September 24, 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

September 24, 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24 Eylul 1935 CUMHURİYLT Balkan Festivali dün gece son buldu Dün gece Taksimde verilen müsamerede Balkanlı gencler bütün san'atlerini göterdiler Habeşistan nasıl bir memlekettir: 3 Liberalizme dair... Liberalizme dair bu sütunlarda bir yazı yazmıştım. Liberalizmin ferdlere hürriyet temin edemediğini, ancak zümrelere hürriyet verdiğini izaha çalışmış jtım... Kuzguncukta bir okuyucumuzdan aldığımız bir mektubda ilk sual olarak evimdeki hizmetçi ile yerimi niçin değışmediğimi sorduktan sonra, diyor ki: «Değişemezsiniz, çünkü böyle bir iş yaparsanız, nefsinize karşı adaletsizlik yaparsmız.. Herkes kazandığı mevkii zekâsile kazanır. Liberal memleketlerde herkes hayattaki hissesini kendi zekâ ve çahşmasile elde eder. Bu keyfiyet, içtimaî hayat oluşlarının tabiî neticelerinden başka birşey değildir. Başka türlü de olamaz. Liberalizm, herkesin istedığini veren bir sistem değil, fakat herkesin hakkını veren bir sistemdir.» * * * Çocukken bir roman okumuştum.. Kaptan Granın çocukları... Kaptan Gran Afrikada bir ormanda gezerken kuzguni siyah, kıvırcık saçlı bir Arab cocuğuna rasgelir... Üzerindeki elbise den bir mekteb çocuğu olduğunu anlar... Çocuğa adını, mektebini, memleketmi sorar... Somaliliyim, misyoner mektebiude okuyorum... Somali kimin idaresindedir? Ingiliz müstemlekesidir. Fransa kimin idaresindedir?,' îngiliz müstemlekesidir. Ya Almanya?... Ingiliz müstemlekesidir... Neresini sormuşsa, Ingiliz müstemle kesidir cevabını alır... Ingiliz misyoner Ierinin mektebinde okuyan Afrikah çocuğa göre bütün dünya İngiliz müstem lekesidir, başka türlü de olamaz. Habeşistanın tabiî IBUGUN DEBU.J Burada «Müsü» yoktur! servetlerine bir bakış u zihniyeti bazı kafalardan hâlâ söküp atamadık: Kıyafeti biraz düzgünce, hal ve tavn Avrupai birini gördülermiydi, erkeğine: «Müsü», dişisine de «Madama» diye hitab etmekten kendilerini alamıyorlar. Bu hitaba, ekseriya tramvaylarda kondoktörler, köprüde, iskelelerde vapur memurları tarafından maruz kalıyorsunuz: f Habeşin bol miktarda yetişen keteni hayvanlarına yem diye yedirdiğini söylemek, topraklarından ne derece istifade ettiğini anlatmağa kâfidir Müsü!.. Bilet!. Solda Bulgarlar, sağda Yugoslavlar, aşağtda Yugoslavlar ulusal kıyafetlerile Festivale iştirak eden heyetler son gecelerini dün akşam Taksim bahçesinde geçirdiler ve son danslarını oynadılar. Heyetler millî elbiselerile saat tam do kuzda Taksim bahçesinde bulunuyorlardı. Program veçhile ilkevvelâ Bulgarlar, sonra Yunanlılar, Rumenler, Yugoslavlar ve en sonra da Türk gruplan dans larını oynadılar. Heyetler dün akşamki danslarında daha fazla muvaffak oldular. Festival bittiği için Yunan ulusal heyetile Yugoslav heyeti bugün memle ketlerine gideceklerdir. Rumen heyeti, ancak perşembe günü hareket edebile cektir. Bulgar heyetinin ne vakit gide ceği henüz malum değildir. *** olduğu da anlaşıhyor. Rumen dostlan mızı, bu sahadaki muvaffakiyetlerinden dolayı samimiyetle tebrik ve takdir ede riz. Yugoslav grupu, bilhassa korosile Is tanbulun teveccühünü kazandı ve muvaffak oldu. Fakat bilmiyoruz, modern bir koro heyetile, halk dansları ve şarkılannın birbirile ne münasebeti var? Bu heyet, festival müddetince danstan fazla şarkı söyledi ve muvaffak ta oldu. Yunan heyetinin istanbul halkına gösterdikleri Yunan ulusal danslarının in celik ve zarafeti inkâr edilemez. Bil hassa bu gnıpun mensub olduğu Liseum sosyetesinin eski Yunan kıyafetlerini muhafaza etmek suretile gösterdiği gayret sayanı takdirdir. Yalnız Yunan heyetinin istanbul halkına gösterdiği danslara, menşelerde hususiyetlerden gayri bir takım hareketlerin ilâve edildiği örü lüyor. Bir de Yunan grupunun müzik yüzünden zorluk çektıği görüldü, bu, notalarını daha evvel göndermemelerinden ileri gelmiştir. aSt.r* Habeş topraklarından bir görünüş için, hayvanlara v m diye verirler. Balkan festivallerinin evvelki ve dün geceki müsamereleri daha muvaffakiyetli oldu. Çünkü festival tertib heyeti evvelkilerinde gördüğü eksiklikleri ortadan kaldırmıştır. Misafir Balkan gencleri de bilhassa dün gece İstanbul halkına san atTürk takımına gelince: Karadeniz talerinin bütün inceliklerini göstermişlerdir. Aziz dostlarımızı bütün kalbimizle bır kımının oynadığı dans hakikaten çok kıymetlidir. Menşedeki hususiyetleri aynen daha tebrik etmekle zevk duyarız. Profesör Çonefin başkanlığ;nda bulıı muhafaza ediyor. Ödemiş zeybekleri de nan Bulgar heyeti bütün festival müdde öyledir. Fakat öğretmen okuluna men tince, İstanbul halkına seyrettirdikleri sub takımla orta Anadolu ve Giresun dansı ismile oynanan danslara sonradan reketler, çeviklik ve intizamla, folklör *sa ilâve edilmiş bir çok, hareketler .var^jr. hasında önemli ilerlemelerde bulunduk Bilhassa Orta Anadolu ve Giresun danlarını ispat ettiler. Fıkrimize göre halk sı tamamile modernleştirilmiş hissini ver dansı ve şarkıları, menşelerindeki husu mektedir. Folklör sahasında zengin ol siyetler kaybedilmeden muhafaza edildiği duğumuzda şüphe yoktur. Asıl Orta Anısbette folklör kıymeti de o derece bü nadolu ve Doğu Anadoluda bugün bile, yük ve önemli olur. Bulgar dostlanmızın menşedeki hususiyetler muhafaza edile herhalde fazla tekemmül temayülüne rek oynanan birçok danslanmız var. Bu heves etmelerinden dolayı olsa gerektir danslarımızla festivale iştirak edersek danslannın menşeindeki hususiyetleri bi daha fazla muvaffak oluruz. Sonra Is raz kaybettiklerini ve fazla harekete ö tanbulda terkib edilen zeybek gruplanna yaptınldığı gibi 2030 ar kişilik heyetnem verdiklerini gördük. lerle zeybek oynamak usulü de bırakıl Rumen heyetine gelince: Profesör malıdır. Zeybek tek, nihayet iki kişi oydoktor Dobresko ve Tîb fakültesinden nan bir danstır ve en büvük hususiyeti mezun olan Madam Dobreskonun baş serâzad oluşundadır. Böyle gnıpla zeykanlığında bulunan bu grup, ta festivalin bek oynıyarak onu balet haline getirmekilk gününden son gününe kadar, bilhassa te mana yoktur. dün akşam Taksim bahçesinde oynadıkHulâsa etmek lâzım gelirse, Bulgar, lan danslarile, menşedeki hususiyetleri aynen muhafaza ederek folklörü bir i Yunan, Yugoslav, Rumen ve Türk he lim haline getirdiklerini istanbul halkına yetleri festivalde muvaffak olmuşlar, İsgösterdiler. Esasen gerek iştirak etmiş tanbul halkına unutulmaz hatıralar bırakoldukları Hayd Parc, gerek Köln ve ge mıslardır. rekse İstanbul festivallerine beraber bir çalgı heyetini de götürmeleri, folklöre Bir katil ölü olarak yakalandı gösterdikleri önemi ispat eyler. Sonra Konya (Özel) Ötedenberi yol kesdoktor Dobreskonun, bütün Balkan dev mek, adam soymak suçlanndan dolayı letlerinin iştirakile bir Balkan folklör 7,5 sene hapse mahkum edilmiş olan ve kurumu teşkil edilmesi hakkındaki teklifi kaçak bulunan Koca Kerim jandarmade kendisinin bu alanda hakikaten değer arımızın takibinden kurtulamamış ve li etüdlerde bulunduğu ve Balkan millet Ermenek kazasında yapılan bir çarpışmalerine aid folklör menşelerin araştınlıp dan sonra yaralı olarak ele geçmiş, yarası buldurulmasında samimî fikirlere malik ağır olduğundan ölmüştür. Habeş yerlisi, insan ayağı girmemiş ormanlarla, çalılıklarla; taşlık, kireçlik, fırın taşları gibi yanık ve çorak topraklarla mücadele etmeğe, yol ve köprü denilen vasıtalarn yokluğundan dolayı, içi timsahların kurduğu ölüm tuzaklarıle dolu nehirlerden ve derelerden, sığ noktaları bulup yaya geçmeğe mecburdur. Ve nihayet, vahşi hayvanların haddi, hesabı yoktur. Filden, çakala ve sırtlana, aslana, pantere, parsa, kaplana varıncıya kadar her türlü yırtıcı hayvanların sayılmıyacak kadar çok olduğu bu memlekette, hiçbir mevsim yoktur ki, köylü ve çoban, Benim Kuzguncukta yaşıyan, libera ineğini, katınnı, keçisini bu yırtıcı hay lizm mektebinde okuyan, kariime göre de vanların pençesine kaptırmasın. liberalizm, herkese mevkiini zekâsına göVahşi hayvan avı Avrupahlann pek re verir. Bu keyfiyet içtimaî hayat olu sevdiği bir eğlencedir. Fakat burada, şunun tabiî bir neticesidir. Başka türlü yerliler için bir nevi kâr membaı olmuşde olamaz. tur. Vahşi hayvanların, bu mıntakada uBu hususta kendisile beraber olmadı mumiyetle çok güzel olan derilerini Avğım için beni mazur görsünler. Ben lı rupalılara satarlar. Gorezza denilen bir beralizmi, öteki yazımda ilmî bir şekilde nevi maymun vardır ki, tüyleri çok uzun zaha çalışmıştım. Bunu tekrar etmiye ve siyah olan derisinden Avrupalıkrın ceğim. Ben en liberal geçinen memleket pek kıymet verdiği bir battaniye yapılır. "terde dahi ferdlerin zekâsı nisbetinde Bugün, hüküm süren buhrana rağmen yükseldiğini görmedim. Zek&nıh" en bü deri ticareti, Habeşistanın ihracat mallayVt\t mümessili ofsn münevverlerin, mü nnm üçte ikisini teşkil edecek kadar bütefekkirlerin, mucidlerin fakır ve sefalet yümüştür. içinde, unutulmuş bir şekilde öldüklerine İhracat hareketi, son seneler zarfında bütün bir tefekkür tarihi şahiddir. Katetkike değecek derecede bir inkişafa eriim, liberalizmin herkese istediğini değil, rişmiştir. Bunu daha iyi anlamak için hakkını verdiğine dair, keşke bir iki mi mübadele vasıtası olarak kullanılan mahsal gösterseydi... Ben ona, liberal cemisulleri bir dakika gözden geçirmek gerekyetin en yüksek mevkilerini, en şerefîi tir. Faaliyeti pek az, fakat sahib olduğu mevkilerini, refah ve huzur mevkilerini, servetler çok büyük olan bu memleketin cahillerin, zekâdan külliyen mahrum oanların işgal ettiklerini, liberal İngilte ifade ettiği kıymet hakkında bu suretle redeki büyük malikâne sahibleri lordlar, ufak bir fikir edinmiş oluruz. Senede iki mahsul Habeşler, buna mukabıl bol zahire ekip biçerler. Arpa, kuraklık zamanlannda, insanların ve hayvanların gıdasını teşkil eder. Taita dedikleri lüks ekmeği, çok güzel bir un olan taf unundan yaparlar. Fakat, ziraat bakımından en büyük servet kaynağını buğday teşkil edebilir. Buğday, fazla itina görmedıği halde, rasgele bitmektedir. Bu koskoca memlekette, buğday ekimine tahsis edilen mıntaka, deniz sathından 1400 ve 1800 metro yüksekte bulunan Tigre, Salale ve Çerçer illeri arasındadır ve 100,000 hektarlık bir saha işgal eder. Çiftçilerin kayıd sızlığı yüzünden hektar başına alınan mahsul 56 kental gibi cüz'î birşeydir. Halbuki, şimdiye kadar yapılan tecrii belerden de anlaşıldığı gibi, azıcık zah metle, rasyonel bir ziraat usulü tatbik edilse, atılacak tohum itina ile seçilse ve biraz da gübre kullanılsa, senede iki defa mahsul alınacağı ve bu mahsulün de, şimdikine göre, bir misli olacağı muhakkaktur. Ve .nihayet,, £azJa mesaiye, lüzum kalmadan, ekilen topraklan bir misline çıkarmak ve s&çede ,^,00 milyon kental, yani bugün Fransanın aldığınd.an fazîa mahsul ajmak kabıl olur. Bu yandan geç, Madam!.. O taraf kapalı!. Sonra, hıristiyan yurddaşlanmız da hâlâ birbirlerini: Müsü Artin! Madam Katina! Baron Hagop! Digin Vartuhi!.. Mösyö Kohen!.. Diye çağırmaktan vazgeçemiyorlar. Bu memlekette Mösyö, Madam yoktur. Burada yalnız Bay ve Bayan vardır. Biz, yabancı dillerle ilgisi vardır diye, bey, hanım tabirlerini attık. Mösyö ve Madam Jîizlere onkrdan daha mı yakm? Her ülkenin, her ulusun,* kadma ve erkeğe hitab eden özel tabirleri vardır. Bunlardan gayrisi kalb akçe gibidir; oralarda geçmez. Kendinize Pariste Bay dedırtemezsiniz. Lehistanda Pan, Bulgaristanda Gospodın, Almanyada Herr, İngılterede Mistersiniz. Frenkleri tatlısu olsun, acısu olsunkendimizden üstün gördüğümüz menhus bir devri hatırlatan bu kötü âdetten mutlaka sıyrılmalıyız. Canım! Bu kadar ehemmiyetsiz bir şeyin üzerinde ne diye böyle ısrar eder, kalem yürütür, nefes tüketirsin? Demeyiniz. Sinek ufaktır ama mide bulandınr, derler. Ben, Türkiyenin göbeğinde bu yabancı hitablan duydukça, bu frenk üzentisini gördükçe, erkinliğimin tadını iyice tadamıyorum. Hassas burnuma uzaktan uzağa bir kapitülâsyon kokusu geliyor. (Mösyö) olmanın bir rüçhan sebebi teşkil ettiği kötü devirleri hatırlıyorum. Hele, hıristiyan yurddaşların, biribirlerine mösyölük, madamlık izafe etme lerine baktıkça, yurdseverlikleri hususunda şüpheye düşmemek için nefsimi zorluyorum. Burada Mösyö yoktur! Madam yok tur! Ve olamaz.. Ercümend Ekrem TALÜ Sındırgıda büyük bir yangın oldu Bahkesir 23 (A.A.) Sındırgı il • > çesinin Çorum kamununa bağh Düğüncüler köyü büyük bir yangın felâketi geçirmiştir. Köyde 99 ev, 35 zahire ambarı, 19 samanhk yanmıştır. Köyün yanan kısmından ayrı bulunan 12 ev kurtula bilmiştir. Felâket gören köylülerimıze yardım için ilbaylık Ankara Kızılay merkezi ve şehrimiz şubesi derhal faali yete geçmişler, açıkta kalan köylüyü barındıracak kadar çadır gönderdikleri gibi Kızılay merkezi ilk olarak beş yüz, Bahkesir şubesi de üç yüz lira yardımda bulunmuşlardır. Ilbay yangın yerine giderek köylünün vaziyetile yakından ilgilenmiştir. banlar olmuştur. Habesistanda mevaşi 20 milyon baş tahmın edılıyor ve dene bilir ki hüdainabit artıyor. Yerlilenn hastahkla, salgınlarla, kuraklıkla ve kıtlıkla mücadele edecek vasıtası yoktur. Rasyonel ve muntazam otlaklar ve sürülerin nezaret altında bulundurulup cinslerinin ıslah edilmesi sayesinde, Ha beşistan, mevaşi ihracı suretile muazzam bir servet kaynağına sahib olmuş olur ve hiç sıkıntı çekmeden Avustralyaya, güney Amerikaya rekabet edebilir. (Arkası var) Pamuk ve kahve Bu kadar zengin mahsullerin yanısıra pamuğun ifade ettiği kıymeti de unutmamalıdır. Habeşistan bu tip mahsule pek müsaid topraklara sahib olduğu halde, bu cihetle alâkadar olan yoktur. Pamuk ekilmeğe en elverişli saha garb mıntakası, Eritre hududıle İngiliz sömürgesi olan Kenia arasındaki sahadır. Nil ve Nilin dört ayağı, sularını bu mıntakadan alır lar. Burada iklim mutedil, yağmur mevsimleri muntazamdır. Diğer mahsullerin pek çoğundan kıymetli olan pamuk için bundan daha iyi şerait bulunmaz. Pamuk, bu memlekette bol bol mevcud olan ve batı kuzeyile merkez mıntakalarında hüdainabit yetişen kahveden daha kıymetlidir. Kahvenin, Kaffa adındaki ilde keşfedildiği söylenir. Bugünkü vaziyette, kendi haline bırakılmış bir kahve ağacı, beher kademde 700 gram kahve vermektedir ki, bu miktar, Brezilyada bile, mükemmel sayılır. Bu mahsul de, rasyonel usullerle, senede iki defa toplanabilir. büyük milyonerler, Amerikadaki çelik Yukarıda da söylediğimiz gibi, mıntakralları, petrol krallan, merkezî Avru kalara göre, çorakhğı kadar da verimli padaki sanayici baronlar, Asyadaki Sul olan bu toprak her türlü tecrübeye eiveanlarla ispat edebilirim. rişlidir ve bu tecrübelerin sonu umumiyetle, muvaffakiyettir. Bütün bir devır zarLiberalizm, herkese istihkakına göre değil, mensub olduğu iktısadî zümrelere, fında, memlekete servet getirmiş olan ve bu zümrelerin menfaatlerine göre hak kauçuğu ele alalım. Kauçuk, batı kısmın yerir. En büyük hak, en büyük hürriyet, alçak ovalarında yabani şekilde pek bol insanın açhktan ölmemesi, çalışma fır mevcuddur. Bu kısımlar, muntazam ekiatlarından mahrum kalmamasıdır. Işte lip biçilecek olursa, Hindiçinide ve Feleiberalizm bunu vermez.. Veya sadece menk Hindistanında olduğu gibi, muazmuayyen ferdlere, zümrelere verir. zam verim temini gayet sade bir iştir. SABİHA ZEKERİYYA Garb kısmındaki ucsuz bucaksız orman larda, nadir esanslı kıymetli ağaclar fevkalâde çoktur. Bunları işletmek, Hattı Üç dispanser açıldı üstüva ormanlarını işletmekten çok daha Konya (Özel) Genel sağlığmm kolay olur. Bu ormanlardaki fillerin diş korunması ve hastalann ilk olarak karşıleri, cins itibarile, çok güzeldir. Mevaşi lanması için Çömre, Hadım, Cihanbeyli kazalarında beşer yataklı ve her türlü Habeşlerin, çıftçı ve çoban olduğunu Habesistanda bol miktarda keten de malzemesi, ilâcı tamam birer dispanser vardır. Fakat, Habeşler bunun dokuna yukarıda söylemiştik. İmparatorluğun kaaçılmıştır. bilmek hassasının farkında olmadıkları salannı her devirde dolduranlar bu ço müddet yürüdü. Hiçbir şey düşünmüyordu. Ellerini ceblerinin etrafındaki kürke sokmuş, sokaklann binbir manzarasma göz ata ata, yavaş yavaş yürüyordu. Sadovayada bir hayli durdu. Kayıcı karlann üzerine yuvarlanan ve ayağa kalkmak için, boşuboşuna çabalıyan bir araba beygirine bakh. Rüzgâr yüzünü iğneliyordu. Tekrar yola koyuldu. Her saniye Aryanı yeniden görüyordu; pencerenin önünde, ince ve yarı çıplak.. Onun ölgün bir sesle söylediği sözleri bir makine otomatikliğile kendi kendine tekrarlıyordu. Onun söylediklerini mesele yapmamıştı. Hakikat münakaşa edilmezdi. Fakat Aryan, Allahın içinden Musaya göründüğü ateşin çalılık gibiydi. Gözler kamaştınyor ve yakıyordu. Konstantinin ne hararete, ne ziyaya tahammülü yoktu. O saniyede öğle güneşine çıkmış bir gece kuşu gibi gözlerini kapadı ve oradan çılgınca kaçtı. kokusu yüzüyordu. Konstantin boğuluyor gibi oldu. İkinci Aleksandr abidesinin yanında, Moskovaya bakan teras üzerinde birdenbire ve adeta talâkatle kendi kendine konuşmağa başladı ve vahşi bir sevincle: Ah, seni şimdi tanıdım, solgun ve şahane küçük kız! diyordu. Seni Znamenski jimnazımn salonlarından Londra otelinin odalarına ve kenar mahalledeki eve götüren muzafferiyet sarhoşluğunu bugün gayet iyi biliyorum. Erkeklerin arzularına, önünde boyun iğdirdiğini gören bakışının kudretini tanıdım. Lâkin hangi mucizeyle kendi kendine böyle mağlub oldun? Ve benim kollarımdan başka yerde teskin edemediğin sevilme susuzluğunu nasıl yendin? Sen ki cenubî Rusyanın ateşli bir şehrinde yaşadın. Etrafını çiftler çevirmiş ve sarmıştı. Varvara teyze senin kulaklanna âşıkının sitayişlerini terennüm etti ve sen küçük Aryan, ta bana gelinciye kadar temiz, saf kaldın. Gururunun zaferi seni kurtardı ve benim öpücüklerim için sakladı ve nihayet bir gün işte biz birbirimizle karşılaştık... dakika kesti. Beyaz tavanh şehir binalannın uzadıkça değişen manzaralarını gözlerıle takıb etti. Birbirine uymıyan bina sıraları döne dolaşa sarayın ve manastırların arkasmda kayboluyordu. Konstantin Mişel kendi kendine söylenmelerine tekrar başladı: Bana rasgeldiği dakikada kendini kaybettiğini anlamıştı. Halbuki bir fatih gibi çiğnediği toprak ayakları altında titriyordu. Bu kibirli ve herşeye istihkarla bakan genc kız; onun kollarına düşmek üzere olduğunu gördü. O adam ki Moskovadaki menfasında gecelerini zevkle geçirmeği kurmuş ve onun hayatından bırkaç saati hayasızca istemişti. O adam ki kendısini bir oyuncak gibi ele alıyor ve öyle muamele ediyordu. Ah, ben hiçbir kuruntuya yer vermedim. Hilesiz ve riyasız görüştüm. Ona teklif ettiğim pazarlık hayasızlıktan başka birşey değildi. Butıunla beraber redde mukavemet etmeği düşünmedi. O nihayet mukadderatına kavuşmuştu. \((i 11 Cumhuriyet „ in edebî romanı: 53 Yazan: Klod Ane . İlk gece beni bakir bulduğunun hakikaten farkmda değilsen senin diğer erkeklerden daha zeki ve yüksek meziyetli olman neye yaradı? dedi. O güne kadar bana hiçbir erkeğin dokunamamış plduğunu sahiden bilmiyor musun? , Bu kelimeler odanın sessizliği içinde adeta gürledi. Konstantin Mişel kalbinin çarpıntıdan duracağmı zannetti ve oda birdenbire şimşeklendi ve büyümüş gibi göründü. Bayılmaktan korktu. Genc kızın bu sözleri söylediği saniyede nihayet aradığı hakikati bulduğunu anladı. İlk gecenin hatıralan bir yıldınm süratile hafızasmdan geçti, hafif, ve çocuk sesi •kadar zayıf sesi bir daha duydu: «Fakat ben mücadele etmiyorum ki!..» Genc kızın gösterdiği müdafaayı hatırîa<h. Parmağında ve yerlerde, bir iğnenin deldiği pannağından aktığını sandığı kı Çevirenlen F. Varal ve F. Osman zıl lekeleri bir daha görür gibi oldu. Fakat bütün bu şehadet malzemesine ne lüzum vardı? Yüksek bir hakikat açık sarahatini ortaya koyup kabul ettiriyor ve günün parlak ışıkları gibi şüpheyi kovuyordu. Konstantin Mişel benliğine saldıran bu duygu ve teessürlerin dehşetile ezil miş, sallanıyordu. Ne konuşmağa, ne Aryana bakmağa kudreti yoktu. Bu gözlerin ateşine nasıl tahammül edebilecekti? Onun sesini bütün kuvvetlerinin fevkinde duyuyordu. Konstantine yalnızlık, açık hava ve uzun bir yürüyüş lâzımdı. Büyük bir gayret sarfederek ayağa kalkKremline girdi ve Uspenski kilisesine tı, bırkaç adım attı, sonra salonu geçerek koştu, zevkle heykellerin seyrine daldı. kapıyı açtı ve çıktı. Bır Bizans bakiresinin yüzünde Aryanın uzun, siyah ve yay gibi kirpiklerini bir Saded harici daha gördü. O, Aryan hâlâ buradaydı. Bütün şehri baştanbaşa geçerek uzun Mozaiklı duvarlar arasında bir günlük ladı ki gerek kendi kendinin önünde, gerek benim önümde kendini küçük görmeği seçebilir ve bilebilir. Tereddüd etmiyor. Öyle bir yol tuttu ki kendi gözleri önünde de utanmadan yaşıyacak.. Ve ı§te bu yolcu, erkekten erkeğe koşan hafif, ve kolay kazanılır bir kızın kollan arasında olacak.. O kendisine, bir gece kalmak ve ertesi günü yollanmak üzere ahnmıs bir kadın muamelesi yapmama razı.. Evet doğru; fakat bu meziyeti onu kurtardı. Öyle birşey sakladı ki onu lekesiz gösterebildi. Lâkin bundan sonrasının onca ne e *. hemmiyeti var? Âşıkının ve ona dair edineceği kanaatin ne kıymeti var? Yalan söylüyor ve hayrete şayandır birşey yapmağa karar verdiği saniyede beni o kadar san'atle aldatıyor ki maddî vak'alar, ve hakikatler benim gözlerimi açmağa kâfi gelmiyor. Dehasınm kudretile bende öyle bir inanc yaratıyor ki hiçbir şey onu zayıflatmağa, yıkmağa muktedir değildir. Bununla beraber zavalll çocuFakat şu saatte o kendi kendinden ğun bir noksan ve gevşek dakikası var. nefret duyuyor ve nefsile mücadele edi Onu kazanmak, ona malik olmak iste Bir karga bağırarak onun üzerinden yor. O mağlub oldu ve kendini isin olu diğım anlarda kendinin sahibi olamadı. (Arkası var) geçti ve Konstantinin düşüncelerini bir runa bıraktı. Bu âli anda o birdenbire an J

Bu sayıdan diğer sayfalar: