daha iyidir demek, yanlıştır. Bir insanın kıymeti, şehircilikte vereceği rapordan anlaşılamıyacağı gibi hatta bütün teferruatile tanzim ettirilmiş bir plândan dahi anlaşılamaz. Bunu hâdiseler de ispat etmiştir. Şikagolu bir mütehassıs tarafından yapılan Avustralyanın hükumet merkezi Camberranın plânı maalesef tatbik sa hasında büyük bir muvaffakıyetsızliğe uğramıştır. Halbuki bu proje seçilirken çok büyük takdirlere mazhar olmuş bu lunuyordu. Şehirlerimizin plânlarını tanzim işinde muhtelif memleketlerdeki tecrübelerden istifade etmek şüphesiz en makul yol olacaktır. Bu hususta bize örnek olacak memleket Amerikadır. Genc Türkiye cumhurıyeti her işte olduğu gibi görülü yor ki bu işi de pek çabuk başarmak azmindedir. Amerika, şehirlerinin pek çabuk büyümesi noktai nazarından şayanı tetkiktir. Çünkü bu seri inkişafı tanzimc kalkışırken birçok hatalara düşülmüştür * bugün bunlann tashihi için milyonlar sarfedılmektedır. Bız de bugün yenı yenı sanayi merkezleri kuruy»ruz. Hali hazırda birkaç binaya münhasır kalan bu yerlerin günün bırinde bırer büyük şehir olduklannı görürsek şaşmamalıyız. Bina enaleyh ileride herhangi bir müşkülle kaışılaşmamak için Amerikanm tecrübeleri ni gözcnünde bulundurmak Türk şehir ciliği için çok faydalı olur kanaatinde yim. Bu yazıma Amerikanm meşhuT şehir cilik müteha.«sıslarından ve hâlen St Louis şehrinin; bizzat tanzim ettiği seksen milyon dolarlık ıslah projesini tatbikle meşgul bulunan Harland Barthdermvün bir sözile nihayet vereceğim. Kendisile iki sene evvelki bir mülâkatımda benım «Türk şehirlerinin plânlarını tanzim ederken ecnebi mütehassıslarından istifade edilmeli midir?» şcklindeki sualime bu zat aynen şu cevabı vermişti: «Türkün ihti yac ve ruhunu en iyi anlıyacak gene Türktür.» İkinci makalemde bu işin Türk ele manlarla nasıl başarılabileceğini ve uu sahada nasıl çalışmaklığımız lâzım gel diğini izah edeceğim. Mühendis TAR1K H. KOYUTÜRK Şehirciliğin temeli atıhrken Milletler Cemiyeti hakikî bir barış kurumu olabilir (Başmahaleden devam) olmaksızın onun her verdiği karar artık kendikendine yürüyecek kadar kuvvetli olacaktır. Ve Cmiyeti bu kuvvetli haline çıkarmamak gerçekten günah sayıla cak büyük bir eksikliktir. Onsuz insan lık ıstırablar çekmekten kabil değil kurtulamaz. İngiliz Dış İşleri Bakanının Cenevrede son verdiği söylev Cemiyeti şimdiye kadar böylesi hiç yapılmamış denilecek bir mükemmeliyetle tarif etmiş oldu. Cemiyet, onu kuran ve onun içinde bulu nan devletlerin maddî ve manevî kud retleri yekununu gösteren bir kurum dur. Ne artık, ne eksik, işte bu kadar. Eğer Cemiyet şimdiye kadar kendisin den beklenen bütün işleri görememişse bu, Cemiyet içinde bulunan devletlerin bütün ödevlerini yerine getirmemiş ol malarından ileri gelmiştir. Bunda herke sin mes'uliyet payı vardır. İşte belli bir işte İngiltere Önayak olarak Cemiyeti kendi gayesine uygun iş görmeğe çağı rınca iş değişti, ve Cemiyet bütün gözlerde bütün kuvvetile birdenbire canlanı verdi. İki gündenberi» bütün dünyanın derdli göğsünden çok derin bir oh sadası yükselmekte olduğunda şüphe yoktur. Cemiyet, onun içinde bulunan devlet ler hep böyle yüriidükçe elbet daima böyle yüksek olacaktır. kararınaboyun iğecek mi (Baş tarafı birinci »ahifede) sın «fiyasko> suna başlıca sebeb ol muştu. Paristen sonra ihtilâfın Cenevreye nakli mevzuu bahsolduğu sıralarda üzerinde heyecan duyularak tereddüd edilen en mühim nokta içtimalara îtal yanm iştirak edip etmiyeceği idi. M. Musolininin İtalyanın Cenevrede ha zır buluncağını bildiren beyanatı bey nelmilel siyaset âleminde bir müjde gibi karşılanmıştı. Demek Duçe behemehal harbetmek iştihasmda değildi ve Habeşistana girmek için sulhun güzel asfaltını sarp dağ yollarına tercih edi yordu. Yazık ki bu teselli çok uzun sürmedi. Konseyin ikinci celsesinde İtal yan murahhaslarmm kapıları çarparak çıkıp gitmelerile mesele gene çıkmaza saptı. İtalvan Habeş ihtilâfının bundan sonraki bir haftalık safhası denebilir ki vakit kazanmak için kullanılan ve hâ diseye yeni bir manzara vermekten uzak bulunan bazı siyasî manevralarla geçti. Evvelki yazılarımızdan birinde işaret etmiş olduğumuz gibi, artık dü ğümün çözülmesinde son söz, sadece İngiltereye aiddi. Buna herkes inanmıştı. Fakat İtalya müstesna. Filhakika M. Musolini gazetelerile, mümessillerinîn bir takım büyük hareketlerile, hatta bizzat kendi nutuklarile İngiltereye adeta meyd.an okumakta devam ediyor du. İngiltere Cemiyeti Akvamı ileri sürdükçe Duçe «Cemiyeti Akvamla bera ber, Cemiyeti Akvamsız ve Cemiyeti Akvama rağmen (Con la S. D. N., Senzo la S. D. N., Malgrado la S. D. N.) gibi yeni yeni prensib vecizeleri icad ediyor ve bunları bütün dünyanın kulağma havkırmakta hiç tereddüd etmi yordu. İngiltere, Cemiyeti Akvam ni zamnamesinin meşhur 15 inci maddesine dayanarak <mütecavizin tecziyesi> sistemine işaret ettikçe Duçe bunun ikinci bir harbi umumî olduğunu söylüyor ve Bolzanoda muazzam ve muhte şem askerî nümayişler yapıyordu. RADYO Duçe Uluslar kurumunun (^ Bu akşamki program J < ÎSTANBUL: ' 'i 18,30 bayanlara jimnastik dersi, Azade Tarcan 18,50 dans musikisi 19,10 «Ayda» birinci perde 19,50 Rumen halk musikisi, Esteg Aço orkestrası 20,20 haberler 20,30 Bedriye Tüzün, türkçe sözlü eserler, radyo caz ve tanNazırile M. Eden verdiği bir öğle ye go orkestraları 21 Taksim Stadyomunmeğinde bu meselenin mevzuu bahsol dan nakil, dördüncü B.alkan aüras mfi duğu söyleniyor. Ve gene haber veril sabakaları. diğine nazaran bu hususta İngiltere VTYANA: Fransaya kâfi teminat vermiştir. Dün 17,10 konser 18,25 konuşma 18 45 akşam bu havadisler çıkmıştı. Ve art:k gramofon 19,15 konuşmalar, hava raM. Lavalin bugün söyliyeceği nutkun mahiyeti evvelden biliniyordu: Cemi poru ve saire 21.05 konser 22,05 konyeti Akvamla, yani İngiltere ile berabe ser: Mozartm eserleri 23,15 eğlenceli konser 23.45 karışık program 24,15 riz. eğlenceli konserin devam' Vaziyeti böylece hulâsa ettikten sonBUDAPEŞTE: ra şöyle bir neticeye varmakta mahzur 18,35 senfonik orkestra 19,05 plyanyoktur: İtalya Strezada Almanyaya hazırladığı «yalnız bırakmak», «müttefik go 20,05 şarkılar 20,40 konferans siz bırakmak> çukuruna şimdi tam ma 21,10 konser 22,40 haberler 22,55 Çinnasile kendisi düşmüş bulunmaktadır gene orkestrası 23,50 konferans 24,05 ve bütün Avrupaya karşı M. Musolini cazband takımı 1,10 haberler. nin şimdi yapacağı en salim hareket BÜKREŞ: teklif olunan ve evvelce mütemadiven 18,05 radyo orkestrası 19,20 konser reddedegeldiği imtiyazları teşekkürle 20,05 konferans 20.25 gramofonla kabul etmekten ibarettir, fikri kuvvet Fransız musikisi 20,55 konferans 21,20 bulmaktadır. konser 21,50 şan konseri 22,10 koro İtalyaya ve İtalyanın Habeşistan hak. konseri 22.50 gece konseri 23,20 ya kındaki tasavurlarına karşı bütün Av bancı dillerde haberler 23,30 konserin rupanm aldığı cephe böylece tesbit e devamı. dildikten sonra Romanm tutacağı yol PARİS (Radio Paris) ne olabilir? Şimdi bütün dava buna 20,10 haberler 20,40 musîki 20,55 bağlıdır. Duçenin, öfkeyle kalkanın za haberler 21,05 Amerikan musikisi rarla oturacağmı hesablıyarak bir mu 21,35 haberler 21,50 Vişiden: Senfo halefet cihanına rağmen harb açmak nik konser 23,55 dans musikisi tansa, zaten ta Üçler konferansmdan VARŞOVA: beri kendisine Afrikada vadedilen kıs17,20 halk musikisi 18,25 konser mî imtiyazlara kanaat edeceğini tah 19,05 şarkılar 19,50 gramofon 20,05 min edenler var. Bu imtiyazlarm en haberler 21,05 Lembergden: Askerle makul görüneni Habeşistanda İtalyarin zamanı 21,35 gramofon 21,50 haya biraz daha fazla saha bırakmak berler 22,05 eğlenceli musiki yayını şartile İngiltere ve Fransanın da iş 22,35 Karakaudan: Edebî yayın 23,05 tiraM«rile müttefik bir protectorat, senfonik konser. bir Condominium tesis etmektir. Cenevrede kararsızlık var! Italya, kurumun Habeşistanda temin edeceği kısmî imtiyazları teşekkürle kabul etmelidir, diyenler çok.. KiRALIK Türbede Belediye karşısında Sinanağa Daireleri Kalorifer Su Elektrik Gaz 1 ve 3 sayılı daireler kiralıktır. Kira kesilmiştir. Kapıcıdan sorulur Demek ki Cemiyet var olabilir, hatta çok kuvvetli, çok yüksek te olabilirmiş. Bizce Cemiyetin, barış idealine hizmet eden bir kurum olmak yolunda ilerlemesile bundan sonra şimdikinden yüz kere ve bin kere daha kuvvetli bir heyet olacağı çok açık bir hakikattir. Cemiyet isterse dünyada savaşı gerçekten yasak edebilir. Nekadar büyük ve nekadar kuvvetli olursa olsun dünyada hıçbır devlet bulunamz ki diğer bütün milletlere karsı koymağı gözüne alabilsin. Bu kuvvetile Cemiyet zalim bir kurum olacak değildir. Tam tersine olarak Cemiyetin kuvveti barış fikrinde hizmet ettiği yüksek adalet temelinden ileri gelecektir. Haklı haksız ulusal davalar uğruna kendi başına savaş açmak yasaktır, işte o kadar. Her anlaşmamazlık Cemiyetin takdir ve muhakemesinden geçecektir, o Ancak İngiltere daha son sözünü söykadar. Ve herkes Cemiyetin hükümleri lememişti ve M. Musoliniye rağmen ine uymak zorunda kalacaktır, işte o kaşin kat'î manzarasını alması ancak bu dar. söze bağlıydı! Nihayet dün Sir Samuel Cemiyeti yalnız şimdiki halile tutmak Hoare bütün Avrupaca beklenen nut onu daha yükseltmek ve hatta ev kunu irad etti. rensel kılmak imkânı vardır. YeryüzünRomatizmadan çok muztarib olduğu deki bütün milletleri Cemiyet içînde bu halde bu sözü söylemek için İngiltere lundurmak imkânı yok değildir. Bir ke den buraya gelen Büyük Britanya Hare Cemiyet her işi savaşsız bitiren biı riciye Nazırı, adeta topallıya topallıya yola dökülürse ona Şimalî Amerika kürsüye çıktı. Cumhuriyetleri Birliğinin dahi katılaca Kısaca ve açıkça dedi ki: . ğında şüphe mi vardır? Zaten Kellog < İngiltere, Cemiyeti Akvam nizamAndile Amerika Cemiyet prensiplerine namesinin bütün ahkâmına merbuttur. katılmış değil midir? Kellog Andı bir Bunlara muhalif herhangi bir hareket kararla Cemiyetin paktına eklenirse gene o maddelerin gösterdiği şekilde Amerika zaten ona girmiş bulunur. Kal tecziye olunmak lâzımdır. Burada temdı ki eğer Cemiyet gerçekten barış idea sil ettiğim împaratorluk bütün kuvvetlinin pehlivanı olup çıkarsa Amerika ora lerini sulh terazisine koymağa hazır • ya girmekte zerre kadar tereddüd gös dtr. Yeter ki Cemiyetin diğer azaları da teremez. Hatta Cemiyeti bırakıp giden bu karara iştirak etsinler...» devletlerin dahi oraya döneceklerinde <Cümhuriyet> karilerinin bu satırlaşüphe yoktur. Cemiyet dediğimiz şekli rın intişarına kadar mufassalan okumuş alınca onun ^«ında kalmakta fayda de bulunacakları bu nutuk, denebilir ki ğil, zarar va * ır, ve herkes bunu çok İngiltere hükumetlerinin ağzından dinçabuk anlıyacaktır. Kaldı ki Cemiyetin lemeğe pek alı.şkm olmadığımız bir şidiçinde olanlarla dışında kalanlar arasın det ve sarahattedir. İşin daha mühim daki farklar göze çarpacak kadar belir tarafı İngilterenin bütün cemiyet azatilmekle bütün dünya milletlerinin Ce larının iştirakini taleb ettiği bu karara miyette yer almaları adeta zarurî bile girmiyecek tek bir aza yoktur. Zira küçük devletlerin menfaati bunu icab kılınabilir. ettirir. Büyük devlet olarak ta bir Franİngiliz Dış İşleri Bakanının söylevi sa kalıyordu. Fransanın Avusturya meMilletler Cemiyetine çok parlak ve ge selesindeki titizliği kendisini İtalyaya niş ufuklar açmıştır. Bunu dörtelle tuta sağlam bağlarla bağlamıştı. Her hangi rak ileriletmek insanhğm boynuna borc bir Alman hücumu karşısında acaba işidur, ne daha ziyade İtalya mı yarardı, İngiltere mi?. M. Lavalin İngiltere Hariciye rUNUS NADİ di. Aramızda geçen gülünc kavgadan sonra siz gitmiştiniz. Fakat ben geri döneceğinizi ümid edıyordum. Sevgili Margritim. Bütün gün derin bir sabırsızlık içinde bekledim. Nihayet gece oldu. Siz hâlâ meydanlarda yoktunuz. Nerede olduğunuzu da bilmiyordum. Margrit, beni affediyorsunuz, ya! Dinleyiniz!. O gece Granmazellerde yemek yedim, sonra hep beraber operaya gittik. Fakat o kadar mustarib dim ki hiçbir şeyden zevk almıyordum. Operada sahneye hiçbir şey anlamadan aptal aptal bakındım. Bir aralık yanımdaki locada bir erkek sesinin Sanjak kelimesini kullandığını duyunca uvusukluğum gitti. Bu adam yanmdakine: Marki Suzanj bu akşam partiyi kazanıyor! dedi. Bir başka ses sordu: Ne demek istiyorsunuz f Oteki cevab verdi: Marki bu gece güzel Kontesi kaçırıyo/. Kontesi kaçırıyor mu? Bunun imkânı yok, nereden öğrendiniz? ~ Boşboğaz bir hizmetçi söyîedi. Yann görürsünüz. Mükâleme devam etti. Fakat ben bundan sonrasını dinlemedim. Perde arasında operadan çıktım. O akşam Baron Debaz evınde bir balo veriyordu. Benim eski hizmetçim Juliyi hatırlıyorsunuz ya... O şimdi Baronun yanındadır, oraya gittim ve ondan bir manto ile, koyu renkli bir şapka istedim. Peki üstünüzü değiştirmek için eve niçin gitmediniz? Hizmetçilerin dedikodu yapmalannı istemiyordum. Juliye birine bir oyun oynıyacağımı söyledim. Beni evin arka kapısından çıkardı. Doğru Kontes Sanjakın evinm bulunduğu sokağa doğru yürüdüm. İyi ya... O halde beni gördünüz. Hayır, kat'iyyen görmedim. Peki Madam Sanjakın evine niçin gittiniz? Sizi görmek için Devam ediniz! Perişan bir haldeydim. Ne yaptığımı bilmiyordum. Birden kendımi Kontes Sanjakın kapısı önünde görünce aklım başıma gelir gibi oldu. Evde aydınlık yoktu. Herkes uyumuş görünüyordu. Ne yapacaktımî Ne yapabilirdim ? Oraya Lâkin Alplarm arkasmdan gelen sesler bu tahminleri zayıflatmaktadır. Duçe harb hazırlığını azaltmak şöyle dursun, alabildiğine artırmıştır ve îtalyan matbuatmm Cenevreye ve tahsi sen îngiltereye karşı kullandığı lisan, davada yegâne hal anahtarınm silâh tan ibaret olduğunu haykırıp durmaktadır. M. Musolini gürültüsü dünyayı kaphyan bu muazzam hazırlığını bir hamlede darmadağın ederek Cenevre nin kararlarına boyun iğecek mi? Bunu muhakkak sayanlar, ihtimal ver miyenler kadar çok. Birinci şıkkı um mak için biraz fazla nikbin olmak lâ zım amma son müzakere ve nutuklarla Uluslar Kurumu itibar ve nüfuzu nun sözünü dinletecek kadar arttığmı da hesaba katmak icab eder. DOĞAN NADİ Boğazlar rejiminde son tezimh (Ba$ tarafı birinci sahitede) rek konseyde ve gerek silâhsızlanma konferansında sırası geldikçe daima işaret ettiğim bir nokta vardır. Yüksek asamblenizin önünde söz alışım da, bu noktaya bir defa daha temas içindir. Bilirsiniz ki Lozan Andlaşması bazı süel hükümleri muhtevidir ve bu hü kümler, diğer bazı andlaşmalarda mevcud hükümler kadar şümullü olmamakla beraber millî ülkemizin bir kısmmda müdafaa vasıtalanmızı tahdid edecek mahiyettedir. Bu hükümlerden Trakyaya aid olan lar, komsu üç hükumeti ilgiliyen si lâhsızlandırılmış bölgeler ihdas etmektedir. Bu bolgelerin durumu, dediğim gibi üç hükumeti ilgilemekte olduğu için onların muhafazasına karar vermek hakkı da kendilerine aiddir. Bu sebeble Lozan Andlaşmasımn bu hükümlerin den bahsetmek niyetinde değilim. Fakat, Boğazlar meselesi bu vaziyette değildir. Ona aid olan süel hüküm ler, Türkiyenin sahil muhafazası hak larına ve memleketimin Boğazlarla ayrılmış olan iki bölgesi arasında geçiş ve taşım işlerine ağır zararlar getirmektedir. Bu hal, mevzuubahs hükümlerin kabulü sırasındaki mevcud vaziyetler de derin değişiklikler husule gelmiş olmasına ve bu vaziyetlerin bugün bile birçok tebeddüllere maruz bir halde bulunmasma rağmen bugün devam et mektedir. Bu münasebetle aşağıdaki noktayı sarih bir surette ortaya sürmek iste rim: Şayet, mevcud muahedelerle tesbit edilen vaziyette değişiklikler vukua gelirse Türkiye bunları Boğazlann askerî rejiminde icab eden tadilâtm ic rasma vabeste kılmak zaruretinde ka « lacaktır.» Bu ihtimal nedir? Beni görmedığinizi söylüyordunuz, değil mi? O akşam gayritabiî bir haldeydiniz. Ne yaphğınızı bilmiyordunuz. Hayır, Maxim, bu muhakeme tarzı doğru değildir. Hakikati başka cephelerden araştıralım. Madam Sanjakı merdiven üzerinde durduran kadınla aranızda ne kadar mesafe vardı? Elli metro kadar. Sizin yanınızdan grvn?nn zmıran arkamda nasıl bir elbise olduğunu farkettiniz mi? Hayır. Beır" yalnız sizin yüzünüzü gördüm. Bana gördüğünüz kadmm elbisesîni müphem bir şekilde gle olsa tarif edemez misiniz? Böyle şeyleri farkedecek halde değildim. Garib şey, nasıl olur? Mademki o kadmı gördünüz, elbet üstü başı hakkmda da bir fikriniz vardır. Düşünün bakalım. Galiba arkanızda koyu renkli bir manto vardı. Nasıl manto? Ne renkte, ne biçins* de? Bu kadını* vüzüaü sarih surette gördünüz Nöbetçi eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şun lardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Ziya Nuri), Bahçekapı da (Salih Necati), Bakırköyünde (Hilâl), Cağaloğlunda (Cağaloğlu), Fenerde (Emilyadi), Karagümrükte (Arif), Küçükpazarda (Hikmet Cemil), Lâlelide (Sıtkı), Kocamustafapaşada (Rıd van), Şehzadebaşında (İsmail Hakkı), Şehremininde (Hamdi). Beyoğlu cihetindekiler: Beşiktaşta (Nail), Fındıklıda (Hilâl), Galatasarayda (Galatasaray), Hasköy de (Halk), Kasımpaşada (Merkez), Şişlide (Şişli), Yüksekkaldırımda (Vinikopulo). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada (Mehmed), Heybelide (Tanaş), Kadıköyünde (Mahmud), Modada (Faik İskender), Üsküdarda (Selimiye). sizi görmek ümidile gitmiştim. Halbuki siz meydanlarda yoktunuz. Birden aklıma işittiğim sözlerin yalan olması ihtimali geldi. Oyle ya bir zevzek ortaya böyle bir dedikodu atabilirdi. Bu takdirde rezil olacaktım. Meydanda kimsenin görünmemesi bu şüphemi kuvvetlendiriyordu. Nihayet geri dönmeğe karar verdim. Bir taksi geçiyordu. Durdurup bindim. Tekrar Baronun evine döndüm. Eski elbıselerimi giydim. Bir iki defa dans ettim. Saat bir buçuğa doğru da eve döndüm. Görüyorsunuz ya Maxim, hakkımdaki şüpheleriniz hiçbir esasa istinad etmiyor. Genc kadın sustu. Kocasmın kendisini tasdik yollu bazı sözler söylemesini bekliyordu. Fakat Marki hiçbir şey söylemedi. Bana inanmıyor musunuz, Max sim? Gördüğünüz kadın ben değilim. Marki masa üzerinde duran bir kâğıd keseciğini eline aldı. Şimdi bu kâğıd ke?eceğine e}imi sürmedim desem siz ne dersmız? dedi. Demek bana inanmıyorsunuz? Margrit, size inanabilmek için hayatımı fedaya hazırım. Fakat bu im kânsızdır. Sizin anlattıklannıza göre ortada bir ihtimal kalıyor. etti. Onun yanına yaklaşarak ne olduğunu sordum. Ne mi oldu, Madam katledildi! dedi. Adam bu sözü söyler söylemez polisle beraber kapıda kayboldu. Derhal otomobilimin bulunduğu yere döndüm. Zihnim pek perişandı. Vak'ayı tahlile cesaret edemiyordum. Sizi bulmayı, arkanızdan yetişmeyi düşündüm. Fakat gözden kaybolmuştunuz. Hangi istikamete doğru gıttiğinizi de bilmiyordum. Bunun üzerine deli gibi oldum. Nihayet Eksantrik kulübe gittim. Ertesi sabah Drumond beni orada ölüm derecesinde sarhoş bir halde buldu. Kendime gelince benim için maTercüme eden: Ömer Fehmi Başkut Ne diyorsunuz? Tekrar beni gör nashrdan başka ilticagâh kalmadığını anladım. dünüz, demek. Bana doğru geliyordunuz. Birden istikaonetinizi değiştirdiniz. Koşarak yürümenizden evde fena bir hâdise cereyan ettiğini anladım. Bir müddet ne yapacağımı şaşırdım. Sonra Madam Sanjakın evine doğru yürüdüm. Henüz beş on adım ilerlemiştim ki birdenbire kapının açıldığını gördüm. Yarıgplak bir adam dışarı fırladı. Takızafer tarafına dogru koştu. Bir müdidet sonra bir polis memurile birlikte avdet Demek manastıra Kontesin ölümünden mütevellid yesiniz yüzünden değil, cınayeti benim işlediğimi zannettığinaz icin gittiniz, öyle mı? Benim zavallı Maximim. Size müthiş bir facia şeklinde görünen bütün bu şeyler bana gayet komik geliyor. Bir hiç. için ta îsviçreye kadar gitmek! Fakat... Hayır, artık susunuz. Hikâyenizi bilirdiniz. Şimdi anlatmak sırası bana gel

Bu sayıdan diğer sayfalar: